Her gerici süreç devrimci mücadeleyi geliştirme vesilesidir

Proleter devrimci mücadele sadece bir süreç vesilesiyle benimsenemez, herhangi bir sürece indirgenip güdükleştirilemez. Bu mücadele siyasi iktidar perspektifine bağlı olup stratejik bir doğrultuya sahiptir. Sürece has mücadele biçimlerini benimseyip uygulasa da, mücadeleyi süreçle veya somuttaki iktidarla sınırlı tutmadan tüm gerici sınıfları ve onların gerici iktidarlarıyla devletini yıkmayı mücadelesinin eksenine koyar. İster somut iktidarlar olsun ister belli süreçler olsun ve isterse de gerici düzen altındaki tek tek çelişki ve değişik sorunlar olsun, bütün bunların temel kaynağı olarak gerici sınıflar devleti olarak tespit eder ve tüm mücadelesini buna uygun olarak ele alır, biçimlendirir

Eskiye ait olanın yeni bir dönemine giriyoruz. Erdoğan/AKP iktidarına ait olan bu dönem biçimsel olarak yeni dönemdir. Özü itibarıyla eskidir. Yeni dönem dememizi, tek başına iktidar olma pozisyonunu yitiren ve sonra topyekûn bir savaş saldırganlığı ile ağır baskıların hükmünde koyu bir gericilik dönemi sürdüren, aslında iyice batacağı beklenen ama gelinen aşamada 1 Kasım seçimlerini büyük ara farkla birinci parti olarak kazanan ve tek başına iktidar olma imtiyazını yeniden elde eden bir Erdoğan/AKP iktidarı sürecinin tam gitmişken “sürpriz yapıp” yeniden aktüel olması nedeniyle söylüyoruz.
Süreç biçimsel ve göreli olarak Erdoğan/AKP güruhu lehine sonuçlansa da bu güruhun döktüğü kandan işlediği suçlara kadar bir yığın çürüğü ve yumuşak karnı bulunmaktadır. Yani siyasi teşhirinin yürütülmesi için son derece uygun şartlar sunmaktadır. Bunun devrim doğrultusunda kullanılması ertelenmez bir görevdir.
1 Kasım seçimleri sonrası gündeme gelen bu süreç olağandışı özelliklere sahip olmayacaktır. Klasik gerici faşist iktidarların duruma göre siyaset belirleyip uyguladığı her zamanki süreçlerden biri olacaktır. Muhalefetin gelişmesine bağlı olarak baskıları arttıran, muhalefetin sessizliğe-suskunluğa gömülüp zayıfladığı koşullarda ya da nispeten uyumlu muhalefet yürüttüğü koşullarda demokrasi havariliğinden geri durulmayan klasik burjuva yönetim biçiminin tekrarı bir iktidar dönemi olacağı söylenebilir.  
Bilinçli olarak ifade ediyoruz, evet, muhalefete karşı izlenen politikadan, uygulanan baskıdan söz ediyoruz. Çünkü bütün gerici iktidarların kendi içindeki eleştiri ve muhalefete karşı dahi hoşgörü göstermekten yoksun olacak kadar gerici olduğunu biliyoruz. Gerici egemen sınıf iktidarlarının en küçük demokratik tepki ve hatta eleştiriye karşı bile tahammül etmeyecek kadar gerici olduğu biçimindeki söylem tamamen doğrudur. Yani gerici sınıf iktidarlarının sadece devrimci mücadele ve demokratik muhalefete karşı değil, burjuva klikler arası muhalefet ve mücadeleye karşı da tahammülsüz olup zaman zaman kaba baskı yöntemlerine başvurduğu tecrübelerle sabittir.
Kendi içindeki muhalefet ve eleştiriye karşı bu denli tahammülsüz olan komprador tekelci burjuva iktidarların, söz konusu olan devrimci mücadele, demokratik muhalefet ve devrimci halk kitlelerinin yükselen mücadele ve direnişleri olduğunda, gerici burjuva tahammül sınırı sıfıra inmekte, baskının dozajı ise en kaba faşizme kadar çıkmaktadır. Bu sınıf tavrı ve sınıf düşmanlığının doğası gereğidir. Proleter devrimciler bunu sınıf düşmanlığı ilişkileri bağlamında öngörüp yadırgamadan, buna karşı kararlı devrimci mücadele hakkını kullanmayı benimsemekten sapmazlar.
Proleter devrimci mücadele siyasal iktidarı hedef alır
Proleter devrimci mücadele sadece bir süreç vesilesiyle benimsenemez, herhangi bir sürece indirgenip güdükleştirilemez. Bu mücadele siyasi iktidar perspektifine bağlı olup stratejik bir doğrultuya sahiptir. Sürece has mücadele biçimlerini benimseyip uygulasa da, mücadeleyi süreçle veya somuttaki iktidarla sınırlı tutmadan tüm gerici sınıfları ve onların gerici iktidarlarıyla devletini yıkmayı mücadelesinin eksenine koyar. İster somut iktidarlar olsun ister belli süreçler olsun ve isterse de gerici düzen altındaki tek tek çelişki ve değişik sorunlar olsun, bütün bunların temel kaynağı olarak gerici sınıflar devleti olarak tespit eder ve tüm mücadelesini buna uygun olarak ele alır, biçimlendirir. Devlet iktidarına yönelmeyen bir mücadele devrimci de olsa, proleter devrimci değil, küçük-burjuva devrimcidir. Ya da devrimci değil, son tahlilde de olsa reformisttir. Sınıf iktidarı ve sınıf devletini konu edinmeyen bir mücadele asla sosyalist mücadele olamaz. Hatta devrimci mücadelenin komünizm perspektifine sahip olmaması da söz konusu mücadelenin proleter özellikte olmayıp, küçük-burjuva devrimci nitelikte olduğunu gösterir.
Ancak burada belirtmek gerekir ki, yukarıda özetlediğimiz proleter devrimci mücadelenin kesinlikle herhangi bir sürece karşı mücadeleden, somut herhangi bir gerici iktidara karşı mücadeleden ya da herhangi somut bir siyaset veya sürece uygun somut taktik bir politikadan, bu politikanın benimsenmesinden bağımsız değildir. Bilakis proleter devrimci mücadele bütün bunları bağrında toplar. Tek farkla, bütün bunları siyasi iktidar mücadelesine tabi olarak ele alır. Yani sınırlı devrimci mücadele tutumu, reformist mücadelenin siyasi iktidarı hedeflemeyen ya da siyasi iktidar hedefinden bağımsız olarak ve tüm gerici sınıf iktidarlarına karşı mücadele gerçekliğinden uzak olarak herhangi bir iktidarı hedeflemekle yetinme veya herhangi bir süreçle sınırlı mücadeleyle yetinme yöneliminden farklı olarak, proleter devrimci politika, bütün bu mücadeleleri siyasi iktidar mücadelesinin bir parçası olarak ele alır. Örneğin salt AKP karşıtlığı güden bir yaklaşım görece bir devrimcilik taşır ama AKP iktidarına karşı mücadeleyi gerici sınıf iktidarlarına karşı mücadelenin parçası olarak ele alan yaklaşım katıksız bir devrimcilik-proleter devrimcilik taşır.
Proleter devrimci mücadele elbette tek tek sorunlar şahsında biçimlenen mücadeleleri, somut şartlara göre belirlenen somut politika veya belirli süreçlere uygun taktik siyasetleri benimser ve pratikleştirir. Bunda en militan mücadele biçimlerinden en barışçıl mücadele biçimlerine kadar her mücadele biçimi ve aracını kullanmaktan çekinmez. Dolayısıyla proleter devrimci çizgi ve tavrın sadece stratejik mücadeleler benimsediği ama taktik mücadeleler benimsemediği ya da salt militan biçimler benimseyip barışçıl olan biçimler kullanmadığı vb. sonucu çıkarılamaz, Aksine proleter devrimci politika, ekonomik, kültürel, ulusal, akademik vb. her çelişkiyi değerlendirerek bu çelişkiler üzerinden siyasi iktidar mücadelesini geliştirir. Somut durum ve çelişkileri devrim lehine kullanmakta tereddüt etmez. Temel prensip olarak, amaçlarla çatışmayan ya da amaçlarla uyumlu olan her mücadele biçimi ve aracını istisnasız olarak kullanır. Yine prensip olarak, taktik değerde olan biçim ve yöntemleri abartarak strateji derekesine çıkarmaz, ilkelerinin önüne koymaz. Yani bu mücadeleleri ve mücadele konularını amaçlaştırmaz. Bu bakımdan bilinen ölçüler muhafaza edildiği sürece proleter devrimci politika, devrime hizmet eden ve amaçlara uygun olan hiçbir mücadele biçimini ilkesel olarak reddetmez.
Süreç bağlamında tartıştığımız için, AKP iktidarı ve bunun damgasını vurduğu gerici süreçte benimseyip uygulayacağımız politika ve mücadelemizin, yukarıdaki anlayış çerçevesinde biçimlenmesinde hiçbir sorun yoktur. AKP iktidarına karşı mücadele ve bu iktidarın özellikle teşhir edilmesi bu süreçte öne çıkan politika olacaktır. Bunun salt anti-AKP’ci olduğu düşünülemez, iddia edilemez. Somut durumda gerici sınıflar iktidarını AKP iktidarı temsil ettiği için, somut hedefimiz de bu iktidardır. Kaldı ki, mücadelemiz sadece mevcut iktidarı hedefleyen muhtevada değil, bir bütün olarak gerici devlete de karşıdır. Gerici devlete karşı mücadelenin onun temsilindeki iktidara karşı mücadeleden bağımsız gelişmesi düşünülemez. Halk kitlelerine baskı ve sömürü uygulama konumunu yöneten olarak temsil eden iktidar olduğu için, katliamlardan, bilumum baskıların uygulanmasından doğrudan iktidar sorumlu olduğu için pratik mücadelemizin de doğrudan bu iktidarı hedeflemesinden daha doğal ve anlaşılır bir durum olamaz. Aynı biçimde bu mücadelemiz salt bu sürece has bir mücadele de değildir. Süreç sadece mücadelenin belli biçimler almasında, yoğunlaşmasında rol oynayan etkendir. Süreçler bazen koyu baskıyla karakterize olduğunda devrimci politika buna uygun konumlanmayı benimser. Eğer süreç yumuşama eğilimi gösterirse, devrimci mücadele bu yumuşama olanaklarını sonuna kadar devrimin hizmetine sunup mücadeleyi geliştirmek için değişik olanak veya biçimler devreye sokar. Bunun dışında sürecin mücadeleyi esnetme-gevşetme ya da molaya alma gibi bir etkisi olamaz. Süreç taktiksel değişimler vb. gerektirse de, gerici sınıf iktidarları gerçeğini ve dolayısıyla da devrimci mücadelenin genel stratejik hedefini değiştirmez.
Devrimci-demokratik ittifaklar geliştirmek sürecin devrimci görevlerindendir
Yine sürece uygun olarak ve sürecin olanaklı kılmasına bağlı olarak benimsenen taktik veya stratejik politikalar, bunlar bağlamında oluşturulan devrimci ittifak veya benzeri biçimler yanlış değil, tersine gerekli ve doğrudur. Genel devrimci süreç veya bu süreç içinde olgunlaşan herhangi bir kesitte, devrimci veya demokratik ilerici-yurtsever güçlerle ittifaklar yapmak somut sürecin ihtiyacı olmakla birlikte, devrimci anlayış ve stratejik yönelime bağlı olan doğru birlikler, pratiklerdir. Bunları süreç dayattı, sürecin zorlamasıyla oldu, süreç bağlamında ihtiyaç duyulduğu için faydacılıkla ele alındı diyerek yadsıyabilir miyiz? Hayır. Peki, süreç sürükleyerek yedekledi şeklindeki eleştirilerle bu doğru politikalardan vazgeçilebilir mi? Elbette hayır. Çünkü varsayımsal olan bütün bu yaklaşımların zemini çürük olup gerçek dışıdır. Açık ki, bu ittifaklar stratejik politikalar olarak benimsenmesi gereken ve genel olarak uygulanması gereken doğru politika ve pratiklerdir. Bugüne kadar güçlü olarak gerçekleştirilememiş olması veya bugünkü gibi etkili ve belirli zeminlerde yapılmamış olması, yapılan ittifakların hatalı olduğu anlamına gelmez. Tam tersine geliştirilmesi gereken pratik ve politikalar olduğu açıktır. Bu politika veya pratikler elbette devrimin olmazsa olmazları değildir. Ancak devrimin olmazsa olmazları değerindeki cephenin bu pratikleri içinde geliştirileceği inkâr edilemez. Dahası somut siyasi mücadele bağlamında da bu politika ve pratikler, proleter devrimci tavra uygun olup onun gerekleridir.
Bu bağlamda belirli süreçlerin önemli avantajlar gündeme getirdiği, önemli açılımların ve gelişmelerin sağlanmasına uygun olanaklar sunduğu, dolayısıyla da ilgili süreçlerin önemle takip edilmesinin gerekli olduğu açıktır. Bunun gibi, AKP iktidarının bu yeni süreci de önemle değerlendirilmesi gereken bir süreçtir. AKP’nin siyasi teşhirinin etkili olarak yapılması iktidar gericiliğini gerileteceği gibi, devrimci güçleri veya demokratik kazanım ve mevzileri de ilerletebilir. AKP iktidarının yolsuzluk-rüşvet kamburundan toplu katliamlar yapmaya, IŞİD ile zımni ilişki ve anlaşmalardan açık destek vermeye, toplumun hemen her kesimini kapsayan baskılardan burjuvazinin çeşitli kesimlerine uzanan baskı zincirine ve başkanlık hedefi boşa düştüğü için Kürt ulusuna karşı açılan haksız savaş saldırganlığında gerçekleştirilen katliamlara, kitlesel katliamlarla sonuçlanan IŞİD bombalamalarına, maden işçilerinin toplu katliamları karşısında şirketleri koruyarak ölümleri doğal göstermeye ve daha sayamadığımız yüzlerce vukuatına kadar yığınca suçu ve kokuşmuşluğu bulunarak devrimci ajitasyon ve propagandaya zengin bir zemin sunmaktadır. Bu zemin üzerinden görsel, sözlü, yazınsal vb. biçimlerde ajitasyon ve propaganda çalışmalarını yoğunlaştırarak geniş kitleleri aydınlatıp örgütleyebiliriz.
Unutulmamalıdır ki, bütün çürümüşlük, kokuşmuşluk ve katliam dâhil tüm suçlarına rağmen AKP iktidarının ayakta kalması kitle temelinin-oy desteğinin güçlü olmasından ileri gelmektedir. Bunca suç işleyen, bunca baskı ve saldırganlık uygulayan, toplumu keyfiyet ve kişisel menfaatleri uğruna savaşa sürükleyen başka bir iktidarın bir ay iktidarda kalması bile mümkün olamazken, AKP’nin yirmilere dayanan iktidar sürecine sahip olması yalnızca ve yalnızca kitlelerin desteği sayesinde mümkün olmuştur. Kısacası, proleter devrimcilerin önemle kitleleri örgütleyip birleştirmeye çalışması, son derece isabetli ve anlamlı bir çaba olacaktır. Devrim yaratan kitlelerin öneminden daha fazla söz etmenin gereksiz olduğu açıktır. Ancak buna rağmen devrimci hareketin esasta kitlelerden kopuk olduğu da acı bir gerçektir. Kitleler kendiliğinden devrimi yapmayacağına veya kendiliğinden bizlere gelmeyeceğine göre bizlerin kitlelere gitmekten başka şansımız yoktur. Bir taraftan devrimci, ilerici, demokratik güçlerle birleşelim diğer taraftan da geniş halk kitleleriyle birleşelim. Devrimci savaşı geliştirip devrime gitmek için kitlelere gitmek, onları birleştirmek ve onlarla birleşmek şarttır.
Süreç silahlı mücadelede yoğunlaşmayı emrediyor
Başka bir somut sorumluluk ve görev alanı da silahlı mücadele ve gerilla savaşında yoğunlaşma ihtiyacıdır. Proleter devrimci politika bu alanda güç olmadan gerekli gelişmeleri sağlamaktan geri kalmakla yüz yüze olacaktır. Gerek hâkim sınıfların siyasi teşhirini etkili biçimde gerçekleştirebilmek için gerek demokratik, ilerici ve devrimci güçler ile geniş halk kitlelerini birleştirmek için ve gerekse de büyük bir siyasi güce ulaşıp devrimci koşulları devrime dönüştürmek için askeri bakımdan güç olmanın tayin edici olduğu açıktır. Askeri siyasi güç olmadan devasa kitleleri sürükleyen bir güven merkezi olmak mümkün değildir. Silahlı mücadele ve gerilla savaşında yoğunlaşarak nitelik edinmenin, her türden tasfiyeciliğe karşı etkin bir mücadele vermenin ve sağ pasifist eğilimleri yıkıp düzeltmenin anahtarı olduğu inkâr edilemez bir doğrudur. Devrim silahlanmış kitlelerin eseri olacaktır.

Önceki İçerikOrtadoğu’da emperyalist stratejiler ve ‘T.C.’nin Kürt ulusunu boğma hayalleri
Sonraki İçerikEmperyalist gericilik ve bütün türevleri devrimin namlularıyla yıkılacak