Devrim devrimci sorumlulukla gelişir!

Komünizm perspektifi olmayan bir devrimci yönelimin sınıfları ortadan kaldırma gerçeği de objektif olarak olmaz. Aynı biçimde proletarya enternasyonalizmi, halkların kardeşliği, sınıfın birliği gibi tez ve temel argümanlar da objektif olarak gündeminin dışında kalır

Dünyanın üstüne çökmüş bir karabasan varsa bağrında da göz kamaştıran parlaklıkta bir aydınlık vardır. Bütün mesele bu karabasan ya da karabulutu kaldırıp o muazzam aydınlığı gün yüzüne çıkarmaktır. Özel mülkiyete dayalı sömürü ve zulüm sistemlerinin temsil ettiği emperyalist gericilik, insanlığın özgür ve aydınlık geleceği karşısında başat bir düşman durumundadır. Dünya sistemi olarak dünyaya hükmetmesi onun dünya halklarını açlık, sefalet ve acılara boğan başat düşman olduğunu gösterir. Tüm gericilikleri besleyerek varlıklarını sürdüren bizzat emperyalist gericiliktir. Bundandır ki, ancak emperyalist gericilik yere serilerek diğer gericiliklerin bertaraf edilmesi sağlanmış olur ve büyük özgürlük yürüyüşünün önü esasta açılmış olur. Tersinden emperyalist gericilik yenilmeden önce diğer niteliklerdeki gericiliklerin bertaraf edilmesi olası değildir. Ki bağımlı ülkelerde emperyalist gericilik ile bağımlı konumdaki gericiliğin hedeflenerek yenilgiye uğratılması meselesi karşı karşıya konacak şeyler değil, bilakis birinin varlığı ötekinin varlığı ve tersinden birinin yok edilmesi diğerinin yok edilmesi anlamına gelir. Ancak emperyalist gericiliğe dokunmadan ya da onu esas ve somut düşman olarak hedeflemeden salt yerel-yerli gericilikleri hedef almanın yanlış olacağı ortadadır ve esas olarak kast ettiğimiz de bu gerçekliktir. Emperyalist gericiliğin bir dünya sistemi olduğu kabul edilirse, her türden gericiliğin yenilmesinin emperyalist gericiliğin yenilmesiyle mümkün olduğu da kabul edilmiş, anlaşılmış olur. Elbette bu, tek tek ülke devrimleri-parça devrimleri açısından böyledir. Somutta tek dünya devrimi biçimi söz konusu olmadığından devrimlerin de esasta tek tek ülkelerde gelişeceği ve bu devrimlerin geçerli-aktüel olduğunu söyleyelim. Yani her parça devrim emperyalist gericiliği hedef alarak onu yenmek zorundadır. Onu kovmadan diğer gerici sınıf iktidarını yenemez. Ya da emperyalizmi yenerek onun kuklası olan yerli gerici sınıf iktidarlarını da fiilen yıkmış olur. Bu anlamda söylediklerimiz emperyalist gericiliğin dünya ölçeğinde yenilgiye uğratılmasıyla parça devrimleri mümkündür şeklinde yorumlanamaz, yorumlanmamalıdır. Açık ki, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da komprador tekelci burjuvazi göbek bağı taşıdığı emperyalist gericilikle birlikte Sosyalist Halk Savaşı’yla yenilgiye uğratılacaktır.

Emperyalist gericilik her tür katliam kıyım ve sömürünün temelidir

Emperyalist gericilik ve onunla varlığını sürdüren bilumum gericilik insanlığın başına çöreklenmiş bir kötülük ve acı kaynağı, katliam ve kıyımlara kadar uzanan her türlü zulüm ve sömürünün temelidir. Bu zulümler, bu nitelikteki sistem ve sistemlerin dayanağıdır. Ne var ki, bu kötülük kaynağı her geçen gün karşıtını geliştirerek büyüten bir handikaba sahiptir. İşte dünya ya da insanlığın bağrındaki göz kamaştırıcı aydınlık bu gericilik zincirinin handikabı olarak kaçınılmaz olan ve yoksul dünya kitlelerinin veya emekçi halk kitlelerinin teşekkül ettiği devrimci dünyanın ta kendisidir. Gericiliğin tezadı olarak onunla var olan bu ilerici-devrimci dünyanın nihai zaferi kesindir. Bu kesinlik gericilik dinamiklerinin niteliği ile devrimci dinamiğin niteliklerinde anlam kazanır. İlerici dinamik veya nitelik kendiliğinden bir devrime götürmez. Dolayısıyla kaçınılmaz olan şey bahsi edilen nesnel zeminde proleter sınıf önderliğinde siyasi mücadele ve savaşımın devreye girmesi sonucu devrimin gerçekleştirilmesinin tecellisi olarak okunmak durumundadır. Yani emperyalist gerici zinciri paramparça etmek üzere siyasi iktidar hedefi ve komünizm perspektifiyle devrimci sınıf savaşımının proletarya önderliğinde yürütülmesi şarttır. Aksi halde nesnel şartlar kendiliğinden bir devrime varmaz. Demek ki, mesele gelip bizlere dayanıyor.  Bizler bugün ne yapmış durumdayız? Emperyalist zinciri en zayıf halkalarından parçalayarak buralarda göz kamaştıran aydınlığı gün yüzüne çıkarmak için savaşmaktayız. Bu bağlamda emperyalizme karşı verilen savaşın parça devrimlerinde verilen savaş dışında düşünülemeyeceği açıktır. Emperyalizme karşı verilen savaşın tabii olarak tüm devrimci güçlerin ortak paydası olduğu da aynı derecede açık ve doğrudur. Bu gerçeklik devrimci güçlerin buluştuğu ortak mücadele paydalarından biridir.

Elbette emperyalizme karşı mücadele paydası gibi, somut parça devriminin diğer sınıf düşmanları zümresi de devrimci güçlerin ortak düşmanı olarak başka bir paydayı oluşturmaktadır. Komünist ve devrimci güçlerin önünde sınıf iktidarı zemininde bir sınıf devrimi gerçekleştirmektir. Bu devrimin komünist toplum perspektifine bağlı olarak nitelenmesi de önemli bir konudur. Bu, doğrudan devrimciliğin niteliğini belirleyen ve ilgilendiren bir yandır. Komünizmi hedeflemeyen bir devrimci yönelimin sorunlu olduğu açıktır. Devrimin komünist toplum perspektifiyle sürdürülmesi ya da komünist toplum perspektifinden yoksun bir devrim ikilemi, temel bir ayrım noktası olarak devrimciliğin niteliğini belirler. Komünizm hedefiyle hareket etmeyen bir devrim veya devrimci yönelimin sakat olması onun fiilen yerinde çakılıp kalması ve iktidarın nereye-neye evirileceği gibi soruları yanıtsız bırakmasından beslenir. Komünizm perspektifi olmayan bir devrimci yönelimin sınıfları ortadan kaldırma gerçeği de objektif olarak olmaz. Aynı biçimde proletarya enternasyonalizmi, halkların kardeşliği, sınıfın birliği gibi tez ve temel argümanlar da objektif olarak gündeminin dışında kalır. Ve bu da doğrudan söz konusu devrimci yönelim veya devrimin niteliğini etkiler. Açık ki komünizm hedefi, doğrudan sınıfsal orijin, ideoloji ve dünya görüşüyle ilgili bir meseledir.

Bu tartışma açıklar ki, proleter devrimciler ve devrimcilerin önünde duran görev birinci olarak sınıf devriminin gerçekleştirilmesi ve ikinci olarak da bu devrimin hangi nitelikte, hangi perspektif, ideoloji ve ilkeler ekseninde gerçekleştirileceği ya da ele alınacağı meselesidir. Bu noktalar devrimci yönelim sahipleri arasındaki ayrışımı da ortak paydaları da açığa çıkaran önemdeki konulardır.

Bu zemindeki devrim veya devrimci yönelimler arasındaki ayrışım ortak mücadeleler açısından mutlak bir ayrışım değildir. Zira nesnel sınıf zemini ve düşmanın ortak olması, ideolojik çizgi ve nihai amaç karşısındaki kavrayış farklılığına ve bundan doğan ayrışıma karşın önemli bir birleşme zeminini yaratmaktadır. Ayrışmanın geçerli olduğu yerde ayrışma ama birleşmenin geçerli olduğu yerde birleşmek tek doğru devrimci siyaset ve yaklaşımdır.

Coğrafyamızda oldukça fazla örgütlü-bilinçli devrimci yapı olmasına karşın bu güçlerin esasta dağınık ve kopuk durduğu inkar edilemez. Bunun devrimci bilinç ve ödevler açısından sorunlu olduğu, devrimimiz açısından özünde bir sorumsuzluk olduğu söylenebilir. Neden sorumsuzluktur? Çünkü devrim ve devrimci ilerleme temelinde atak ve etkin olan devrimci güçler doğru orantılı olarak devrimci zemin ya da ortak paydada buluşturulmamaktadır. Buluşturulmamakla birlikte dağınık, zayıf ve güçsüz kalmaları objektif olarak sağlanmaktadır. Yani devrimci güçler ortak düşmana karşı ortak savaşma olanaklarına karşın, ortak olarak savaştırılmamaktadır. Bu da devrimci sınıf ve devrimi lehine değil, gerici sınıf ve iktidarları lehine bir gelişmeye hizmet etmektedir.

Gezi Haziran Ayaklanması’nda ortak paydaya sahip devrimci güçler son tahlilde ortak düşmana karşı bir mücadele sergiledi. Kendiliğinde gerçekleşen bu gelişme devrimci güçlerin ortak paydalara sahip olduğunu pratikte kanıtlamakla birlikte, bu zeminin olduğunu, ortak mücadelenin sergilenebileceğini bir kez daha ispatlamış oldu. Ne var ki, geniş halk kitlelerinin gösterdiği ve pratikleştirdiği bu doğru bilinçli-örgütlü devrimci güçler tarafından başarılamamakta, en azından esasta başarılamamaktadır.

Dünya devrimler süreci ve pratiğine bakıldığında devrimci güçlerin ortak düşmana karşı ortak sınıf çıkarları ve ortak paydalarda birleştiklerinin tecrübeleriyle doludur. Değişik niteliklerde kurulmuş olan cepheler, cephe örgütleri vb buna örnektir. Benzer biçimde cılız da olsa coğrafyamız devrimci sınıf hareketi de bu pratiklere sahip olmuştur. Ancak devrim ile karşı-devrimin arasındaki bugünkü durum ve dünya şartları devrimci güçlerin bu birliğini vb bir ihtiyaç olarak koşullamasına karşın, devrimci yapılar bu durumu anlayarak doğru hareket etmekten maalesef henüz yoksundur.

Devrimci sınıf güçleri olarak devrim veya devrim sonrası dönemde iktidarı paylaşma durumunda olmalarına karşın, devrim öncesi mücadele dönemlerinde buna uygun pratik sergilememektedir. Yarı iktidar ortakları veya ortak iktidar sahibi olacak olan devrimci sınıf güçleri ne yazık ki bu gerçekliğe uygun olarak bugünden adım atmamakta, bu gerçeği bilince çıkaramamaktadır. Oysa devrimci sınıf kuvvetlerinin gerici sınıf devleti ve düzenine karşı ortak mücadele zemininde buluşmasından daha doğal bir şey olamaz.

Aslında sorunun çok daha derin olduğu da ne yazık ki doğrudur. Bırakalım ayrı örgütlenmiş devrimci güçler arasında gerekli olan devrimci ilişki, dayanışma ve ortaklıkların gerçekleştirilmesini, aynı ideolojik-politik-örgütsel kulvarda bulunup çeşitli sebeplerle ama çoğu kez isabetsizce ayrılan en yakın güçler bile ortaklık zeminlerine karşın karşıtlıklarını derinleştirme ve varlıklarını bu karşıtlık zeminine oturtacak kadar olumsuz yaklaşımda ileri gitmektedir. Oysa ayrışmalarına karşın, büyük bir ortaklık zeminine sahip oldukları, devrimci mücadelede ekseriyeten ortak mevzilerde konumlanacakları kaçınılmazdır. Sınıfı ve halkı birleştirme iddiası veya hedefi devrim iddiasına sahip olan her yapının tabii hedefidir. Bu iddia ve hedefe sahip olan güçlerin sınıfın veya halkın siyasi yapılarını birleştirmekten öteye karşıtlıklarını derinleştirme üzerine siyaset yapmaları ve mücadele pratiklerini bu zeminde geliştirmeleri devrimci açıdan asla tutarlı değildir, olamaz da.

Devrimci ihtiyaçlar temelinde güç ve eylem birlikleri

Bunlar ışığında belirtelim ki, sosyalist güç birliği, sosyalist veya devrimci güçlerin eylem birliği ve ortak mücadele pratiğinin geliştirilmesine yönelik politikamız elbette anlamlı ve değerlidir. Nesnel gerçekler ve ihtiyaçlardan doğan bu birlikler kavranarak bilince çıkarılmak, pratikleştirilmek durumundadır. Partimizin bu konuda ufku açık ve yönelimi olumludur. Tüm devrimci güçlerle birlikte çalışma, eylem birlikleri ve güç birlikleri gerçekleştirme konusunda hiçbir sorunumuz yoktur. Belli ilke, anlayış ve devrimci ihtiyaçlar temelinde gerçekleştirilecek bu birliklerin devrimimize ve halk kitlelerine güç ve moral vereceği açıktır. Dolayısıyla tüm yoldaşlar partinin bu bakış açısına uygun olarak hareket etmeli, devrimci güç veya bireylerle ortak çalışma zeminini zorlamalı, olanı da ihmal etmeden değerlendirmelidir.

Bizleri gericilerden ayıran temel özelliklerden biri demokrasi anlayışı ve uygulamamızdır. Gericiler her türden muhalif ve muhalefete baskı ve şiddet uygularken, demokrasi anlayışlarını böyle uygulamaktadır. Elbette bizler de gerici sınıflara karşı baskı ve zor unsurunu kullanacağız. Ancak onlardan farklı olarak dost güçlere karşı baskı ve yasaklara asla başvurmayız. Demokrasi anlayışımız farklı fikir ve muhalefete baskı ve yasak uygulamadan, bilakis söz hakkı ve özgürlük tanımakla gerici sınıflardan temelde ayrıdır, ayrılır. İktidarda dost güçlere yer vermek, onlara söz hakkı, örgütlenme hakkı vb tanımak demokrasi anlayışımızın gereğidir. Dahası sınıf düşmanlarımıza karşı dost ve devrimci güçlerle birlikte çalışma, ortaklık zemininde ortak hareket etme devrimci iddia ve samimiyetin göstergelerindendir. Devrimci güçleri dışlayan devrimci bir yönelim gerçekte devrimci bir geleceğe sahip olamaz. Dost ve devrimci güçlere baskı ve yasaklara başvurmak son tahlilde gericilere benzemekten öteye geçmez.

Bütün bu kavrayışımıza bağlı olarak küçük ya da büyük, örgüt veya birey tüm devrimci güçlerle birlikte çalışmayı ilkesel bir tutum olarak benimseyip savunmaktayız. Nitekim yukarıdaki anlayışımıza bağlı olarak bizden ayrılan gruba karşı asla baskıcı, yasakçı vb kaba yöntemlere başvurmayı asla benimsememekteyiz. Daha da önemlisi bu grup örgütsel güç itibarıyla küçük ve önemsiz bir güç de olsa, kendileriyle birlikte çalışma çağrısında bulunuyor ve siyasi yaşamlarında başarılar diliyoruz. Bu, samimi ve demokrasi anlayışımızın gereği olup, asla bir övgü unsuru değildir. Tersine olması gerekenin ta kendisidir. Maalesef ülke devrimci hareketinde (yakın tarihe kadar partimiz de esasta buna dahildir), salt ayrıldıkları için adeta düşmanca yaklaşımlar gösterilen, hatta öldürmelere kadar varan çok ciddi olumsuzluklar ve hatalı bir kültür mevcuttur. Bu kültürün devrime ve somut olarak devrimcilere zarar verdiği inkar edilemez gerçektir. Bu anlamda demokratik kültürümüzün geliştirilerek yaygınlaştırılması önemlidir. Partimiz mücadele varlı ve tarihini tecrübelerden de öğrenerek ilerletme ve geliştirme noktasında pozitif bir zemindedir. Bu zeminde sergilediği bazı yaklaşımlar belli yoldaşlar tarafından yadırganabilir ya da tam olarak anlamlandırılamayabilir. Tutucu kültür ve önyargılardan uzaklaşarak meseleleri doğru/yanlış ekseninde ve nesnel gerçekler ışığında diyalektik gelişmeye uygun zeminde mütalaa etmek vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bilimsel çizginin özümsenerek geliştirilmesi böyle mümkündür. Buna karşın her şeyin doğru olduğu peşinen kabul edilmelidir denilemez. Yanlış ya da sınıf dışı ideoloji ve siyasete karşı da bu çizginin kalkanı güçlü olmak durumundadır…

Proleter devrimciler, kapsamı insan yaşamının her aşamasını ilgilendiren ve en geniş yelpazede ifade bulan tarihsel sorumluluklar taşır. Bu sorumluluklarına uygun olarak insanlığı büyük özgürlükle buluşturmak üzere, insan dünyası ve toplumları; milletlere, ırklara, renk ve dinlere (ve cinslere) göre ayrıştırıp bölerek karanlık gericiliğin hükmüne salan tarihsel gelişmeyi ters yüz edip, insanlığın kurtuluşuna doğru planlı ilerleyişin ifadesi olan ve aynı zamanda tarihsel bir zorunluluktan kaynaklı olarak oluşan kategoriler, farklılıklar, eşitsizlikler, çelişkiler vb bağlamında tek tek ülke devrimleriyle zorunlu ve haklı olarak meşguldür.  Bu zorunluluk ve durum ortak sınıf zemininde ve hatta ortak ideolojik-örgütsel zeminde de yankı bulabilir. Sınıflar mücadelesinin zorluklarını ifade eden gerçeğin biri de budur.

Proleter devrimci ideolojinin komuta ettiği devrimci sınıf hareketinin değişmeyen siyasi hedeflerinden ve aynı zamanda tipik özelliklerinden biri tartışmasız olarak siyasi iktidar hedefidir. Bu hareketin ana yönelimi ve stratejik halkası ya da ideolojik-politik-örgütsel niteliği siyasi iktidar hedefiyle belirir. İdeolojik-teorik yörüngesi, komünizm amacı ve bundan bağımsız olmayan diyalektik ve tarihi materyalizm felsefesi tarafından saptanır. Bu yönelimin pratik duruşu veya mücadele pratiği kesinlikle radikal öz, silahlı biçim ve militan ruhtan beslenir. Politika ve anlayışlarımızın birçoğu liberalizm vb şeklinde eleştiriye maruz kalabilir. Ancak gerçek militanlığın ve devrimci ruhun devrimci güçleri çarçur etmeden devrimci zeminde birleştirmesinden geçtiği-geçeceği açıktır.

Öte yandan proleter devrimci çizginin siyasi iktidar perspektifinde anlam kazanan devrimci ilkesi, stratejiden taktiğe tüm mücadele biçimi ve siyaset tarzını da belirler.  Partimizin yönelim, strateji, politika ve genel savunuları da bu zeminde yeşermektedir. Bütün bunlar MLM temel üzerinde vücut bulan devrimci samimiyetimizle ilgili olduğu kadar, demokrasi bilinci ve kültürümüzle de doğrudan ilgilidir. Doğru çizgi ve yönelimin devrimci başarısı, geliştirip uyguladığı politikalarda yatmaktadır. Partimiz belki yavaş ve küçük ama mutlaka gelişme yönünde ilerlemektedir. Tüm yoldaşlar bu gelişme ve ilerlemeyi temsil ederek daha da ilerletme ve üzerine düşen görevleri devrimci yaratıcılık içinde gerçekleştirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük partinin olduğu kadar her yoldaşın da devrim ve komünizm yürüyüşünün ileri sürdüğü görevlerden aldığı tarihi bir sorumluluktur.

Devrimci güçlerle ortak zeminde birleşmek stratejik yönelimimizdir. Devrimci güçlerle bu zeminde birleşmeden devrimci iktidarlar tesis edilip yürütülemez. Sosyalist devrimimiz mümkün olan tüm devrimci dinamikleri ortak zeminde buluşturarak ilerleyecektir.

Önceki İçerikÖLÜMSÜZ GERİLLA TUGAY AKDEMİR ANISINA
Sonraki İçerikEkonomik krizden siyasi krize