Kadınlara yönelik büyük sistematik bir kırım savaşı var.Özel mülk dünyasıyla başlayan, onun parçalanması ve dağıtılmasıyla gerçek anlamda alt edilecek bu kırım savaşının faili erkek egemen toplum ve sistemleridir. Kırım ve her türlü şiddet, egemen ideolojik manipülasyon, özel mülkçü, geleneksel kültür-ahlak ve değer yargılarıyla meşrulaştırılmaktadır. Katletme, bedenleri üzerinde erkek tekeli ve tasarruf açık olgulardır. Bizzat resmi istatistiklere göre bile, namus-ahlak vb gerekçeler gösterilerek günde ortalama beş kadın katledilmektedir. Toplumsallaştırılmış sömürücü cinsiyetçi ahlak, koca ve sevgiliye mülk olarak ”helal” edilmiş, aile hukukuyla tapulanmış bir gerçeklikte, tetiği çektirenler sistemin kendisi değil midir? Emperyalist / kapitalist sermaye birikiminde dördüncü sektör olarak kadın bedenini metalaştıran ayrıca evlilik ve nikah etiketleriyle hayatları mengeneye alınan, kölelerin de kölesi olmaları bu düzenin sonuçları değil midir?
Ortak yaşam alanları ”kızlı-erkekli olmaz” kutsal görev ”üç çocuk doğurmaktır, ailenin namusunu kurtarmaktır” desturlarıyla görev ve rolleri,bedenleri itaatkarlıkla belirlenmiş kadınlar,.. ”Ben buna hayır diyorum” dediklerinde katli vacip günahkarlar olarak hedeflendiler. Artık burjuva medyanın üçüncü sayfalarında, ikinci sınıf mahluklar olarak öldürülmeleri, ”töreye,genel ahlaka uymadıkları” şeklindeki sıradan haberlerle anlatmaktadırlar. Ülkemizin gerçekleri bunlar.
Belgelerinde görebileceğimiz gibi 3.Kongre sadece sonuçlara dikkat çeken değil,onların dayandığı maddi temellere ve bunlar üzerinde yükselen yapılanmalara, ilişkilere,kültüre,komünist perspektifle köklü meydan okuyuş içerisindedir. Görev pratikleştirmektir. Kongre ”insanlık ezen-ezilen bölünmesinde ilk olarak cins baskısıyla yüz yüze geldi. Bu ilk durak eşitsizlikler dünyasının temelidir.” Evet böyle, devrim baştan itibaren bu temele saldırmadan, kadınların kurtuluşu ekseninde yürümeden, bu bilinçle donanmadan, cinsiyetçiliğe karşı mücadele temeline dayanmadan, ırkçılığı, sınıf farklılıklarını ve ulusal eşitsizlikleri aşamaz. Proletaryanın kurtuluşu yani tüm sınıfların ortadan kaldırılması, onlara yol açan sebeplerin üstesinden gelmenin temerküzü kadınların kurtuluşudur. Zira bazı insanların renk,inanç ve kavimlerinden ötürü daha ”üstün”oldukları fikriyatı ve eşitsizlikler dünyası,zorunlulukların fethedilmesi değil,kutsanması sömürücü iktidarlaşmaya götürmüş ve kadınların yenilgisi temelinde yükselmiştir. Irkçılığın ve sınıflı toplumların ilk büyük zaferidir bu. Öyleyse, sınıfsal-ulusal eşitsizlikleri dayandıkları temellerle aşma (reformcu onarma değil) stratejik yönelimi, baştan ve başlangıç itibarıyla, cinsiyetçiliğe karşı toplumsal kadın devrimi için radikal zihniyet dönüşümüyle, gerçek anlamda yeniye başlayabilir.
Ezen-ezilen,üstün-aşağı bölünmesi ve hiyerarşisinin özel mülkle doğallaştırılmasında,aileyle kadının itaatkar nesnelleşmesi,tüm eşitsizliklerin kaynağıdır. Hükmetme böylelikle tarihsel değil ”kaçınılmaz bir sosyal gerçeklik ” olarak sunulmuştur. Bu ”uygarlık” paradigması, katliam ve kırımların temel dayanağı oldu.Kapitalist-sömürgeci kıyımlar böyle aklandı. ”Beyaz ırkın üstünlügü” böyle ilan edildi. Barbarlığı deşifre etmek, zihinlerde gerici ideolojik hegomanyanın zincirlerinin kırılması şarttır.Büyük filozof Hegel bile insanlığa önemli katkılarına karşın baş aşağı düşmüştür.Devleti tarihsel değil,mutlak bir fenomen olarak yüceltmiş,ulusları uygar-barbar, insanları ileri-geri zekalılar şeklinde tasnif etmekten, Alman Bismark devletine tabi olmayı öğütlemekten kurtulamamıştır.Kant’ta da insanları yeteneksiz kılan verili tarihsel koşulları görme ve değiştirme iradesi yerine, ”siyahları doğuştan yeteneksiz” anlayışları mevcut olmuştur.
Bilimde devesa ilerlemelere karşın, kapitalist egemenliğin aracı haline getirilmiştir kadın.Pozitif pragmatik bilimcilik, biyolojik farkları itibarıyla ”kadın zayıftır” idare edilmeye muhtaçtır. Biyolojinin böyle ele alınması, ”Sosyal Darwinizm” teorileriyle ”arı ırkının üstünlüğü”nü, Yahudi soykırımlarının ”doğal seleksiyon”şeklinde meşrulaştırılması için kullanıldı. Burjuva kırımcılığı”terbiye faaliyeti” oluverdi. Kadına yönelik kırım savaşının meşrulaştırılması, kitleler nezdinde gerici egemen sınıflar iktidarına bir ”rıza” üretilmesinde söz konusu ideolojik, felsefi pozisyonların rolü olmuştur. Komünizm, diyalektik ve tarihsel materyalizmle, bu savruluş ve anlayışların yıkılmasında, insanlık ve doğa açısından nitel çığır açtı. Dayandığımız bu tarihsel miras ve tecrübelerden öğrenerek ilerleme çizgisinde yürüyeceğiz.3.Kongre’nin çabası budur.’’Kadın, devrimin yedek, yönetilecek, edilgen bir gücü değil, öncü bir bileşeni ve öznesidir’’dedi. Kadını enstrüman olarak gören tüm anlayışlara karşı ”Kadınlar yönetime ve iktidara” sentez formülasyonunun net belirlediği şudur. Kadına ”cins üretiminde özel roller veren, aileyi teşvik eden koruyan, çocuk doğurmayı ihtiyaç açısından ödüllendiren, devrim sonrası yeniden eve yönlendiren” hataları aşılmalıdır. Böyle kadın özgürleşmesi sağlanamaz.
Maoist Kadınlar Birliği yönelimi ve planlanmasını baştan itibaren bu bilinç rehberlik edecektir. Kongrenin ”Kadınsız Hiçbir parti komitesi kabul edilmemelidir.” Partide kadının her alanda etkinleştirilmesi anahtar önemdedir. Ezen ideolojik-kültürel hegemonyanın kitleler ve saflarımız içindeki etkilerine karşılıklı yoldaşça dönüştürme amaçlı ideolojik mücadele savsaklanmalıdır. ”Erkek otorite şarttır” anlayışının en küçük kırıntılarına bile müsamaha edildiğinde, özgürlük ve yönetme erkek için bir ”hak”, kadınlarda ”biat” destur haline gelir. Bu kapıdan girenler, derhal çıkmalı, komünist firariler olarak yoldaşlaşma yürüyüşünde kenetlenmelidirler. Kongrenin öğrettikleri çok kısa bir özetle böyledir.