2022 yılı, AKP-MHP faşist diktatörlüğünün, “seçim ve savaş” ikileminde “vahşetle yönetme” stratejisi ile örgütlediği, Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına kapsamlı saldırılar geliştirdiği bir yıl olarak tarihin hafızasında yerini aldı. Faşist “T.C.” sisteminin yapısal siyasi ve ekonomik krizleri, iktidar içinde ve burjuva klikler arasında derin kaoslara vesile olurken, AKP-MHP kliği derin kaos ortamından, iç ve dış siyasette izlediği şiddet sarmalıyla iktidarını korumaya çalıştı. İktidar kliği, tekçi zihniyete göre şekillendirdiği şiddet stratejisi ile burjuva klikler arasında derinleşen çatışmaları dizayn etmeye çalışırken, buna paralel olarak iktidar bloğu içinde var olan siyasal çelişkilere de aynı anlayışla balans ayarı vermeye çalışmıştır.

Burjuva egemenlik aygıtı olan devletin, tekçi zihniyetin ana aktörü olan Erdoğan’ın eliyle baştan aşağı açık faşist niteliğe uygun kurumsallaştırılarak, resmi ve kontra-mafya çeteler eliyle militarize edilmesi, ulusal-sosyal devrimci mücadele başta olmak üzere toplumsal muhalefete karşı kuralsız bir şiddet gücü şeklinde tahkim edilmiştir. Bu durumun bir yönüyken, diğer yandan mafya-devlet-siyaset denkleminde kurulan kirli ilişkiler, iktidar kliği arasında su yüzüne çıkan çelişkilerin mahiyetini ortaya koymuştur. MİT, yargı, polis, ordu, SADAT ve paramiliter örgütlenme gibi; resmi ve kontra örgütlemelerde, Erdoğan ile birlikte Soylu ve tayfasının aldığı rol, sadece faşist iktidarın saldırı politikalarını toplumsal yaşama uygulayan merkezler boyutu ile değil, aynı zamanda iktidar kliği içindeki kamplaşmaların, çatışmaların, rant savaşının; hırsızlık ve yolsuzluklardan pay kapma kavgasının cereyan ettiği merkezler olmasıyla deşifre olmuştur.

AKP içindeki ekonomik rant-siyasal güçler çatışması ve devam eden Peker’in “itirafları”

“T.C.” egemenler sisteminin içinde etkin bir mafya figürü olan Sedat Peker’in itirafları, sömürülen halka, ezilen Kürt ulusuna karşı günah çıkarmak değildir. Peker’i bu “itiraflara” götüren süreç, AKP-MHP iktidar koalisyonu içinde yaşanan rant kavgası ve siyasal aktörler arasındaki iç hesaplaşmadır. Peker, iç hesaplaşma dengelerini gözeterek peşi sıra “itiraflarda” bulunmuş, siyasal aktörlerin pozisyonuna göre de “itiraflarının” sınırlarını belirlemiştir. Yani Peker, halka düşman kişiliğinde bir tarihsel hesaplaşma ile “kendi özünden vazgeçmiş” değil, halka düşmanlığı tescilli iktidar güruhunda bir grubun aktörüdür. Mevcut iktidarla ilişkilenmesi bağlamında, Peker bu iktidarın kara kutusudur. İçinde bulunduğu kirli ilişkiler, uyuşturucu-kara para ve kanlı tezgâhlarla Erdoğan’a kadar uzanmaktadır. Ama Peker, Soylu ile “hesaplaşma” düzeyinde “itiraflarını sınırlamış, Erdoğan’ı zor durumda bırakacak konu başlıklarından, iç siyasetteki dalaşlara ve Süleyman Soylu’yu hedef alarak bazı kontra ilişkileri deşifre etmiştir.

 Oysa Peker’in itirafları, kirlenmiş, yolsuzluğa batmış kimi bürokrat ve siyasetçilerden ibaret bir tablodan öte; “T.C.” egemenlik sisteminin tepeden tırnağa uyuşturucu-mafya-çete sistemi olduğu, “çökme”nin devletin yapısal bir niteliği olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Peker’in, konumu ve iktidar bloğunda dayandığı bir kısım aktörlere ilişkin açıklamadığı bazı kirli ilişkiler bir yana; Kürt Ulusal Hareketine, Kürt ulusuna, devrimci-komünist güçlere, toplumsal devrimci muhalefete karşı iktidarın yürüttüğü kirli savaşın; faşist çeteler-istihbarat güçleri ve uyuşturucu trafiği ile nasıl iç içe geçtiği, Suriye-Lübnan, Azerbaycan başta olmak üzere, bölgesel düzlemde süren emperyalist savaşlarda, “T.C.” iktidarının, cihatçı-mafya çetelerle nasıl çatışma ortamlarını besledikleri ve bunun “vatan-bayrak-millet” edebiyatı ile nasıl manipüle ettikleri konusunda önemli referansalar ortaya koymaktadır. Bu, iktidarın kontra niteliğini teyit etmektedir.

2021 yılında gündeme oturan bu nitelik, 2022 yılında da iktidar içindeki burjuva klikler arasındaki çatışmalara önemli düzeyde yön vermiş, iktidarın ezilen sömürülen halka karşı saldırılarında roller üstlenmiştir. 

Aslında, ulusal-sosyal kurtuluş mücadelesi veren devrimci güçlere karşı geliştirilen saldırılar konusunda aralarında bir husumet yoktur. Kan emicilik konusunda tek vücut olan bu karanlık-kontra güruhlar, sistemin derin dehlizlerinde süregelen büyük rant ve klik dalaşında, kanlı hesaplaşmalar yaşamaktadırlar. AKP-MHP faşist bloğu içinde ekonomik kaynakların, ihalelerin, yolsuzlukların, kara paranın ve uyuşturucu trafiğinin ortaya çıkardığı devasa meblağlar üzerinde aynı sofrada oturan bu güçler kavga etmektedir. SBK Holding’in sahibi Sezgin Baran Korkmaz ve Süleyman Soylu ilişkisinde ortaya dökülen yolsuzluk, bunun uyuşturucu ve kara para aklama ilişkisinde aldığı uluslararası boyut, SBK eliyle yapılan yolsuzlukların dış sahadaki ayaklarıyla yaygınlığını ortaya koymaktadır. Bu kapsamlı sürecin deşifre edilmesi, iktidar açısından bir “temizlenme” operasyonu değildir. ABD-T.C. arasında uyuşturucu, kaçakçılık, kara para yollarıyla elde edilen kirli paranın sisteme sokulması, bu işlerin kim tarafından yürütüleceği konusunda bir el değiştirme yaşanmaktadır. Yani iktidar deşifre olan ya da deşifre olmaya aday aktörleri tasfiye ederek, yeni karanlık odaklarla bu süreci örgütlemektedir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan başta olmak üzere, Güney ve Batı Kürdistan’a karşı geliştirilen savaş ve işgal, iç ve dış siyasette geliştirdiği politik konsept, ekonominin ve seçim süreci kaynaklarının finanse edilmesinde, uyuşturucu ve kara paradan elde edilen kaynak önemli bir kalemdir. Reza Zerrap olayı ile deşifre olan süreç, Sezgin Baran Korkmazlarla devam ettirilmiş ve bu gibi vakaların aktörleri önümüzdeki süreçte de ortaya çıkacaktır. Uyuşturucu ve kara para ağının deşifre olması, söz konusu kara parayı açığa çıkarıp dinamikleriyle yok etmek değil, her sürecin özgünlüğü kapsamında hangi kesimin bu ranta el koyacağı üzerine yaşanacak olan çatışma hali olacaktır. Ki Süleyman Soylu ile Fahrettin Koca arasındaki kavganın arka planında yatan bu meselelerdir. Yani AKP-MHP iktidarı nazarında, karşımızda uyuşturucu ticaretinden, kara para aklamaya, devlet ihalelerinde yolsuzluktan, kamu kaynaklarının talanına kadar, çok geniş sahada tekçi diktatörlüğün hukuku ile burjuva kanunları dahi tanımayan bir çıkar şebekesi mevcuttur. Söz konusu siyasal şebeke, uluslararası emperyalist tekellerle işbirliğinde olan, komprador tekelci sermayenin temsilcisi olduğunu, önemle vurgulamak durumundayız. AKP süreci boyunca palazlanan, yaşanan ekonomik krizi, ekonomik politikalarla daha fazla sermayeyi merkezileştirmek için fırsata dönüştüren; Türkiye’nin en zengin ilk beşinin değişmeden palazlanması, bu gerçeği ifade ediyor. 

Son tahlilde, 2021 yılında patlak veren ve 2022 yılı boyunca çeşitli düzlemde burjuva siyaset sahasında her kliğin kendi duruşuna göre kullandığı Peker’in açıklamaları, “devlet-mafya-siyaset” ilişkisinde, komünistler açısından şaşırtıcı olmadı. Ama bu gerçeğin geniş kitleler nazarında ifşa olması, somut olaylar ve burjuva aktörler üzerinden ortalığa serpilmesi geniş kitlelerde önemli bir tutumun gelişmesini sağladı. İktidarın, kendi içindeki derin çatışmaların yanında, burjuva kliklerin bu ifşaları iktidar endeksli politikalarda kullanması, burjuva siyaset sahasında derin krizler yaratırken, kitlelerin tutumunda da dinamik bir süreç yaratmıştır. AKP-MHP iktidarının ciddi bir kitle desteğini kaybetmesi, ekonomik krizin yanında su yüzüne çıkan bu kirli ilişkilerin payı tartışmasızdır.

Devrimci-komünist güçlerin bu çatlağı, bu iç krizi ne kadar etkili kullandığı ayrı bir tartışma konusudur. Komünist hareket başta olmak üzere, devrimci demokrasi güçlerinin bu çelişkiler üzerinden etkili siyaset yapması ne kadar güncel ise, iktidar cenahının bu gediklerini kapatmak için bazı manipülatif hamleler gerçekleştirmesi de o kadar güncel bir durumdur. Süleyman Soylu’nun mafya-uyuşturucu ticareti ilişkisinin ifşa olduğu bir kesitte, haftada beş bin uyuşturucu zanlısının ele geçirildiği düzmece operasyonları, bu manipülasyonun bir parçasıdır. Uyuşturucu baronlarına bir yandan yol verilirken, diğer yandan “kırmızı bültenle” aramalar çıkarılması, deve yükü kara para aklama kervanlarının yanında, eşek yükünde kara paraların yakalanması vb. gibi operasyonlar, iktidarın kriminal niteliğini maskelemek için gerçekleşmiştir. Gerek iktidarın kendi süreci açısından ve gerekse de burjuva klikler arasındaki dalaş açısından, geniş yığınlara yanılsamalı olarak pompalanan bu karanlık ilişkileri, tüm burjuva cephenin kimliği olarak geniş yığınlara teşhir etmek ve bu karanlık şer odaklarını ezilenlerin mücadele hedeflerine almak, komünist ve devrimci güçlerin politika üretme sorunudur. Burjuva cepheden geliştirilen her türlü hamleleri boşa düşürmek ve devrimci eksende kitlelerin tutumunu örgütlemek, ivedi ve tayin edici olandır. 

Burjuva klikler arasında derinleşen çatışma, seçim süreci endeksli karşılıklı geliştirilen hamlelerle, 2022 yılı burjuva siyaset sahasının niteliğini tayin etmiştir!

Burjuva klikler arasında derinleşen çatışma hali, 2022 yılında burjuva siyaset sahasının öne çıkan niteliğidir. Cumhur İttifakı ve “Altılı Masaya” evrilen Millet İttifakı merkezli burjuva kliklerin temsili olan siyasal aktörler arasında derinleşen çatışma, seçim endeksli karşılıklı hamlelerle somut nitelik kazanmıştır. Özünde bu çatışma, aynı zamanda burjuva siyasetteki kriz halini de ifade etmektedir. Burjuva siyaset alanındaki bu kriz hali, her burjuva kliğin kendi niteliğine uygun rejimin yapılandırılması anlamına gelmektedir. AKP-MHP’nin ana gücü olduğu “Cumhur İttifakı”, iktidar olma gücü ile tekçi açık faşist sınıfsal karakterine göre rejimi, dolayısıyla egemenlik kurumu olan devleti yapılandırırken, yaşanan açık ekonomik ve siyasal kriz halinin ortaya çıkardığı avantajlar üzerinden muhalefet yapan “Millet İttifakı” (Altılı masa), “güçlendirilmiş parlamenter sistem” projesi ile bir yandan kendisine iktidar yolu açmaya çalışmakta, “çözüm” projeleri olarak devleti bu kesitte yapılandırılma vaadi vermektedir.

Önemle ifade edelim ki, her iki burjuva kliğin ortak paydası burjuva egemenliktir. Her iki kliğin niteliği faşisttir. Parlamenter maske ya da tekçi başkanlık sistemi biçim farklılığıdır. Kuşkusuz, her iki biçimin yönetsel aygıtları arasında bazı nüans farklılıkları olacaktır. Özellikle, AKP-MHP iktidarının toplumda yarattığı derin ekonomik-demokratik bunalımın mayaladığı hoşnutsuzlukları, iktidar yolu için kendi potasında toplamaya çalışan burjuva muhalefet, iktidar olma sürecinde, bazı ekonomik-demokratik “reformlar” yapması muhtemeldir. Ama bütün bu adımlar, ezilen-sömürülen yığınların taleplerini karşılamak üzerine değil, kendi çizgisine göre devletin kurumlarını yapılandırma maksadıyla atılacaktır. Yani seçim sürecinde, burjuva klikler arasında yaşanacak bir iktidar değişikliği, toplumsal özgürlükler ve ekonomik refah düzleminde bir sürecin başlangıcı değil, burjuva egemenlik kurumlarının hangi kliğin çıkarlarına göre yapılandırılacağının cevabını verecektir.

AKP-MHP iktidar kliği ile burjuva muhalefet (altılı masa) kliği arasındaki siyasi güç dengeleri ve açmazlar, sistemin tıkanıklığını tarif etmektedir!

Özellikle 2022 yılında iktidar bloğunda yaşanan siyasal çatlaklar, ortaya çıkan yolsuzluklar ve kuralsız anti-demokratik uygulamalar, ekonomik kriz ile birleşmiş iç ve dış siyasette sürdürülen çatışma-savaş hali; tekçi zihniyetin tüm toplumu kuşatma altına alan şiddet politikaları, ulusal-sosyal toplumsal çelişkileri derinleştirmiştir. Bunun somut karşılığı, AKP-MHP iktidarının ciddi bir toplumsal desteği yitirmesidir. Bu, somut bir durumdur. AKP-MHP iktidar kliği, yönetememe krizi yaşamaktadır. Burjuva muhalefet, bu durumu iktidar yolu için önemli bir fırsat olarak kullanmak istemektedir. Öte yandan ekonomik krizi, yolsuzlukları, tekçi faşist uygulamaları, devletin “bekası” sorunu olarak görmediği boyutu ile etkili muhalefet aracı olarak kullanmak istemektedir. Tarihsel anlamda azımsanmayacak bir avantaja sahiptir. Ama siyasal ve ideolojik burjuva çizgisinden mustarip muhalefet ufku, hala iktidar kliği karşısındaki zayıflığını tarif etmektedir.

 Bunun nedenini uzaklarda aramaya gerek yok. Her iki kliğin, iktisadi ve siyasal olarak burjuvazinin temsilcileri olmaları, birbirinin alternatifi yapmaz; burjuva iktidar rakibi yapar. Burjuva iktidar rekabeti, sistemin ekonomik-siyasal alanında cereyan eder ve temsil ettiği sermayenin çıkarlarına göre biçimlenir. Bundan dolayı burjuva muhalefet, AKP-MHP iktidarının ekonomik-siyasal politikalarına karşı tutum belirlerken, AKP-MHP iktidarını var eden iktisadi temele dokunmamakta, aynı iktisadi temel üzerinden kendisine alan açmaya çalışmaktadır. Faşizmi, tekçi iktidarı sorgulamak, bizi, kapitalizmi, neoliberalizmi sorgulamaya götürür. Kapitalizmle organik bağı çözümlemeden, faşizme karşı mücadele, boş bir yanılsamadır. Burjuva muhalefet, ideolojik-siyasal çizgisi gereği, toplumda derin yaralar açan faşizmin alternatifi değil, devamlılığı bağlamında bileşenidir. Önemle vurgulayalım: Komünistler burjuva muhalefete tarihin hiçbir kesitinde böyle bir rol biçmezler ve tutumları nettir. Buna karşın burada açıklama ihtiyacı duymamız, bugün geniş yığınlar karşısına, dünün kan emici aktörlerinin “kurtarıcı” olarak çıkmalarının mahiyetini açıklama ihtiyacıdır.

AKP-MHP rejiminin, ekonomik ve ideolojik-siyasal temellerine dokunmadan kendisine alan açmaya çalışan burjuva muhalefet, belirli kesitlerde etkili muhalefet yaparken, iktidarın rejim gücü ile yaptığı hamlelerde, belirli hamleler geliştirse de elindeki somut fırsatlar düzeyine denk tutumda zayıflamaktadır. Burjuva muhalefet sahası dahil, tüm toplumsal muhalif odaklara karşı iktidarın kapsamlı anti-demokratik uygulamalarında, derinleşen ekonomik krizin toplumda yarattığı açlık ve sefalette, iktidarın yolsuzluk-rantçı niteliğinde etkili muhalefet yapan Altılı Masa, sistemin vahşi “beka” saldırıları olan, emperyalist savaşa, işgale, “terör” manipülasyonu ile yapılan kontra katliamlara, neoliberal yıkımlarda iktidar kliği ile birleşmekte ve muhalefet gücü daralmaktadır. Bu durum, Erdoğan iktidarına hareket alanı ve hamle avantajları yaratırken Altılı Masa’nın sahasını dinamitlemektedir. 

“Altılı Masa” eksenli burjuva politik yanılsama, AKP-MHP faşizmine karşı geniş yığınların öfkesini, seçim süreci ile bir klik değişimine endekslerken, AKP-MHP iktidarı, seçimler sürecine dair elindeki kozları peyder pey devreye koymaktadır-koyacaktır. Burjuva muhalefetin, seçimlerle “yumuşak geçiş” stratejisine karşı, AKP-MHP iktidarı “vahşet stratejisi” geliştirmekte, kanlı projelerle iktidarda kalmayı amaçlamaktadır. Kitlelerin sokağa çıkmasını “provokasyon” olarak niteleyen “Altılı Masa” aktörleri, yığınların sisteme yönelme dinamiği taşıyan muhalefet çizgisini etkisizleştirerek, kendi potasında tutmaya çalışmakta, iktidar yolunda sadece oy potansiyeli olarak bu öfkeyi domine etmeye çabalamaktadır.

 Devrimci ve komünist güçlerin hesaplaşması, dinamik toplumsal muhalefetin aşması gereken önemli bir çizgidir bu. Marksist-Leninistler, faşizm teorisi bağlamında AKP-MHP gibi faşist iktidarın ortaya çıktığı koşullarda, bu iktidarın tek seçimlerle değiştirilemeyeceğini, bunun gerici faşist devlet yapısının iktidarını korumak için kaçınılmaz olarak örtülü ya da açık darbeler gerçekleştireceğini ve burjuva muhalefet dahil, tüm toplumsal muhalefeti bastırmak için kapsamlı saldırılar geliştireceğini, tarihsel deneyimlerle ortaya koyar. Burjuva siyaset, sınıfsal niteliği gereği bu tarihsel gerçeğin üstünü örtebilir ama devrimci muhalefet bu gerçeği her koşulda bilerek hareket etmek zorundadır.

Seçimlerde, iktidarda kalmasını sağlayacak toplumsal desteği yitiren AKP-MHP faşist bloğu, bu tarihsel deneyimlerin gösterdiği gibi, daha farklı süreçleri işletmek için önemli hazırlıklar yaptığı ve bunları 2022 yılında gerçekleştirdiği bazı hamlelerde ortaya koyduğu aşikârdır. Her burjuva iktidar gibi, seçim meşruiyeti ile iktidarını korumak AKP’nin öncelikli planıdır. Ama bunun koşulları kalmadığı için daha farklı planlar devrededir, seçim süreci yaklaştıkça kontra faaliyetler dâhil her türlü düzenbazlık, iktidarın “derin” merkezlerinden harekete geçecektir.

Savaş ve seçim denkleminde AKP-MHP’nin şiddet stratejisi, her türlü kontra faaliyetlerin habercisidir!

Burjuva muhalefet, AKP-MHP iktidarının toplumda yarattığı derin ekonomik ve siyasal kriz ortamında kendisine, seçimler yolu ile iktidar yolunu açmaya çalışmaktadır. Ama karşılıklı siyasal güçler dengesi, sadece burjuva seçimlerle aşılacak durumda değildir. AKP-MHP iktidar kliği, devlet olanaklarına sahiptir ve burjuva “dengeler” dikkate alındığında, başka avantajlara da sahiptir. Yani AKP-MHP, kaybettiği kitle desteğinden kaynaklı seçimi kazanma pozisyonunda olmasa da tüm kurumsal erkleri ile tek elde merkezileştirdiği ve hâkim olduğu devlet organları, emperyalistler arasındaki çatışmalardan faydalanarak hâlâ uluslararası alanda bazı tekelci sermaye gruplarından destek almaları ve seçimi kazanacak yeterlilikte olmasa da hâlâ belirli bir kitle desteğine sahip olmaları, AKP-MHP iktidar bloğuna hamle olanağı vermektedir.

En basitinden gerek seçim sürecinde gerekse de seçimler sonrası, faşist rejim, bu olanaklarla “ortamı bulandırma” ve “savaş gerginliği” ile farklı konsept geliştirebilir, olağan üstü koşullar yaratarak, rejimin sürdürülmesi için farklı gerekçeler gündeme getirebilir. Bugünden AKP’nin ciddi hazırlıklar yaptığı gibi, temel sorun, devletin şiddet araçlarını seçimleri kaybettiği durumda ya da seçimlere el koyduğu durumda burjuva muhalif çizgi dahil, toplumsal dinamiklere karşı nasıl kullanacağı ve nasıl bir “meşruluk” yaratacağı noktasına düğümlenmektedir.

Verilmek istenen görüntünün temel kriterleri şöyle sıralanabilir: Rejimin “meşruluk” görüntüsüne fazla zarar verilmemeli, kitle tabanı daha fazla eritilmemeli ve uluslararası emperyalist güç odaklarının belirli bir kesiminin desteğini yitirmemeli. 2022 yılı boyunca, iktidar en azgın saldırılarını bu ana strateji üzerinden icra etti ve her kesitte ihtiyacı olan politikalar için toplumsal gerginlikleri körükledi. Toplumsal gerginliklerin kamplaşma ekseninde derinleştirilmesi ve “terörle mücadele, vatan bayrak” edebiyatı ile özellikle kararsız olan seçmenin kazanılması, kontra-paramiliter çeteler eliyle tezgâhlanan kanlı saldırılarla yapılacağı açık. En son Taksim katliamı, bunun bir adımıdır. Bu gibi tezgâhlarla iç politik süreci kendi lehine dizayn etmek, hem Kürt ulusu başta olmak üzere geliştirdiği işgal hareketlerine “meşruluk” kazandırmak ve hem de uluslararası emperyalist güçlerin desteğini almaya çalışan iktidar, bu kontra tarzı yaygınlaştırmanın verilerini ortaya koymaktadır. 

AKP-MHP’nin, 2022 yılında ortaya koyduğu politikalar ve pratikler bu stratejinin taktik adımları olarak hayata geçirilmiştir. Seçim yasasının değiştirilmesi, sansür yasası ile basın yayın ağının tekçi zihniyete göre kuşatılması, Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı getiren “cezai” hükmün verilmesi, Altılı Masa ile HDP arasında var olan politik farklılığın, provokasyonlarla sürekli tazelenmesi ve bunun üzerinden burjuva muhalif cephenin dağıtılmaya çalışılması, “Emek ve Özgürlük İttifakı’’nın, “terör” manipülasyonu ile kriminalize edilmek istenmesi, meşru demokratik mücadele hattının daraltılmaya çalışılması, işçi sınıfı ve diğer toplumsal halk dinamiklerinin meşru ekonomik-demokratik-akademik hak arama eylemlerini “terör-vatan haini” patenti ile damgalaması, insan hakları ve mesleki onurlarına göre rejimin vahşetine tutum alan akademisyenlerin (Şebnem Korur Fincancı gibi) faşist hukukun bile kemiklerini sızlatan yöntemlerle tutuklanması- tehdit edilmesi ve yaşam haklarının gasp edilmesi, Suriye’den taşıdığı cihatçı güçler başta olmak üzere, göçmenlere vatandaşlık statüsü vererek, iktidara oy potansiyeli haline getirmesi, birçok ikamet adresi üzerine hayali ya da cihatçı kontra kişilere seçmen kütük kaydının yapılması… Ana başlıklar olarak verdiğimiz bu başlıklar, faşizmin öyle kuralsız-plansız yönelimleri değil, stratejik bir planın taktik ayaklarıdır.

Bir stratejinin ayakları olan tüm bu politikalarda, mevcut “TC” iktidarı, faşist hukuk kapsamında ya da bu hukukun dışında devlet ve örgütlediği kontra güçleri kullanarak, düşen oy potansiyelini birkaç puan arttırmaya, muhalif burjuva kliğin oylarını da düşürmeye çalışmaktadır. Anketlerde “başa baş yarışın” varlığını, Erdoğan eli ile açıklamasında dahi bu plan vardır. Öncelikle, ciddi bir potansiyel olan kararsız kesimin, muhalif kesime kaymasını engellemektir. Akabinde “sansür yasası” ile tekçi zihniyetin kurumu olarak işlev gören YSK’nın hileli seçim sonucu açıklamalarında, gelişecek muhalefete karşı “devlet şiddeti”ni devreye koyduğunda, bu geniş kararsız kitleyi “meşruluk” zemini olarak kullanacak, toplumun çoğunluğunun bu sonucu kabul gördüğü algısını yaratacaktır. Bu algı, seçim süreci ve sonrası için iktidarın elinde etkili bir silahtır. Kendi kitle tabanını konsolide etmek, kararsız kitlelerin kararsızlığında devam sağlamak ve devletin muhalif güçlere karşı harekete geçirilen şiddetine alan açmak. 

Kısaca; AKP-MHP iktidarı burjuva muhalefetin sahasını daraltmak için, “yasal” ve “yasa dışı” kurumlarla, seçim süreci ve sonrasına dair planlar yapmakta, peşi sıra uygulamaya koymaktadır. Siyasal güç dengelerini lehine çevirmek için, Altılı Masa’nın bileşenleri arasındaki çelişkileri derinleştirmeye çalışmaktan, Altılı Masa’nın aday alternatifini daraltmaya kadar kapsamlı bir strateji geliştiriyor. Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak getirmesinin bir ayağı da budur. Ana hedef iktidarını korumak ve burjuva muhalefet dahil tüm muhalif odakları dağıtmaktır. Bundan dolayı seçim süreci ve seçim süreci sonrası olmak üzere, aşamalı plan oluşturmaktadır. Seçimle iktidarda kalma, “meşruiyetini” yitirdiği anda, tekçi zihniyetin jandarması olan devletin tüm kurumsal gücünü kullanarak, “seçim darbesi” ile iktidarını sürdürmek ve akabinde tüm muhalif aktörleri (burjuva temsiliyet dahi) ve merkezleri dağıtmak, 2023 stratejik planlamaları gereği bunu yapmaya çalışmaktadır.

Derin iktisadi siyasal krizin patlamaya hazır hale getirdiği toplumsal hoşnutsuzlukları, oy potansiyeli olarak konsolide etmeye çalışan burjuva muhalif klik, bu konuda önemli avantajlara sahip olsa da iktidar kliğinin geliştirdiği hamleler karşısında çizgisinden kaynaklı siyaseten çıkmazlar yaşamakta, seçim dışında bir yol haritası belirleyememektedir. Örneğin, seçimleri kazanmak için önemli bir politik özne olmaya aday olan muhalif burjuva klik, iktidarın “yasal” ve kontra adımları karşısında etkisiz kalmakta, buna dair bir yol haritası oluşturamamaktadır.

Burjuva muhalefet aynı çıkmazı, daha önce yaşanan “anayasa referandumu” ve “Cumhurbaşkanlığı” seçimlerinde de yaşamıştır. Daha seçim sonuçları açıklanmadan, AKP’nin paramiliter çeteleri silahlı sokağa dökülerek “seçim zaferini” ilan etmeleri, gerçekleşen seçim hilesi, yani “seçim darbesinin” sokak gösterileriydi. CHP başta olmak üzere, tüm burjuva partiler bu durum karşısında çaresiz kalmış ve YSK’nın seçim sonuçları verilerine tabi olmak zorunda kalmışlardır. Aynı tarzın 2023 seçimlerinde gündeme gelmesi bir olasılıktan öte, iktidarın stratejik planıdır. Tarikatlara ve SADAT gibi kontra örgütlenmelere dayanarak oluşturulan silahlı güç, ezilen ve sömürülen halka karşı bir tehdit olduğu gibi, burjuva muhalefet içinde bir tehdittir. Çünkü iktidar seçmen kitlesinden umudunu kestiği için, bu araçları deveye koymaktadır.

Son tahlilde, muhalif ve iktidar kliği ile 2022 yılı burjuva siyaset sahasında derin çatışmaların, seçim endeksli kapsamlı stratejilerin geliştirildiği bir yıl oldu. İktidar, seçim yolu veya başka kuralsız yöntemlerle, uzun süredir planladığı 2023 stratejisine göre tüm süreci örgütlemektedir. Muhalif burjuva klik temsilcileri ise, temsil ettikleri sermaye kliğinin iktidarı uğruna, AKP-MHP iktidarıyla cebelleşmekte, yığınları bu gerici iktidarı için kendi siyasal çizgisinde oy potansiyeli haline getirmek istemektedir. Bu çatışma, birbirinin alternatifi olma çatışması değil, gerici faşist burjuva iktidar dalaşıdır. Faşizmi alt etmek ne bir burjuva kliğin işidir ne de bunun aracı burjuva seçimlerdir. Faşizme karşı mücadelede, seçimlerin bir süreç olarak devrimci taktik bir politika biçiminde ele alınması, faşizmin bu yöntemle yıkılacağı anlamına gelmez.

Bugün devrimci ve komünist hareketin, tarihsel köklerinden beslenen ideolojik çizgisi, politik olarak güncel görevlerle birleşme konusunda önemli fırsatlar mevcuttur. Niceliksel olarak istenilen düzeyde olmamak, örgütsel kapasite bağlamında sürecin devrimci görevlerini istenilen düzeyde toplumsal pratiğe çevirememek ciddi bir sorun olmakla beraber, bu daha büyük hedeflere yönelmeye engel olarak görülmemeli. Tarihsel deneyimlerde sabittir: En koyu faşizm koşullarında, bütün muhalefetin faşizm tarafından bastırıldığı koşulların ardından patlak veren savaşlar, devrimci-komünist hareketlere sıçrama zeminleri olmuştur. 

Burjuva siyaset sahasındaki tüm gelişmeleri, iktidar ve muhalif kliği ile burjuvazinin hedef ve amaçlarını analiz etmek, aralarındaki gerici çatışmalardan devrimci tarzda yararlanmak, devrimci politika kapsamındadır. Bu anlamıyla, komünistler, burjuva klikler arasındaki çatışmalarda taraf değillerdir ama bu çatışmalardan yararlanmayı bir siyaset olarak tayin ederler. Somut olarak seçim, burjuvazinin gündemidir. Burjuva seçimler, bir toplumsal değişim aracı değil, hangi burjuva kliğin halkı sömüreceğine “karar” verme aracıdır. Burjuva seçimlerin bu niteliğini bilerek, komünistler bu süreçten devrimci politika ile yararlanır. Seçim gündeminin peşine takılarak değil, seçimi devrimci toplumsal muhalefetin bir parçası haline getirerek ele alır. 2022 yılı, bu kesitte devrimci pratiklerin ve deneyimlerin yaşandığı bir yıl olduğu tartışmasızdır. Bu da başka bir yazı konusudur…

Önceki İçerikMLKP Kürdistan: Ahmet Şoreş ve Fırat Neval yoldaşlar ölümsüzdür
Sonraki İçerikMKP: Ahmet ve Fırat Yoldaşlar Ölümsüzdür