Başkanlık Sistemine Ramak Kaldı!

En önemlisi de, başkanlığı garantileyen Erdoğan’ın bundan sonra çok daha pervasız olacağı, keyfiyetçilikte zirve yapacağı ve geniş halk kitlelerine dönük faşist baskı ve katliamlarını azgınca tırmandırıp özelde de Kürt ulusuna karşı gerici savaş saldırganlığını daha büyük soykırım katliamlarıyla devam edeceği gerçeğidir. Bunda, gerici devlet kaygısında birleşip destekleriyle Erdoğan’ı ‘’ipten alan’’ CHP ve MHP sorumluluk taşırken, somut durumda ise Erdoğan’ın başkanlığına yol açan HMP doğrudan sorumluluk sahibidir. MHP’den başka bir tavır da beklenmez. Onun sınıf karakteri bunu gerektirirken, MHP’nin tüm tarihi de bu zeminde anlam bulmuştur. Hiçbir zaman iktidar hedefi değil, her daim devleti koruma kaygısı ve göreviyle hareket etmiştir MHP. MHP’nin üstlendiği rol veya kendisine biçilen görev budur. MHP devlete dönük her türlü süreçte devleti koruma görevi üstleniştir. Devletin uyguladığı ırkçı-faşist milliyetçi, kafatasçı, katliamcı tüm politikalara istisnasız destek vermiş, Kürt ulusuna dönük gerici savaşta kraldan çok kralcı olmuştur… Ne ki, bu sefer devletten ziyade, siyasi iktidarın veya daha somut olarak Erdoğan’ın can simidi olmuş, onu korumayı vazife edinmiştir. Bunda ise, Erdoğan’ın izlediği ırkçı Türk milliyetçisi politikalar ile MHP’nin iç sorunlarının derinliği nedeniyle Erdoğan’dan destek alma ihtiyacı rol oynamaktadır…

HABER MERKEZİ (20.10.2016)-Erdoğan’ın darbe girişimini iç politika açısından fırsata çevirerek faydalı çıktığı her gün daha da belirgin hal alıyor. Tek adam sultasını pekiştirmek için geliştirdiği genel tasfiye hareketiyle hedefleri doğrultusunda ilerlerken, ırkçı Türk milliyetçiliği zemininde avucuna aldığı burjuva muhalefetin MHP kanadını tam anlamda stepnesi haline getirerek, sivil faşist darbe diktasını pekiştirme doğrultusundaki ilerleyişini başkanlık sultasına doğru sürdürmektedir. Bütün siyaset ve politikasını ırkçı Türk milliyetçiliğinin en azgın argümanları ve uygulamalarıyla biçimlendiren Erdoğan, gerek ulusal gerekse de uluslar arası ölçekte bu politikayı yürütmektedir. Bu politika dışta işgalci saldırganlık ve savaş kışkırtıcılığıyla ifade bulurken, içte de olağan üstü hal ve kanun hükmünde kararnameler yönetiminin azgın baskılarıyla açık faşizmde somutlu yor. Dışta sürüklendiği veya girdiği gerici savaş batağına koşut olarak, ülke içinde de faşizme koşut savaş saldırganlığını tırmandırma siyaseti uygulamaktadır. Bütün bu süreç ve politikanın en güçlü dayanağı ırkçı milliyetçiliktir, bundan destek bulup beslenmektedir.

Darbe süreci ve sonrası burjuva muhalefetin(CHP, MHP) ‘’aymazca’’ desteğiyle ayakta durup kendisini, iktidar ve sultasını toparlayan Erdoğan, aynı milliyetçi ittifakın ürünü olarak bu kez de tek adam sultası içi tasarladığı başkanlık sistemi için muhalefetten(MHP’de) destek alarak hedeflerine doğru adımlar atıp geleceğini sağlama aldı…

Darbe sonrası başlayıp bugün derinleşerek devam eden ve özelde AKP-MHP ittifakında karşılık bulan ırkçı-faşist maya MHP’nin başkanlığa evet diyen tavrıyla milliyetçi cepheyi fiilen oluşturmuş durumdadır. Kürt düşmanlığı ve Türk milliyetçiliği bu odağın ortak hamurudur. MHP bu niteliğiyle birlikte, parti içi sorunları lehine çevirmek içinde Erdoğan’a yanaşıp bastonu olmayı benimsemiş durumdadır.

Öyle ki, darbe ile birlikte Erdoğan’ın dahi dillendirmekten sakındığı Erdoğan’ın başkanlık hülyasını, bu yedek lastik durumundaki MHP üstüne vazife ederek gündeme getirdi. Hem de desek vereceğini açıklayıp başkanlık sisteminin onaylanacağını açıklayıp bir anlamda garanti ederek… Gökte aradığını yerde bulan Erdoğan, bu gelişmeden sonra, yani MHP’nin desteğinden sonra kendisini çok daha rahat hissederek sağa-sola diklenmeye başladı. Zira başkanlık sistemiyle iktidarını bundan sonraki on yıllara yaymanın, görev bitimi sonrası karşı karşıya kalacağı muhtemel yargılanmaları veya iktidardan düşüp devlet olanaklarını kendisini korumakta kullanamayarak nispeten korumasız duruma düşmesini engellemiş, ötelemiş oldu…

En önemlisi de, başkanlığı garantileyen Erdoğan’ın bundan sonra çok daha pervasız olacağı, keyfiyetçilikte zirve yapacağı ve geniş halk kitlelerine dönük faşist baskı ve katliamlarını azgınca tırmandırıp özelde de Kürt ulusuna karşı gerici savaş saldırganlığını daha büyük soykırım katliamlarıyla devam edeceği gerçeğidir. Bunda, gerici devlet kaygısında birleşip destekleriyle Erdoğan’ı ‘’ipten alan’’ CHP ve MHP sorumluluk taşırken, somut durumda ise Erdoğan’ın başkanlığına yol açan HMP doğrudan sorumluluk sahibidir. MHP’den başka bir tavır da beklenmez. Onun sınıf karakteri bunu gerektirirken, MHP’nin tüm tarihi de bu zeminde anlam bulmuştur. Hiçbir zaman iktidar hedefi değil, her daim devleti koruma kaygısı ve göreviyle hareket etmiştir MHP. MHP’nin üstlendiği rol veya kendisine biçilen görev budur. MHP devlete dönük her türlü süreçte devleti koruma görevi üstleniştir. Devletin uyguladığı ırkçı-faşist milliyetçi, kafatasçı, katliamcı tüm politikalara istisnasız destek vermiş, Kürt ulusuna dönük gerici savaşta kraldan çok kralcı olmuştur… Ne ki, bu sefer devletten ziyade, siyasi iktidarın veya daha somut olarak Erdoğan’ın can simidi olmuş, onu korumayı vazife edinmiştir. Bunda ise, Erdoğan’ın izlediği ırkçı Türk milliyetçisi politikalar ile MHP’nin iç sorunlarının derinliği nedeniyle Erdoğan’dan destek alma ihtiyacı rol oynamaktadır…

Sonuç olarak başkanlığa ramak kaldı, sarayın kapısına gitmeyen MHP, başkanlığın eşiğini aşındıracaktır. CHP bu süreçte masum ve suçsuz değildir. Eleştirel tutumu anlamında söyleyelim k, başkanlık sistemine karşı kararlı bir duruş sergilemek yerine, ‘’parlamentoya gelsin görelim’’, ‘’her şeyi tartışmaya açığız’’ şeklindeki açıklamalarıyla aynı süreci desteklemiş veya açık kapı bırakmıştır. Şimdi çatışma durumları öne çıktığından keskin karşı çıkış rolü oynuyor ama gerici çıkarları temelinde başkanlık sistemine kapı araladığı unutulamaz…

Bu burjuva arenadan bizlere çıkan şey, faşist baskı ve devlet terörüdür. Dolayısıyla devrimci sınıf ve geniş halk kitleleri cephesinde ittifakları geliştirerek her alanda bu sürece karşı mücadele yürütmek vazgeçilmezdir. İşimiz, faşizme, faşist baskılara, katliam ve saldırılara karşı mücadele etmektir. Ama siyasi iktidar perspektifini unutmadan…

 

Önceki İçerikİSİG: ’’ 9 ay’da 79 göçmen işçi yaşamını yitirdi’’
Sonraki İçerikMusul operasyonu, ‘’TC’’nin çıkışı ve muhtemel gelişmeler!