Toplumsal bir sorun olarak kadına yönelik şiddet önümüzde çözülemeyen köklü bir sorun olarak durmakta. Erkek egemen anlayış toplumsal baskı aracı olarak gördüğü gerici anlayıştan beslenerek, din ve ahlak üzerinden kadının toplumdaki yerini belirlemeye ve normalleştirmeye çalışıyor. Kadın katliamları, şiddet ve cinsel şiddet kadınların kaderi olarak dayatılıyor. Evde, sokakta, okulda, işyerinde, kadınların yaşam alanlarında tahakküm kurmaya çalışan er-kek zihniyet bunu kendinde hak görmekte. Zira erkek egemen sistemde kadın kimliğini yok sayan anlayış, iyileştirilmiş yasalarla kadına yönelik katliamlarının önünü daha fazla açmaktadır. Uzaktan çalışma sistemiyle esnek, güvencesiz, ucuz iş gücü olarak kadını, anne-eş-mutfak üçgenine sıkıştırılmış bir yaşama mahkûm ediyorlar. Bugün kadın ve LGBTİ’ye yönelik şiddet ve cinsel şiddeti uygulayan, katleden erkek zihniyetin yabancısı değiliz. Bu zihniyet Kuzey Kürdistan’da savaş çığırtkanlığıyla imha ve inkâr politikaları yapan “TC” devletinin er-kek katliamcı yüzüdür. Sokağa çıkma yasaklarıyla kadın, genç, yaşlı, çocuk demeden sivil halka uygulanan imha ve inkâr politikaları bodrum katlarında göz göre göre soykırım gerçekleştiriliyor. Muş’ta başlayan Cizîr’de, Silopiyê’de ve Sûr’da devam eden katliamlar kadın bedeni üzerinden uygulanıyor. Katledilen kadıların çıplak bedenleri sosyal medya üzerinden “teşhir” ediliyor. Cinsiyetçi söylemleriyle kadınları hedef alan erkek egemen sistemin, nerede olursa olsun anlayışı değişmiyor. Boşanmak istediği için sokak ortasında katledilen kadınlara, IŞİD çetelerinin köle pazarlarında satan kadınlara, Kuzey Kürdistan’da çıplak bedenleri “teşhir” edilen kadınlara uygulanan şiddet ve katliam, her yerde kandan ve zulümden besleniyor. Bugün kadına yönelik zor, baskı, sindirme ve katliamlara karşı, kadının kurtuluş mücadelesinin ertelenmez bir görev olarak önümüzde durduğunu söylemeliyiz. Kadınların kurtuluşu sınıfsız, sınırsız bir toplum yaratana kadar devam edecek. Erkek egemen sistemin, şiddeti, cinsel şiddeti ve katliamları kadın üzerinden meşrulaştıran gerici anlayışına karşı kadının özgürlük mücadelesi daha da güçlenerek ivme kazanacaktır. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken kadınlar kendi tarihlerinden öğrenerek ilerlemeye ve güçlenmeye devam ediyorlar. Bu tarihe öncülük eden Claralardan, Rozalardan, Merallerden, Bernalardan, Sakinelerden ve Kuzey Kürdistan’da savaşan kadınlarımızdan öğreniyoruz. Zaman, kadınların özgürlük mücadelesini barikatlarda, hendeklerde, sokaklarda, 8 Mart’ın iradesi ve kadının bilinciyle devrimci kadının cüretini kuşanarak her yeri kavga alanına çevirmenin zamanıdır. Kadınlar kendi tarihini yazıyor ve yazmaya devam edecektir.