2015 YILINDAKİ TEHLİKELER VE GÖREVLER!

Bir önceki yazımızda 2015 yılının avantajları üzerinde çeşitli değerlendirmelerde bulunmuştuk. Bu yazımızda ise karşı karşıya kalacağımız tehlikeler ve görevlerimiz üzerine özet yapmaya çalışacağız.

2015 yılına emperyalist- kapitalist dünya sistemi çok daha hazırlıklı ve daha kapsamlı stratejik saldırılarla girmektedir. Özellikle Ocak ayında Paris’teki karikatür dergisi baskını ve katliamı karşısında emperyalistlerin algısı, kavrayışı ve yönelimini bu şekilde görmek mümkündür. Aynı şekilde Türkiye- Kuzey Kürdistan’da bizzat tekçi faşist Türk devletinin açık ve gizli hazırlıkları eşliğinde kullandığı yalan ve demagojiler konseptli sert argümanlar üzerinden gerçekleştirilen algı operasyonları ve manipülasyonlar, gözaltı ve tutuklamalar, baskı ve katliamlarıyla oldukça kapsamlı stratejik tasfiye saldırılarını sürdüreceğini söylemek için kahin olmaya gerek yoktur. AKP iktidarının 2015 yılına çok daha hazırlıklı girdiğini söyleyebiliriz. Gezi- Haziran Ayaklanması ve 6- 8 Ekim Serhildanı karşısında tekçi faşist Türk hakim sınıf iktidarlarının da açık ya da gizli, yasal ve anayasal düzlemde kendini tahkim ettiğini kabul etmeliyiz. 30 Ekim 2014’de gerçekleştirdiği Milli Güvenlik Kurulu(MGK) toplantısında, Türkiye- Kuzey Kürdistan işçi ve emekçilerine, kitlelerin çeşitli düzeylerdeki örgütlü kesimlerine yönelik topyekün savaş kararını pekiştirdiklerini vurgulayalım. Bunu da bizzat tekçi faşist devletin bir stratejisi olarak esas anayasası olan ’’Kırmızı Kitap’’ ına da dahil ettikleri tartışma götürmez bir husustur. Tekçi faşist Türk devletinin yukarıdan aşağıya açık ya da gizli kurumları komplike bir konseptle harekete geçti bile. Özellikle Gezi- Haziran Ayaklanması ve direnişi, 6-8 Ekim Serhildanı gerekçe gösterilerek çıkarılan ve kamuoyuna da’’Yargı Paketi’’ denilen bazı kanunlarda değişiklik yapılan yasanın Mecliste de onaylanıp yayınlanması ve yürürlüğe girmesiyle ’’makul şüphe’’ ve polise verilen 24 saatlik gözaltı yetkileriyle AKP  iktidarına en küçük muhalefet edenleri bile yargılama hatta katletme bile yasal hale getirilmiştir artık. Bu yönüyle 12 Eylül askeri faşist cuntası ve 1990‘lardaki Çiller- Güreş- Ağar konseptli sindirme, tasfiye, saldırı, infaz ve katliamlarından geri kalır yanı olmayan tekçi faşist Türk devletinin bekası için saldırı ve katliamların devreye sokulduğunu vurgulayabiliriz. Bütün bunlarında Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde çoktan güncellenmesi için harekete geçildiğini göstermektedir. Cizre’deki Ümit Kurt’un katledilmesi de bundan asla bağımsız bir olgu  değildir.      

Uluslararası emperyalist sermayenin önceki süreçlerine göre daha fazla derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak her yaşanan yeni sürece yönelik hem kendini hem de kendisine bağımlı ülke ve toplumları olmak üzere ulaşabildiği tüm sınırlarıyla bütün unsurları kendine göre yeniden yapılandırma ya da dizayn etmenin çok yönlü teorik pratik saldırı ve tasfiye politikalarını sürdüreceği sürekli göz önünde tutulmalıdır. Yani emperyalist küresel hegemonya doğayı, insanı ve yaşamı daha metalaştırmak için saldırılarını bu yıl daha fazla yoğunlaştıracaktır. Bir yandan doğayı daha fazla tahrip ederken, diğer yandan insanı ve yaşamı özel mülkiyet çıkarları uğruna daha fazla kar için metalaştırmanın teorik ve pratik politikaları sürgit devam edecektir. Dünya halkları ve ezilen uluslara karşı saldırılar ve tasfiye politikaları daha merkezileşmiş, tarihsel kökleri ve stratejik temelde daha sistematik olarak gerçekleştirilecektir. Bütün bu saldırı ve tasfiye politikalarına karşı dünya halkları ve ezilen uluslar, devrimci ve komünist kesimlerin de daha fazla ortak paydalarda mücadelenin çeşitli araç ve yöntemlerini de kullanarak aynı platformlarda eylem birlikleri ve birlikler içerisinde yer alarak devrimci direniş ve savaşı yükseltmelerinin de ertelenemez görev olarak sırtımıza yüklediği tartışma götürmez bir gerçekliktir.

Fakat gelgör ki komünist bilimimizin bir eylem kılavuzu olarak yaşayan canlı ruhu olan somut koşulların somut tahlili ilkesinden hareketle ortaya konarak güncelleşmesini bekleyen o kadar konu ve alan vardır ki. Bütün bunlara yönelik olarak asgari düzeyde devrimci teorinin sürekli surette ilerletilmesi ve güncelleşmesi gereği en başta gelmektedir. MKP olarak bu durumun 3. Kongre‘yle esasta aşıldığı ve buzun kırıldığı söylense de dünya ve Türkiye- Kuzey Kürdistan’da genel olarak devrimci ve komünist hareket açısından bu durumun hala aşılmadığını ne yazık ki belirtmek isteriz. O halde devrimci ve komünist hareket, ülke ve dünya devrim tarihininin geçmiş ve bugünkü somut durumunu tarihsel ve diyalektik materyalist bakış açısıyla doğru ve bilimsel olarak inceleyerek devrimci teorimizin sürekli geliştirilip güncellenmesi görevini geciktirmeksizin yerine getirmek durumundadır. Devrimci ve komünist bilimimizin ancak bu şekilde kitlelerin elinde güçlü bir silah haline getirilebileceği ve başka bir alternatifimizin olmadığı artık yeterince anlaşılmalıdır. İşte böylesi bir devrimci teorinin ışığında özgürlük ve bağımsızlık, devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesinin dünya genelinde Halk Savaşı‘nın ve bunun Türkiye- Kuzey Kürdistan özgülünde Sosyalist Halk Savaşı’nı 2015 yılı içerisinde bütün görevleriyle birlikte  örgütlemek, Maoist hareketimizi böylesi bir mücadele ve savaş içerisinde ön plana çıkan kadro, üye ve militanlardan daha da güçlendirerek toparlamak, radikal militan devrimci savaş gücümüzü nicel ve nitel olarak geliştirmek, yeni kuvvetlerle eğiterek ilerletmek ve yeniden savaşa seferber etmek, başta hareketimiz içerisinde olmak üzere tüm yoldaşlar ve kopmuş bütün komünist parti, örgüt, grup ve bireyleri birleştirerek büyük birlikler kurmak, bunun da yardımıyla başta kendi güçlerimiz olmak üzere sosyalizmin hemen tüm güçleriyle ortak çalışmalar örgütlemek ve gerçek bir Partizan Halk Hareketi yaratmak, uluslararası alanda doğru yanlış temelinde ideolojik mücadeleyi elden bırakmadan daha sıkı bir birliğe sahip, daha ileri ve etkin bir Komünist Enternasyonel Hareket’in örgütlenmesi, bu temelde her bir ülkedeki devrim mücadelesinin gelişmesi için daha etkin bir şekilde teorik pratik çalışılması gerekmektedir. Bütün bu görevleri bütünlüklü olarak başarmak için Maoist Komünist Partisi 3. Kongresi zaten büyük bir seferberlik başlatmış bulunmaktadır. Devrimci dostlarımızın da böylesi bir seferberlik içerisine girerek devrimci savaş mücadelesinin engin denizine atılması yönlü devrimci iyimserliğimizi koruyoruz. Karşı- devrimin tarihsel ve köklü, kapsamlı ve stratejik saldırıları ve tasfiye politikalarına karşı 2015 yılı, başta komünist ideoloji olmak üzere devrimci teori ve bu perspektifle siyasal, örgütsel ve askeri topyekün pratik bir seferberlikle önemli bir eşikten geçecektir. Ya bu eşiği doğru ve bilimsel olarak somut ve güncelleşmiş teorik pratik politikalarımızla aşacağız ya da geri düşerek aşınacak ve sürekli gerileyerek yok olacağız. Kendiliğindenciliğin panzehiri olarak bilinçli kolektif kararlaşmalar ve bu temelde yürütülecek devrimci savaş ana eksenli somut ve güncel pratik mücadeleler, 2015 yılında önemli bir ayraç olacaktır. Özellikle son yıllarda gelişen Gezi-Haziran Ayaklanması ve dersleri, 6- 8 Ekim Serhildanı devrimci ve komünistlere son derece önemli dersler sunmaktadır. Ezilen ve sömürülen kitlelerin geçmişten bugüne bütün bu dersleri birikerek bayraklaşan direnişleri karşısında kitlelerden kitlelere çizgisi ve yönelimiyle 2015 yılını doğru değerlendirmeliyiz. O halde her alanda ’’vardık, varız, varolacağız’’ bilinci ve perspektifiyle geçmiş tarihsel süreçlerden de birikerek devreden bu yılın ilerici ve devrimci görev ve sorumluluklarına lafta değil pratikte, sözde değil özde, doğru biçim ve içerikleriyle sıkı sıkıya sahip çıkarak bıçak sırtındaki tehlikeleri aşmak için büyük bir seferberlik ruhuyla harekete geçelim. Egemenlerin tüm tasfiyeci politikalarını durdurma ve tasfiye etme mücadelesini 2015 yılının da ertelenemez görevi olarak kuşanalım.                             

 

Önceki İçerikPAZAR
Sonraki İçerik‘TÜRK DEVLETİ’ İFADESİ ÜZERİNE