HABER MERKEZİ (22.01.2016) – Özdemir Asaf’ın “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” dizeleri, bugün kendisini ‘ak’ olarak lanse etmek isteyen AKP’nin ‘ak’ının kirlenmekte nasıl da sınır tanımadığını getiriyor akla. Hatta aynı dizeleri; “TC tarihinde bütün iktidarlar kirliydi, birinciliği AKP’ye verdiler” şeklinde uyarlarsak eksiği olur, fazlası olmaz.
Adı cumhuriyet olan bir düzenden hızla monarşiye oradan da diktatörlüğe savrulan bir ülkede, kirlenmeyen bir avuç insandan başka “temiz” namına ne kaldı ki elimizde?
Bütün bir ülkeyi ne idüğü belirsiz bir barış kandırmacasıyla yıllardır oyalayan AKP iktidarı, sonunda gerçek yüzünü gösterdi. Evren cuntasına rahmet okutacak uygulamalara imza atmakta gecikmeyen günümüzün AKP iktidarı, dış siyasette hayalini kurduğu işgalci emelleri iflas edince, çıkışı içeride Kürt ulusuna topyekûn savaş açmakta buldu. Periyodik darbelerle örülü yarı asker yarı sivil iktidarlar tarihine sahip bir ülkede, önceki iktidarların aksine darbelerin hedefi olmak yerine darbeye eklemlenerek iktidarını sürdürmeyi seçen R.T Erdoğan, “Kadın da olsa, çocukta olsa gereği yapılacaktır” vaadinin arkasında duruyor.
Kuzey Kürdistan’da insanlık dışı koşullarda hayatta kalmaya çalışan insanların maruz kaldığı tüyler ürpertici şiddet iklimi TC tarihinde, insan olanın utancını asırlarca üstünden atamayacağı karanlık bir dönem yaşanıyor. Kadın, çocuk, kundakta hatta annesinin karnında bebek demeden sadece önüne geleni değil, evinde oturanı, yatağında yatanı da tarayan, vahşice katleden TC devleti ve AKP iktidarının paralı beslemelerinin dişine kan değdi bir kere!
Tarihindeki 1915 Ermeni ve 1938 Dersim Soykırımı zincirine 3. halkayı, Kürt soykırımı ile eklemenin arifesinde olan TC Devleti’nin iktidar sahibi AKP hükümeti, katliamlar güncesini her geçen biraz daha şişiriyor.
Özellikle 4 Ocak’ta Şırnak’ın Silopi ilçesinde 3 siyasetçi Kürt kadının; DBP Parti Meclisi üyesi Seve Demir, Silopi Halk Meclisi Eş Başkanı Pakize Nayır ve Özgür Kadın Komitesi (KJA) üyesi aktivist Fatma Uyar’ın yaralı halde vahşice katledilmeleri, AKP’nin genelde Kürtlere özelde de kadınlara nasıl bir kin beslediğinin açık örneklerinden sadece birisi.
Bugüne kadar AKP hükümetinin savaş politikası sonucu 73 kadının, Temmuz’dan bu yana ise 215’i aşkın sivilin katledildiği Kuzey Kürdistan coğrafyası, aylardır süre gelen sokağa çıkma yasakları ve saldırılarla cehenneme dönmüş durumda.
Egemen siyasetin ülke genelinde ve özellikle Kürdistan’daki saldırılarda kadınları hedef alması tesadüfî değildir elbette. Kadının muazzam yıkıcı gücü ve yaratıcı enerjisinin farkında olan egemenler, devrimcileşen kadının nelere kadir olabileceğini en yakın zamanda Rojava’da net olarak gördüler. Devrimci iradesini mücadele kararlılığıyla harmanlayan kadının, dünyayı yeniden yaratma potansiyeli, bütün egemenler gibi AKP iktidarının da korkulu rüyası olmuş durumda.
Kürt Özgürlük Hareketi saflarında yerini almış kadınların iradesini teslim alamayan AKP iktidarı, kadını katlederek, ölü de olsa bedenini teslim almaya kalkıyor. Kürdistan’da yaralı bedenleri tarayan katliamcı zihniyet, İstanbul’da Dilek Doğan’ı evinde sorgusuz-sualsiz infaz etmekten çekinmiyor. Katledilen kadınların cenazelerinin alınıp defnedilmesine izin vermiyor; cenazenin bir hafta boyunca sokakta kalmasını sağlayarak, kadınların ölü bedenleri üzerinden baskı politikaları uygulamaya çalışıyor.
Korku salarak kadınları sindirip evlerindeki dört duvar arasına çekebileceğini uman ceset siyasetçisi iktidara, en güzel cevabı yine kadınlar veriyor.
Daha öncesinde MİT’in Paris’te Kürt Özgürlük Hareketi’nin üç kadın fidanını katletmesiyle, devrimci kadınlara verilmek istenen “korku mesajı”nın nasıl da ters teptiği hafızalarımızda canlı duruyor. Zira ülke genelinde binlerce kadının katliamlara tek bir cevabı vardı: Kavgada yitirdikleri kadın yoldaşlarına verilmiş özgürlük sözünü hayata geçirmek için daha çok mücadele etmek ve halkların kurtuluşu kavgasındaki onurlu yerini almak.
Kadınlar olarak AKP iktidarı ve onun yardakçısı katliamcı çetelere sesleniyoruz; kırarak, katlederek bizi bitiremezsiniz! Sizin parayla doldurup bize doğrulttuğunuz silahınızın, topunuzun, tüfeğinizin bizim eşit ve adil bir dünya yaratma umudumuz ve özgür yarınlara olan inancımız karşısında hiçbir şansı yoktur. Sizin yitirmekten korktuğunuz, iktidar-mevki-makam-mal-mülke karşın bizim zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok çünkü. O yüzden siz onurunuzu, insanlığınızı kaybetmeye mahkûmsunuz; bizse zafere!