Erken seçim tartışmaları ve devrimci sınıf tavrı!

Tüm burjuva düzen boyunca görülmüştür ki, ara dönemler veya yaşanan boşluk dönemleri faşist saldırıların pervasızca hız kazandığı dönemler olmuştur. Bugün bir erken seçimin gündeme gelmesi durumunda da yaşanacak şey farklı olmayacaktır. Ne var ki, bütün bu realiteden hareketle proleter devrimciler hükümet kurulsun veya erken seçime gidilsin tarzında bir tartışmanın tarafı değildir, olamaz da. Zımnen benimseyeceği şey, burjuva düzenin krizinin derinleşeceği şartlardır. Devrimci politikanın üzerinde siyaset yapacağı mesele gerici düzen krizinin derinleştirilmesinden başka bir şey olamaz. Ancak devrimci politikanın temel yaklaşımı halk kitlelerinin çıkarları doğrultusunda biçimlenir

HABER MERKEZİ (23.07.2015) – Görünürde aktüel olan konu koalisyon hükümetinin kurulması çalışmalarıdır. Karşılıklı açıklamalarla verilen sinyaller ve el altından yapılan pazarlıklar ekseninde koalisyon olasılıkları gündeme taşınıp koalisyon hükümeti oluşturma süreci yürütülürken, koalisyonun oluşmasında görülen zorluklar ve muhtemel anlaşmazlık durumunu yansıtan çeşitli açıklamalar eşliğinde de erken seçim gündeme getirilip konuşulmaktadır. Erken seçim zayıf olasılık da olsa, diğer olasılıklar gibi o da bir olasılıktır. Dolayısıyla bir koalisyon hükümetinin kurulması esas eğilim olmakla birlikte, uzlaşma sağlanamaması neticesinde erken seçime gidilmesi de mevcut şartlarda tamamen mümkündür. Bu realiteden hareketle erken seçim tartışmaları ve olasılığı üzerine proleter devrimci yaklaşımın izah edilmesi isabetli olacaktır. Özellikle muhtemel bir erken seçim kararı ya da durumunda bunun halk kitlelerine neye mal olacağı veya somutta ne anlama geleceği sorunu, bu tartışmanın yürütülmesini önemli ve gerekli kılan ciddi bir boyuttur. İkinci olarak erken seçim durumu burjuvazinin iç çelişkilerinin daha da derinleşmesi anlamına gelmesi özelliği bakımından önemlidir. Ki, devrimci sınıf siyaseti bu gelişmeleri öngörerek tavır-tutum geliştirmek veya sürece has siyaset belirlemek durumundadır.

Öncelikle belirtmekte fayda var ki, erken seçim tartışmaları esasta devrik hükümet partisi AKP’nin muhatabı partiler üzerinde baskı kurmak için bilinçli bir politika olarak ileri sürdüğü bir blöf veya şantaj siyasetidir. Bu amaçla dillendirilen erken seçim olasılığı tartışmalarıyla, koalisyondan yana güçlü bir eğilim taşınmadığı mesajı verilerek diğer partiler üzerinde basınç oluşturulmaya çalışılıyor. Muhalefet de hükümete ortak olma şansını kaçırması ve belki de yeni yapılacak seçimde bu şansı yakalayamama durumuyla karşı karşıya kalması gibi bir risk söz konusu olduğu için bu şansı kaçırmak istemeyecektir… AKP’nin dillendirdiği erken seçim eğilimi, koalisyon kurma pazarlığında pasta payına dönük istenen taviz veya imtiyazların verilmek istenmemesinin de işaretidir. Yani erken seçim dillendirilerek pazarlık gücü ve avantajı, korunmak ve büyütülmek istenmektedir. Erken seçimin hiçbir parti açısından farklı bir tablo ortaya koymayacağı da bilinmektedir. Kamuoyu yoklamaları hepsinin önüne bu gerçeği koymaktadır. Bu durumda hiçbir partinin erken seçimi samimi olarak istemediği söylenebilir. Bu sebeplerden hareketle bile erken seçimin esasta bir burjuva şantaj siyaseti biçiminde gündeme getirildiği, lehte bir koalisyon pazarlığının yapılması için kullanıldığı, öte taraftan koalisyon hükümeti kurma olasılığının esas olduğu söylenebilir. Yeni bir seçimin yaratacağı belirsizlikler ve bunun yol açacağı ekonomik istikrarsızlık şartları, komprador tekelci sermayenin işine gelmeyecektir. Bu bağlamda sermaye erkinin siyasilere oluşturacağı baskı düşünüldüğünde esas tercihin koalisyon hükümetinin oluşturulması olduğu açığa çıkar. Emperyalist sermaye, yerli büyük sermaye ve devletin bekası için hükümetin kurulması tercih edilecektir. Hükümetin oluşturulması ya da oluşturulmaması meselesinin tamamen siyasi partilerin tasarrufunda olmadığı bilinmek durumundadır. Uluslararası tekelci sermaye ve yerli büyük sermaye sahipleri asla siyasi bir kaos ve belirsizliği istemez, hatta buna göz yummazlar…

Bu özet açıklamadan sonra erken seçime gidilmesinin halk kitleleri ve devrimci hareket açısından ne anlama geleceğine geçebiliriz.

Erken seçime gitme olasılığı bu süreç boyunca bir boşluk ve belirsizliğin yaşanması döneminin yaşanacağı anlamına gelir. Bu da söz konusu dönem içinde işçi sınıfı ve halk kitlelerine dönük baskı ve sömürü politikalarının daha pervasızca devreye sokulması, komünist ve devrimci hareket ile ulusal harekete karşı azgın saldırıların tırmandırılacağı, faşist devlet terörünün çok daha koyu olarak estirileceği anlamına gelir. Seçimin gündemde olması anlamında geçici durumdaki hükümet bu boşluktan yararlanarak uygulamak istediği politikaları yürürlüğe koyup saldırgan politikalarını hayata geçirecektir. Demokratik kazanımlar tırpanlanıp anti-demokratik halk düşmanı politikalar daha kuvvetli devreye sokulacaktır… Çünkü bu geçici boşluk döneminin faturası belli bir muhataba (AKP hükümetine) esasta çıkarılamayacak, AKP hükümeti tarafından yükümlülük “koalisyona yanaşmayan” partilere yıkılacaktır. Tüm burjuva düzen boyunca görülmüştür ki, ara dönemler veya yaşanan boşluk dönemleri faşist saldırıların pervasızca hız kazandığı dönemler olmuştur. Bugün bir erken seçimin gündeme gelmesi durumunda da yaşanacak şey farklı olmayacaktır.

Ne var ki, bütün bu realiteden hareketle proleter devrimciler hükümet kurulsun veya erken seçime gidilsin tarzında bir tartışmanın tarafı değildir, olamaz da. Zımnen benimseyeceği şey, burjuva düzenin krizinin derinleşeceği şartlardır. Devrimci politikanın üzerinde siyaset yapacağı mesele gerici düzen krizinin derinleştirilmesinden başka bir şey olamaz. Ancak devrimci politikanın temel yaklaşımı halk kitlelerinin çıkarları doğrultusunda biçimlenir. Aynı zamanda halk kitlelerine dönük saldırıların gündeme gelmesini besleyen şartlara karşı mücadele eder ve bu saldırıları devrimci cepheden göğüsler. Bu anlamda düzenin krizlerini aşma çabalarını teşhir ederek devrimci mücadelenin görevlerini üstlenir, bu mücadeleyi geliştirme perspektifiyle hareket eder. Ne yeni bir seçimi olumlayarak çare görür ne de kurulacak gerici bir koalisyon hükümetini onaylayarak çare görür. Her iki durumda da devrimci politika güderek burjuva düzeni teşhir edip kitleleri devrimci mücadeleye sevk eder, örgütlemesini geliştirir. Teşhir siyasetini somut olarak, neden erken seçime gidildiği ve bunun halk kitleleri için ne anlama geleceğini, aynı zamanda kurulacak bir koalisyon hükümetinin halk kitleleri için ne anlam taşıdığını açıklayarak, bütün bunlara karşı devrimci mücadelenin zorunluluğuna işaret ederek devrimci kurtuluş yolunu propaganda eder…

İkinci açıdan ise, erken seçime gidilmesi; burjuva düzen partilerinin halk kitlelerinin baskı altında tutularak sömürülmesine dayanan gerici çıkarlardan aslan payı almak için anlaşamadıkları, dolayısıyla sorunlarının oy deposu olarak gördükleri halk kitlelerinin menfaatleri, demokrasi ve özgürlük talepleri olmadığı gerçekliğini bir kez daha açığa çıkarmış olacaktır. Ki bu da doğrudan burjuva düzen partilerinin teşhir edilmesi görevini merkeze koyup devrimci mücadelenin bir kez daha zorunlu olduğu gerçeği üzerinde durmayı gerektirir. Kısacası her iki durumda da devrimci politika tek emel üzerinde şekillenir esas olarak. İster koalisyon hükümeti kurulsun ister erken seçime gidilmiş olsun, devrimci siyaset iki olasılıktan hiçbirini destekleme veya olumlama pozisyonuna girmeden düzenin teşhirini esas alarak devrimci kurtuluş için devrimci mücadeleyi öne çıkarır.

Somut siyaset olarak burada da mevcut burjuva düzen partilerinin iktidar pastasından yararlanmak için suçladığı ve eleştirdiği rakibi partilerle nasıl pazarlıklara girdiği, gerici düzenin sürdürülmesinde nasıl ortaklaşabildikleri, imtiyazlar elde etmek için keskin dalaş içinde oldukları diğer partilerle nasıl birleşme zemini aradıkları vb. teşhir edilmesi gereken noktalardır. Tek tek her burjuva düzen partisinin seçim öncesi ve seçim döneminde birbirleri hakkında ileri sürdükleri söylemleri mevcutta girdikleri uzlaşma çabaları özgülünde ele alınarak, gerçek yüzleri deşifre edilmelidir. Özellikle halk kitlelerini demokrasi söylemleriyle aldatıp peşine takan ya da demokratik vaatlerde bulunup kitlelerini manipüle ederek yedeklemeyi başaran partiler, girdikleri çıkar amaçlı pazarlıklar ve ortaklıklar anlamında teşhir edilmelidir.

Genel anlayış ve yaklaşım olarak devrimci mücadele zemininde ajitasyon, propaganda ve örgütlenme çalışmalarını en geniş yelpazede ele almak, halkın çıkarları ve devrimin mantığına uygundur. Gerici kurumlarda örgütlenmenin mantığı ile reformlar için mücadele anlayışı buradan destek bulur. Demokratik kazanımların elde edilmesi bu bütünlük içinde ileriye doğru bir adım olarak devrimci mücadelenin belirli alan ve biçimlerini oluşturur. Ne var ki gerek gerici kurumlar içinde örgütlenme realitesinde gerekse de demokratik yasal alan imkanlarının kullanılmasında bu alanlara özgü bir siyasetin belirlenmesi şarttır. Bu siyaset kullanılan dil ve ifade biçiminden kullanılan yöntemlere kadar, içinde bulunulan zeminin prosedürlerine uygun olmak durumundadır. Şayet parlamentoya girmiş isen buranın koşullarını taktik siyaset açısından şartlı olarak kabul etmiş olmakla birlikte, buradaki prosedüre, örneğin yemin etmeye ya da oranın siyasetinin belli biçimine biçimsel de olsa uymak durumundasındır. Bu siyaset tarzını taktik olarak kullanıp uygulamak sağa düşme, legalizme kayma, pasifizme meyil etme olarak okumak kuşkusuz ki yanlıştır. Devrimci siyaset her özgülde, her alanda, her şartta tek biçimle ele alınamaz. Bilakis bütün bu özgünlüklere göre biçimlenmek durumundadır. Elbette tek ölçü bu siyasetin stratejiyi zedelememesi, temel ilke ve amaç karşısında esas hale getirilmemesidir. Bugün bizler açısından böyle bir sorun yoktur. Evet, bahsini ettiğimiz zemin genel olarak sağ eğilimi besleyen bir tehlike teşkil eder ama proleter devrimci ilkeler temelinde yaklaşıldığında bu tehlikeden muaf kalmak tamamen mümkündür. 

Kısacası hareket noktamız proletarya ve devrimci halk kitlelerinin çıkarlarıdır. Devrimci politika hiçbir sebeple bundan ödün veremez. Kitlelerin çıkarı devrimci politikayla temsil edilebilirler. Devrimci politika tarafından belirlenen hiçbir taktik siyaset küçümsenemez. Hem düzene karşı devrimci mücadeleyi örgütlemek hem de düzenin yasal boşluklarından devrimci örgütlenme ve gelişme için yararlanmak birbiriyle çelişmez. Demokratik alanın siyaseti buraya göre biçimlenir. Demokratik mücadele sahasında yapılan siyaset buraya özgü esneklikler veya biçimler alır. Bunlar devrimci politika adına yadsınamaz, küçümsenemez, ötelenemezler. Siyasetin alanı somuttur. Tek yaklaşımla her mücadele biçimi örülüp temsil edilemez. İllegal alanda daha keskin sloganlar atmak yerindeyken, açık alan veya demokratik mücadele alanında buraya özgü dil siyaset tarzı reddedilemez. Dolayısıyla erken seçim hakkında da koalisyon hükümeti hakkında da siyaset yapmak, devrimci siyasetten kopmak anlamına gelmez. Demokratik mücadele ve kazanımlar devrime hizmet ediyorsa bunları objektif olarak reddeden ya da olumsuzlayan yaklaşım, devrimci siyaset açısından sorunlu ve sakattır. Siyasetin alanı geniştir. Burjuvaziyle tek tek anlaşmalara kadar giden büyük bir yelpazeyi kapsar. O halde burjuva yasalar içinde ama onun boşluklarından yararlanarak devrimci amaca hizmet eden demokratik alan siyasetinde ağız dolusu olmayıp yarım ağız da söz hakkımızı kullanmak kötü değil, gereklilikle iyidir. Devrimcidir. Devrimcilerle reformistler arasındaki belirgin fark; reformların hangi amaçla savunulduğu, benimsendiği ya da nasıl ele alındığıdır. O halde devrimci amaca bağlı olarak giriştiğimiz demokratik mücadele türleri ve buralardaki varlığımız, bizleri reformizme düşürmez.

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikMevcut devrimcilik algımız kesinlikle değişmelidir
Sonraki İçerikHalkın Günlüğü çalışanına MİT’ten tehdit