Gündemdeki devrimin niteliğine uygun saptanan temel çelişkinin çözümünü üstlenen stratejik devrimci yönelime bağlı genel siyasi çizgi, bilimsel sosyalizm teori-pratiği zemininde evrensel ilkeler ve bunlardan feyz alarak somut koşullarda biçimlenen özel-özgün ilkeler bütününde vücut bulurken, genel ve özel olmak üzere bu ikili zemini yadsımamak kaydıyla, somut koşul ve güncel politik şartlar etrafında biçimlenen taktik siyaset ise öne çıkan güncel çelişki ve sorunların çözümünü görev alan politik mücadele ihtiyaçları temelinde şekillenir.

Devrim salt teorik formülasyon ve sınıf çelişkilerinin derinlikli bilimsel izahına dayalı siyasi planlardan ibaret bir eylem değildir. O, bilimsel teoriyi kılavuz alan devrimci önderliğin pratik çizgisi altında, bizzat kitlelerin katılımı ve mücadelesinin eseri olarak cereyan eder son tahlilde. Kitlelerin ayaklanarak katılımından muaf bir devrim süreci tasavvur edilemez. Ve kitleler devrimi, devrimin öncü-önder güçlerinin teorik kavrayış temelinde ele aldığı gibi değil, doğrudan ya da esasta kendi pratik deneyimleri içinde kavrarlar. Kitleler, devrime soyut çağrılar temelinde değil, tek-tek çatışma ve somut taleplerine dönük mücadele pratiklerindeki edinimleriyle katılırlar. Devrim bilinçleri politik mücadele seyri içinde gelişir. Politik mücadele burjuvaziye karşı savaşımda kitleleri bilinçlendiren, tecrübe kazandıran ve güvenlerini geliştiren pratik okul olarak işlev görür. Kitleler bu mücadele içinde pişerek devrimcileşirler. Bunun gibi, devrimin gelişerek ilerlemesi de politik mücadeledeki birikim ve kazanımları takip eder. Bundandır ki, politik mücadele pratiği, her devrim sürecinin güç biriktirip kitleleri içine çekerek devrim güçlerini eğiten, büyüten ve devrimin sübjektif şartlarını geliştirerek sınıf çatışmasını keskinleştiren bir eylem süreci olarak asla küçümsenemez…

Türkiye-Kuzey Kürdistan siyasi coğrafyasında bugün kabararak gelişen siyasi şartlar politik mücadeleye güçlü bir zemin sunarken, devrimin gelişmesine de her zamankinden çok daha uygun şartlar barındırmaktadır. Nitekim bu şartların eseri olarak mücadele ve direnişler zemininde dinamik bir devrimci süreç ve geniş kitleleri kapsayan politik mücadele şartları egemen eğilim olarak yaşanmaktadır.

İdeolojik-siyasi niteliğe dayalı bilinçli örgütlülüğü bakımından tartışmalı ve kendiliğindenci de olsa, devrimci sınıflar zemininde gelişen devrimci hareketin açık bir kabarış içinde olduğu, hatta kabarma pratiği gösterdiği aşikardır. İşçi sınıfı ve geniş emekçi kitleler, her türden suç ve kirliliğe batmış, yasasını tanımaz pervasızlıkta hukuksuz, keyfiyetçi ve ırkçı-faşist tekçi paradigmayı tek adam sultasıyla pekiştirip açık faşizm maharetiyle ayakta duran siyasi iktidarın, büyük bir despotik hoyratlıkla uyguladığı baskı, sömürü ve talan diktatörlüğüne karşı fabrikalardan sokaklara inen direniş ve protesto eylemleriyle ülkenin 82 ilinde mücadele vermektedir. Geniş halk kitleleri yaşanan fahiş zam yağmurları ve pahalılık şartlarında yaşamlarını sürdüremez duruma gelmiş, açlık sorunuyla yüz yüze getirilmişlerdir. Yoksulluk ve açlık sınırı keskinleşerek işçi sınıfı ve geniş halk kitlelerinin yakıcı sorunu haline gelmiştir. Geniş halk kitleleri için “bıçak kemiğe dayanmıştır.” Tam da bu zeminde işçi ve emekçi kitleler adeta isyanın eşiğine gelmiş ve büyük kitlesel hareketin patlak vermesinin nedenleri hasıl olmuştur.

Öte taraftan, tamamen hukuksuz, gayrı-meşru ve kirli suç saltanatı olan Erdoğan-AKP/MHP iktidarının, vahşi sömürü, talan, baskı ve kıyımcı diktasının faşist sonuçlarından muzdarip olan en geniş toplumsal dinamikler de yaşadıkları sorun ve kendi özgün çelişkileri zemininde direnişler sergilemektedir. Gazeteci, yazar, sanatçı, öğrenci, entelektüel, çevreci, siyasetçi, sendikacı, aydın ve demokrat nitelikteki birey, dernek ve kurumlar başta olmak üzere, küçük işletme, esnaf, memur, emekli, yaşlı, genç, çocuk gibi en geniş kesimler iktidarın bağnaz, gerici ve faşist baskısından ağır biçimde etkilenmekte, bu zeminde geniş bir toplumsal tepki ve mücadele dinamiği diri bir yelpaze oluşturmaktadır.

Özellikle kadın ve cinsiyet sorununda çağdışı bir yobazlık, barbar bir zihniyet, erkçi faşist baskı ve katliamlar eşliğinde koyu bir cinsiyetçi şiddet egemen kılınarak uygulanmaktadır. Bu zeminde küçümsenemez bir kadın dinamiği ve mücadele hareketi boy vermektedir. Özcesi, geniş toplumsal potansiyele sahip büyük bir direniş ve mücadele dalgasının aktüel olup siyasi gündemi işgal ettiği görülmektedir.

Bütün bu tablo veya sürecin en önemli özelliği, en geniş toplumsal yelpazeyi sarmalayan mücadele ve direnişlerin istikrarlı, kararlı ve giderek keskinleşen bir mecraya girip süreklilik arz etmesidir. Bu mücadele ve direnişler rutin eğilimden çıkarak toplumsallaşma ve keskinleşme yönünde daha ileri bir niteliğe sıçrama dinamizmi yansıtmakla birlikte, iktidarın kolayca bastırıp geçemeyeceği ve karşısına almayı göze alamayacağı muhtevada patlamaya hazır bir öfke ya da isyan bağrı taşımaktadır. Kısacası, bu tablonun özeti, devrimci durumun yükselerek geliştiği biçiminde objektif bir tespitle tarif ve ifade edilebilir. Devrim için objektif şartlar elverişli ama sübjektif güçler bu düzeyde yeterli ve hazır değildir.

Bu tespit, demokratik ve devrimci mücadele güçlerinin hazırlık ve pozisyon alışları, mücadeleyi geliştirmek için somut görevler alarak rol oynamaları bakımından önemlidir. Zira, son derece güçlü dinamikler taşıyarak kitlelerin ayakta olduğu ve ayaklanmaya hazır olduğu mevcut siyasi şartlar, komprador tekelci burjuva kliklerin iktidar dalaşına kilitlenmiş olan siyasi sürece heba edilme tehdidi altındadır. Geniş devrimci halk kitlelerinin talep, tepki ve mücadeleleri bu kliklerin çatışma potasına akmakta, esasta bu kliklerce manivela edilip kontrol edilmektedir. Yani politik mücadele arenası burjuva siyasi partiler tarafından işgal edilmektedir. Önemli olan şu ki, kitlelerin devrimci eğilim ve düzen dışı arayışları, bu burjuva klikler tarafından son derece bilinçli bir siyasetle manipüle edilip düzen içine çekilmektedir.

Mevcut sürecin dikkate değer bir yanı genel seçimlerin gündemde olmasıdır. Bu durum, bir taraftan toplumu politik atmosfere alıp politik mücadele koşullarını geliştirirken, diğer taraftan kitleleri burjuva kliklere hapsederek egemen gericiliğin kulvarına çekmektedir. Nitekim geniş kitlelerin manipüle edilerek düzene entegre edilmesi, gerici sınıf devletinin bekası uğruna her bloktan burjuva kliğin ortak sınıf davranışı olarak öne çıkmaktadır. Kitlelerin devrimci arayışı komprador tekelci sınıf kliklerinin ortak korkusu olarak devlet bekasında birleşmelerine yol açmaktadır.

Ne yapmalı sorusunun cevabı birlik ve ittifakların geliştirilip güçlendirilmesidir

Ne var ki, burjuva kliklerin siyasi süreci yöneterek kitlelerin devrimci öfkesini pasifize eden bu sınıf davranışı bizlerin politik mücadele arenasını onlara terk edip çekilmemizi gerektirmez. Bilakis daha güçlü ve daha fazla örgütlenerek, daha fazla birleşerek ve daha fazla mücadele ederek kitleleri devrime çekmeli, devrim uğruna mücadeleyi büyütmeliyiz. Kazanımlarımızı geliştirmek ve kitlelere güven vermek için demokratik, devrimci ittifaklarımızı büyütmeli, birliklerimizi genişletmeli, gücümüzü birleştirmeliyiz. Hiçbir kazanımı küçümsemeden politik mücadele alanında elde edeceğimiz kazanımlarla daha ileri demokratik devrimci mevzileri hedeflemeli, seçimler somutunda olduğu kadar, genel devrimci mücadelenin çıkarları temelinde geniş devrimci ittifaklar kurmalıyız. Kitleleri bu mücadeleler içinde örgütleyip devrime kazanabilir, devrime katarak devrimci mücadeleyi büyüterek ilerletebiliriz.

İster seçimler vesilesiyle olsun, isterse daha başka sebeplerle olsun, bugün devrimci hareket bileşenlerinin büyük çoğunluğunun ittifaklar temelinde ortaya koyduğu eğilim ve pratik gelişmeler son derece değerli, olumlu ve devrimcidir. Bunlara burun bükenlerin ise, somut devrimci alternatif ortaya koyma sorumluluğuyla karşı karşıya oldukları açıktır. Kuşkusuz ki, sağlanan ittifaklar kusursuz bir mükemmelliğe sahip değildir. Birçok sorun ve yetersizlikten bahsetmek mümkündür. Ne ki, ideale doğru giden her yol buradan geçer. Mükemmel ve tam olan hiçbir plan yoktur. Her pratik bir tecrübe sürecidir.

Doğru adımlar bu pratik tarafından teyit edilirken, yanlış adımlar da bu pratik deneyim tarafından mahkum edilirler. Elbette, siyaset ve mücadele pratiğimizi denemelere endeksli ele alamayız. Ki somut pratikler de bu zeminde değildir. Bilakis, demokratik ve devrimci sınıf güçleri temeline oturan, demokratik normlara sahip olan ve bağımsız siyasi iradeleri ret etmeyen mevcut ittifak ya da mücadele birlikleri devrim kaygısı temelinde biçimlenip rol oynamaktadır. Devrimci güçlerin dağınıklığı ve dolayısıyla burjuvaziye karşı mücadelede bölük-pörçük davranarak edilgen kalmalarından sorumluluk duymayan bir siyaset devrimci olamaz. Devrim kaygısına dayanan devrimci siyaset, demokratik ve devrimci güçlerin ortak mücadele ve birliğine kayıtsız kalamaz.

Öte taraftan devrimci mücadele ve devrimci sınıf örgütünün tek siyaseti, tek görev ve planı yalnızca ittifak ve birlik biçimlerine indirgenip sınırlanamaz. Devrimin iddialı siyasi aktörleri, devrim uğruna bütün mücadele dinamikleri ve olanaklarını titizlikle değerlendirirken, bunu ideolojik-siyasi perspektiflerini rafa kaldırma pahasına salt ittifak ve birlik endeksli politikayla mutlaklaştıramazlar. Bağımsız örgütsel iradeleri ve devrim programları temelinde ideolojik-siyasi perspektiflerini hayata geçirerek örgüt-parti realitesinin üstlendiği devrim görevine bağlı çalışmaları esas almak, yürütmek durumundadırlar. Ki, ittifak, ortak mücadele ve birlikler içinde etkin güç olmanın yolu da program ve perspektiflerine bağlı çalışmaları yürütmekten, bağımsız örgütsel yapılarını güçlendirmekten geçer. Ancak bu, dar grup çıkarlarını devrimin çıkarları üstünde tutmayı, devrimin ve devrimci mücadele cephesinin güçlenmesi karşısında sorumsuz davranmayı, birlik, ittifak ve ortak mücadelelere karşı kapalı kapıcı davranmayı asla gerektirmez; küçük hesapçı ve sol-sekter anlayışlar temelinde hareket etmeyi doğrulamaz.

Harekete geçmemiş, geçirilememiş ama geçmesi ya da geçirilmesi tamamen mümkün olan nitelikte küçümsenemez bir potansiyelimiz, örgütsel çalışma ve çabalarımız var. Kazanımlar, anlayışlar ve bilimsel teori bağlamında önemli avantajlarımız var. Bu yeterli mi? Asla! Devrim ve mücadele kat be kat fazlasını talep etmektedir. Devrimin ihtiyaçları daha büyük mücadelelere, daha büyük örgütlenmelere ve daha sıkı çalışmalara girmemizi emretmektedir. Bu ihtiyacı karşılayacak bir güç ve dinamiği tesis etmemiz tarihi sorumluluktur. Gerek bu tarihi sorumluluğu yerine getirmek ve gerekse bunu karşılayacak gücü ortaya koyma bakımından mevcut örgütsel güç durumda yeterli değiliz. Bunu gizlemenin anlamı da faydası da yoktur. Ne dışımızdaki diğer devrimci yapılar ne de biz tek başına devrim ihtiyacına yanıt olma kuvvetine sahip değiliz. Ama devrim iddiamızda samimi, kararlı ve ısrarlıyız. Bunda bir kuşkumuz yoktur. O halde ne yapmalıyız?

Devrim, demokrasi ve devlet anlayışımız temelinde ortaya koyduğumuz gelecek planımız gereği benimseyip öngördüğümüz halk sınıf güçlerini devrimde birleşme ve bunlarla birleşme siyasetimizi bugünden pratikleştirmeli, bunun adımlarını sorumlulukla atmalıyız. Bunda esasta bir sorun yoktur. Mümkün olan bütün demokratik ve devrimci ittifaklarda, ortak mücadele ve birliklerde yer almakta, anlayış ve stratejik yönelimimize uygun hareket etmekteyiz. Bu stratejik anlayışımızın doğruluğu, bugün devrim ile karşı-devrim arasındaki güç dengelerinde yaşanan ve çatışma pratiğinde açığa çıkan gerçek durum tarafından teyit edilmektedir. Devrimci cephenin dağınık ve zayıf olması, devrimci durumun devrim doğrultusunda değerlendirilmesi ve kitlelerin geniş direniş-mücadeleleriyle seyreden devrimci hareketin devrim doğrultusunda yeterince kullanılamamasına yol açmakta, tarihi fırsatların kaçırılmasına neden olmaktadır. Bu çıplak gerçek, demokratik ve devrimci cephe güçlerinin ittifak, ortak mücadele ve birlikler geliştirmesini devrimci ihtiyaç olarak dayatmakta, elzem kılmaktadır. Dolayısıyla, ne yapmalıyız sorusuna verilecek yanıtlardan biri, demokratik ve devrimci güçlerin ortak mücadelesini, birlik ve ittifaklarını geliştirerek derinleştirmektir.

İkincisi ise, bağımsız parti-örgütler olarak kendi program ve perspektifimiz temelinde daha sıkı ve daha ciddi bir mücadelede yoğunlaşmalıyız. Yani, partimizin siyasi enerji ve dinamiğini büyüterek harekete geçirme göreviyle örgütsel çalışmalarımızı derinleştirerek yaymalı, kazanımlarımızı geliştirip ilerletmeli, geniş kitlelerle birleşmeliyiz. Bunun temel ayaklarından biri, partinin ideolojik-siyasi zeminini sağlamlaştırarak irade-eylem birliğini pekiştirip devrimci mücadele pratiğini kolektif bilinçle omuzlama azmi temelinde örgütsel gücümüzü büyütmek iken, ikinci ayağı politik mücadele pratiği içinde kazanımlarımızı çoğaltmak, kitlelere güven veren somut gelişmelere odaklanmaktır. Genel seçimler süreci odaklanmamız gereken politik mücadele süreçlerinden biridir.

Seçim taktiği

Seçimler, burjuva klikler arası iktidar pastasının paylaşımı veya hangi kliğin iktidara geleceği konusunda formel de olsa rol oynar. İktidara hangi kliğin geleceği meselesi, demokrasi oyunu olarak sahnelenen seçimlerden önce büyük sermaye odaklarınca kapı arkalarında belirlenerek karara bağlansa da son tahlilde kitlelerin önüne getirilen seçim sandıklarıyla sergilenen sahte demokrasi oyunu temelinde kitlelerin biçimsel oy tercihleriyle resmiyete kavuşturulur. Öyle ya da böyle bu sahte-biçimsel demokrasi süreci, yani seçimler mizanseni, belirlenmiş olan iktidarın resmileşerek burjuva meşruluğa oturması için bir ihtiyaç olarak kullanılır. Kitlelerin istisnasız olarak katıldığı ama kitleleri avutarak düzen içinde tutmaya hizmet eden bu tiyatro, bütün gerici-manipülatif içeriğine karşın, demokratik devrimci güçler ve proleter devrimciler tarafından sadece seyirle yetinecekleri ya da kayıtsız kalacakları bir oyun değildir. Çünkü, demokrasi olarak kitlelere sunulan bu oyunun gerçek mahiyeti henüz kitleler tarafından bilince çıkarılmadığı için, kitlelerin yoğun katılımına mazhar olan yoğun politik bir süreç olarak cereyan etmektedir. Kitleler neredeyse devrimciler ve devrimci siyaset orada olmak durumundadır.

Kuşkusuz ki, seçimler hiçbir sonucuyla devrimci sınıf iktidarına yol açmaz, bunda belirleyici bir rol oynamaz. Devrimin ve devrimci siyasetin stratejik mücadele aracı ya da biçimi olarak işlev taşımaz, tamamen taktik mücadele biçimi olarak değer taşır burjuva seçimler. Ama bu seçimler, demokratik ve devrimci kazanımların elde edilerek geliştirilmesinde, bu nitelikte mevzilerin elde edilerek ilerletilmesinde, devrimci ajitasyon-propaganda ve örgütlenme çalışmalarının yürütülerek büyütülmesinde, dolayısıyla kitlelerin bilinçlendirilerek örgütlenmesinde küçümsenemez bir işlev görürler. Ve bu şartların mevcut olduğu koşullarda, devrim adına yararlanma temelinde seçimlere katılmak ya da seçimler vesilesiyle gündeme gelen politik sürecin devrim lehine kullanılması elbette devrimci siyaset tarafından göz ardı edilemez. Özellikle, burjuva kliklerin iç çatışma ve dalaşları temelinde yaşadıkları teşhir durumu çok daha uygun şartlar sunmaktadır ki, bu şartların devrimci siyaset tarafından değerlendirilmesi ötelenemez bir gereksinim ve koşuldur. Devrimci siyaset ve propagandanın bu şartlarda daha etkin, daha ikna edici ve inandırıcı olarak kitlelere nüfuz etmesinin şartları her zamankinden çok daha kuvvetli ve büyüktür.

Özcesi, seçimlere katılarak onların ve burjuva düzen partilerinin gerçek yüzünü kitlelere propaganda etmek ve elbette devrimci program ve alternatifimizi geniş kitlelere anlatarak devrimci çözümü propaganda etmek doğru tutum ve yaklaşımdır. Elde edilecek kazanımların azamisini elde etmek de devrimci siyasetin somut tutumu olarak reddedilemez bir gereksinimdir. Bütün bunlar için somut planlamalar temelinde sıkı çalışmalara girişmek ve somut kazanımlara dönük pratik bir siyaset izlemek gereklidir…

Seçimler veya benzeri politik süreçlerin daha fazla devrimci-demokratik kazanımlarla taçlandırılması için tutarlı ve bilinçli devrimci politikanın uygulanması şarttır. Bu temelde, demokratik ve devrimci güçlerin ittifaklar yapması, güç ve eylem birliklerine gitmesi elzemdir. Daha fazla birlik, daha geniş ittifak, daha fazla kazanım, daha büyük mücadele ve devrim uğruna devrimci mücadele perspektifiyle hareket etmek, örgütlü devrimci hareket ve proleter devrimciler olarak bizlerin pratik siyaseti olmak durumundadır.

Seçimlerde bağımsız devrimci tavır “AKP’ye yarar” görüşü safsatadır

Unutulmaması gereken temel tutumun bir bilinci de seçimlerde izlenecek politika ve benimsenecek tavrın, mutlak biçimde somut kazanım ve maddi sonuçlara indirgenemeyeceği, bilakis sınıf tavrına uygun ortaya koyacağımız iradeyle anlam taşıdığı gerçeğidir. Seçimlerde benimseyeceğimiz siyaset veya alacağımız tavırla hiçbir maddi kazanım elde etmeyebilir, sonuçlar üzerinde somut bir etki gösteremeyebiliriz. Lakin böyle de olsa, seçimlere dönük politika ve tavır belirlemekten imtina edemeyiz. Önemli olan ortaya koyduğumuz tutum ve iradedir. Şayet tavrımızı salt sonuçlara yapacağı etki veya elde edeceği maddi kazanımlara göre belirlersek, bu, bizleri iradesiz ve tavırsız kalmakla yüz yüze getirebilir. Örgütsel güç ve potansiyelimiz görece zayıf olabilir ve sonuçları etkilemediği gibi, maddi hiçbir kazanım elde etmememizi de mümkün kılabilir. Bu durumda seçimlere dönük bir politika ve tavır belirlememiz anlamsız mı olur? Kuşkusuz ki hayır. Tavırsızlıktan daha kötü ve daha anlamsız bir şey olamaz. O halde, “bu tavır AKP’ye yarar, CHP’ye yarar” ya da “bu tavır neyi değiştirir” biçiminde, ideolojik-siyasi tavır ve politikayı maddi kazanım ve sonuçlara endeksleyen, aynı zamanda devrimci irade beyanı olarak ortaya konulan sınıfsal tavır-tutumu anlamsızlaştıran yaklaşımlar olarak hatalıdır.

Bugün dünyayı değiştirme gücünde değiliz, buna karşın dünyayı değiştirme tavrı ve iradesi ortaya koymaktan sakınmamaktayız. Dolayısıyla devrimci siyaset ve tavır, yalnızca anlık-anında başarıya, hemen kazanma ve hemen zafere endeksli biçimlenmez, aynı zamanda uzun vadeli stratejik başarıya, ideolojik-siyasi kazanıma ve sınıfsal siyasi tutuma bağlı olarak da biçimlenir. Tavır, genel sınıf çıkarları, devrimin genel menfaatleri, ideolojik-siyasi ilke ve anlayışlara göre belirlenir.

Sınıfın ve devrimin çıkarlarına uygun olan, ilkeli ve ideolojik-siyasi tavrın, daha başka kimin işine yarayacağı spekülatif bir konudur. Proleter devrimci tavır devrimci sınıf çıkarları ve tavrı temelinde meseleye bakar, bu prensibe uygun tavrın burjuvazinin işine geldiği savı gerçek dışıdır, çürüktür. Tersini savunan anlayış ya da yaklaşımlar, yani proleter sınıf tavrı ve devrimci ilkelere göre belirlenen seçim taktiğinin “AKP’ye, CHP’ye yarayacağını” ileri süren görüşler, “sokağa çıkarsanız bu AKP’nin işine yarar, zira AKP komplo ve provokasyon peşindedir, sokak eyleminin provokasyona zemin sunar, dolayısıyla sokağa çıkmayın” öğüdünde bulunan burjuva yaklaşımların soldan bir tekrarıdır. Yani sakat ve spekülatiftir.

Devrimci siyaset, irade ve tavrın, burjuvaziye yarayacağı görüşü bir safsatadır. Dahası, “bu tavır AKP’ye yarar” diyen yaklaşım, fiilen CHP’yi tercih eden zımni yaklaşımdır. Tersinden “CHP’ye yarar diyen yaklaşım da zımnen AKP’yi kollayan yaklaşımdır. Proleter devrimciler, AKP ile CHP arasında bir tercihe mecbur değildir, olamaz da. İkisinden kimin iktidar olacağı proleter devrimcilerin sorunu değildir, bununla ilgilenmezler. Ama proleter devrimcileri “onun işine yarar” ya da “diğerinin işine yarar” gerekçesiyle bunlar arasında tercihe zorlayanlar, objektif olarak ve kesinlikle AKP değilse, CHP’ye hizmet etmektedirler…

Devrime kalkışmayın, devrim yapmayın yoksa emperyalizm bize saldırır görüşü ne kadar tutarlı ve bilimsel ise, “bağımsız tavır geliştirmeyin yoksa AKP iktidarda kalır” diyen görüş de o kadar tutarlı ve bilimseldir!

Önceki İçerikFiili Meşru Mücadele, Birleşik Mücadele Güçlerinin Devrimci İradesiyle Gelişecek
Sonraki İçerikSınıf Teorisi’nden Avrupa’da 50. yıl panelleri