Dünyadaki devrimci mayalanma sürecinin, kapitalizmin gelişme döneminde yaşanan işçi mücadeleleri ve köylü savaşlarının tecrübeleriyle yoğurulup işçi sınıfı iktidarının teorisi temelinde biçimlenen komünist kuramın 1848’de Komünist Manifesto’nun ilanıyla başlayıp, 1871 Paris Komünü deneyimiyle sağlanan işçi sınıfı iktidarının tarihsel çığırıyla yükselen ve 1917 Rus Ekim Sosyalist devrimiyle kökleşerek derinleşen, 1946’da Arnavutluk Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne yansıyan ve 1949’da Çin Demokratik Halk Devrimi’yle ilerleyen serüveninden sonra, 1960’lı yılların ikinci yarısında başlayıp yeni ufuklar açan devrimci yükseliş döneminin en belirgin tarihsel eylemleri, 1966 Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi sıçraması ve onun ideolojik-siyasal tesiriyle Fransa da patlak veren 1968 işçi sınıfı ve gençlik hareketinin kalkışmasında anlam kazanıyordu. 1975’lerde gerçekleşen Vietnam, Kamboçya ve Laos devrimleri bu çığır açıcı sıçrayış ve çalkantıların birer ürünü olarak yaşanıyordu. Tarihsel siyasi cereyan bu devrimlerle sınırlı kalmıyor, dünyanın dört bir yanında devrimci hareket ve dalgalanmalara yol açıyordu. Dünya ölçeğinde yaşanan devrimler ve devrimci hareketlerle kabarıp yükselen siyasal mücadeleler süreci, doğru orantılı olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan’da da yankı buluyordu.

Sınıflar mücadelesiyle yükselen devrimci dalganın Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki evveliyatı Ermeni sosyalisti Paramaz liderliğindeki Paramazlar Hareketi ve Suphi liderliğindeki TKP’ye dayanıyordu. Ermeni Soykırımı ile tamamlanacak olan sürecin başlangıcı Paramaz ve yoldaşlarının asılarak katledilmesiyle başladı. 1921 yılında Komüntern ve Sovyetler Birliği’yle yakın ilişkiler içinde Bakü’de kurulan Mustafa Suphi önderliğindeki TKP ise, 14 yoldaşıyla birlikte Suphilerin (Komüntern’den devraldıkları yanılgılarının da talihsiz ürünü olarak) Kemalist iktidar tarafından komployla katledilmeleriyle sekteye uğratıldı. Suphilerin katledilmesinden kısa süre sonra, TKP sağ pasifist çizgiye kayarken, ülke devrimci hareketinin üstüne ölü toprağı serilmiş oldu. Bu sağ pasifist durumun derin sessizliği tam 50 yıl boyunca sürecekti…

68 Hareketi ve Türkiye-Kuzey Kürdistan

Marksist eserlerin ülkeye girişi ve çevirilerinin yapılması henüz sınırlı olmasına karşın, önemli bir aydınlanma ve siyasal bilincin gelişmesi belirginleşiyordu. Bu sınırlılıklara rağmen, evrensel teoriye uygun devrimci çizgi temelinde yetkin siyasi parti-örgütlerin kurulması yeteneği gösteriliyordu. Bu süreçte, 66 Büyük Proleter Kültür Devrimi ve 68 Gençlik Hareketi’nin siyasi cereyanı, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası sınıf hareketinde belirgin bir uyanış ve hareketliliğe yol açan rolüyle tayin edici bir tesir gösteriyordu.

Dönemin dinamik siyasi aktörü olan TİP zemininde yaşanan kümelenme iç tartışmalara tanık olan gelişmelerle, uluslararası komünist hareket içinde yaşanan saflaşma/ayrışmalar veya çizgi tartışmaları coğrafyamıza yansıyarak derinleşiyor, siyasi süreç dinamik etkinlik gösteren canlı bir tablo ortaya koyuyordu. Öğrenci gençlik hareketi bu dönemin en militan devrimci dinamiği olarak öne çıkıyor, ideolojik-siyasi tartışma ve saflaşmalardan muaf kalmıyordu. İlk şamalarında anti-emperyalist niteliği ağır basarak gelişen devrimci hareket, özellikle öğrenci gençlik hareketi içinde dalga dalga büyüyordu. Ülkede artarak gelişen faşist baskılarla birlikte, eş zamanlı olarak gelişen 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi gibi işçi mücadeleleri pratiğiyle yaşanan gelişmeler de yeni bir devrimci sıçrayışa zemin sunuyordu. Bu dönem içinde işçi sınıfı mücadelesi zemininde yaşanan grev ve direnişler, köylük alanlarda yaşanan direniş ve toprak işgalleri gibi büyük eylem ve direnişler kendiliğinden gelme hareketler yoğunlaştırıyor, bütün bunla da devrimci hareketin sıçramasına uygun zemin sunuyordu. Öte taraftan yürütülen ideolojik-siyasi tartışmalar belli bir niteliğe oturarak saflaşmaları derinleştiriyor; Sağ pasifist, reformist-revizyonist çizgiler eleştirilerek mahkûm ediliyor, devrimci çizgi bu yoğun tartışma ve mücadeleler içinde geliştiriliyordu.

Dönemin öğrenci gençlik hareketi önderlerinden olup günümüz devrimci ve komünist hareketinin önderleri olarak tarihe geçen Deniz, Mahir ve Kaypakkaya yoldaşlar, aynı dönemin reformist- revizyonist önderlerine, bu önderliklerin legalist, parlamenterist, sağ tasfiyeci reformist-revizyonist çizgilere, bunların orduya ve ordunun yapacağı darbeye bel bağlayan anlayışlarına karşı keskin ideolojik mücadeleler vererek örgütsel-siyasi kopuşlarını gerçekleştirdiler. Deniz önderliğinde THKO, Mahir önderliğinde THKP-C ve Kaypakkaya yoldaş önderliğinde TKP(ML)’nin kuruluşları devrimci çizgi kopuşuyla illegal örgütlenme esaslı silahlı mücadeleye yönelim bu döneme damgasını vuran gelişmeler oldu.

50 yıllık pasifist kabuğu kıran 71 devrimci çıkışı, hem dünyada yükselişte olan devrimci dalgayla birleşerek anlam kazanan uluslararası komünist hareket saflarında yaşanan ideolojik-teorik tartışma ve saflaşmaların yarattığı dinamizm, hem de ülke içindeki devrimci durumun sunduğu uygun koşullar ve boy veren devrimci hareket içinde yaşanan tartışma ve saflaşmalar temelinde yaşanan yol ayrımlarıyla mümkün olup vücut buldu.

Ülke içinde gelişen nesnel toplumsal siyasi şartlar devrimci çıkış için tamamen uygun olup onu olanaklı kılıyordu. Bu çıkışın tayin edici parçasını oluşturan komünist kopuş ise, ancak somut toplumsal siyasi şartların evrensel devrimci teori ve siyasi şartlarla birleşmesiyle mümkün olabilirdi. Mevcut devrimci durum ve koşullar, devrimci çıkış ve devrimci örgüt/partinin doğuşunu sağlayabilirdi, sağladı da. Fakat bu şartlar komünist nitelikteki doğuş için yetmezdi, yetmedi de. Nitekim komünist parti doğuşu ancak ve ancak BPKD niteliği zemininde evrensel devrimci teori kılavuzluğunda Kaypakkaya yoldaş önderliğinde TKP(ML)’nin kuruluşuyla mümkün oldu.

Kısacası, devrimci çıkış içindeki komünist niteliği temsil eden tarihi kopuş eylemi, 71 devrimci çıkışını mayalayan siyasi rezervi ve özellikle de öğrenci gençlik hareketinin bağrında taşıdığı militan devrimci kabarışın keskinleşen ideolojik mücadeleler içinde yetkinleşerek edindiği siyasi iktidar mücadelesi bilinci, ve yaygın işçi-köylü mücadelelerinin birikimsel bir politik patlaması da olan 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin tecrübeleriyle özetlenen siyasal sonuçların rolü gibi subjektif ve nesnel-somut koşullardan beslenmekle birlikte, tayin edici temel olan ideolojik-teorik niteliği bakımından Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü olarak ideolojik-teorik-siyasi çizgide biçimlenen proletarya partisinin kuruluşuyla temsil ediliyordu.

Kaypakkaya, komünist kopuş ve 24 Nisan

Maoist Komünist Parti’nin önceli olan TKP(ML), 24 Nisan 1972’de Kaypakkaya yoldaşın kurucu önderliğinde birleşen az sayıdaki kadroyla Malatya’nın Kürecik dağlarında bizzat girilmiş olan gerilla savaşı koşullarında kuruldu.

Kaypakkaya yoldaşın 72 komünist çizgisi, devrimimizin manifestosu olarak yükselen TKP/ML’nin kuruluşu, çığır açıcı kopuş temsilinde ifade bulan komünist niteliğiyle tümden bilimsel; Devrimimizin geleceği açısından halklarımızın kaderini belirleme rolünü sahiplenen bir gelişme olarak da tarihsel önemdedir.

TKP(ML)’nin kuruluş süreci ve dünden bugüne uzanan gelişim serüveniyle tüm tarihi, komünist teori- pratik ilişkisine dayanan siyasi iktidar perspektifli silahlı mücadeledeki ısrarlı duruşuyla kararlı mücadeleler tarihidir. Bu tarihi anlamak, pratikleştirerek bilimsel zeminde geliştirmek bütün canlılığıyla elzemdir.

TKP(ML)’nin kuruluşu, Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası ve halklarının bağımsızlık, devrim ve sosyalizm mücadelesinde öncü-önder örgütüne kavuşması anlamında tarihsel değer taşır. Bu, katıksız bir gerçektir. Ama dahası da vardır:

Enternasyonalist proletaryanın bu topraklardaki bayrağı olarak yükselen proletarya partisinin komünist kuruluşu, siyasi mücadele şartları içinde sağlam karakter edindiği kadar, tutarlı ideolojik-teorik mücadeleler içinde aldığı karakterle de komünist nitelikte kararlı ve mücadeleci bir temele oturur

TKP(ML)’nin komünist çizgiden beslenen mücadeleci karakteri yalnızca silahlı savaşta ısrar eden siyasi mücadele kararlılığından ileri gelmez, bununla sınırlı değildir. Bilakis, kuruluş yılları veya doğuşuna yol açan genel ve özel şartlar sürecinin yoğun ideolojik-teorik mücadeleler dinamiği içinde bu karakterini edinir. Ki, siyasi iktidar hedefli silahlı mücadele içindeki pekişmesi, bu çizgi sayesinde mümkün olur. Özcesi, ideolojik-teorik-siyasi-örgütsel çizgisiyle tarihe tanıtlanmış olan TKP(ML); Kaypakkaya yoldaşın TİP, öğrenci gençlik hareketi, FKF ve Dev-Genç süreçleri toplamındaki bütün bu dönemde, parlamenterist, legalist, reformist-revizyonist, sosyal-şoven izler barındıran, Kemalist hareket ve orduya ilerici misyon atfeden ve ordunun yapacağı darbeye bel bağlayan bilumum tasfiyeci oportünist çizgilere karşı; dolayısıyla ideolojik-siyasi çizgileri şahsında Mihri Belliden, Hikmet Kıvılcımlıya, Aren-Boran’lardan Bilen’lere kadar dönemin “ağır toplarına” karşı verdiği uzlaşmaz ideolojik mücadelelerin; daha fazlası olarak, uluslararası komünist hareket içinde sosyal emperyalizm tezi ve etrafındaki tartışma ve saflaşmalar temelinde, ÇKP’nin başını çektiği komünist çizgi ile kapitalist restorasyon sürecine girmiş olan Sovyetler Birliği adı altındaki modern revizyonist iktidarın çizgisi arasında yaşanan polemik ve ayrışmalar sürecinin ve bu zeminde BPKD ile ideolojimizin ulaştığı MLM evresinin kavranmasıyla ulaşılan bir sentezin ifadesidir…

Bu sürecin içindeki özel bir basamak da Kaypakkaya yoldaşın içinde yer aldığı ve başını D. Perinçek’in çektiği TİİKP içindeki mücadele veya TİİKP’in revizyonist önderlik ve çizgisine karşı verilen keskin ideolojik-teorik mücadele sürecidir. Ki, TKP(ML), Kaypakkaya yoldaşın TİİKP’in revizyonist çizgisine karşı verdiği ideolojik-teorik mücadelenin içte yürütülmesinin demokratik koşullarının kalmamasından ve tüketilmesinden sonra, bizzat Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde bu revizyonist ve komplocu çizgiye karşı Komünist çizgi bayrağının kaldırılmasına dayanan kopuşla kurulmuştur.

TİİKP ve önderliğinin revizyonist çizgisinden kopuş süreciyle anlam kazanan TKP(ML)nin kopuş niteliğindeki kuruluşu, Paramazlar Hareketi ve Mustafa Suphi’ler TKP’si döneminden sonra, Türkiye- Kuzey Kürdistan’da yeni Komünist hareketin doğuşunda karşılık bulur.

TKP(ML), 71 devrimci çıkışını sağlayan THKO ve THKP-C ile birlikte bu sürecin çığır açıcı öncülerinden biri olup, sürecin diğer siyasi aktörlerinden farklı olarak BPKD’inden ilham alan ideolojik-teorik-siyasi çizgi doğrultusuyla onlardan ayrışmakla kalmaz, ideolojimizin üçüncü nitel aşamasına oturan nitel özelliğiyle daha net bir kopuşu ifade eder.

Bu kopuşun belirgin temeli, Kemalist hareket, önderlik ve iktidarın tahliline dayanan değerlendirmelerde bariz biçimde görülürken, Kürt ulusal hareketi ve isyanlarına karşı tutum ve değerlendirmelerde berraklık kazanır. Bu kopuş, sadece Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketi ve hatta SUPHİ’lerin taşıdığı zayıflıklardan kopuşla sınırlı olmayıp, Komüntern’in ilgili çizgisinden de kopuşa uzanmaktadır…

Lenin yoldaş da dahil olmak üzere, Komüntern’in Kemalist hareket ve iktidara dönük ilerici atıflar yapan değerlendirmeleri önemli kusurlar barındırırken, aynı yanılgı Kürt ulusal isyanlarına dönük değerlendirmelerine de “feodal-gerici ya da emperyalist kışkırtma” mealindeki yaklaşımla ciddi bir zafiyet taşımaktaydı. Komüntern’in bu hatalı çizgisi, Suphiler dönemi TKP’ye doğrudan yansıdığı gibi, ülke devrimci hareketine de tesir ediyordu. Deniz ve Mahir, özellikle Kemalist hareket ve ulusal sorun konusunda bu çizginin etkilerini taşırken, Kaypakkaya ve dolayısıyla kuruluşunu ilan ettiği TKP(ML), BPKD’nin ideolojik-teorik tesiriyle biçimlenen ve ideolojimizin üçüncü nitel gelişim aşaması olan Maoizm evresindeki kavrayışına bağlı olarak bilimsel tutum alıyordu. Kaypakkaya yoldaş ve Onun şahsında TKP(ML)’nin, özellikle Kemalizm ve Milli Mesele konusunda temsil ettiği komünist çizgi elbette dikkate değer köklü bir kopuştu. İşte, Kaypakkaya yoldaşı Deniz ve Mahir’den çizgi bağlamında farklı kılan özellik tam da burada saklıdır. Dahası, dönemin mit raporlarına, “ihtilalci komünizmin en tehlikeli temsilcisi” olarak değerlendirilmesinin temeli de bu çizgi ve kopuşa dayanır…

TKP(ML)énin genel siyasi çizgisi, Kaypakkaya yoldaşın beş temel belge ve 11 İlke’de toplanan programatik görüşlerinde ifade bulur. Kemalizm ve Milli Mesele belgelerindeki değerlendirmeleri dönemin gerici statükoculuğunu yerle bir ederken, ırkçı-faşist tekçi paradigmalara dayanan Kemalist iktidar altındaki “TC” devleti ve hakim sınıflarını da gerçek yüzleriyle deşifre eden ve sarsan komünist bir çıkıştır. Bu çıkış ve kopuş, günün toplumsal ve sınıfsal gerçekleri tarafından doğrulanırken, günümüz gelişmelerince de çıplak biçimde doğrulanmaktadır. Yani, bütünlüklü şartlar Kaypakkaya yoldaşı haklı gösterip onaylamaktadır. Ancak, Kaypakkaya yoldaşın çıkışı ve bu bağlamda proletarya partisinin siyasi çizgisi salt bu iki unsura (Kemalizm ve ulusal soruna) indirgenemez. Bunlar, sadece ülke devrimci hareketinin geri yanlarından kopuşla değil, aynı zamanda Komüntern’in hatalarına da uzanan kopuş muhtevasıyla elbette fevkalade anlamlıdır. Ne ki, bunların ötesinde, Kaypakkaya yoldaşın Maoizm kavrayışına denk gelen ideolojik-teorik-siyasi çizgisinin bütünlüğü bilimsel ve komünisttir.

Yeni Demokratik Devrim perspektifi, buna bağlı Halk Savaşı içeriğindeki devrim stratejisi ve bunun askeri çizgisi ile mücadele ve örgütlenme esasları kapsamında ortaya konulan mücadele ve devrim planı Kaypakkaya ve parti çizgimizin ayırt edici diğer üstün özellikleridir. TİİKP revizyonizmi ve önderlik çizgisine karşı mücadelesi bir devrim meselesi olarak biçimlenip anlam kazanır. (Burada sadece bir anekdot olarak düşelim ki, Perinçek’in bugün çıplak biçimde ortaya koyduğu sınıfsal tutumu ve siyasi gerçekliği, Kaypakkaya yoldaşın onun çizgisine karşı mücadelesindeki doğruluğu teyit etmiştir.) Kısacası, bütünlüklü bir devrim perspektifiyle biçimlenen TKP(ML)’nin komünist çizgi, Kaypakkaya’yı diğerlerinden ayıran bilimsel normlarını oluşturur. Kaypakkaya yoldaşın sınıf bakış açısından ve diyalektik tarihsel materyalizmi kavrayıştaki üstün yeteneğinden bağımsız olmayan, MLM teorinin kavranışı, onun inceleme ve araştırmalarla ulaştığı sonuçlar kuruluşunu gerçekleştirdiği TKP(ML)’nin de komünist temeli olmuştur. (Bir anekdot daha düşmek gerekir ki, Kaypakkaya yoldaşın işkence altında ve sorgu süreçlerinde ortaya koyduğu “Kızıl Direnişi” de bu çizgisinin ürünü, komünist teorisinin bir sonucudur…)

Siyasi iktidar perspektifindeki teorik inşasını TKP(ML) ile örgütsel olarak tamamlayan Kaypakkaya, merkezi görev olarak silahlı mücadele-gerilla savaşını temel halka olarak saptar. Bütün mücadele ve örgütlenmesini buna uygun biçimlendirir, buna uygun konumlanır…

Silahlı mücadele ve gerilla savaşı içinde doğup kurulan TKP(ML), kuruluşuyla aynı süreçte savaşa yoğunlaştığında doğal olarak bir dizi silahlı eylemle düşmanın dikkatini üstüne çekerken, Kaypakkaya yoldaş da bir fiil bu eylem ve örgütlenmenin içinde yer alır! Ve TKP(ML)’nin kuruluşundan kısa süre sonra 12 Mart Askeri Faşist Darbesiyle yüz yüze kalır.

12 Mart faşist cuntası katliamcı bir terör estirerek dönemin devrimci hareketini darbelemek için generallerini devrimci avına çıkarır. Bu faşist saldırganlık, dönemin önderleri olan Mahir ve Deniz in yanı sıra önemli sayıda kadrolarını katlederek, THKO ve THKP-C’nin ağır örgütsel darbelenmesine ve yenilgi almasına neden olur.

24 Nisan 72 kuruluşunu takiben silahlı eylemlere girişen TKP(ML), faşist cuntanın dikkatlerini üstüne çekerek saldırılarının hedefi haline gelir. Faşist cunta generallerinin Vartinik-Mirik mezrası kom baskınıyla gerçekleştirdiği askeri operasyonda Ali Haydar yoldaş katledilirken, Kaypakkaya yoldaş yaralanır. Ali Haydar yoldaşın katledildiği günün ertesi gün İstanbul’da Meral Yakar yoldaş da katledilerek ölümsüzleşir. Kaypakkaya yoldaş, kom baskınından sonra yaralı olarak gittiği köy evinde Fehmi Altınbilek komutasındaki askeri birlik tarafından esir alınır. Esir düştüğü yerden başlayıp Amed zindanlarında ağırlaşarak aylarca devam eden işkencelere maruz kalan Kaypakkaya yoldaş, komünist direnişiyle düşmanı kendi evinde yenilgiye uğratır. Kaypakkaya yoldaşın Kızıl Direnişi karşısında acze düşen işkenceci generaller çareyi O’nu katletmekte bulur ve 73’ün 18 Mayıs’ında Kaypakkaya yoldaşı katlederler. Devam eden faşist saldırı sürecinde proletarya partisinin kurucuları arasında yer alan kadroları da dahil, birçok militanı düşman tarafından tutsak alınır. Alınan örgütsel darbe baş gösteren dağılma süreciyle ağırlaşıp örgütsel yenilgiye dönüşür…

Kaypakkaya sonrası komünist öncünün kısa tarihsel serüveni

Partinin aldığı örgütsel yenilgi sonrası, girdiği toparlanma sürecinde örgütsel sorunlar yaşayarak 1976 yılında ayrılık yaşar. Bu süreçte, partinin esasta orta düzey kadroları parti çizgisine sahip çıkarak yeniden toparlanma sürecine girişip partide yaşanan bölgesel dönemi 1978 yılında gerçekleştirdiği merkezi konferansıyla birlikte yeniden merkezi yapısına kavuşturur.

1978-80’li yıllar devrimci hareketin kitleselleşerek geliştiği ve devrimci dalganın yüksek olduğu yıllardır. Fakat bu gelişme yılları hâkim sınıfların provokasyonlarla yeni bir faşist darbe planlamasına da tanık oldu. Devrimci yükselişi baltalamak üzere devrimci harekete dönük yeni katliamcı terör dalgası, Kenan Evren’in başını çektiği generaller çetesi tarafından 1980 faşist darbesiyle yürürlüğe kondu. Bu faşist darbe azgın saldırı ve katliamlara girişti. Tutuklamalar dalgası ve işkenceleriyle ün saldı. Parti Genel Sekreteri Süleyman Cihan yoldaş bu saldırı furyasında tutsak düştü. Kızıl direniş ruhuyla işkencecilere karşılık veren S. Cihan yoldaş, Mehmet Ağar’ın yönettiği işkenceci katiller tarafından katledilerek 1981 yılında ölümsüzleşti. Proletarya partisi ikinci örgütsel yenilgisiyle bu süreçte tanışmış oldu…

1981 yılında gerçekleşen Proletarya Partisi 2. Konferansında MK’ya seçilen Kazım Çelik yoldaş, 1983’te Parti Genel Sekreterliği görevine getirilir. Parti sekreteri olarak gerilla savaşı alanında, doğrudan savaşın başında bulunur. Parti 3. Konferansının gerçekleştirilmesi için çalışmalar yürüten Kazım Çelik yoldaş, 1987 yılı Mayısında Elazığ’ın Palu ilçesi kırsalında düşmanla girdiği çatışmada dört yoldaşıyla birlikte ölümsüzleşir. Kazım Çelik yoldaşın ölümsüzleşmesinden özce, 1986 Ağustos ayında dokuz yoldaşın ve aynı yılın (1986) Kasımında, yedisi 3. Konferans delegesi olmak üzere dokuz yoldaşın daha düşmanın saldırılarında ölümsüzleşmesiyle derinleşen örgütsel kriz süreci, 1987 Mayısında Kazım Çelik ve dört yoldaşın daha ölümsüzleşmesiyle birlikte, 1987 ayrılığına giden yolu açar. 87 yılında yapılması planlanan 3. Konferans bu ayrılıkla birlikte yeni süreç ve tartışmalarla biçimlenir. Ağır örgütsel sorun ve 2. MK’nın hatalı çizgisine karşı eleştiride anlam kazanan sorun ve tartışmalarla yüklü olan bu dönem, izlenen hatalı yöntem neticesinde partimizin esas güçleri arasında anlamsız diyebileceğimiz talihsiz bir ayrılığa yol açtı. İki ayrı parti biçiminde örgütlenen parti güçleri, konferans süreçlerini farklı tarihlerde gerçekleştirerek merkezi yapılarını oluşturur ve mücadelelerini ayrı ayrı örgütsel yapılarıyla sürdürürler. Kandıra Alay baskını eylemi, Erzincan’da sekiz askerin öldürülmesi eylemi, Metris Firarı eylemi ve “Şiran baskını” eylemi gibi kimi tipik ve tarihi eylemler aslen bu dönemin bir ürünü olarak gerçekleşirler…

Bu bölünme, parti güçlerimizin iki ayrı parti şeklinde örgütlenmesiyle biçimlenirken, 1992 yılında bu parti güçleri arasında yeniden örgütsel birlik sağlanarak tarihi bir adım atılmış oldu. Ne ki, esas yanı ihmal edilen bu büyük örgütsel birlik süreci, bağrında taşıdığı ciddi hatalar zemininde yaşanan sorunların doğru yönetilememesi nedeniyle yeniden ayrılığa taşınmış oldu. Bu ayrılık durumu, iki partinin içinde yaşadığı ayrılıklarla birlikte, esas parti güçleri arasındaki ayrılık durumu günümüzde de devam etmektedir. Ancak bu sürecin kopmaz bir parçası olarak, örgütsel birlik tartışmaları da aktüel olarak gündemde olmuş, olmaya devam etmektedir. Bu zeminde, parti güçlerinin önemli bir kesimi arasında ortak çalışma kararları çerçevesinde olumlu bir eğilime de girilmiştir…

Burada altını çizmeden geçemeyiz nokta şudur: Partimiz, 1. ve 2. Örgütsel yenilgi süreçlerinde, bu süreçlerde yaşanan irili-ufaklı bir çok ayrılıklarda olduğu gibi, 1987’lere uzanan 3. Konferans süreci ve bu süreçte yaşadığı örgütsel ayrılık ile sonraki yıllarda yaşanan örgütsel sorun ve ayrılıklara karşın, bütün bu süreç veya dönemler boyunca silahlı mücadele ve gerilla savaşı zemininde anlam kazanan örgütsel varlık ve faaliyetlerini sürdürerek, esasta kesintisiz bir mücadelede ısrarını sürdürdü ve bu süreçlerde , Kaypakkaya başta olmak üzere, parti genel sekreterlerimiz olan Süleyman Cihan, Kazım Çelik, Cüneyt Kahraman, Mehmet Demirdağ, Cafer Cangöz yoldaşların da dahil oldu yüzlerce kadro ve militanını devrime verdi.

Defalarca alınan örgütsel yenilgi ve ağır darbelere rağmen, TKP(ML)’nin örgütsel varlığını koruyarak sürdürmesi, onun son derece önemli ve değerli olan silahlı mücadeledeki ısrarından gelir. Bu tablo Kaypakkaya yoldaşın eseri olan partinin, devrimimizdeki önderlik rolü ve güvenilirliğinin de bir kanıtıdır.

TKP(ML) güçlerinin 1992 yılında gerçekleştirdiği örgütsel birliğin sonucunda belirgin bir güce dönüştü. Gerilla güçlerinin büyük sayılara ulaşarak ciddi askeri eylemlerle belli bir inisiyatif elde ettiği bu birlik dönemi, 94 ayrılığıyla heba edilip yeni sancılı döneme geçildi. Ayrılığın tahribatı örgütsel gücün çözülüp erimesiyle birlikte yeni sorunlara da kapı açtı. Tarafların tüm ısrar ve çabası örgütsel güçleri büyütme ve mücadeleyi ilerletmeye yetmedi. Daralmalar ve kısır tartışmalar derinleşti, ayrılıkçı ve hatalı kültür partiye musallat oldu. İdeolojik kırılma ve savrulmalar giderek boy verdi. Gerilla savaşında yaygın ve ciddi eylemler süreciyle askeri çizgide önemli gelişmeler gösterilse de bu tek yanlı kaldı. İdeolojik kırılmaları, ilkesel sapmaları ve örgütsel daralmaları engelleyemedi. Özcesi partinin iki kanadı da önemli bir irade ve çaba göstermesine karşın, mücadele görevleri karşısında tökezlemekten kurtulamadı…

Tarih 2000’li yıllara geldiğinde parti ciddi bir dağılma ve daralma sürecine girmiş, tutsak düşmeler ve kadrolar arasındaki dar tartışmaların yarattığı sorunlarla birleşen ağır örgütsel sorunlarla yüz yüze gelirken, merkezi yapısı tartışılır hale gelmişti…

2002 yılında önder kadrolarımızın büyük özveriyle hazırlığını yaptığı planlama Parti 1. Kongresinin gerçekleşmesiyle sınırlı kalmayıp sürece de güçlü bir müdahaleyi sağladı. Parti 1. Kongresiyle yapılan tarihi muhasebe, Kaypakkaya’nın eseri partiyi yeni bir döneme taşıdı. İdeolojik-kültürel kırılmanın ürettiği yabancılaşma sağ ve sol çizgi sapmaları masaya yatırıldı, eleştiri-özeleştiri pratiğiyle köklü bir düzeltme süreci geliştirildi. Bu süreç, MLM ideolojinin kavranmasında yeni bir eşik açarken, örgütsel sıçramayı da beraberinde getirdi. Ne ki, parti 2. Kongre sürecinin hemen öngünlerinde, tarihe 17’ler katliamı olarak geçen faşist katliam partinin girdiği gelişme sürecini baltalayarak, yaşanan ağır örgütsel darbeyle parti yeniden derin örgütsel sancıları haber veren bir sürece girdi. Parti 1. Kongresinde parti sekreterliğine seçilen Cafer Cangöz yoldaş da dahil, Parti MK ve SB üyelerinin içinde olduğu ve ezici çoğunluğu kongre delegesi olan 17 yoldaş bu faşist katliamda ölümsüzleşti. 17’ler katliamından sonra kalan az sayıdaki parti kadrosu, demokratik mekanizmaları işleterek KÖK’ü oluşturup sürece müdahale etti. KÖK’ün tarihsel tutumu, aldığı geri çekilme kararıyla da partinin içine girdiği süreci atlatmada objektif yaklaşım temelinde önem taşıdı. KÖK önderliğinde geri çekilme kararına uygun olarak pozisyon alan partimiz, derhal parti 2. Kongresini örgütleyerek tarihsel tutumunu sürdürdü; 2007 yılında başarıyla gerçekleştirilen 2. Kongre, düşmanın “bitirdik” hezeyanlarına devrimci yanıt olarak yükseldi. Sancılı geçen Parti 2. Kongresi, cılız dirençlere rağmen, partinin gerilla savaşı alanında konumlanmasını görev olarak önüne koydu. Kısa süre içinde geri çekilme süreci tamamlanarak gerilla alanlarına yerleşildi. Ne var ki, 17’ler katliamı ağır darbesiyle yaşanan ideolojik-teorik-örgütsel tecrübe ve birikim yitiminin yol açtığı sancılar, özellikle kadro sorununda ifade bulan zayıflıklar zemininde devam etti…

2013 yılında gerçekleştirilen Parti 3. Kongresi ise, 17’ler katliamının giderilememiş olan tüm örgütsel zayıflık ve sorunlarına karşın, ve 2012 yılında gerilla alanında 25 yoldaşın düşman tarafından esir alınmasının yanı sıra, bunu takiben günlerde parti saflarında İstanbul merkezli örgütlenmenin esasını kapsayan mücadeleyi bırakma tavrının yarattığı örgütsel tahribata rağmen, Parti 1. Kongremizin açtığı bilimsel çığırda ve parti 2. Kongresinin sınırlı koşullardaki ilerlemelerini derinleştiren tarihsel ilerleme zemininde başarıyla tamamlanmış oldu…

Ülkenin sosyo-ekonomik yapı tahlilinde yaptığı objektif-bilimsel tespitle, ülkede kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğunu saptayarak, buna bağlı olarak devrimimizin niteliğini sosyalist devrim ve devrim stratejisini de Sosyalist Halk Savaşı olarak değiştirip, tüm temel konularda yeni bir sürece girdi. Kadın örgütlenmesi ve mücadelesine verdiği öneme uygun olarak, “Kadın iktidara, kadın yönetime” biçiminde formüle ettiği yaklaşım da kongremizin önemli bir unsuruydu. Sosyalizmin sorunları bağlamında yürüttüğü tartışma ve aldığı kararlar da III. kongrenin ulaştığı önemli sonuçlar oldu. Bu süreç, özellikle dogmatizmin 1. Kongre yönelimi ışığında önemli oranda aşılması ve bilimsel tutumun benimsenmesi süreci olarak değer taşıdı. Dogmatik direnç ve önyargıların ‘‘Kaypakkaya’yı reddettiler”, “Parti çizgisini tasfiye ettiler” şeklindeki suçlama ve basınçlara karşın, parti, bilimsel yaklaşımına uygun adım atmaktan geri durmadı.

 Dogmatik bakış açısının geliştirdiği “Kaypakkaya’yı reddettiler” eleştirilerine karşı, Parti, Kaypakkaya yoldaşın tahlil ettiği somut toplumsal koşullarla günümüz somutunun toplumsal koşulları arasındaki farklılıkları ve değişimleri açıklayarak yanıt verdi. Kaypakkaya yoldaşın içinde yaşadığı tarihsel koşullar ve toplumsal sistem şartları, o dönem için tamamen bilimsel ve doğruydu. Dolayısıyla Kaypakkaya yoldaşın yaptığı tahlil-tespitlerde ve buna uygun oluşturduğu devrim çizgisinde bir sorun yoktu. Ancak, 40 yıl sonraki gümüz koşulları tamamen farklıydı ve somut koşulların somut tahlili MLM bir prensipti. Partinin yaptığı bu prensibe uygun hareket etmekti. Ki, bu asla Kaypakkaya yoldaşın reddi manasına gelmez. Kaypakkaya yoldaşı ve Komünist çizgisini somut koşulların tahlilinden yalıtarak kısırlaştıran ve dolayısıyla evrensel Komünist teori ve ilkelerden koparan yaklaşım, Kaypakkaya yoldaşı ve çizgisini anlayamayan dogmatik bakış açısıdır. Dolayısıyla, Kaypakkaya yoldaşı reddeden Maoist değil, özünde onu lokal koşullara indirgeyerek içini boşaltan dogmatik anlayıştır…

Kısacası, Parti 3. Kongresi, Parti Sekreterya üyesi olan Yılmaz KES(Şahin) yoldaşın tutumunda temsil bulan cüretle, somut koşulların tahliliyle biçimlenen sosyo-ekonomik yapı tahlilini ve buna bağlı değişimleri gerçekleştirme cüretiyle tarihe geçti. Ne var ki bu değerli parti kadrosu ve yüksek cüret, parti 4. Kongresine gelmek üzere son hazırlıklarını yaparken, 2017 yılında düşmanın İHA ve SİHA tekniğiyle gerçekleştirdiği faşist saldırıda katledilirken takip eden süreçte de dokuz yoldaşımız gerilla savaşında ölümsüzleşti.

Parti 4. Kongresi, 3. Kongre çizgisini olumlayan içerikte, Kazanma Siyasetiyle formüle ettiği ve daha çok örgüt ve örgütsel sorunlara odaklanan temelde 2019 yılında gerçekleştirildiğinden bugüne, bu zeminde önemli kazanım ve mevziler elde ederek, siyasi iktidar eksenli mücadelesini örerek ilerletmektedir. İşte, Kaypakkaya yoldaşın eseri olan Komünist Öncünün tarihsel mücadele serüveninin en kısa özeti budur. Kaypakkaya yoldaş başta olmak üzere, tarihsel yürüyüşümüzün harcı olan ölümsüz yoldaşlarımızı saygıyla anıyor, 24 Nisan 72 kuruluşunu selamlıyoruz!…

Önceki İçerikMKP: Ka Laan ve Ka Bagong-Tao yoldaşlar dünya emekçi halklarının yüreğinde yaşamaya devam edecek
Sonraki İçerikEmperyalist Saldırganlık ve Kadının Savaş İmgesine Dönüştürülmesi Sorunu