Gericilik tek-tek ekonomik-siyasi sistem ve iktidarlara indirgenecek lokal bir olgu değil, dünya ölçeğinde en yüksek düzeyde örgütlü olup, küresel bir sistem, bir dünya sistemidir. Bu sistemin niteliği, emperyalist dünya gericiliği ya da emperyalist dünya sistemidir. Genel kabul gören bu tespit, dünyasal bir olguya dayanmakla birlikte, dünyanın her parçasında yaşanan somut gerçeği de tarif etmektedir. Çapul ve talana dayalı tekelci sömürgecilik, işgal ve ilhak saldırganlığına dayalı siyasi tahakküm, emperyalist hegemonyanın en iyimser dayanağı ya da tablosudur. Emperyalist kapitalizm tüm dünyayı kolları arasına alarak sarmalayan bir ahtapot, yoksul dünya halkları ve mazlum uluslarını iliklerine kadar sömürüp kanını emen bir vampir misalidir.
Emperyalist dünya sisteminin ekonomik-siyasi sonuçları istisna tanımadan bütün toplumları kuşatarak etkileyen veya belirleyen durumdadır. Merkezileşerek iç-içe geçmiş ekonomik düzen ve buna bağlı biçimlenen siyasi düzen bu sonuçların bir özetidir. Dünya coğrafyasının her parçası bu ilişki içinde ve bu ilişkiye uygun olarak biçimlenmektedir. Emperyalist ekonomik-siyasi sistem tüm dünya ülkelerini bu ilişki zinciri içinde tek sisteme bağlı olarak dizayn etmekte, ekonomik ilişki doğrudan siyasi ilişkilere yansıyarak siyasi sistemleri belirlemektedir. Bundandır ki, her coğrafya parçasında yaşanan ekonomik-siyasi gelişmeler doğrudan emperyalist dünya gericiliğinin izlerini taşımakta, ondan bağımsız yaşanmamaktadır. Bu durum aynı zamanda her parça devriminin doğrudan emperyalist gericiliği hedef almasını gerektirmekte veya onunla savaşmasını koşullamaktadır. Dolayısıyla her parçadaki devrimci mücadele ve siyaset bu gerçekliği dikkate alarak biçimlenmek zorundadır. Çünkü, emperyalist dünya haydutluğu sistemi anlaşılmadan parçalardaki gelişmeler de anlaşılamaz. O halde siyasetin kaçınılmaz bir görevi bu bağı kurarak gelişmeleri bu zeminde okumak, buna uygun pozisyon almaktır.
Emperyalist dünya gerçeğinde yaşananlar, ekonomik kriz ve buna bağlı gelişen siyasi krizler gerçeğidir. Emperyalist barbarlığın hegemonyasındaki dünyanın kaotik koşullara hapsolduğu, yaşanan kronik savaşlar ve bunların kıyımcı yıkıcı tahribatlarıyla desteklenirken, gelişen toplumsal hareket ve dalgalanmalarla karşılığını bulduğu da bir doğrudur. Dünyanın gidişatı emperyalist gerici savaşlar rotasında daha büyük kaoslara ilerlemeyi işaret etmektedir. Gerici savaşların eksilmeyip yaygınlaşarak devam ettiği mevcut koşullarda üçüncü dünya savaşının olasılık olarak bir tehdit olduğu söylenebilir. Emperyalist sistemin önüne geçemediği krizleri bu olasılığı mümkün kılan gerçek zemindir. Güç dengelerinin yeniden oluşması-oluşturulması ve bu zeminde örtülü olarak süren-sürdürülen paylaşım savaşının yol açtığı lokal savaşların çözümsüzlüğü, üçüncü paylaşım savaşının patlamasını olanaklar arasına sokmaktadır. Ukrayna dalaşı bu olasılığın gerçeğe dönüşmesi veya dönüşmemesinde kilit rol oynayan belirleyici bir çatışmadır. Bir taraftan arka kapılarda pazarlıklar sürdürülürken, diğer taraftan silahlanmaya büyük bütçeler ayrılarak ciddi hazırlıklar yapılmaktadır.
Devrimler dalgasına yol açarak kendilerinin de sonunu getirecek bir dünya savaşı, mevcut durumda emperyalist haydutların tercihi olmaz, değildir de. Fakat, hegemonyanın nasıl paylaşılacağı, hangi dengeye oturtulacağı, nasıl biçimleneceği gibi sorular henüz çözüme bağlanmamış olup farklı olasılıkları gündemde tutan bir zemindedir. Dünya savaşı olasılığı masadadır. Aslında, resmen ilan edilmemiş olsa da özünde bu savaş yaşanmaktadır. Eksik olan, tarafların doğrudan askeri bir savaşı ilan etmemiş olmasıdır. İlan edilmesi ise olanak dışı ve imkânsız değildir. Ne ki, emperyalist haydutların dünya sistemlerinin egemenliği uğruna ve özellikle de devrimler dalgası tehdidi karşısında aralarında anlaşarak krizlerini erteleme eğilimi, dünya savaşı tercihini ötelemektedir. Zira bu durumda savaşın altında kalan bizzat emperyalist gericiliğin kendisi olacaktır. Başlattığı savaşta yenilen yine emperyalist gericilik olacak, patlayacak olan devrimler kazanacaktır.
Gerici savaşların tümü başta olmak üzere, dünya savaşı olasılığına karşı da proleter devrimci tavır ekseninde tutarlı bir mücadele kararlılığının ortaya konması elzemdir. Bu mücadelenin tutumu devrimci savaştır. Bilumum gerici savaşların ortadan kaldırılması veya yenilgiye uğratılması ancak devrimci savaşların geliştirilmesiyle mümkündür. Bunun dışındaki her arayış ve yaklaşım teorik lafazanlıktan öteye geçmez…
Dünyada yaşanan gelişmelerin kritiği yalnızca dünya savaşı üzerinden yürütülüp, bu olasılıkla sınırlı tutulamaz. Ki, son derece ciddi bir sorun da olsa, dünya savaşı olasılığı nispeten düşük olasılık olup, ivedi olarak kendisini dayatan yakıcı bir sorun durumunda değildir. En azından dünya savaşı olasılığına karşı yükseltilecek mücadelenin daha gerçekçi biçimlerde ele alınarak geliştirilmesinin gerekliliği kesindir. Yani, dünya savaşı olasılığına karşı verilecek mücadelenin somut gerçeğe oturması için, bu mücadelenin öncelikli ihtiyaçları temelinde inşa edilmesi bir zorunluluktur. Gerekli kurumsallaşmalara ve alt-yapıya oturmayan bir mücadeleden bahsetmek en hafifiyle sübjektiftir.
Faşist iktidara karşı burjuva muhalefetin desteklenmesi zorunlu bir tercih değildir; tercih her türden burjuva kliğe karşı devrimdir
Öte taraftan, parçalarda gerici-faşist iktidarlara karşı verilen mücadelenin aynı zamanda emperyalist dünya gericiliğine karşı verilen bir mücadele olduğu perspektifinden hareket etmek gerekmektedir ki, bu, dünyada yaşanan gelişmelerle tek-tek parçalarda yaşanan gelişmelerin kopmaz ilişki içinde olduğunu kavramayı da şart koşar. Emperyalist gericilerin değişik ülke ya da coğrafyalarda yürüttüğü dalaşın bir biçimi, tek-tek coğrafyalarda gerici klikler arasında cereyan etmektedir. Parçalardaki klik dalaşları adeta emperyalist bloklar arasındaki dalaşın bir iz düşümüdür. Her kliğin bir emperyalist güç ya da bloğa bağımlı olduğu düşünüldüğünde, buradaki klik dalaşlarının emperyalist bloklar arası dalaştan bağımsız olmadığı rahatlıkla tespit edilebilir. Emperyalist sistemin ekonomik-siyasi krizi olduğu gibi alta inip sistemin uzantıları olan ülkelerde yaşanmaktadır ve parçalardaki iktidar-muhalefet klikleri arasındaki dalaş esasta bu zeminde gelişmektedir. İktidarın hangi kliğin elinde kalacağı veya hangi kliğin iktidara geleceği sorunu bu dalaşın somut gerekçesidir. Ve bu, son tahlilde hangi emperyalist gücün ya da bloğun adı geçen ülke pazarına hâkim olacağı veya bu pazarda hâkim hale geleceği sorunu olarak anlam taşır; daha fazla değil.
Bu gerçeklik, parçalarda, yani tek-tek ülkeler somutunda yaşanan iktidar-muhalefet klikleri arası dalaşta proleter devrimcilerin taraf olmayacağını-olmaması gerektiğini doğrularken, proletarya ve yoksul halklar cephesinden bayrak kaldırmalarını gerektirmektedir. Hiçbir yanılgıya düşmeden ve manipülasyona pirim vermeden devrimci cepheden tavır geliştirmek elzemdir. Halk kitlelerine sunulan iki tercih de proletarya ve halklar için bir tuzaktır, onların düşmanı adreslerdir. Faşist iktidara karşı burjuva muhalefetin desteklenmesi zorunlu bir tercih değildir; tercih her türden burjuva kliğe karşı devrimdir. Bu tercihin alternatif olarak kitlelere sunulması proleter devrimcilerin ötelenemez görevi, yükseltmeleri gereken devrimci tavırdır. Halk kitleleri her defasında komprador tekelci klikleri deneyerek değiştirmek ve yeniden-yeniden aynı klikleri iş başına getirmek zorunda değildir. Bunun alternatifini ortaya koyarak halk kitlelerine tercih sunmak ve elbette güven vermek proleter devrimcilerin, dolayısıyla izleyecekleri somut siyasetlerin görevidir.
Gerek çok partili iktidar kliği olsun ve gerekse de çok partili muhalefet kliği olsun, her iki ittifak bloğunun da emperyalist güçlere tabi oldukları karartılamaz bir gerçektir. Bunların, her seçim klasiği olarak demokrasi ve özgürlükler havarisi kesilip bol keseden savurdukları demagojik vaat ve popülist propagandaları başta olmak üzere, iki yüzlüce sergiledikleri emperyalizme karşıtlık ve bağımsızlıkçılık pozlarıyla halk kitlelerini manipüle etmesine kayıtsız kalınamaz. Onların doğrudan emperyalist güçlere bağımlı oldukları ve emperyalist gericiliğin yereldeki temsilcileri oldukları, bu kliklerin her birinin emperyalist sermaye başta olmak üzere, komprador tekelci sermayenin temsilcileri oldukları deşifre edilerek gerçek yüzleri yaygın biçimde propaganda edilerek halk kitlelerine gösterilmelidir. Bu, aynı zamanda emperyalizme karşı mücadelenin de somuttaki biçimi ve görevidir. İktidar ve muhalefet kliklerinin iktidar dalaşı, emperyalist güçlerden ve bunlar arası dalaştan bağımsız değildir. Tutarlı devrimci tavır ve siyaset ancak bu bilinçle ve bu eksende geliştirilebilir ki, halk kitlelerine alternatif tercihin sunulması da buradan geçer…
O halde meselenin özü-esası, dünyada yaşanan gelişmelerle tek-tek coğrafyalarda yaşanan gelişmeler arasındaki diyalektik bağı kurarak, doğru siyaset ve taktiklerle parçadaki devrimci mücadeleyi güçlendirip yaşanan siyasi gelişmeler karşısında doğru pozisyon alma görevine kafa yormaktan geçer…
Bu bağlamda, yerel klikler ile emperyalist güçler arasındaki bağımlılık ilişkisi, bu kliklerin her birinin emperyalist güç ve komprador tekelci sermayeyi temsil ettikleri ve bunlar arasındaki dalaşın son tahlilde dayandığı zeminin emperyalist dalaş ve çıkarlar olduğuna değindik. Buna uygun olarak bu kliklerin gerçek yüzünün deşifre edilerek teşhir edilmeleri görevine de işaret ettik. Bu anlamda, işaret ettiğimiz görevlerden sonra ve esas olarak ihtiyacın ne olduğu sorununa gelerek somut görevlerin tanımına geçebiliriz.
Somut görevlerin tanımı ve olanaklarımız
Devrimci temelde doğru siyasetle doğru pozisyon almanın ve kitlelere güven verme temelinde devrimci alternatifin tercih olarak sunulması bakımından somut görev; a)-devrimci cephe dinamiklerinin ittifak ve birlikler zemininde güçlü tesis edilmesi, b)-proleter örgütün bu zeminde geliştirilmesinin somut biçimlerle yürütülmesi ve c)-bu örgütün siyasi süreç karşısında izleyeceği ya da izlediği siyasetin somut siyasi şartlara uygun olarak ele alınması biçiminde sıralanabilir…
1-Karşı-devrim cephesi her bakımdan örgütlü olup, bir dizi avantaja sahip olmakla birlikte, taktik açıdan üstün ve güçlüdür. Klikler biçiminde cereyan eden aralarındaki bölünme ve dalaşa karşın, devletin bekası başta olmak üzere, her türden düzen dışı hareketler karşısında tek bir irade olarak hareket etmektedir. Onarı birleştiren olgu, ortak sınıf çıkarları, sınıf sistemleri ve devletlerine dönük sınıfsal kaygıdır… Bilumum burjuva klik ve gerici sınıflar ortak sınıf çıkarları temelinde devrimci mücadele karşısında tereddütsüzce birleşirken, devrimci sınıf güçlerinin bu yeteneği henüz tam olarak sergileyemedikleri maalesef bir gerçektir. Oysa ortak sınıf çıkarları temelinde ittifak ve birlikler kurmaları rasyonel olandır; devrimin çıkarınadır. Devrimin çıkarına olan her şey devrimci grup ve örgütün de çıkarınadır. Devrimin çıkarıyla grubun çıkarları arasında net bir tercih yapamama sorunu devrimci hareket bileşenlerinin önemli bir zaafıdır. Yani, devrim kaygısı ile grup kaygısı arasında doğru tavır geliştirilememekte, grup kaygısı ağır basmaktadır. Bundan köklü olarak kurtulmak şartken, bunun keskin bir devrim bilinciyle mümkün olduğu da aşikardır.
Özcesi, demokratik, devrimci, sosyalist gibi farklı niteliklerdeki devrimci sınıf güçlerinin ortak devrimci cephede kurumsallaşan ortak örgütlenmelere gitmesi zorunlu devrimci tutum ve görevdir. Bu başarılmadan, dağınıklığın giderilmesi, zayıflıkların aşılması ve gelişmelerin sağlanmasının koşulları yaratılmaz. Parantez açarak belirtelim ki, mevcut ittifak ve birlikler son derece anlamlıdır ve ileri adımlardır. Ne ki, bu ittifak ve birliklerin henüz tam yerine oturmadığı ve sorunlarını aşmadığı da bir gerçektir. Bu birlik ve ittifaklarda bir taraftan ileri eğilimler taşınırken, diğer taraftan geriye çeken anlayış ve yaklaşımların mevcut olduğu söylenebilir. Bu eleştiri ya da değerlendirme genel olarak devrimci hareketin ekserisi için geçerlidir. Bazı bileşen ya da devrimci yapılar daha geri noktada ve katı da dursa, genel olarak devrimci hareket içinde grup kaygısının önde olduğu izlenebilen bir gerçektir. Mevcut sorun ve geriliklerin aşılarak devrimci mücadele cephesinin daha güçlü ve kurumsal kimliklerde temsil edilmesi devrimci hareketin önündeki görevlerden biridir. Önemlidir…
2-Mevcut olan ve geliştirilecek olan devrimci cephe birlikleri ve ittifakları içinde proleter devrimci örgütün etkin, işlevli ve güçlü hale getirilmesi temel görevlerden bir diğeri, hatta esasıdır. Bunun geliştirilmesi nasıl yürütülebilir? Hiç şüphesiz ki, örgütsel yapısını güçlendirme ve etkin siyasetler geliştirerek birlik ve ittifaklar içinde inisiyatif geliştirmesiyle mümkündür. Ama bundan önce, devrimci birlik ve ittifaklar temelinde devrimci cephenin güçlendirilmesinin bizzat kendisinin güçlenmesi anlamına geldiğini kavrayarak hareket etmesi, dolayısıyla örgütsel güçlerini bu konuda eğiterek etkin hale getirmesi gerekmektedir. Devrimin gelişmesinden bağımsız olarak bir gelişmenin olamayacağı bilinciyle, devrimci cephe ve mücadelenin güçlenmesinin kendisinin gelişip güçlenmesinin zemini olduğunu kavramak ve buna uygun hareket etmek durumundadır.
Devrimci birlik ve ittifaklar içinde âtıl ve etkisiz kalmak, destekçi yedek güç olma pozisyonunu kabul etmek demektir. Bu geliştiren değil, silikleştiren bir realitedir. O halde, birlik ve ittifaklara etkin ve güçlü olarak katılıp etkili siyasetler geliştirmek örgütsel olarak güçlenmek için zaruridir. Daha da önemlisi, devrimci birlik ve ittifakların gelişip güçlenmesinin devrimi geliştireceği bilinciyle hareket edilmelidir. Devrim geliştikçe bizler de gelişir veya gelişme olanaklarına sahip oluruz; devrim zayıf kalıp geriledikçe bizler de zayıflayıp gerileriz. Bunun kavranması elzemdir; salt birlik ve ittifaklar için değil, devrimin gelişmesi, dolayısıyla proleter örgütün gelişmesi için elzemdir. Devrimci cephenin gelişip büyümesi, karşı-devrim cephesinin aynı oranda gerilemesi demektir. Bu devrimin ve devrimci örgütün hem taktik hem de stratejik çıkarıdır, çıkarınadır…
Devrimin güçlenmesi bizim, bizim güçlenmemiz devrimin güçlenmesidir. Devrimci cephenin ortak zemin ve paydalarda birleşerek kurumsal mücadele dinamiklerinin büyütülmesine dönük teorik anlayış ya da yaklaşımlarımıza uygun olarak örgütsel pratik ve somut siyasetlerimizde de etkin bir pozisyon almak durumundayız. Bunu başarıp yerine getirdiğimiz oranda proleter devrimci örgütün gelişmesini sağlayabilir, gelişme olanaklarını doğru değerlendirebiliriz. Birlik ve ittifaklar içinde somut roller almak, örgütsel etkinlik göstermek ve etkili siyasetler geliştirmek proleter örgütü bu birlikler içinde geliştirmenin tek yoludur. Örgütsel olarak organize olup somut siyaset ve adımlarla pratiğe girmek, daha fazla etkin olmak zorunlu bir ihtiyaçtır. Gelişip güçlenmemizi devrimci cepheden ve genel devrimci mücadele şartlarından bağımsız ele alamayız. Bir taraftan örgütsel organizasyonumuzu pekiştirip güçlendirirken, diğer taraftan birlik ve ittifaklar içindeki pozisyonumuzu ilerletip bunlar içinde etkin olmaya odaklanmalıyız.
3-Yukarıda değindiğimiz üzere, devrimci cephedeki birlik ve ittifaklar zemininde yaşanan gelişmelerde kavrayıcı-kapsayıcı bir siyaset benimsemeliyiz. Bunda esasta bir sorun olmamakla birlikte, diğer devrimci ittifaklarımızla aramızda bazı yaklaşım sorunlarının olduğu izlenebilmektedir. Stratejik bakımdan esas eğilim ve rotamız devrimci dinamikler zemininde yürümek ve devrimci cepheyi büyütmektir. Ne ki, bu durum demokratik güçleri ötelemek veya genel devrimci sınıf cephesini bölerek zayıflatmak biçiminde hareket etmemiz anlamına gelmez. En küçük demokratik, devrimci dinamikle birleşmek, cepheyi genişletmek doğru siyasettir. Bu konuda sekter yaklaşımlarla aramıza sınır koyarken, birinden birini tercih etmekten ziyade kapsayıcı siyaset gütmemiz doğru olanıdır. Burjuva cephede olduğu gibi, devrimci-demokratik sınıflar cephesinde de farklı veya ayrışan bir ittifak tablosu gündemdedir. Bizler, içinde yer aldığımız hiçbir ittifaka tabi siyaset benimseyemeyiz. Olanaklı olan her ittifakla ittifak yapar en geniş ittifakın oluşması için mücadele ederiz. Bu temelde ideolojik mücadele yürütmekten sakınmadan hem birlik hem eleştiri siyasetini güderiz.
Özellikle iktidar karşıtlığı zemininde konumlanıp yalnızca iktidarın düşürülmesine odaklanan ve bu temelde burjuva muhalefetle ittifakı olanaklı gören anlayışlarla birleşmeyiz. Bu bir ilke sorunu olarak siyasetimize yön veren temel angajmandır. Evet, mevcut iktidarın düşürülmesi bizlerin de hedefi ve kaygısıdır. Lakin bu hedef doğru olmakla birlikte, bu hedef bizlerin diğer burjuva kliklerle yan yana gelmesinin nedeni olamaz. Bu anlamda siyaset ve stratejimizin temeli, komprador tekelci klik partilerine kapalı olan ilkeli duruşa ve diğer taraftan da demokratik, devrimci olan tüm dinamiklerin devrimci alternatifi büyütmek için tek cephede ittifak etme esasına dayanır. Değişik ideolojik-siyasi formasyonlardan bütün devrimci sınıf güçlerinin ittifakına dayalı ortak devrimci cephe tek doğru siyasettir. Seçimlerde devrimci alternatifin öne çıkarılarak kitlelere güven vermenin ve seçimlerde daha büyük kazanımlar elde ederek demokratik devrimci mücadele olanaklarının büyütülmesi, son tahlilde devrimci sınıf mücadelesinin gelişme olanaklarına taşınması için bu siyasetin benimsenmesi elzemdir.
Devrimci mücadelenin radikal biçimlerle ilerletilmesinin yolu mevcut siyasetlerde somut pratiklerin geliştirilip daha ileri mevzilerin kazanılmasıyla mümkündür. Militan mücadelenin şartları vardır ama bu şartlara uygun pratiğe geçmenin psikolojik eşiği aşılmak durumundadır. Bu, tamamen somut kazanımlara, etkili siyasetlerle güçleri büyütüp birleşme pratikleriyle mümkündür. Geri şartları değiştirmenin olanakları pratik kazanımlarla yeni şartlar yaratmaktan geçer. Bu yol izlenip ilerlenmeden devrimin geliştirilerek olgu haline getirilmesi tasavvur edilemez. Mücadele, elde edilen kazanımlar üzerinde gelişir, büyük-küçük somut kazanımlar yoluyla ilerler. Toplumsal tepki ve toplumdaki devrimci arayış güçlü bir potansiyel durumundadır. Devrimci koşullar uygun ve devrimci ilerlemeye elverişlidir. Bu tablonun somut ve bilimsel siyasetlerle değerlendirilip devrimin örgütlenmesine dönüştürülmesi tamamen olanaklıdır…