Genel seçim sonuçlarının, özellikle HDP’nin barajı aşması ve bunun da ötesinde küçümsenemez bir gelişme ortaya koyması ve buna bağlı olarak AKP hükümetinin düşmesi açısından siyasi tabloda biçimsel bir değişim veya yeni bir sürece yol açtığını söylemek doğru olacaktır. En azından AKP’nin tek parti diktatörlüğü, yerini çok partili koalisyon diktatörlüğüne bırakacaktır. Buradaki siyasi tablonun değişimi, gerici devlet, iktidar ve hükümet bağlamında demokratik bir değişim veya bu anlamda yeni bir süreç değil, bilakis aynı sınıf özünde biçimsel olarak gündeme gelen bir siyasi tablo ya da değişimdir. Tek partili AKP diktatörlüğünün önümüzdeki dönem için hazırlandığı stratejik hamleler, gerici saldırıların derinleştirilmesine dönük planlar en azından şimdilik boşa düşürülerek ertelendi…
Genel seçimler, devletin tüm olanaklarını kullanan AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı’nın kampanyalara dahil olarak oluşturduğu eşitsizlikler ve bunu da aşan faşist saldırı ve katliamlara varan faşist baskılar altında nihayet tamamlandı. AKP iktidarı kırılma yaşayarak güç kaybetti. Tek başına hükümet etme pozisyonunda 13 yıla vuran AKP iktidarı, HDP’nin barajı aşan başarısıyla tepetaklak oldu. CHP kan kaybı durumu itibarıyla AKP ile aynı kaderi yaşadı. Ne yazık ki, bu kaderi paylaşan iki parti de mevcut gelişmeler bağlamında koalisyon hükümetinde birleşen bir kader daha yaşayacak gibi. MHP ve HDP oylarını arttırarak ilerleme kaydetti. Özellikle HDP’nin seçim barajı konusunda siyasi bir tarih yazdığı söylenmelidir. Partilerin vekil sayısı aritmetiğine göre hükümet kurma işi kolay değil, karmaşık ve zorlu bir denklem gibi görünmektedir. Zira sonuçlar hiçbir partinin yalnız başına hükümet kurmasına olanak tanımayarak, ilgili partilerin önüne koalisyon hükümeti kurma görevi koydu. Koalisyonun şıp diye kurulamayacak zorluklarla karşı karşıya olduğu açık. Çünkü ilgili partilerin klik çıkarları ekseninde bir buluşma zemini veya karşılıklı çıkarların bir payda da buluşturulması, tabiatıyla kolay değil, zorluklar göstermektedir-gösterir. Zorluklara karşın bu durum handikap değildir. Gerici çıkar eksenli pazarlıklar ve ilkesiz burjuva pragmatizmi ile devletin bekası için çetin pazarlıklar da yaşansa, son tahlilde belli bir uzlaşı çerçevesinde koalisyon kurmada buluşmalarını tamamen olanaklı kılmaktadır. HDP’yi bu zeminin dışında tuttuğumuzu veya HDP’nin esasta bu burjuva bileşende olmadığını belirtmek isabetle doğrudur.
Proleter sınıf bakış açısından uzak yaklaşımlar koalisyon hükümetinin oluşmasında düzen partilerinin söylemlerini, bazen sürdürdükleri danışıklı dövüş ve düellolara bakarak koalisyonun kurulmasını olanaksız görmekte, erken seçimlerin olacağına yormaktadır. Oysa ilgili partilerin sınıf gerçeklikleri esas alındığında, bütün söylemlerin unutularak iktidar pastasından daha fazla pay almak için ve özellikle de devletin bekasını esas alarak belli anlaşmalar temelinde uzlaşacakları açıktır. Elbette bazen anlaşmaları sorunlu ve zor olabilir. Hatta anlaşma sağlayamayarak erken seçime gitmeleri de olasıdır. Fakat bu olasılık en cılız olasılıktır. Esas olan bu faşist düzen partilerinin gerici çıkarlar temelinde pazarlıklar yaparak anlaşmaları gerçeğidir. Ki yürütülen tartışmalar da bu minvaldedir.
Koalisyon hükümetinin kurulacağı esas eğilimdir. Mevcut tabloda AKP ile CHP’nin koalisyon hükümeti kurması en güçlü ihtimaldir. Reel durum ve gelişmeler bunu doğrulamaktadır. Bu iki partinin iktidar dalaşında birbirini tasfiye etmeye çalıştıkları ve hatta bu tasfiyede belli aşamaların gerçekleştirildiği, bu dalaşta son derece keskin laflar ettikleri, derin bir iktidar çatışmasına girdikleri vb vs reel gerçektir. Fakat buna karşın hepsinin sınıf dokusu, gerici sınıf düzeni ve devleti konularında, sömürü ve baskıya dayalı halk düşmanı faşist bir iktidar niteliğinde birleştikleri unutulamaz. Devleti temsil eden komprador tekelci sermaye ve sınıflar bu siyasilere-hükümetlere yön verip davranışlarını belirleyen gerçek güç olarak rol oymaktadırlar. Büyük sermayenin menfaat ve çıkarları koalisyon hükümetinin kurulmasını gerektiriyorsa (ki, seçim sonuçları da bunu ortaya koymuştur), ilgili düzen partilerinin başka bir yola girmeleri düşünülemez.
AKP’nin birinci parti olarak hükümeti kurma görevi alacağı açıktır. AKP’nin koalisyon etme seçenekleri içinde en uygun olanının CHP olduğu da bir o kadar açıktır. MHP ile koalisyon özellikle “çözüm süreci” denilen sürecin yürütülmesi açısından olanaklı gözükmemektedir. Son çare olarak bu koalisyon da olabilir fakat mevcut durumda farklı olanaklar olduğu için bu koalisyon şimdi tercih edilen değildir. AKP’nin HDP ile koalisyon kurması da başka bir olasılıktır. Ne var ki, bu koalisyonda ülke gerçeğinde çok olanaklı görülmemektedir. Ki, CHP ve MHP’nin ikili olarak dışta kaldığı bir koalisyon hükümeti özellikle “çözüm süreci” açısından eski durumla aynı olacak ve bu iki partinin yürüteceği muhalefet AKP/HDP koalisyonunu tıkayacak bir güçte olacaktır. Meclisin çalışmalarını sürdürmesi dahi sorunlu olacaktır. Ve zaten HDP, AKP ile bir koalisyon düşünmemektedir esasta. Bu ihtimal de birçok açıdan zayıf kalmaktadır. Dolayısıyla AKP/CHP koalisyonu hakim sınıflar açısından da en gerçekçi bir olasılık olarak durmaktadır. Mevcut eğilim bu koalisyonun kurulacağına işaret etmektedir.
Bu durumda AKP tek başına siyasi iktidarı yürütmekten düşüp yeni biçim olarak bir partnerle siyasi iktidarı paylaşmış olacaktır. Burjuva siyasetin biçimlenmesinde önemsiz bir değişim değil ama AKP’yi hepten götüren bir sonuç da değildir bu sonuçlar. Hele hele devlet ve yönetim biçiminde bir normalleşme, demokratikleşme vb. hiç değildir… Ancak AKP iktidarı Erdoğan bitişikliğinin tasavvur ettiği başkanlık sistemi ve bunda kilitlenen önümüzdeki dönem hayalleri ile fütursuzca derinleştirip estireceği faşist terör dalgası, fiilen boşa düşmüştür. Erdoğan/AKP faşist diktasının seçimler sonrası için hayal ettikleri tatlı düşleri seçim sonuçlarıyla birlikte adeta kabusa dönüşmüştür. AKP/Erdoğan odağı HDP’nin barajı aşamaması için gösterdiği muazzam çaba ve kural tanımayan saldırılara başvurmasına rağmen nail olamamışlardır. Yenilgileri kabus derecesinde büyük olmuştur. Seçim sonuçlarının koşulladığı bu kabus HDP ve Kürt Ulusal Hareketi’nin büyük başarısı karşısında düştükleri çaresizlikle iyice derinleşmiştir. Ama halk kitlelerini küçümseyen, özellikle de gerçek manada onlara dayanmayan her güç ne kadar büyük olursa olsun kof bir güç olarak öyle ya da böyle halkın iradesi karşısında diz çökmekten kurtulamayacaktır…
Bu koalisyon olasılıkları veya öngördüğümüz koalisyon hükümetinin kurulması esasta bizlerin sorunu değildir. Herhangi bir koalisyonun kurulması sınıflar mücadelesi açısından bir olumluluk sağlamayacak, bizlerin sınıf mücadelesi karşısındaki görevlerimizi değiştirmeyecektir. Zira kurulacak olası herhangi bir hükümet sınıf niteliği açısından da siyasi niteliği açısından da demokratik değil, bilakis faşist olacaktır. Ne devlet iktidarı ne de yönetim biçiminde pozitif yönde bir değişim söz konusu olmayacaktır, olamaz da. Bu bağlamda sınıf mücadelesi ivme kaybetmeden sürmek durumundadır, sürecektir de. AKP’nin tek parti iktidarının gitmesi demek ne faşizmin gitmesi ne de demokrasinin gelmesi demektir. Gerici hakim sınıf klikleri arasında siyasi iktidarın el değişmesi veya bu iktidarın farklı klik temsilleriyle yeniden sürdürülmesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Dolayısıyla demokratik mücadele konularında mücadele ve görevlerimizi yürütürken, esas mücadele biçimlerinde yoğunlaşmamızı sosyalist halk savaşı perspektifiyle derinleştirmek zorundayız. Demokratik alandaki bu taktik politika ve kazanımlar küçümsenmemeli ama her şeyin merkezine konularak devrimci dikkatimizi de dağıtmamalı, bizleri esas mücadele biçimi ve görevlerinden uzaklaştırmamalıdır. Seçimler ve burada elde edilen kimi kazanımlar genel mücadelemiz açısından sadece taktik politika ve demokratik kazanımlardır. Oysa bizlerin mücadelesi siyasi iktidar mücadelesidir.
Seçimler öncesi ve sonrası siyasi tablo
Genel seçim öncesi AKP’nin doğrudan Erdoğan kumandalı faşist diktatörlüğü hüküm sürerken, seçimlerden sonra bu durum AKP/Erdoğan tekelinden çıkma biçiminde değişim eğilimi veya sürecine girmiştir. Bu dönemde AKP yine rol sahibi olsa da, yeni aktörlerin de dahil olduğu bir döneme açılmıştır kapı. Erdoğan’ın bu dönem tablosunda eski pozisyonunda olmayacağı ise açıktır. Elbette sınıf tavrı ve yaklaşımı açısından mesele sadece Erdoğan/AKP meselesi olarak anlam taşımaz. Bilakis diğer düzen partilerinin de aynı sınıf partileri ve iktidarları olduğu su götürmez doğrudur. Ancak halk kitlelerinin desteği açısından burjuva sınıflar arası dengeler bozularak-değişerek burjuva düzenin siyasi istikrarı, çelişkileri, çatışkıları vb. açısından yeni bir süreç başlamış, halk kitleleri iradelerini devlet iktidarı temsilinde uygulanan faşizme, faşist AKP diktatörlüğüne karşı hoşnutsuzluk temelinde ortaya koymuştur. İktidarını değişmez gören AKP, çok güçlü olmasa bile halk kitlelerinden aldığı yanıtla sarsılıp çatırdamış, kredisini esasta yitirmiştir.
Seçimlerden önce AKP iktidarının devletin kendi yasalarıyla bile durdurulamayan pervasız bir saldırganlık, gerici baskı ve yasaklar eşliğinde tek adam diktatörlüğüne dayalı faşist bir diktatörlüğü hüküm sürmekteydi. Toplumu kutuplaştırarak ötekileştirdiklerinin dışında yedeklediği kitlelerden iktidarına kitlesel zemin oluşturmuş, manipülasyonlarla toplumun önemli kesimini arkasına alarak hukuk tanımaz biçimde korkunç baskılar uygulayan koyu faşist bir sultanlık sultası inşa etmiştir. Toplum yaşamını tek mezhebe dayalı dini değer yargıları ve kurallarına göre biçimlendirme sürecinde ciddi ilerlemeler ortaya koymuş, toplumsal özgürlükleri faşist baskılarla kol kola geçirilen dini hükümlerle rafa kaldırıp topluma Sünni mezhebine ait dini yaşam dayatılmıştır. Toplum en ağır baskı ve yasaklar cenderesine alınmış, yapılan katliamlar alenen savunulmuş, yeni yasalar çıkarılarak her türlü baskı, yasak ve katliam reva görülerek korkunç bir faşist terör estirilmiştir AKP’nin tek adam diktatörlüğü altında.
Ancak açık ki, mevcut seçim sonuçlarından sonra AKP bu konumunu, bu olanağı, yetki ve nüfuzunu esasta yitirmiştir. İktidarında gedikler açılmış, en azından önüne koyduğu yeni saldırılar, derinleştirmek istediği saldırganlık ve gerici plan ve hesapları yakın tehdit olmaktan çıkarılarak esasta boşa çıkarılmıştır.
Genel seçim sonuçlarının, özellikle HDP’nin barajı aşması ve bunun da ötesinde küçümsenemez bir gelişme ortaya koyması ve buna bağlı olarak AKP hükümetinin düşmesi açısından siyasi tabloda biçimsel bir değişim veya yeni bir sürece yol açtığını söylemek doğru olacaktır. En azından AKP’nin tek parti diktatörlüğü, yerini çok partili koalisyon diktatörlüğüne bırakacaktır. Buradaki siyasi tablonun değişimi, gerici devlet, iktidar ve hükümet bağlamında demokratik bir değişim veya bu anlamda yeni bir süreç değil, bilakis aynı sınıf özünde biçimsel olarak gündeme gelen bir siyasi tablo ya da değişimdir. Tek partili AKP diktatörlüğünün önümüzdeki dönem için hazırlandığı stratejik hamleler, gerici saldırıların derinleştirilmesine dönük planlar en azından şimdilik boşa düşürülerek ertelendi… Sürecin iyi ya da daha kötü gelişeceği meselesi ayrı bir tartışmadır. Yani gelişim nereye doğru olsa da siyasi tabloda biçimsel bir değişim gündeme gelmiştir. Ki gelişme veya değişim tablosunun demokratikleşmeye doğru olabileceği gibi bir ihtimalden, varsayımdan söz etmiyoruz, böyle bir tasavvurumuz yoktur. Vurgulamaya çalıştığımız şey seçim sonuçlarının eski siyasi tabloyu değiştirerek, biçimsel olarak yeni bir siyasi tabloyu ortaya koyduğudur. Kaldı ki, HDP’nin başarısı, 80 milletvekiliyle parlamentoda bulunması Kürt ulusunun hak ve talepleri ile demokratik değerlerin savunulması daha etkili olarak gündeme taşınmasına olanak tanıyacak ve hatta HDP bünyesindeki ittifak güçler göz önüne alındığında parlamentoda devrimci ve sosyalist fikirlerin gündeme gelmesine tanık olacaktır.
Kısacası, HDP’nin elde ettiği seçim sonucu, ülkedeki siyasi tabloyu ve siyasi atmosferi doğrudan etkileyen bir gelişmedir. Hem HDP’nin Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası siyasi arenasında elde ettiği güçlü pozisyon ve hem de HDP’nin barajı tepeleyen başarısının sonucu olarak AKP iktidarına çizgi çekmesi bakımından önemlidir. Seçimin ortaya koyduğu siyasi tablo AKP iktidarının belinin kırılmasıyla es geçilemezken, Kürt Ulusal Hareketi’nin ise meşruluğunu derinleştirerek belirleyici aktörlerden biri olarak sahneye çıkmasıyla anlam kazanmaktadır. Seçimler demokrasiden uzak ve özünde burjuva bir oyun da olsa, demokratik cephe tarafından ve özellikle de proleter devrimci politika ekseninde doğru taktik ve siyasetle ele alındığında nispi olumluluklar ve kazanımlar sağlayacağı bu seçim pratiğinde de kanıtlanmış bir gerçektir. Seçim çalışmaları ve sonuçları daha geniş çerçevede mütalaa edildiğinde kazanımlarının küçümsenemeyeceği açıktır.
Seçim ittifakı
Seçimler sürecinin ortaya koyduğu önemli bir gerçek de HDP çatısı altında demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerin önemli kesimlerince gerçekleştirilen geniş kapsamlı seçim ittifakıydı. İttifakın sonuçlar itibarıyla sağladığı kazanımlar, elde ettiği başarı ve esasta olumlu bir süreç olarak işlemesi ittifakların geliştirilerek diğer mücadele alanlarında da sürdürülmesini doğrulamaktadır.
Gerçekleştirilen bu ittifak geniş bileşenleri kapsaması ve elbette ittifak zeminindeki güçlerin ittifak yapma yeteneği göstermesi bakımından önemli bir siyasi gelişmeydi. Sonuçları da doğru orantılı olarak olumlu oldu. İttifakın önemli bir başarıya imza attığını söylemek yanlış olmaz, bilakis gerçeğin ifade edilmesi oluruz.
İttifak ilgili tüm güçler açısından başlı başına bir kazanımdı. Devrimci bir gelenek ve gereklilik olarak ittifakların daha yaygın olarak oluşturulması önümüzde duran bir görev olmalıdır. Gerici hakim sınıflara karşı mücadele bitmediği gibi, seçimlerle de sınırlı değildir. Dolayısıyla tüm devrimci mücadele ve demokratik görevler aşamasında bu ittifakların kurulması ihtiyaçtır.
İttifakın tüm olumluluklarına karşın belli eksiklikler ve zayıflıklar taşıdığı, dolayısıyla bunların aşılarak daha doğru zemine oturtulması ihtiyacı da vardır. Söz konusu ittifakın genel içeriği esas olarak HDP’nin desteklenmesi biçiminde karakterize oldu. Bu, HDP şahsında Kürt ulusunun desteklenmesi açısından pozitif bir yönelim de olsa, ittifak kavramını tam karşılamayan bir tablodur. Belki pratik gerçek karşısında, bu tarzda bir ittifak anlaşılır görülebilir. Fakat ittifak gerçeği salt destekleme tavrıyla örtüşmez ya da destekçi pozisyon algısıyla açıklanamaz. Pratik gerçek dediğimiz örgütsel güç gerçeği ittifak biçimini etkilese de, bu durumun destekleme pozisyonu olarak kavranması doğru olmaz. Zira örgütsel güçte belirgin dengesizlik olsa da ve bu pratikte ittifakın biçimine etki yapsa da, ittifak bileşenlerinin ayrı-bağımsız siyasi iradeler olduğu ve her birinin belli iddialarının olduğu inkar edilemez. O halde bu gerçeğe uygun olarak ittifak biçimi destekçi konuma indirgenmemeli-indirgenemez de.
İttifak güçlerine adayların verilmiş olması ittifakın zayıf içeriği veya ittifak kavrayışındaki sorunu gidermez. İfade biçiminde desteklemekten kurtarılıp ittifak olarak isimlendirilmesi gerekli olduğu gibi, ittifak güçlerinin somut çalışmaların etkin yürütülmesi, ortak çalışmaların koordine edilip belirlenmesi, ortak kararların alınarak ortak iradeyle yürütülmesinin sağlanması, ittifak güçlerinin bu kapsamda söz ve irade sahibi kılınması gibi bir dizi gereklilik yerine getirilerek ittifakın içeriği ve biçimi daha uygun olarak doldurulmak durumundadır.