İSTANBUL (30.11.2014)-DKH, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Dayanışma ve Mücadele Günü kapsamında bugün saat 15.00’de Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde panel düzenledi. ‘Kadınsın, direnensin, ses ver!’ şiarıyla başlatılan 25 Kasım çalışmaları da bugün yapılan panelle noktalandı. Panele konuşmacı olarak İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği üyesi Kıvılcım Arat, Ev İşçileri Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Gülhan Benli, Eski Mahpuslar ve Wernicke Korsakofflularla Dayanışma Girişimi üyesi Seza Mis Horuz, İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Hatice Onaran ve DKH Temsilcisi katıldı. Panel Bernaların, Barbaraların, Mirabel Kardeşlerin, Deniz Fıratların, Kader Ortakayaların ve Arin Mirxanların şahsında tüm devrim ve komünizm şehitleri adına yapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşunun ardından DKH tarafından hazırlanan sinevizyon gösterimi izlendi.
Saygı duruşunun ardından ilk sözü alan Eski Mahpuslar ve Wernicke Korsakofflularla Dayanışma Girişimi üyesi Seza Mis Horuz toplumda ve devletlerarası savaşta kadını anlattı. Şiddeti düşündüğünde ikili bir duygu yaşadığını ifade eden Horuz şunları söyledi: “Şiddete karşı durmanın onurunu yaşadığımız için yüreğimin bir yanı çok refah ancak şiddetin bu kadar yoğun olarak dünyayı sarması da yüreğimizin sıkıştığı nokta. Şiddetle ilgili ilk konuşmaya savaşlardan başlamak lazım. Çünkü haksız gerici savaşlar kadına ya da insanlığa yönelik savaşın en büyüğüdür. Yaşama dair her şeyin tarumar edildiği yandır. Şiddet savaş girdabında büyüyen bir gerçekliktir.”
‘Şiddete karşı mücadele devletin şiddet kurumlarını tahlil etmekten geçer’
Devletler arası şiddetin aynı zamanda kadına yönelik bir savaş olduğunu belirten Horuz, kadınların savaşın bir ganimeti olarak görüldüğünü ifade etti. Ruanda, Bosna, Bangladeş, Irak, Suriye ve günümüzde özelde Rojava gibi savaş bölgelerinden örnekler veren Horuz, sadece bu örneklerde değil kapımızın önünde sokakta veya bulunduğumuz herhangi bir alanda da kadına yönelik katliam veya şiddetle karşılaşılabileceğini ifade etti.
Devletin şiddeti iktidarlarını pekiştirmek için kullandığını ifade eden Horuz, bu iktidarı pekiştirmenin iki yolu olduğunu ve bunlarında şiddet ve ideolojik hegemonya olduğunu vurguladı. Şiddetin yalnızca fiziksel olarak algılanmaması gerektiğini belirten Horuz, günümüz toplumunda kültürel, ekonomik ve siyasal olarakta karşımıza çıkabildiğini ifade etti. Son olarak şiddete karşı mücadele etmenin devletin organize şiddet kurumlarını tahlil etmekle olabileceğini ve buna karşı bir bütün mücadele edilmesi gerekiği Horuz tarafından vurgulandı.
‘Erkekler biz ev işçilerini eşlerine hediye olarak sunuyor’
Horuz’dan sonra sözü alan Ev İşçileri Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Gülhan Benli’de sendikalaşma sürecini anlatarak kurdukları sendikanın önemine dikkat çekti. 2011 yılında sendikal faaliyetlerine başladıklarını belirten Benli, çalışma yürüttüğü sistem tarafından kadını kadına yabancılaştırmanın ileri düzeyde olduğunu ifade etti. Kapitalist sistemin ‘patron’ kadını ve ‘yarı işçi’ kadını karşı karşıya getirdiğini ifade ederek çalıştıkları alanda erkeklerin eşlerine kendilerini bir hediye olarak sunduğunu belirtti. Erkeğin erkeğe uyguladığı sistemin yanı sıra kadının kadına uyguladığı şiddetinde erkek egemen sistemin günümüze yansıması olduğunu ifade eden Benli, şiddetin çok yönlü bir kavram olduğunu ifade etti. 17 Aralık’ta mahkemelerinin olduğunu ifade eden Benli, sendika olarak kadın emeğinin sömürülmesine karşı mücadele edeceklerini beyan etti. Son çıkan torba yasa üzerinden ev işçilerine haklar sağlandığını ileri sürenlere karşı da tam tersi güvencesizliğin resmileştirildiğini ifade eden Benli, iş sağlığı ve can güvenliğinin çıkan torba yasayla tamamen yok sayıldığını ve torba yasanın hiçbir getirisinin olmadığını vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Hapishanelerde de en ağır şiddete maruz kalanlar kadınlar
İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Hatice Onaran ise yaptığı konuşmada toplumun kadını bir namus kavramı olarak gördüğünü ifade ederek, kadının yaşanılan toplumun yani doğrudan erkeğin namusu olarak algılandığını ifade etti. Onaran sözlerine şöyle devam etti: “ Siyasi kadın tutsaklar olarak bir çok şeyi aşsakta toplumsal değer yargılarından ayrı duramıyoruz. Özelde f tipi cezaevlerinde kadınların iradesini kırmak amacıyla onursuz çıplak aramalar yapılıyor. Ayrıca hapishanelerde özelde çocuklar için herhangi barınma yeri yok. Anneler çocukların ihtiyacını karşılamakta zorlandığı gibi devlette herhangi bir ihtiyacı karşılamıyor ve hatta kantinde olmayan ihtiyaçların dahi dışarıdan gelmesine izin vermiyor.” Hasta tutsaklara değinen Onaran ağır tutsaklardan 40’nın kadın olduğunu belirterek Galatasaray Lisesi önünde her hafta oturma eylemi yaptıklarını ifade etti. Ayrıca trans tutsaklara da değinen Onaran, trans kadınların hapishane koşullarının katbekat ağır olduğunu ifade etti.
Devletin ve toplumsal şiddetin okları trans bireylere yöneliyor
İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği üyesi Kıvılcım Arat ise LGBTİ derneğine dair kısa bir bilgilendirme yaparak yalnızca trans bireyler üzerine çalışmadıklarını toplumda ezilenlere yönelik, işçi cinayetlerine dönük ve sosyalist örgütlere dönük polis saldırıları üzerine de çalışma yürüttüklerini ifade etti. Arat sözlerine şöyle devam etti: “ Şiddet dediğimiz kavram çok genel bir kavram ve eğer toplumun farklı tabakalarından olanlara uygulanan şiddete ses çıkarmazsak bu şiddet büyüyor ve daha genel bir alana yayılarak toplumsal yaşamın her alanını vuruyor. Ve sonra bir bakıyoruz ki toplumsal alanının her yanı şiddetle kavrulup devam ediyor.”
Şiddetin toplumdaki alt yapısını ve translara dönük uygulanan şiddeti örneklerle açıklayan Arat, gerek hapishanelerde gerek hastanelerde gerekse de birebir yaşam alanlarında karşılaştıkları zorlukları ifade etti. Şiddeti değerlendirirken yaşanılan toplumun dini, siyasi yapısını ve tarihsel süreçlerini değerlendirmeden şiddete dönük yapılacak her değerlendirmenin ayaklarının havada kalacağını belirten Arat, genel ahlak olarak kullanılan kavramın alt yapısının da bu kavramlar tarafından oluşturulduğunu belirtti. Trans bireyler üzerindeki şiddet kavramını ikiye ayıran Arat bunların devlet ve toplumsal şiddet olduğunu belirtti. Devlet şiddetinde de polis şiddetine ayrı değinen Arat, polis tarafından taciz ve tecavüzden tutarak haraca bağlamaya kadar bambaşka bir şiddetle karşılaştıklarını ifade etti.
Son olarak sözü alan DKH temsilcisi panelistlerin konuşmalarını toparlayarak şiddete, cinsel şiddete, tacize, tecavüze ve kadın katliamlarına karşı kendi perspektifi doğrultusunda son sözleri söyledi.
Panelin ardından sahne alan Grup Alamor da kadının sanat cephesinden sesini yükselterek kendi ezgilerini seslendirdi. Etkinlik Grup Alamor’un sahne almasından sonra son buldu.