Devrimci savaş ve örgüt bilinci üzerine

Perspektif açıktır. Her türlü yol ve aracı dünya görüşümüzün ilkelerine göre kullanılarak sürece ve özgün koşullara göre politika üretmek ve bu politika ekseninde eyleme geçmek, devrimci duruşumuzun niteliğidir. Sürece uygun politikaların geliştirilmesi ve örgütlü bir güç olarak pratikleştirilmesi, iradi gücümüzün inisiyatifleşmesi açısından önemlidir

Gelişimin dinamiği sınıflar mücadelesi olan toplumlar tarihini ele alışta, siyasal ve toplumsal öğreti bağlamında sınıf bilinci, Marksizm’in kilit kavramlarından biridir. Tarihsel materyalizm ve diyalektik materyalizmin bilimsel hükmünde, sınıfın teorisi, ideolojisi ve tarihsel perspektifi, hangi sınıfın ilerici ve hangi sınıfın gerici olduğu konusunda berrak veriler ortaya çıkarmaktadır.

Özce; Toplumsal olarak aynı statüye sahip, üretim araçlarının karşısındaki konum, üretim ilişkileri içinde aldığı rol ve artık değerden aldığı paya göre tarihsel olarak oluşan toplumsal gruplar, sınıf olarak tanımlanır. Bir sosyal tabaka olarak  sınıfların, sınıflı toplumlarda yan yana durmalarının ötesinde, çatışmalı olarak konumlanmalarının nesnel zeminini, üretim ilişkilerindeki konum belirlemektedir. Somut olarak günümüz toplumsal sistemi özgülünde, proletarya ile burjuvazi arasındaki cepheden karşıtlık söz konusu özel mülkiyet dünyasının maddi zemini üzerinden şekillenmektedir. Toplumların gelişiminde, kendi sınıf çıkarı ekseninde statüsünü koruma anlamında da olsa, engelleyici rol oynayan burjuvazinin gericiliği yine bu maddi zemin üzerinden şekillenmektedir. Toplumu yönetme ve egemenliğini tesis etmede kullandığı örgütlenmeler ve kurumlarının (devlet gibi) gerici özü de bu toplumsal konumlanışıdır.

Sınıf bilinci bireyin kendisiyle ilgili bir mesele değildir

Aynı sınıfın üyelerinin, ortak çıkar ve hedeflerle ilgili bilinç durumu olarak kısaca formüle edilen sınıf bilinci, dünya görüşümüz Marksist kuramda bireyin kendisiyle ilgili bir mesele olmaktan öte, ait olduğu sınıfın doğrudan maddi üretim yapısındaki konumuyla ilişkili olarak sahip olacağı bir bilinç durumunu ifade etmektedir. Maddi üretim yapısındaki konumlarından ayrım yapılarak tanımlandığında, burjuvazinin bilincinin parçalı ve toplumun bütünlüğünden uzak nasıl gerici bir nitelik taşıdığı, karşıtında proletaryanın bilincinin toplumsal gerçekliği bütünsel ele aldığı ve gelişmenin toplumsal dinamiklerini tanımlamada devrimci rol oynadığı daha net anlaşılmaktadır. Proletaryanın tarihin öznesi olmasının rolü bu konumundan gelmektedir. Maddi üretim yapısındaki konumlarının karşıtlığından gelen bu sınıf çatışmasında, ilerici olan proletaryanın gerici olan burjuvaziyi devrimci yolla yıkması, proleter sınıf bilincinin tarih ve geleceğin öznesi olmada bir başka veridir.

Proletarya ve ezilen halkların bu savaşta muzaffer olmasının temel aracı, proletaryanın sınıf bilincini tarihin özgün koşullarına göre devrimci bir çizgide merkezileştirmiş komünist partisidir. Proletaryanın tarihsel anlamda sınıf mücadelesinde ekonomist, sendikalist, kendiliğindenci, parlamentarist, reformist anlayışlar ekseninden kurtulup, komünist partisi gibi bir silaha kavuşmasıyla, sınıf savaşımında devrimci konumlanışı güçlü bir silaha dönüşmüştür. Konumuz bağlamında vurgulamak istediğimiz ana tema, Komünist Partisinin örgüt bilinci, proletaryanın sınıf bilincinin ilerici rolüne uygun toplumsal süreci ileri taşıma savaşında en ileri düzeyde merkezileşmesidir. Küçük burjuva, liberal, sağ tasfiyeci anlayışların, proletaryanın sınıf bilincini KP’den ayrı bir şeymiş gibi ele almaları ve Parti tasfiyeciliği ekseninde proletaryayı burjuvaziye karşı silahsız bırakmaları beyhude çabalarından kaynaklı, bu gerçeği yeniden ve yeniden vurgulama gereği gördük. Maoist komünistler olarak öncü müfrezemizin bilinci, proletaryanın sınıf bilincidir. Proletaryanın sınıf bilincini kavrama fiilimiz, Maoist Partinin örgüt bilincini kavramamızdır. Bu anlamıyla proletaryanın sınıf bilincine sahip olma duruşunu, Maoist Komünistlerin öncü rolünün en ileri düzeyde niteliğe dönüştüğü, Komünist Partisinin örgüt bilinci özgülündeki konumlanışımızda irdelemek durumundayız. Bu konuda sorunlu olan yanlarımızla hesaplaşmak, tarihsel deneyimlerimizle ortaya çıkan sorunlu yanlarımızı bertaraf etmek, devrimci savaşımıza güç katacak ana öğelerden bir tanesidir. Maoist Komünistlerin daha önceki merkezi çalışmalarında ele aldığı gibi, 3. Kongrede de ele alıp ortaya çıkardığı siyasal, ideolojik, örgütsel ve askeri sentezler örgüt bilincimizde daha ileri düzeyde iradeleşme açısından, ilkelerimiz ışığında eleştirinin dönüştürücü gücünde bir hesaplaşmayı bizlere salık vermektedir. Yaşadığımız toplumsal sistemde, günlük yaşantımız, birebir ilişkilerimiz ya da sınıf çıkarlarımızın sistemli iradeye dönüştüğü her türlü kurumlarımızla ilişkilerde bile, var olması ve yarattığı sonuçlar itibarıyla toplumsal nitelik arz etmeyen, bir sınıfın ideolojik dokusunu taşımayan, O’nun kültürünü yansıtmayan tek bir sorun bile yoktur. Maoist Komünistler burjuvazi ve onun çeşitli düzeylerdeki gerici işbirlikçilerinin insan yaşamını kuşatan her ciddi gerici yönelimini, toplumda tek tek bireyler nazarındaki etkileri ve bireysel sorunlarıyla değil, toplumsal yönüyle ele alır. Tek tek bireylerin göremediği, nedenlerini ve çözüm araç ve dinamiklerini kavrayamadığı meselelerde, kolektif bilincin komünist dünya görüşümüze göre şekillendiği ana karargah Maoist Partidir. Bu bilinci kavramanın ana kodları vardır. Öncelikle materyalist tarihsel bilinç bunun ön koşuludur. Hem toplumsal gelişimler, sınıfların konumlanışı babındaki hareket kanunlarını kavrama anlamında hem de proletaryanın sınıf mücadelesi tarihinde komünist partisinin yarattığı değerleri kavrama anlamında tarih bilincine özel vurgu yapmamız gerekmektedir.

Emperyalist kapitalist sistemde sömürü ve şiddet yayılıyor

Günümüz emperyalist kapitalist sistemde, burjuvazi egemenliğini tesis ederken,burjuva devlet mekanizması başta olmak üzere, toplum içinde yarattığı birçok örgütlülükle hakimiyetini kurmaktadır. Askeri, ekonomik, kültürel, sosyal, sanatsal, dinsel vb. gibi birçok alanda sömürü ve şiddetini toplumun en ücra köşelerine yaymakta, toplumun her sosyal dinamiğine kendi dünya görüşünü dayatmaktadır. Toplumu zap-tu rapt altına alan bu kurumlar burjuvazinin kendi gerici dünya görüşünü, gerici kurumlarında iradeleştirmesidir.

Maosit Komünistler açısından da, bu iradeleşme, proletaryanın sınıf savaşımında, insanlığın ilerici değerlerinin siyasi, ideolojik, kültürel, askeri ve felsefi olarak merkezileşmesidir. Ve genel anlamıyla sınıf mücadelesinin her aktivisti, iradeyi bu merkezileşmede sistematize etmek durumundadır. Bu iradeleşme salt düşünce bazında değil, mücadelenin düzeyi, kullanılacak örgütsel araçları ve kullanılacak yöntemleri en ileri tarzda ortaya koyarak niteliğe dönüştürme meselesidir. Bu niteliğin, sınıf mücadelesinde Komünist Partisinin basitten karmaşığa tüm örgütlenme biçimlerinde eyleme dönüşmesi, örgüt bilincimizin ana halkalarından bir diğer yöndür.

Emperyalizm, komprador tekelci kapitalizm ve ittifak güçleri olan gerici barbarlığa karşı, başta proletarya olmak üzere, ezilen uluslar, azınlıklar, inanç grupları ve ezilen halk katmanlarının mücadelesinde, Komünist Partisinin önderliğinde, proletaryanın dünya görüşü diyalektik ve tarihsel materyalizmin perspektifinde, tarih bilincimizin üretimi, bu bilincimizin devrimci ilerici örgütlenme araçlarımızda iradeleştirilmesi ve son tahlilde devrimci militan çizgide eyleme dönüştürülmesi, ancak örgütlülük temelinde olabilir.

Genel olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası özgülünde, örgütlülük düzeyinin cılız olduğu bir toplumsal süreci yaşıyoruz. Bunu, halk katmanlarımızdaki bireyler üzerinden açıklamak sorunu çözmede faydalı olmayacaktır. Bir toplum örgütlü olmadığı sürece, burjuva-kapitalist devletin dayattığı tüm sorunlarda, kolektif bir bilinçle tavır alamaz, daha çok bireysel “çözüm” yollarına başvurur. Toplumsal dayanışmadan yoksun, bireysel tepkilerin hakim olduğu, yaşadığı sosyal, sınıfsal sorunların sistemle ilişkisini görmediğinden çatışmayı toplum içindeki bireyler arasında sürdüren, sistemin ahlaki, ekonomik, siyasal, ideolojik değerlerini kendi değerleriymiş gibi savunan, kendi sınıf bilincine göre iradeleşememiş bir toplumsal çoğunluktan söz ediyoruz. Bu toplumsal zeminde davranış tarih ve gelecek ilişkisinden kopuktur. Sınıf karşıtı olan burjuva hakimiyet anlayışının etkisi altındadır. Kolektif bir ölçü yerine, kendisinden olmayan dünya görüşünün sonucu olan günlük çıkarlara hapsolmuştur. Bundan dolayı birey olma özelliği toplumsal bütünleşmeyle değil, geri çıkarların temsili özgülünde toplumsal parçalanmaya hizmet etmektedir. Bu durumdan dolayı kendi sınıf bilincinde iradeleşememektedir, kendi kaderine sahip olma ekseninde iktidarlaşma kurumlarında örgütlenememektedir. Burjuva gericilik kendi sınıf bilincinde iradeleşememiş bu ezilen toplumsal çoğunluk üzerinden kendisini  var etmekte, egemenlik araçlarını tesis etmektedir.

Kuşkusuz toplumun ezilen halk yığınlarına bilinci götürecek olan Komünist Partisidir. Burada tartışma konumuzun esasını yığınların neden Komünist Partisinde örgütlenmediği (ki bu kendiliğinden olacak bir durum değildir. Yığınlar kendiliğinden KP’sine gelmez, KP’si, sürece ve mevcut duruma göre ürettiği siyaset ve verdiği sınıf savaşımıyla yığınları örgütler) değil, Komünist Partisinin en alt düzeyde örgütlü militan ve savaşçısından, en üst düzey kadro ve üyesine kadar, ne düzeyde örgüt bilinciyle donandığı ve ne düzeyde eski, çürümüş burjuva sistemin hastalıklarından arındığı sorunudur.

Komünist Partisinin herhangi bir örgütlülük alanına devrim iddiasıyla adım atmak, bedeli ağır  olduğu için, büyük ve yeterli bir fedakarlık olarak ele alınabilinir. Kuşkusuz örgütlenmek büyük bir adımdır. Ama bu devrimci savaş sürecinde kendi iç dünyamızda, bulunduğumuz örgütlülük alanında ve iradeleşebildiğimiz düzeyde toplumda yaratacağımız devrimci görevleri düşündüğümüzde, bu ilk adımın ne kadar küçük bir adım olduğunu daha net görebiliriz. İlk adımı atmakla yetinmek ve feda fikriyatında hapsolmak, varoluşun eski tarzında ayak diremedir. Devrimci savaşımın eşiğinde durup, kapısından içeri girmeme tarzıdır. Örgütsel yaşamda küçük burjuva bireyciliğin etkisiyle kendini yaşatan bu tarz, ne devrimci savaş içinde kişiliğini devrimcileştirebilir, ne de devrimci savaşın içinde bir özne olabilir.

Devrimci savaş ‘yeni’ insanı yaratma mücadelesidir

Oysa devrim, Maoist Komünistler açısından toplumu, komünist dünya görüşümüze göre köklü  değiştirme işidir. Devrimci savaşım içinde, basitten karmaşığa toplumsal ilişkileri daha özgün olarak içindeki insanı ve insanın dünyasındaki “ ben” egosunu değiştirme işidir. Devrimci savaş içinde geliştirilmiş ve toplumun, insanlaşmanın çıkarlarında yaratıcı bir birey yerine, mevcut olan “ben”i yaşatmak, mevcut gerici burjuva sistemi hangi düzeyde olursa olsun yaşamaktır. Bu anlamıyla devrimci savaş, proletarya ve ezilen müttefiklerinin kurtuluşu davası olduğu kadar, mücadele içinde buna uygun “yeni” insan olmak da bu kurtuluş davasının gereğidir…

Gerici burjuva dünya görüşünün ideolojik dokusundan koptuğumuz oranda, komünist partisinin iktidar bilinciyle bütünleşebiliriz. Maoist Komünistlerin, örgütsel bilincinin ana halkası, savaştığı coğrafyalarda mevcut olan gerici sınıflardan iktidarı alma savaşıdır. Bu savaş komünistler açısından enternasyonal görevlerle iç içe yürür. Somut olarak, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında faşist Türk devletinin egemenlik sistemine karşı Maoist Komünistlerin savaş mevzilerindeki duruşu, diğer coğrafyalardaki ezilen halkların savaşlarına karşı enternasyonal görevlerle iç içe yürümektedir. Sosyalist Halk Savaşı Stratejisi’nin siyasal içeriği doğru okunmalıdır. Süreçteki sağdan tasfiyeci, sisteme yedeklenmeci anlayışlara karşı, hakim gericiliğe cepheden stratejik konumlanış olan gerillanın çağrısı doğru okunmalıdır. İktidar savaşında parti, ordu, cephe gibi stratejik silahlar, kitlelerin devrimci savaşımızda ve kuracağımız iktidarımızda tek özne olduğu bilinci, Maoist Komünistlerin 3. Kongresi’ndeki ileri sentezlerinin savaşın parıldayan mevzilerindeki güçlü duruşun bir kez daha ilanıdır. Böylesine ileri düzeydeki bir savaşı, eskimiş dünyanın hastalıklı yanlarını yaşayarak ya da koruyarak yürütemeyiz. Bilincimiz eskiyen her yanımızla savaşmamızı emrediyor. Bilincimiz burjuva egemenlik kurumlarını basitten karmaşığa parçalamayı, uluslararası alanda enternasyonal bayrağa nitelik olarak güç katmayı emrediyor. Bugün Gazze, Filistin, Ortadoğu, Kafkaslar, Ukrayna, Arap Yarımadası başta olmak üzere emperyalist hegemonya savaşının ağır faturaları altında ezilen uluslar ve halklar boğazlanmaktadır. Emperyalist hegemonyanın stratejik planlarında bir yeri olan IŞİD, yarattığı bağnazlık ve terörle emperyalizmin insanlık dışı duruşunun siması olmuş durumdadır. Bu somutta Türkiye-Kuzey Kürdistan sahasından bu coğrafyalara ulaşması gereken “el” Maoist Komünistlerin enternasyonal bayrağıdır. Emperyalist egemenlik sisteminin başka bir ayak olarak o coğrafyalarda döktüğü kanı faşist Erdoğan ve AKP iktidarı üzerinden sisteme “tepki” adına entegre etmesi, proletaryanın ve ezilen halkların bayrağıyla ezilmelidir. Kimi liberal çevrelerin bu tavrı Ortadoğu halklarına sahip çıkma olarak manipüle etmesi, gerçeği görmemesinden öte sınıf karakterinin sonucudur. Boğazlanan uluslar ve ezilen halkların birbirleriyle kuracakları köprü, ülkelerin mevcut gerici egemenlikleri üzerinden kurulacak köprü değildir. Bu gerici egemenliklerin ilişkilerinde, gerici çıkarlar vardır, ezilen halklar lehine bir şey yoktur. Oysa enternasyonal proletaryanın uluslararası sorumlulukların rengini taşıyan kızıl bayrak Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki direnişin, Rojava, Gazze başta olmak üzere Ortadoğu ile Hindistan, Peru,  Nepal vb. bölgelerle kuracağı köprü emperyalist barbarlığa karşı halkların kardeşlik köprüsüdür.

Devrimin stratejik görevlerine omuz verelim

Devrimci savaşımızın bu denli karmaşık ve ivedi görevlerini, eskiyi temsil eden yanlarımızı koruyarak ya da onlarla yeterince mücadele etmeyerek yerine getiremeyiz. Devrimin bu stratejik görevleri yerine, bireysel, günübirlik sorunlarımızı öne çıkararak örgütü tartışmalara boğmak, esas görevlerimize vereceğimiz emeği zayıflatır. Kuşkusuz ki iç ideolojik mücadele, eleştiri-özeleştiri parti içinde süreklidir ve doğru kullanıldığında geliştiricidir. Sözü edilen mesele bu değildir. Kendi dar dünyasını dayatan, küçük burjuva bireyci yanlarını yaşayan, örgütün genel ilkeleri yerine kendi dünyasındaki kriterleri yaşayan tarz, sınıf mücadelemize bir nitelik katamaz. Farklı fikirlerimizi örgüt içinde tartışmak, hot zotçu, ayrılıkçı, parçalayıcı bir şekilde bu fikirlerimizi ifade etmemek, doğru olandır. Yine örgütün farklı fikirlere ifade hakkı tanıması, farklı fikirleri anlaması, ikna ve değiştirici olması, konumlanışımızı güçlendiren bir olgudur. Farklı fikirler ya da farklı yönelimler kendisini doğru zeminde ifade etmeyebilir. Kendini doğru yöntemlerle ifade etmese dahi, doğru bir yöntemle ideolojik mücadele zeminine çekmek, ikna ve dönüşüm şansını son ana kadar zorlamak, Maoistlerin ilkesel yönelimidir. Söz konusu bu yaklaşımımız doğru kavranmadığı zaman, örgüt disiplininde ve işleyişinde menşevik, ve liberal bir çizgiye kaymak tehlikelidir. Vurgulamak istediğimiz liberal örgütsel çizgi değil, Maoist örgüt ve kitle çizgisidir. Kısaca vurguladığımız bu genel doğru dışındaki bir duruş, devrimci savaşa güç katmayan bir duruştur…

Perspektif açıktır. Her türlü yol ve aracı dünya görüşümüzün ilkelerine göre kullanılarak sürece ve özgün koşullara göre politika üretmek ve bu politika ekseninde eyleme geçmek, devrimci duruşumuzun niteliğidir. Sürece uygun politikaların geliştirilmesi ve örgütlü bir güç olarak pratikleştirilmesi, iradi gücümüzün inisiyatifleşmesi açısından önemlidir. Örgütün devrimci savaşı sürece göre geliştirmesi, stratejiler ve taktikler belirlemesi sınıf savaşının doğası gereğidir. Devrimci bir örgüt militanının görevi, bu politikaları kitleler içinde maddi bir güce dönüştürmesidir. Bu rolünün yerine, örgütün özellikle merkezi politikalarının altını boşaltan bir yaklaşım, Maoist Komünistlerin bilinci olamaz. Maoist Komünistler, stratejik ve taktik politikalar belirlerken, devrimle karşı devrimin keskin sınıf çelişkileri ana hattı üzerinden iktidar bilincinin iradeleşmesi bazında belirler. Dönem dönem demokratik, ekonomik, akademik talepler ve bazı reformlar için mücadele etmesi, stratejik yürüyüşüne hizmet edip etmediği içeriğinde ele alır. Bu stratejik duruşun kavranması yerine, günübirlikçi, popülist, sistem içinde erime ya da sistemi güçlendiren “demokrasi” oyunlarına (Cumhurbaşkanı seçimleri gibi) araç olan politikalara alet olma bilincimizin kavranması konusundaki bir problemi işaret eder.

Komünist partisi tek bir örgüt değil, bir örgütler toplamıdır. Özgün toplumsal çelişkiler ve sosyal gruplara göre birçok örgütlenme, Komünist Partisinin siyasal perspektifinde yaratılabilir, yaratılmıştır da. (Direkt komünist partisinin pratik siyasal perspektifine göre kurulmayan ama devrimin saflarına hizmet eden çeşitli örgütlenmeler de olur ve KP’sinin bunlarla da bir ilişkisi olabilir… Konumuz bu olmasa da bu yönü de dikkate aldığımızı ifade etmemiz gerekir). Bu örgütlülüklerin kendi özgün çelişkileri ekseninde hedef kitlesiyle devrimci savaşımın özneleri olması, örgütlenme perspektifinin ana halkasıdır. Yani, mücadele araç ve biçimlerini devrimci savaşımızla uyum halinde ele alabilecek örgütsel kapasite ve düzey iradeleştirilmeli, doğru araç ve biçimlerle tüm örgütler toplamı devrimin örgütüne, tüm politikalar devrimin stratejisine tabi hale getirilmelidir. Bunun yerine özgün çelişkilerini baz alarak örgütleniyorum adı altında, devrimin stratejik planlarından kopan, yaratmak istediğimiz dünyanın politik, ideolojik değerlerinden uzaklaşan, bunun yerine müzmin muhalefet içinde, üzerinde var olduğu özgün çelişkileri kullanan bir anlayış, komünist partisinin tüm toplumu özgün çelişkilerine göre örgütleme perspektifini anlamamaktır. Kadın, gençlik, sendikalar, yöresel dernekler, meslek kurumları gibi özgün alanlardaki duruş, onlarca, yüzlerce örgüt aracılığıyla kitleleri örgütleyip kucaklamalı  ve devrimci savaşın stratejik örgütüyle bütünleşilmelidir. Bunun dışındaki stratejik duruş, ayrılıkçıdır, parçalayıcıdır. Mevcut sistemin yarattığı toplumsal farklılıkları, çatışkıları, ”örgütlenme” adı altında aynı biçimde devam ettirmedir.

Toplumsal gelişmelerin yönünü, içeriğini yorumlamak, ilerici ve gerici yanlarını tanımlamak sorunun bir yanıdır. Aynı zamanda örgütlenme perspektifinde kapsayıcı olmak ve bunu devrimci savaşta burjuvaziye karşı güçlü bir silaha dönüştürebilmektir. Maoist Komünistlerin bu konudaki tarihsel tecrübesi önemli bir hazinedir. Bundan öğrenmek ve Maoist Komünistlerin sürece uygun devrimci projelerini devrimci savaş çizgisinde uygulamak, tarihsel rolümüzdür, bu tarihsel rolün özü de proletaryanın sınıf bilincidir.

 

 

    

Önceki İçerikCumhurbaşkanlığı seçimleri ve sonuçları üzerine notlar!
Sonraki İçerikÖZGÜR TUTSAKLARA MERHABA…