HABER MERKEZİ (23.07.2015) – Gazetemizin 103. sayısında yayınlanan Refik Demir’in “Mevcut devrimcilik algımız kesinlikle değişmelidir” yazısını paylaşıyoruz.
Devrimcilik, esasta özel mülk dünyasının zihinlerimizde ve yaşamımızda yarattığı bütün geleneksel fikirler ile onların değer yargılarının radikal eleştirisi/kopuşu, insanlığın özgürleşme mücadelesinin en ileri çıkışı ve çözüm projesi olan bilimsel sosyalizm savunusu zemininde ete kemiğe bürünen bir gerçekliktir. Tabii ki burada devrimcilik meselesinden, devrim meselesinden ne anladığımız ya da hangi toplumsal formasyonlar üzerinden biçimlendirdiğimiz noktaları tayin edici bir yerde durmaktadır. Ki bu realitenin kendisi, bilimsel sosyalizmin kavranışı, sınıf mücadelesi ile ilişkilenme, gelecek toplum projesi, burjuva zemin üzerinden biçimlenen geleneksel fikirler, alışkanlıklar ve değer yargıları gibi meselelerin ele alınışında anlam kazanmaktadır. Giriş bölümünde formüle ettiğimiz devrimcilik, proleter devrimciliktir. Yani özel mülk dünyasının bütün gerici paradigmasına karşı bilimsel sosyalizm bayrağı ile meydan okuyan, insanlığın en ileri özgürlük ve kurtuluş projesi olan komünist dünyayı merkezine koyan bir devrimcilikten bahsediyoruz. Yoksa ufku geleneksel burjuva düşün dünyasını aşmayan küçük burjuva devrimciliğinin de olduğunu belirtmeye gerek yok sanırız.
Devrimcilik, her tarihsel sürecin nesnel olguları ve çelişkileri zemininde biçimlenmek durumundadır. Yani değişen toplumsal formasyonlar, çelişkiler ve esasta da sınıf mücadelesinin düzeyi bağlamında sürekli kendini geliştirmek zorundadır. Her tarihsel sürecin devrimcilik perspektifi, içinden geçtiği toplumsal mücadelenin bütünlüklü seyri ve onun üzerinden biçimlenen ideolojik ve politik düzlem zemininde ele alınmak durumundadır. Tarihin bir kesitinde çok ileri olan bir politik çıkış başka bir tarihsel kesitte anlamını yitirerek eskir, eskimek zorundadır. Mesela Maoist komünistler de dahil olmak üzere devrimci hareket, günümüz gerçekliğinde artık kendisini ya da devrimcilik ve reformizm tartışmasını ‘71 devrimci çıkışı ve düzlemi üzerinden ele alamaz. Toplumsal gelişmelerin bütününde olduğu gibi, devrimcilik, reformizim vb. meselelerin bir bütünü bugünün sınıflar mücadelesinin aldığı politik zemin düzleminde ele alınmalıdır. Bu perspektif doğrultusunda devrimci harekette dahil, bir bütün olarak halk sınıf ve tabakaları içinde değerlendirdiğimiz tüm ilerici toplumsal güçlerin bugünün nesnel gerçekliği zemininde yeniden tartışılması ve değerlendirilmeye tabi tutulması bir ihtiyacın ötesinde devrimci bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
Yukarıda vurgulamaya çalıştığımız toplumsal mücadelenin değişkenliği ve bunun devrimcilik ile olan diyalektik birliği ve bağı noktasındaki yaklaşımlar ile olması gereken devrimcilik algısı, toplumsal mücadelenin ve yaşamın bütün bileşkelerine kendi özgünlükleri zemininde yedirilmek durumundadır. Yani örgüt anlayışımızdan tutalım da kullandığımız araçlara oradan da ajitasyon-propaganda diline kadar tümünü bugünün toplumsal mücadelesinin ve bilincinin ortaya çıkardığı zemin üzerinden biçimlendirmek zorundayız. Aslında Maoist komünistlerin 3. Kongrelerinde ortaya çıkardıkları bütünlüklü ideolojik, politik perspektif ve kavrayış bu noktalarda oldukça ileri ve ön açıcı bir yerde durmaktadır. Fakat bunu temsil etme noktasında da bir o kadar geri bir noktada durmaktayız yine.
Bütün örgütlü güçlerimiz hiçbir mazeretin arkasına sığmadan proleter devrimci örgüt ciddiyetiyle gelenekselleşmiş klasik örgüt ve devrimcilik algısının dışına çıkarak, dar pratik devrimcilik yaklaşımını derhal terk ederek hareketin yeni yönelimine ve belirlemelerine göre biçimlenmek zorunluluğu ile hareket etmelidirler. Mevcut devrimcilik algımız ve toplumsal mücadele ile olan ilişkimiz kesinlikle devrimci ciddiyetten ve ihtiyaçtan oldukça geri bir noktada durmaktadır. Bunun kabul edilir hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Belli semtlere sıkışmış, toplumsal mücadele gerçekliğinden bihaber, toplumsal mücadele zemininden kopuk dar pratik devrimcilik ilişkilenmesi ve algısı var olanı da tüketen, yozlaştıran bir yerde durmaktadır. Dolayısı ile bu anlayış ile keskin ideolojik bir mücadele ve hesaplaşma içinde olmak zorundayız.