Sınıf mücadelesinin hız kazanıp güce dönüştüğü her ortamda yönetenler mücadelenin her noktasında besleyip nemalandırdıkları paramiliter güçlerini, mücadele ettikleri devrimci güçlerin üzerine sürmekten geri durmazlar. Bu çetelerin tarihselliği devlet denilen diktatörlüğün tarihselliğidir. Çünkü devamlılığı zora dayanır. Uygulaya geldiği zor aygıtında sadece ekonomik, sosyal, yaşamsal saldırılar değil, şiddet, korku, kültürel dejenerasyon, ideolojik saflaşma vb. yöntemler de devrededir. Halkların ayrışmasındaki nüans farklılıkların kullanılması, inanç farklılıklarının yönetimi kolaylaştıran avantaj sayılması, etnik farklıkların çatışmalara dönüştürülmesi, halkların düşman sayılmasını kolaylaştıran ortamların yaratılması, toplumsal sorunlara karşı yükselen muhalefetin hep farklı güçlerce yönetilirliklerinin kitleye sunulması vd. algısal yönetimlerde yargı, yasama, yürütme erkine bir de medya denilen güçlü kuvvetin eklenmesiyle gerici devlet sürekliliğini var etme gayretine girmektedir… Bütün bu yönetim mekanizmalarına ordu, polis, MİT, özel kuvvetler vb. organize cinayet güçleri de eklenince, devlet denilen mekanizmanın halklara karşı nasıl bir şebeke olduğu kendini ifadelendirir. Osmanlı tarihinden Cumhuriyet’in kuruluşuna ve bugünümüze uzanan bu kanlı güçlerin nasıl beslendiği, nelere sahip oldukları, ekonomik dayanakları, kara paraların nasıl aklanırlığı, mafya ve çeteleşen devletin yaşam alanlarımızı ranta çevirip kimlerle paylaşılır kıldıkları toplumun gözünün önünde cereyan etmektedir. Osmanlı’nın hamallardan oluşturduğu Baltacılar Grubu’nun görevi Ermenilerin belirli entelektüellerinin katliydi. Hamidiye Alayları’nı da özel görevler biçilmişti. Cumhuriyet’in de aynı biçimde örgütlenmesi devlet geleneğiydi. Kürt ayaklanmalarında çetelerin devlet güçleriyle ortaklığı ile bu rollerinden ötürü devletçe madalyalar ve para ödüllerine layık görülmeleri, katlettiklerinin mülklerine çete elebaşlarının el koymaları, TKP önderlerinin katledilmesi, 45’ler dosyası, Özalp katliamı, Dersim katliamı… vb. tarihin akışıyla devam ede geldi. Tarz, yöntem dayanılan güçlerin benzerliği tesadüflere bağlı değil, devletlerin geleneksel örgütlenmelerinin pratik aktarımıdır. Yakın tarihimizin yaşanmışlıkları da eskiyle kıyaslanınca yığınla eşdeğerlik görülür. 6-7 Eylül olayları, Ankara Bahçelievler’de devrimcilerin katledilmesi, 68 devrimci gençlik hareketinin üzerine sürülen milliyetçi çetelere biçilen vatanseverlik rolü de, devrimci muhalefetin ve toplumun örgütlü gücünün ortaya çıkmasına paralel olarak devletçe güçlendirildi ve birçoğuna devletçe yasallık kazandırıldı. Tarihselliği içinde “TC”; barbarlığıyla, katliamlar tarihiyle, azınlıklara ve ulusal başkaldırılara yaklaşımıyla tarihin en kanlı diktatörlüklerindendir demek abartı olmayacak. Yakın tarihimizin yaşanmışlıklarından yola çıkarsak bile bu gerçeklik bizi doğrulayacaktır. 12 Eylül’de sosyalistlere, devrimcilere, komünistlere, azınlıklara, Kürt ulusundan her kesime, sendikacılara, aydınlara yaptıkları saldırılarla bile tarihin kanlı diktatörlük unvanını kimseyle paylaşmadığını görürüz. İşkencelerde yitirdiklerimiz hala Cumartesi annelerimizin onurlu duruşuyla hesap sorulmayı beklemektedir. Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da sivil faşist çetelerin katliamları, Madımak’taki aydınların tarihteki unutulmaz katledilişleri hafızamızda… Bu çetelerin bir kısmı ödüllendirilerek siyaset sahnelerinde yer aldılar. Tekrar Gazi katliamındaki çetelerle devletin ortaklığı ile 1 Mayıs ve Gülsuyu katliamlarında yine çeteleşen devlet organizasyonu karşımızda. Kürt Ulusal Hareketi’nin silahlı mücadeleye başlamasıyla Kuzey Kürdistan’daki katliamların hepsinde devlet, mafya ve sivil faşist güçlerin ortaklığını gördük. Köy yakmalardan, infazlara, sürgünlerden dışkı yedirmelere, panzere bağlanıp sürüklenen onurumuza tanıklık ettik. Sokaklarda toplu infazlara imzalar atıldı çete elemanlarınca. Evlerinden her gece yarısında kimin alınacağının tereddütlerini yaşadı bu ülkenin aydınları, vicdan sahibi entelektüelleri… Dönemsel olarak katliamlara imza atan çeteler ve reis bozuntuları bugün yine sahnedeler. Çünkü onlar, devletin elinin altında her zaman başvurulacak kuvvet olarak büyütülüp beslenen güçtüler. Susurluk’un Çatlıları, Çarkınları, İbrahim Şahinleri, Peker soysuzları, Kocadağlıları vd. kitlesel katliamlara imza atmış devletin faşist çete örgütlenmesinin özneleriydi. Bugün yaşananlar geçmişin pratiğinden edildi derken kastedilen tam da budur… Bebeklerin katledilmesindeki pratik bugün Cizre’de, Suruç’ta, Nusaybin’de vd. bölgelerde bu çetelerin, katil sürülerinin elleriyle gerçekleşmektedir. Devlet eliyle büyütülüp donanımı sağlanan DAİŞ, El-Nusra, Kudüs Örgütü, dünün katilleri Hizbullah’ın bugünün yasal partisi olan HÜDA-PAR gibi çetelerin tümü devletin sivil katiller topluluğuydu. Bu çeteler devletin ırkçı şoven siyasetinin de aracı idiler. Çünkü kendilerini milliyetçilik ideolojisi üzerinden ifade ederken, tek bayrak, tek vatan söylemleri onları toplumun bir kesiminde kabule itecekti. Ve öyle de karşılık gördüler çoğu yerlerde. Devlet eliyle gizlenen katillikleri onları itibar sahibi kıldı. Söyledikleri belirli kesimlerce alkışa layık görüldü. Savaş çığırtkanlıkları, Kürt düşmanlıkları devletin tepesinde kabul gördü. Peker gibi çeteler devletin biçtiği yeni rollere hazır kılındı. “Oluk oluk kan akacak” söylemi binlerce alkışa boğuldu. Ama bu alkışlar aynı şehirde 70’lik anamızın Yeşil Yol Projesi’ne karsı duruşundaki onurlu saygınlığını bizim açımızdan gölgeleyemez. Ama bir çete reisinin meydanlarda AKP iktidarı adına kendine rol biçmesi de bir anlam ifade eder bizim açımızdan. Dün de katildin bugün de katilsin yarın da devam edeceksin. Çünkü düşmanlığın ideolojik propagandisti olarak, bir elinle Rabia Müslüman Kardeşleri, bir elinle ırkçılık sembolleriyle halkı savaşa çağırman cesaretin değil, devletin sana biçtiği roldür. Hitap ettiğin halk kitlesi, Karadeniz Sahil Yolu Projesi’nin ortaya çıkardığı devletin rantçı yaklaşımından ötürü sel felaketinde Van’dan Dersim’e halkların kardeşliği ve dayanışma ruhunun Rize halkıyla nasıl buluştuğunu gördü. Ondandır ki “oluk oluk kan akacak” söylemindeki savaş çığlıkların karşılık bulmayacak. Ama sen ve seni koruyan, alanlara süren devletinin siz çetelere dayandığı, sıraladığımız yaşanmışlıklarca bilinmektedir. Zira çete reisinin söyleminin ertesi günü Ankara’da yüzlerce canlarımızın, siper yoldaşlarımızın, kavga dostlarımızın katledilmesi de Peker gibi devletin çete örgütlenmesinin bir pratiğidir. Devrimciler, .sosyalistleri katlederek sınıflar mücadelesinin gerçekliğinden kendinizi kurtarmanız mümkün değil… Mümkün olmayacak da…