Devrim toprağı meşrudur/Refik Demir

Devrim toprağı tartışmasız olarak meşruluğa dayanır. Devrim, burjuva kırıntılar olarak ve burjuva yasallıklar kabulü çerçevesinde geliştirilemez. Bu tehlikeli çizgi meşru devrimci duruştan ziyade liberal sol içerikli bir pratikle toplumsal mücadeleyi ele almaktadır. Bu çizginin genel hattı esas olarak pasifist protestoculukla sınırlıdır.  Özet olarak altını çizecek olursak, Sistemin yasal boşluklarını devrimin ihtiyaçları temelinde kullanmakla, sistemin yasallık çerçevesinin içinde kalmak arasındaki ayrım çizgisinin kendisi devrim ile reformizm arasındaki fark olarak tanımlanır

HABER MERKEZİ(26.09.2017)-Dünya’da ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrim ve komünizm yürüyüşü doğası gereği eşitsiz ve çelişkiler yumağının nesnel devrimci zemininde ilerlemeye devam ediyor. Yaşamakta olduğumuz dünya gerçekliği yani emperyalist/kapitalist barbarlığın insanlığı ve parçası olduğu doğayı içine sürüklediği yıkım ve talan devrimlerin zorunluluğunu kaçınılmaz olarak insanlığa dayatmaktadır. Bu zorunluluk hali ulusal ve uluslar arası ölçekte devrimci ve komünist harekete önemli tarihsel görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Bu tarihsel devrimci görevlerden en elzem olanlarının başında kuşkusuz ki uluslararası bir komünist merkez inşa etmek gelmektedir. Uluslararası komünist hareketin tarihsel süreci bu anlamda önemli deneyim ve tecrübeler içermektedir. Öncesi bir yana hali hazırda filen dağılmış olan Devrimci Enternasyonal Hareket(DEH)’in tarihsel süreci başlı başına önemli tecrübeler bizlere sunmaktadır. Bu tarihsel tecrübelerin MLM bir tarih bilinci ve perspektifi ile muhasebe edilerek devrimci sonuçlar çıkarılması yeni bir komünist enternasyonalin inşasında tayin edici bir noktada durmaktadır. Maoist Komünist Hareket bu anlamda içine girmiş olduğu yönelim ve yakalamış olduğu ileri tarihsel birikimler ve çıkarmış olduğu devrimci sonuçlarla bu noktada ön açıcı bir rol oynayabilir.

Proleter dünya devriminin önemli bir mevzisi olan Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrim ve komünizm mücadelesi keskin bir düzlemde ve ödenen ağır bedellerle yoluna kesintisiz olarak devam etmektedir. Kan ve can bedeli bir mücadele ile bugünlere kadar gelen devrim ve komünizm mücadelesi yine kan ve can bedeli bir direniş ve mücadele geleneği ile yoluna devam etmektedir. Son süreçte sınıf mücadelesinin değişik savaş mevzilerinde ölümsüzleşen devrim ve komünizm savaşçılarının gerçekliği ve kavga çağrıları bunun en somut göstergesidir. Halklara karşı barbarca savaş açarak ülkeyi bir kan deryası ve halklar hapishanesine dönüştüren faşist ‘’TC’’ devleti ve somut uygulayıcısı Erdoğan/AKP iktidarı tüm kirli araçlarıyla başta devrimci ve komünistler olmak üzere bir bütün toplumsal dinamikler üzerinde zorbalık ve kıyım uygulamaktadır.

Gerilla alanları başta olmak üzere sınıf savaşımının tüm mevzilerinde devrimci, komünist ve yurtsever dinamiklere en son teknolojiyi kullanarak pervasızca saldıran burjuva faşist iktidar son süreçte mücadelenin değişik alanlarında onlarca devrim ve komünizm savaşçısı ve kadrosunu katletti.  Dersim’de kavga ve direniş bayrağını yükselterek ölümsüzleşen başta proleter öncünün önder kadrolarından Yılmaz Kes(Şahin) olmak üzere, Mercan, Doktor, Fırat ve Şiar yoldaşlar ve yine Rojova’da sonsuzluğa uğurladığımız Ulaş Bayraktaroğlu, Nubar Ozanyan ve Ulaş Adalı devrim ve komünizm mücadelemizde birer kutup yıldızı olmalarının yanında aynı zamanda önemli kayıplar olarak ta tarihe geçmektedir.

Devrim ve komünizm mücadelesinde düşenleri sahiplenmek, onların cenaze törenlerini burjuvaziye karşı birer ateş topuna dönüştürmek ikirciksiz olarak devrimci/komünistlerin olmazsa olmaz görevlerinden biridir. Bu görev ve bilinç hiçbir gerekçe ile asla silikleştirilip sıradanlaştırılamaz. Devrim toprağı hasadını meşruluk zemininde ete kemiğe büründürür. Devrimin meşruluğu hiçbir kaygı ve gerekçe ile burjuva sınırlar içine ve burjuvazinin icazetine bırakılamaz. Bu tutum aynı zamanda devrim ile reformizm arasındaki temel ayrım çizgilerinden biridir. İkinci olarak devrimin meşruluğunu ve devrim mücadelesinde ölümsüzleşenleri sahiplenmeyi deyim yerindeyse kendi devrimci görevi ve varlık gerekçesi olmaktan çıkartan yada bu çizgiyi silikleştirerek bu görevi ‘’başka yerlere’’ havale eden bir anlayışın baştan çürük olduğu aşikardır. Sınıf mücadelesinde siyasal iktidar perspektifi ile dolaylı yada dolaysız olarak bağı olan ve bu zeminde kendini anlamlandıran bütün mücadele biçimleri ve araçları hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bir berraklıkta varlık gerekçelerini devrimin meşruluğu üzerine oturtmak durumundadırlar.

Emekçilerin devrim ve sosyalizm mücadelesine dolaylı yada dolaysız katkı sunan, görev ve hedefleri net olan gerçek devrimci örgütlenmelere ihtiyaçları vardır.  Devrim ve sosyalizm mücadelesini ikircikli ve utangaçça savunan, devrimci halk kitlelerinin genel eyleminin arkasında durmaktan sakınan, sokak hareketlerinde direniş ve çatışma tavrından fersah fersah uzak duran, tehlikeleri göze almayarak yumuşak koşullarda bir mücadele tasavvur eden bir anlayışın tüm ideolojik ve siyasal temellerinin çürük olduğu aşikârdır.

Meşruluk üzerinden yükselmeyen politik/pratik süreç ve siyaset mücadelenin ilerletilmesinden ziyade devrimci bilinç ve cüretin erozyona uğramasına yol açar. Devrimci birikimler ve kazanımlar bağlamında bir kurumsallaşma olarak izah edebileceğimiz toplumsal mücadelenin gelişim seyri ve diyalektiği ancak meşru direnme çizgisi temelinde gelişebilir. Devrim toprağı tartışmasız olarak meşruluğa dayanır. Devrim, burjuva kırıntılar olarak ve burjuva yasallıklar kabulü çerçevesinde geliştirilemez. Bu tehlikeli çizgi meşru devrimci duruştan ziyade liberal sol içerikli bir pratikle toplumsal mücadeleyi ele almaktadır. Bu çizginin genel hattı esas olarak pasifist protestoculukla sınırlıdır.  Özet olarak altını çizecek olursak, Sistemin yasal boşluklarını devrimin ihtiyaçları temelinde kullanmakla, sistemin yasallık çerçevesinin içinde kalmak arasındaki ayrım çizgisinin kendisi devrim ile reformizm arasındaki fark olarak tanımlanır.

 

Önceki İçerikKadınların kurtuluşu ve Ekim devrimi/Kazım Cihan
Sonraki İçerikKadın Hareketi ve Toplumsal Cinsiyet/Derya İshak