DHF’den 1 Kasım seçimlerine ilişkin değerlendirme

Demokratik Haklar Federasyonu 1 Kasım erken seçimlerine dönük yazılı bir değerlendirme yaparak zulüm ve sömürü düzenine karşı sosyalizm bayrağını yükseltme çağrısı yaptı

“Halklarımızın özgürlük ve kurtuluş mücadelesini yükseltelim!

1 Kasım seçimleri, dünyada, Ortadoğu’da ve coğrafyamızda keskinleşen sınıf mücadelesinin yansımasını bulduğu önemli bir siyasal süreç olarak görülmelidir.

Emperyalist dünyanın giderek derinleşen eşitsizlik ve adaletsizlik düzenine bağlı olarak artan zulüm, sömürü ve baskılar, son on yılda toplumsal güçlerin itirazlarını daha görünür kılmaya başladı. 2000’lerle birlikte tüm dünyada, sessiz, parçalı ve kendiliğinden giden mücadele yeni bir döneme girmiştir.

Demokratik ve sosyalist bir toplumsal düzen talebiyle emperyalist düzenin değişmesi gerektiği geçmişe oranla daha yüksek sesle tartışılmaya başlanmış, parçalı olan güçlerin büyük bölümü ortak paydalarda birlikte hareket etmeye başlayarak kendiliğindenciliğin hâkim olduğu hal ,örgütsel reflekslere dönüşmüştür. Gezi, Rojava-Kobanê ve dünyadaki birçok gelişme bu durumun önemli göstergelerinden birisidir. Bu gelişmeler 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerine de önemli oranda yansımıştır.

Tüm devrimci ve ilerici toplumsal güçlerin gerici iktidar karşısında ortak paydalarda birliktelikler kurması, kitleleri cesaretlendirerek toplumsal mücadeleyi yükseltmiş ve bu doğrultuda 7 Haziran seçim sonuçları ortaya çıkmıştır. Bu durum tüm emperyalist güçler başta olmak üzere, tüm sermaye grupları ve iktidar sahiplerini Gezi ve Rojava sonrasında 7 Haziran ile giderek yükseliş gösteren devrim ve demokrasi güçlerinin gelişmesini durdurma hedefi üzerinde birleştirdi.

AKP kliği, CHP ve MHP klikleri başta olmak üzere diğer tüm gerici odaklarla da anlaşarak, devrim ve demokrasi güçlerini yok etme, sindirme ve dağıtma planını devreye koydu. Bu gerici konsept doğrultusunda halklara umut olan Kobanê ve Kürt Ulusal Hareketi ile sosyalist hareketler  başta olmak üzere, işçi ve emekçi örgütlenmeleri, demokratik ve meşru talepleri noktasında seslerini yükselten Aleviler, erkek egemen gerici zihniyetin prangalarına hapsedilmeye karşı direnen kadınlar, geleneksel gerici ahlakın cenderesine sıkıştırılmaya karşı mücadele eden LGBTİ’ler, aşırı kar hırsıyla tamamen gerici bir zeminde doğa ve çevre talanına karşı seslerini yükselten ekoloji örgütleri yani toplamda tüm devrimci ve ilerici toplumsal güçler dağıtılıp sindirilmeli ve halklar üzerinde sopa sallayan tek başına iktidarın şartları yaratılmalıydı.

Devreye koyulan planlamayla, Rojava’nın işgal projeleri emperyalist güçlerle müzakere yapılmaya başlandı, Suruç ve sınır saldırılarında planlanan oyun ve katliamlarla işgal için gerekli alt yapı hazırlandı, Güney Kürdistan başta olmak üzere tüm Kürdistan savaş alanına çevrildi. Erdoğan/AKP iktidarının paravanı olan IŞİD gibi kanlı örgütlerin yapacağı katliamlara göz yumularak ve bizzat zemin yaratılarak, kitleler sindirilmeye çalışıldı. Bu gerici saldırganlık zemininde devletin kolluk güçlerinin yapacağı saldırı ve operasyonlara meşruluk kazandırılmaya çalışıldı. Vahşi Ankara katliamı çok yönlü hesapların yanında esasta Rojava işgal planının devam ettirilmesini hedefleyen bir politikayla gerçekleştirildi. Devrim ve demokrasi güçleri başta olmak üzere tüm “muhalifler” gözaltı ve tutuklama terörüyle sindirilmeye ve engellenmeye çalışıldı. Faili belli katliamlar açıktan devreye koyularak saldırılar karşısındaki direnişler sindirilmeye çalışıldı. Devletin beslemesi çeteler halkı kanla tehdit etmeye başladı, Toroslar kanlı cinayet garajlarından çıkmak için harekete geçirildi. Milliyetçi ve gerici güruhlar linç saldırıları ile Kürt ulusu başta olmak üzere  tüm devrimci ve demokratik güçlere azgınca saldırdı. Bu doğrultuda yüzlerce HDP bürosu ve Kürtlere ait işyerleri Madımak görüntülerini aratmayacak şekilde yakılıp talan edildi. İktidar tarafından açıktan bir Kürt ve Türk çatışması körüklendi. Gerici iktidarın borazanlığını yapan burjuva medya, HDP ve tüm devrimci-demokratik güçlere karşı tam bir karalama kampanyası başlattı. Gerici savaşı, saldırıları körükleyen ve başlatanların iktidar sahipleri olmasına rağmen toplumsal barış isteyen HDP ve ittifak güçleri yalan ve çarpıtmalarla bu gerici süreci başlatan taraf olarak hedef gösterildi.

Erdoğan/AKP iktidarı tüm gerici araç ve kirli politikaları devreye sokarak HDP’nin seçim çalışmalarını toplumsal kutuplaştırmalar, milliyetçi linç saldırıları ve provokasyonlar ile engellenirken HDP ve ittifak güçlerinin kendi programlarını kitlelere anlatmaları ve geniş kitlelerle var olan diyalogu zayıflatıldı. Bu atmosfer altında gerçekleşen 1 Kasım seçimleri, AKP’nin “yüzde elli” oy almasıyla diğer partilerin ve HDP’nin oy kaybetmesiyle sonuçlanmış oldu.

AKP ve tüm sermaye kesimleri, “bölünme”, “yardımların kesilmesi”, “şiddet ortamının artırılması”, “faili meçhul tehditleri”, “istikrarsızlık”, “asker cenazelerinin artma tehdidi” “işten atma tehditleri” vb. ile tüm bu oyunların yanında zorla göç ettirme, sandık baskısı, oyların silinmesi, sandık oyunları gibi tüm gerici araç ve politikaları devreye koyarak, başta MHP seçmeni olmak üzere, BBP, Saadet Partisi HÜDA-PAR, Cemaatin tabanı, belli bir CHP kesimi de dâhil 4 milyon 800 bin oy AKP’ye yönlendirilmiş ve 7 puan gibi bir yükselme yaşanmış oldu. Bu oyların içerisinde 7 Haziran’da AKP’den koparak HDP’ye gelen yarım puanlık oy da tekrar AKP’ye dönmüş oldu.

HDP ise toplamda 900 bin oy kaybetmiştir. Bu oyların neredeyse yarısı oyları silinenler, savaş dolayısıyla göç edenler ve 7 Haziran heyecanını yitirerek rehavet nedeniyle eğitim, iş vb. koşulları gerekçe göstererek sandığa gitmeyenlerden oluşurken, oyların yüzde onu ise CHP’ye, yüzde 30’u da AKP’ye gitmiştir. Görüldüğü gibi tehditler, katliamlar, iftiralar, karalamalarla her yönden sürdürülen kampanyaya rağmen HDP ve ittifak bileşenleri çok az bir oy kaybetmiş, tüm oyunlara karşın başarılı bir sonuçla barajı aşarak üçüncü parti olmuştur. Büyük oy kaybı olmamasına rağmen yapılan sandık oyunlarıyla HDP ve ittifak güçleri 1000 oyun altında küçük rakamlarla 10’un üzerinde vekilini kaybetmiştir. Gerici ve faşist iktidarların HDP ve ittifak güçlerine karşı sürdürdüğü bastırma yönelimi çeşitli milliyet, inanç ve cinsiyetten kimliklerinden halklarımızın demokrasi, özgürlük ve adalet temelli örgütlü duruşuyla boşa çıkarılmıştır. Elbette her zaman daha iyisini hedeflemek bizlerin temel şiarı durumundadır. Demokratik Haklar Federasyonu olarak, HDP ve diğer demokrasi güçleriyle birlikte bu süreci muhasebe ederek gerekli dersleri çıkarıp yolumuza dünden daha kararlı ve başarılı devam edeceğimizden kuşku duyulmamalıdır.

 

HDP ve ittifak güçleri önemli bir irade ortaya koymuşlardır

Tüm gerici kuşatma ve saldırılara rağmen HDP ve ittifak güçleri etrafında önemli bir irade ortaya koyan halklarımız, 1 Kasım sonuçları üzerine asla umutsuzluğa kapılmamalıdır.

Dünyada tarihsel süreçlerde elde edilmiş her kazanımın parlamento aracılığıyla değil, halklarımızın örgütlü güçleriyle can bedeli sürdürdükleri haklı ve meşru mücadelelerle kazanıldığı unutulmamalıdır. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da da halklarımız kazandıkları tüm hakları kan ve can bedeli yürütülen mücadelelerle, yaratılan büyük değerler ve emeklerle elde ettiler. Parlamento, mücadelemizin belli tarihsel kesitlerinde koşullara bağlı olarak siyasal kazanımlar çerçevesinde yararlandığımız taktik bir süreçten başka hiçbir anlam ifade etmez. Parlamento asla ve asla halklarımızın çözüm ve kurtuluş adresi olamaz. Parlamento bizler açısından sadece halklarımızın genel toplumsal mücadelesini güçlendirme çerçevesinde bir kürsü olarak kullanacağımız taktik bir aracın ötesinde hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu gerçekliğin dışında parlamentoya taktik bir politikanın ilerisinde anlam yükleyenler asla ve asla kitleleri toplumsal kurtuluşa götüremezler.

Burjuva devletlerin tamamı için istisnasız olarak halkı kandırma aracı olan parlamento, bir taktik maske olarak bir burjuva partiyi indirme diğer burjuva partiyi iktidara getirme oyunundan başka bir şey değildir. Bu gerçeklik görülmeden seçim sonuçlarına bakılarak yapılacak olan temel bir siyasal tespit büyük yanılgılara neden olabileceği gibi halklarda demoralizasyon da yaratacaktır.

92 yıllık “Cumhuriyet” tarihi boyunca yapılan “seçimlerde” burjuva partiler “anayasayla” sınırlı olan engelleri ve oyunları kullanarak bir biçimde oyların esasını almışlardır. Meşru mücadele tamamen bunun dışında ve ilerisinde bir yerde durmaktadır.

Halklarımız bilmelidir ki devrim ve demokrasi güçleri son yıların en güçlü ve örgütlü dönemlerini yaşamaktadır. Özellikle Gezi ve Rojava sonrasında ortaya çıkan atmosferle yaşanan yükseliş devam etmektedir. Geçmişte parçalı olarak sürdürülen tüm mücadelelerin esası ideolojik mücadeleyi dışlamadan ortak paydalarda birleşmiş, Aleviler ve diğer ezilen inançlar hem daha örgütlü hem de birbirleriyle daha yoğun dostluk içerisine girmişlerdir. Kürtler ve diğer azınlık milliyetlerin mücadele örgütlenmeleri, tarihinin en kitlesel ve güçlü dönemlerinden birini yaşamaktadır. Sosyalist hareket hem örgütlenme hem de teorik yenilenme noktasında geçmiş dogmatik hattan koparak alternatif proje olarak kitlelerde yankı bulmaktadır.  İşçiler ve diğer emekçiler sömürü ve örgütsüzlük saldırıları karşısında, ağır sanayi başta olmak üzere her alanda seslerini yükseltmekte, ekoloji mücadelesi son yılların en yüksek düzeyine ulaşmış her alanda toprağını, suyunu, ormanını koruyan kahraman halk kitleleri harekete geçmiş ve birbirleriyle dayanışma yönelimine girmişlerdir. Kadınlar ve LGBTİ’ler şiddet ve erkek egemen anlayış karşısında iktidara ve yönetime her zamankinden daha fazla aday ve örgütlü durumdadırlar.

Özetle diyebiliriz ki, seçim sonuçlarının tersine devrim ve demokrasi cephesi tüm dezavantajlarına karşın eskiye oranla daha güçlü bir dönemdedir. Tam da bu duruma saldıran burjuva gerici güçler, devrim ve demokrasi güçleri karşısında birleşerek daha da büyümemizi engellemeye çalışmaktadırlar. Demoralize olmamız için neden yoktur tersine daha da umutlanmamız içi nedenler oldukça fazladır. Dünyada ve coğrafyamızda hayatı yaratan işçi ve emekçiler başta olmak üzere, tüm toplumsal güçler devrim ve sosyalizm mücadelesiyle birleşerek özgür bir dünya yaratma umudunu büyütmektedirler.

Görev; bizleri ısrarla tutmak istedikleri seçim ve parlamento atmosferinden bir an önce sıyrılıp, moralimizi bozmak istedikleri havadan kitleleri uyandırmak ve yükselen halk muhalefetini doğru hedeflerde örgütlü güce dönüştürmektir. Bu devam ettirildikçe kazandığımız görülecektir. Doğru yönelim gelecekte toplumsal mücadelenin tüm alanlarında daha büyük mücadele mevzileri yaratmamızı sağlayacaktır.

Seçim sonuçlarını bahane ederek burjuva partilere oy veren halklarımıza kesinlikle kızılmamalıdır. Hele hele hakaret etme kesinlikle doğru ve devrimci bir tavır değildir. Bizler her insanın, başkalarının haklarına saygı duymak kaydıyla kendi siyasal tercihi doğrultusunda oy kullanma, tavır takınma ve yaşama hakkını savunmaktayız. HDP ve ittifak güçlerinin yapması gereken şey halkın durumunu, beklentilerini ve politikalarımızı muhasebe ederek ilkelerimizden taviz vermeden yola devam etmektir. İnatla kitlelere giderek kendi kaderleri için doğru yerde durmaya ikna etme mücadelesi vermektir.

 

Zulüm ve sömürü düzenine karşı sosyalizm bayrağını yükseltelim!

Tüm diktatörlükleri ve gerici burjuva iktidarları yok edecek tek değiştirici gücün halkların örgütlü mücadelesi olduğu unutulmamalı ve tüm politik çalışmalarımızı ilkelerimizden taviz vermeden kitlelerin ikna edilmesi üzerine sürdürmeliyiz. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da halklarımızın özgürlük ve kurtuluş umudunu yaratacak ve büyütecek olan tek çözüm projesi; kitlelerin mücadelenin her sürecinde öznesi oldukları ve söz, yetki, karar halka metaforunda anlam bulan sosyalizmdir.

Tüm gerici saldırganlık ve barbarlığa rağmen, dünya ve coğrafyamızda insanlık ve doğanın kurtuluşu için yürüttüğümüz mücadeleden asla geri adım atmadan, toplumsal dönüşüm ve sosyalizm mücadelemizde ısrar etmeye ve mücadeleyi daha da büyütmeye devam edeceğiz. Bu perspektifle hangi milliyet, inanç ve cinsiyetten olursa olsun ülkemizdeki tüm ezilenlerin ve emekçilerin mücadelelerini kendi mücadelemiz olarak görmekteyiz.

Nasıl bugüne kadar zulüm ve barbarlık karşısında eğilmeden yaşayarak büyük kazanımlarla bugünlere geldiysek aynı kararlılıkla milyonlar olduğumuzu, örgütlü olduğumuzu, haklı olduğumuzu bilerek, doğru bildiğimiz yolda yürümeye ve zulmü, barbarlığı bu coğrafyadan ve dünyadan silene kadar mücadelemize devam edeceğiz. Düne oranla daha güçlü olduğumuzu bilerek gelecek günler için safları sıklaştıralım. Topyekûn direniş ruhuyla birleşelim, mücadele ederek özgür geleceği birlikte inşa edelim.”

Önceki İçerikSilvan işgal altında! Ayağa kalk direnişi yükselt, ses ver!
Sonraki İçerikAmed halkı Silvan için yürüdü