HABER MERKEZİ (21.10.2016)-Genelde Ortadoğu ve özelde Suriye ve Irak merkezli yaşanan gerici “vekâlet savaşları”,günden güne yaşanan gelişmelerle, adeta emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçilerinin çözümsüzlüğünü derinleştirmektedir. Gerici emperyalist çıkarları ekseninde konumlanan savaşın ana aktörleri ABD ve Rusya arasındaki dalaş ve restleşme, bu emperyalist blokların bölgesel “müttefikleri” olan Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, İran, Irak, Suriye hakim gericilikleri arasındaki çatışma ve dalaşlarla birleşerek,”ılımlı muhalifler”,Sünni-Şii hesaplaşması, DAİŞ gibi cihadist güçlerle çatışma ve “ittifak” siyaseti üzerinden, coğrafyadaki çatışmalara yön vermektedir. Bütün bu çatışmalı ortama,”TC” nin, Rojava özgülünde Ezilen Kürt ulusunun kazanımlarına karşı geliştirdiği “Fırat Kalkanı” işgal hareketi, Başika’daki işgalci konumlanış ve Musul üzerinde yapılan Osmanlıcı yayılmacı planlar eklendiğinde, Suriye ve Irak özgülünde bölgede, gerici güçlerin hegemonya savaşının, bölge halklarına daha ağır bir yıkım faturası ortaya çıkaracağı ortadadır. Emperyalist bloklar ve bölgesel gericilikler arasında süren bu gerici çıkar çatışması, savaş sahasında ve diplomatik alanda, bir kesimin sonucu tayin edebilecek üstünlüğüne dönüşmemesi, hem gerici güçlerin çıkar çatışmalarını derinleştirmektedir, hem de bölge halklarına ödetilen fatura ağırlaştırılmaktadır. Kelimenin en yalın anlamıyla, emperyalist güçler ve bölgesel işbirlikçi gericiliklerin tepişmesinde, sömürülen ezilen halklar ve mazlum uluslar, daha fazla zulüm görmektedir.
Emperyalist hegemonya savaşı ve bölgesel gericiliklerin gerici çıkarları hesaplaşmasında, süreç her kesitte yeni çözümsüzlükler yaratıyor. Ve her çözümsüzlük, kendi içinde yeni çözümsüzlükleri koşullamaktadır. Bölgenin dizaynı için ABD ile Rusya arasında sürecin özgün politikası olarak planlanan “ateşkes”, emperyalist ve bölgesel gericilikler arasında tayin edici yön olan karşılıklı gerici güçlerin çıkarlarının çatışması karşısında uygulanamadan bitirildi ve ABD ve Rusya merkezli daha derin çatışmaları tetikledi. Umut olarak deklere eden Lozan görüşmeleri de, aynı gerici çatışma ve dalaşın gölgesinde sonuçsuz kaldı. Suudi Arabistan, Türkiye, İran gerici hakim güçlerinin de katıldığı bu görüşmeler, savaşı körükleyen tavırlarla sonlandı. Özcesi, ABD ve Rusya merkezli emperyalist bloklar ve bölgesel “müttefikleri”,çıkarlarında geri çekilme niyetinde değillerdir. Lakin Ortadoğu bölgesel savaşını yaratanlar, masa başlarındaki diplomatik görüşmelerle, bu savaşı bitirme iradeleri değildir. Ortadoğu (güncel olarak Suriye ve Irak’ta) üzerindeki emperyalist ve bölgesel gericiliklerin stratejik planları, kazanımları veya kayıpları, bu gerici güçlerin dünya da hegemonya kurma politikaları bakımından önem arz etmektedir. Dini, ulusal ve etnik çatışmaları üzerinden planlanan bu stratejik planlar dâhilinde, kazananın ve kaybedenin ortaya çıkmadığı koşullarda, cihadist güçler dahil, bölgede etnik çatışmaların güncel olması, emperyalist ve bölgesel gericiliklerin çıkarlarına gelmektedir. Ortadoğu coğrafyasındaki bu sosyal zemin ve emperyalist sermayenin özgün tarihsel çıkarları gereği miadını doldurmuş hâkimiyet modelleriyle çatışma zemini üzerinden süren bu gerici hegemonya çatışması, her kesitte yeni çatışma ve çelişkileri koşullamakta ve gerici savaş-işgal hareketleri, bölgeyi çıkarlarına peşkeş çekmektedirler. Yani Ortadoğu, emperyalist güçlerin dünyadaki iktidar mücadelesinin en yoğun yaşandığı bölgedir. Bu anlamıyla uzlaşı görecelidir, esas yön savaş ve çatışmadır.
Bölgedeki Son Gelişmelere Kısa Bir Vurgu!
Son “ateşkes” anlaşmasının, bölgenin iki ana gerici savaş aktörü ABD ve Rusya’yı sert bir şekilde karşı karşıya getirmesi düzleminde başarısız olması, BM yardım konvoyunun vurulması, karşılıklı verilen sözlerin bölgesel çatışmaların altında ezilmesi, Esad’ın durumu avantaj haline getirip Halep’e yoğun saldırması” ile gerekçelendirilse de, asıl sorunun, Suriye ve Irak özgülünde bölge haritasının “yeniden” çizilmesi olduğu açıktır. Yani çatışma, neden haline getirilen tekil meseleler üzerinde değil, bölgenin stratejik olarak paylaşımında yaşanan uyuşmazlıktır. Bölgede çatışmaların yoğunlaştığı alanlar, askeri gücün sevk edildiği merkezler ve konuşlandırılan yeni savaş teknikleri, bölgesel gerici güçlerin yakın ve uzun vadeli planları, gündemleştirilen “ittifak” arayışları, bu durumu açıklıkla ortaya koymaktadır.
Yine bölgenin “yeniden” dizaynı için, bölgesel gerici aktörlere verilen roller, bölgesel gerici güçlerin de hamleleriyle, süreçteki çatışmalara farklı bir boyut kazandırmaktadır.”Fırat Kalkanı” işgal hareketi ile, bölgedeki cihadist güçler üzerinden güç olmaya ve Neo-Osmanlıcı hayallerine alan açmaya çalışan “TC” nin, desteklediği ÖSO ile Dabık’ı alması, ardından El Bab’a yürüme hevesi, Rusya ve Esad rejimi için frenlenmesi gereken bir adımdır.”TC” nin işgal hareketinde, esas hedefi haline getirdiği Rojava Kürdistan’ı önderliği PYD-YPG nin olmaması kaydına bağlayarak, Musul, Rakka operasyonuna, kara gücü olarak gönüllü olması, bu Neo-Osmanlıcı hayallerinin bir parçasıdır. Ve işgalci Türk Hakim sınıfları, süreç itibarıyla, Rusya ile “yakın” ilişkiler sürdürse de, stratejik plan bağlamında, ABD’nin stratejisine bağlı olarak hareket etmektedir. Ama bu bağlılık, ABD nin, Türk hakim sınıflarının bazı hayallerini frenlemeyeceği anlamına gelmemektedir. Sonuçta, yayılmacı savaş naralarıyla, El Bab, Musul, Halep’e yürüme olarak politik hedeflerini deklere eden “TC” nin bu olası adımının, Rusya, İran, Irak ve Esad rejimi ile karşı karşıya gelmek anlamına geleceği açıktır. Bu çatışmanın iki emperyalist bloğun fiili çatışmasını koşullayacağını bilen ABD,”stratejik müttefikini” bu konuda frenlemektedir.
Bugün bölgede, DAİŞ’in “temizlenmesi” olarak belirlenen tüm operasyonlar, ABD ve Rusya emperyalist blokları kadar, bölgesel gericiliklerin, bölge üzerindeki stratejik hesaplarına göre yapılmaktadır. Tek “düşman” olarak ilan edilen DAİŞ’e yönelik her alanda, farklı bölgesel güçlerle operasyonların planlanması, bu stratejik planlarının mantığı içinde bir yere oturmaktadır. Mesela, Rusya, İran ve Esad rejimi için, Halep, bir Rakka’nın alınmasından daha fazla stratejik öneme sahiptir. Yine ABD, Türkiye hâkim gericilikleri için, Musul, bölge siyasetinin belirlenmesinde stratejik bir konuma sahiptir. Bu anlamıyla,“TC” işgalci gücünün, Dabık’tan sonra ÖSO taşeron örgütü maskesiyle, El Bab’a ulaşma hedefi, Halep’ten Rakka sahası için El Bab’ı önemli bir mevzi olarak gören Rusya ve Esad rejimi tarafından kabul edilemez bir “kırmızıçizgidir”.Rusya ve Esad için bu alanlar sadece Rakka operasyonu için değil, aynı zamanda,”TC” nin üzerinden yürüdüğü ÖSO’nun bir alana sıkıştırılması anlamında da önemlidir. Emperyalist güçlerin çizdiği sınırlar dışındaki bir hareket tarzı, bugün “dengeleri” gözeterek hareket eden tüm güçleri çatışmalı duruma getirecektir. Bu anlamıyla bölge, savaşın baş aktörleri dahil, bölgesel gerici güçler arasında yaşanacak daha derin çatışmaları mayalanmaktadır.
Musul Operasyonu ve Bölgenin Dizaynı!
Bütün bölgesel gelişmeler ve gerici güçler arasındaki diplomatik didişmelerin ardından,”koalisyon güçlerinin” havadan bombardımanı ile Musul operasyonu başlamış oldu. Operasyonun ön günleri ve operasyon anında, ABD, Irak ve “TC” merkezli, bölgede işgalci güç olarak bulunan ve bölgesel gericilikler arasındaki karşılıklı açıklamalar ve tehditler, hala gerici çıkarları arasında çözülmemiş meseleler olarak durmaktadır. Operasyon, Irak ordusu, KDP peşmergeleri, Şii güçler, Ninova gibi sünni cihadist çevrelerle oluşturulan kara gücü üzerinden yürüse de, güç ilişkileri ve dengeler akabinde, bu “ittifakın” kapsamı operasyon içinde değişebilir. Bu tamamıyla sürecin nasıl gelişeceği ve güçler dengesinin nasıl oluşacağı meselesi ile alakalıdır.
Musul Operasyonunun, gelişmelere ve güç dengelerine göre olası olan, askeri kara gücündeki değişikliklere karşın, emperyalistler ve bölgesel gerici güçler açısından bu operasyon, sadece DAİŞ’in elinden Musul’un alınması değil, bölgenin “yeniden” şekillendirilmesidir. Ki Musul, sadece Irak’ın nasıl şekilleneceğini değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceğine dair bir güç ilişkisi ortaya çıkaracaktır. Bölgedeki tüm güçlerin, ısrarla Musul Operasyonunda yer almak istemesinin, stratejik önemi budur. Musul üzerinde işgalci güçler dahil, tüm bölgesel gerici güçler arasında mevcut çekişmelerin, İŞİD’in Musul’dan çıkarılmasından sonrada sürecektir. Hatta Musul, gerici güçler arasında daha derin askeri ve diplomatik çatışmaların sebebi olması, kuvvetle muhtemeldir. ABD öncülüğündeki Koalisyon güçlerinin (ki koalisyon güçleri meselesi de bu noktada tartışmalıdır. Kimin koalisyon gücü olduğu, koalisyon gücü olmasına karşın “neden” operasyon dışında bırakıldığı meselesi, tamamıyla bölgenin dizayn dengelerine göre belirlenmiştir) hava bombardımanı desteğiyle, İbadi başbakanlığındaki Irak ordusunun “inisiyatifinde” başlayan operasyon,”TC” gibi, Musul’da etkin olmaya çalışan güçlerin dayatmalarını da beraberinde gündeme getirmiştir. Bu konuda her güç, operasyon içinde yer alan yada yer almayan kesimler üzerinden plan yapmaktadır. KDP fiili olarak Irak yönetimi ile hareket etse de, siyasal olarak Türk hâkim sınıflarıyla, ortak olarak sürekli temas halindedir. Bir kesim sünniler, İbadi hükümeti ile ortak hareket etse de, özellikle Musul ve çevresindeki sünni güçler, İbadi-Şii ittifakından rahatsızdırlar ve sorun çıkartacaklardır. Yine Musul’da gerici güçler tarafından iradeleri hiç dikkate alınmayan Ezidiler,KDP yönetimi dışındaki Kürtler,Süryaniler,bir dinamik olarak durmaktadır,ve bu dinamikler Musul’un kendilerine yabancılaştırılmasına sessiz kalmayacaklardır.
Özcesi Musul, bölgenin dizayn edilmesinde referans noktasıdır ve bölgedeki tüm çatışmalara ev sahipliği yapacaktır. ABD-Rusya gibi bölgedeki savaşın ana aktörleri dahil olmak üzere, İran, Irak, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Suriye hakim gericiliklerinin yanında, Sunni-Şii gibi mezhepsel çatışmaların yaşanacağı bir alan olacaktır. Emperyalist güçler, kendi çıkarları doğrultusunda, bölgenin özgün özelliklerine göre, kendi egemenlikleri için referans aldıkları gerici devlet, güç, mezhep üzerinden, bölgesel çatışmaları yönlendirerek hakim olmaya çalışsa da,mevcut ulusal,dinsel,mezhepsel çatışmalar,bu gerici siyasete sahada uygulama şansı vermeyecektir.bu anlamıyla gelişmeler,daha derin çatışmaları mayalamaktadır.
“TC” nin Musul Çıkışı Ve “Misakı Milli” Sınırlar Hayaliyle İşgalci-Yayılmacı Hevesleri!
Başika ve Cerablus’ta işgalci güç olarak konumlanan “TC” nin,”son Osmanlı yaman Erdoğan” ın kabadayı kimliğinde tüm gerici emellerini söylemleştirerek,”Misak-ı Milli” hatırlatmaları ve Lozan göndermeleriyle, Osmanlıcı yayılmacı hedeflerini, Musul özgülünde yine gündemleştirmiş durumdadır. Başta ABD olmak üzere, emperyalist güçlerin bölge siyaseti konusunda “TC” ye giydirdiği gömleği, yayılmacı-işgalci çıkarlarına dar bulan Türk hakim sınıfları,”uygar halife” Erdoğan’ın sert mizacıyla yırtmaya, en azından genişletmeye çalışmaktadır. Musul operasyonuna dahil edilmemelerine hiddetle karşı çıkan Türk Hakim sınıfları, Recep’in “operasyonda da olacağız, masada da olacağız” tavrıyla, Musul özgülünde, Ortadoğu’da kendisine alan açmaya çalışmaktadır.
Hemen Musul Operasyonunun ön günlerinde, Irak Başbakanı İbadi ile karşılıklı girilen düzeysiz söz düellosu, burjuva siyasetin kirliliğini ve çirkefliğini gösterme dışında, tarafımızca yoruma değer bir gündem değildir. Sorun, bu kirli ve çirkef üsluplarla ifade edilen, gerici çıkarların arka planıdır.
Musul,”TC” nin, geçmişten beri, Sunni cihadist güçlerle bölge üzerinde söz sahibi olmak için kurduğu gerici ilişkilerin merkezinde yer almaktadır. Ortadoğu’da fetihçi hayallerle, sunni-cihadist bir federasyon hayali kuran Türk hakim sınıflarının mevcut temsili Erdoğan, Rusya’nın bölgeye askeri müdahalesi ve İran, Irak, Esad rejiminin duruşuyla, bu oyunu tutmadı. Şimdi Musul’u “kurtaran” güçler içinde olma hedefiyle, bu yarım kalmış siyasetini tamamlamak istemektedir. Bunun için ortaya attığı gerekçeler, zaten niyetini ortaya koymaktadır. Şii güçlerin Irak Ordusu ile ortak hareketini, İran’ın müdahil duruşunu, Sunni-Şii mezhep çatışmalarının fitillenmesi olarak deklere ederek, Musul aslında Sünnilerindir söylemi,”TC” nin üzerinde yürüdüğü cihadist güçlere alan açma manevrasıdır. Erdoğan “paşa”nın niyeti açıktır. Suriye’de El Bab’a kadar inip, buradan Musul’a gerici cihadist güçlerle ittifak içinde birleşmek ve bu konumlanışla, bölgenin şekillenmesinde etkili olarak söz sahibi olmak.
Uluslararası kamuoyuna, Şii-Sünni mezhep çatışmasının risklerini açıklayarak,”hassasiyetlerini” ifade etmeleri,”TC”nin gerici hedeflerine ulaşmak için kullandıkları bir “hümanizmadan” öte bir şey değildir. Oysa “TC” ve diktatörü Erdoğan, Musul ve bölgede, Sünni-Şii çatlağı üzerinden yürümeye çalışmaktadır. “Telafer Türk’tür. Kerkük, Musul Türklerin öz yurdudur… Halep’in sinesi ‘Türk’ diye inleyen” faşist “TC” nin yetkili ağızları,”Misak-ı Milli” hatırlatması ile işgalci-yayılmacı emellerinin çığırtkanlığını yaparken, Musul’un sahipleri olan Ezidi’lere,Şii’lere,Kürtlere Musul’u yasaklamaktadır.Çünkü,”TC”,mevcut operasyonun dışında bırakılmakla ve mevcut operasyon bileşenleri ile Musul’da istediği sonucu yaratamayacaktır.Şii dediği Haşd el Şaabi,Türk hakim sınıflarının tasarrufunu yok eden bir güçtür.”TC” bu durumu cihadist sünni güçlerle yarmaya çalışıyor.Geçmişte İŞİD’e verdiği destegide Musul operasyonunda yer almakla temizleme gayret ederken,tarihsel tortuları referans alarak,Musul üzerinde hak iddia ediyor.
Bütün bu gerici hesaplarla, gerici çıkarları kursağında kalırcasına Musul Operasyonuna dahil edilmeyen “TC”,Başika’daki işgalci konumunun tartışmaları altında, Musul Operasyonuna dahil olmak için A,B,C planlarını devreye koymak için uğraşmaktadır. A planı, Irak hükümetinin kabulü ile operasyona dahil olma beklentisi idi ve bu plan çökmüştür. B planı ise Barzani yönetimi üzerinden operasyona dahil olmaktı. Yani gelişmeler dâhilinde, Barzani “yüce” Türk ordusunu “yardıma” çağıracaktı ve Irak’a rağmen bu operasyona dâhil olunacaktı. ABD, Barzani,”TC” politik hesapları düşünüldüğünde, zayıfta olsa bu bir ihtimal olarak “TC” beklentisi hala. Ama somut olarak Barzani güçlerinin operasyonda konumlanması,”Başika konusunu Irak ve Türk Hükümeti diyalogla çözsün” niyetini aşmayan açıklaması, güncel olarak bu planın gerçekleşmesini zayıflatmıştır. Şimdi “TC” asıl olarak “C” planı üzerinden hareket etmeye çalışmaktadır. Oda sünni cihadist Arap aşiretleri ve örgütlerinin “TC” yi “yardıma” çağırmasıdır. Ve Türk hakim sınıfları, Erdoğan diktatörlüğü kurum ve kadrolarıyla, bu seçeneğin gerçekleşmesi için, bölgedeki etnik-dini çelişkileri kaşıyacaklardır.
Musul savaşını, kendi iç ve dış (özellikle Ortadoğu) politikalarına alan açmak için kullanmak isteyen Erdoğan-AKP diktatörlüğü, bu savaşta yer alma “isteği” ve “cesaretini” göstermek için birçok yol deneyecektir. Çünkü “TC” açısından Musul’da yer almamak,”Fırat kalkanı” işgal hareketini zayıf düşürecektir. Buda bölge siyasetinde yeni bir çöküntüdür.”TC” dış politikadaki bu çöküntünün önüne geçmek için, ABD’ ve Rusya başta olmak üzere,tüm bölgesel güçlerle yoğun bir diplomasi trafiğine girecektir.Bu girişimlerden istediği sonucu alması zayıf bir olasılıktır.Ve “C” planı dediği meseleye ağırlık verecektir.Sünni-cihadist aşiret ve güçlerin “daveti” ekseninde,İŞİD,Haşdi Şab ve Kürt Ulusal hareketi PKK yi gerekçe yaparak,fiilen alana girmeye çalışacaktır.Özellikle “ulusal tehdit ve terörle mücadele” adı altında,Güney’de PKK ye karşı bir cephe açmak,faşist “TC” bir gündemidir.
“TC” nin bu olası adımları, ABD ve Rusya başta olmak üzere, tüm bölgesel gericilikler arasında derin çatışmaları fitilleyecektir. Özellikle,”TC” nin bu yönelimi, karşısında, bölgesel anlamda İran, Irak ve Esad rejimini, genel olarak ta Rusya ‘yı bulacaktır. Böylesine kapsamlı bir çatışma, dönem olarak emperyalistlerin çıkarına gelmediği için,”TC” nin Neo Osmanlıcı hayallerinin, diplomatik gündemlerle sınırlı kalması en güçlü olasılıktır.
Bütün bu askeri olasılıkların dışında, ABD’nin Irak üzerindeki planında,”TC” ye verilmiş rol sınırlıdır. Özellikle Diktatör Erdoğan nazarında dillendirilen Musul ve Kerkük’ün “misak-ı Milli” ci hayali, boş bir hayaldir. Zaten Türk hakim sınıfları da bunu farkındadırlar. Bölgedeki savaş kışkırtıcılığı ve işgal için, ajite edilen bu gündemler, sadece geri kitleleri savaşa rıza etmek içindir. Buda “TC” nin bölgede oynadığı oyunun bir parçasıdır.
Ortadoğu başta olmak üzere, Musul, Musul’da yaşayan halklarındır. Musul üzerinden, emperyalistlerin ve gerici bölgesel güçlerin çıkarları için, ortaya attığı her proje, ezilen halklar, mazlum uluslar ve inançlar için, katliam ve yıkımdır. Tüm işgalci güçlerin defolması, işbirlikçi gerici bölgesel devletlerin devrimci zorla yıkılması ve sömürülen-ezilen halkların, mazlum ulusların kendi güçleriyle kaderlerini tayin etmesi dışında bir çözüm, bölgede barışı inşa edemez.