HABER MERKEZİ (28.07.2016) – Gazetemizin 126’ncı sayısında yer alan “Suriyeli savaş mağdurlarına vatandaşlık hakkı ve doğru devrimci tavır üzerine” başlıklı yazıyı okuyucularımızla bir kez de internet sitemizden paylaşıyoruz.
Genel bir doğruyu hatırlamakta/hatırlatmakta fayda var ki, yanlışa karşı çıkarken başka bir yanlışa düşmemeye dikkat edilmek durumundadır. Özcesi, yanlışa yanlışla değil, doğru ile karşı çıkılması ve doğru ile yanlışın birbirinden iyi ayırt edilmesi elzemdir. Aksi halde karşı çıkış anlamını yitirir ve ”izler” birbirine karışır…
Bilindiği gibi Suriye’de cereyan eden emperyalist gerici savaş Suriyeli halkları adeta kıyımdan geçirmiş, hayatta kalanların önemli bir bölümünü yaşadıkları yerlerinden ederek ağır mağduriyetle yüz yüze getirmiş, zorunlu göç yollarında bebekleriyle ağır kırıma maruz bırakmış, bu yolculukta sağ kurtulanlar ise çeşitli ülkelere göçmen veya mülteci olarak sığınmak zorunda bırakılmıştır. Bu savaş mağduru Suriyelilerin büyük bir bölümü, gerek zorunluluktan ve gerekse de Erdoğan/AKP iktidarının Esad iktidarına düşmanlık politikaları gereği ”TC” devletinde zorunlu ikamet etmektedirler ya da etmek zorunda kalmış bulunmaktadırlar.
3 milyon dolayında belirtilen savaş mağduru Suriyeli ”mülteci” sıfatıyla ”TC” tarafından sığınma kamplarına, çeşitli il ve ilçelere yerleştirilmiş bulunmaktadır. Bu dağılımda önemli bir çoğunluktaki Suriyeli nüfus Kürt ve Alevi kökenli yerleşim birimlerine yerleştirilmiş durumdadır. Erdoğan/AKP iktidarının bu dağılımda seçtiği yerleşim yerleri tesadüfi değil, bilinçli bir plan ve politikanın ürünüdür. Bunda kuşkuya yer yok. İktidarın bu plan ve politikası, ilgili etnik kökenli yerleşim birimlerinin demografisini değiştirme, kendi lehine buralarda nüfus oluşturup nüfuz sağlama, ilgili yerlerin etnik kimliğini erozyona uğratıp bozma, muhalif potansiyel olan bu yerleşkeleri bozarak farklı sorunlara boğarak manipüle etme ve muhalif kimliği zayıflatma, ”iyilik” yaparak kendisine muhtaç bıraktığı Suriyelileri vefayla karşı karşıya getirip kendisine bağlı-minnettar kitle yaratma ve bunları gerici çıkar ya da politikaları temelinde kullanma gibi bir diz meseleyi barındırır. Ne ki, bu buzdağının görünen kısmıdır. Görünmeyen esas kısmı ise, dini duygu ve inanç orijinli akrabalık bağı olan IŞİD, El-Kaide gibi çetelerin ülkeye yerleştirilerek bunlar vasıtasıyla kirli politika ve emellerini hayata geçirmektir. Yani, mevcut durumda vatandaşlık hakkı tanıyarak ülkeye yerleştirilmek istenen esas kesimler fundamentalist unsurlardır, IŞİD, El-Kaide ve türevleridir. Vatandaşlık verme esprisinin arka planında yatan gerçek budur. IŞİD, El-Kaide gibi radikal dinci örgütler ülkeye yerleştirilerek bunlar vasıtasıyla hem ülke içindeki muhalefet ve mücadeleye baskı ve korku yaratılarak müdahale edilmek ve hem de uluslararası politikada bu çeteler kullanılmak istenmektedir. Vatandaşlık verme hikâyesinin aslı astarı budur, bunda anlam kazanmaktadır… Ki, rivayete göre Esad ile yapılan görüşmeler ve hatta varılan anlaşmalar gereği bu türden çetelerin ülkeye getirilmesi kararlaştırılmıştır…
Bu tablo karşısında bizlerin tavrı ne olmalıdır? Esasen önemli olan mesele burasıdır. Kuşkusuz ki, Erdoğan/AKP güruhunun bu politikalarına karşı çıkılarak teşhir edilmelidir. Yukarıdaki tabloya göre bu karşı çıkış ve teşhir nasıl ele alınmalı, tavır tutum ne olmalıdır?
Bir, savaş mağduru Suriyelilerin Kürt ve Alevi nüfusun yoğunlukta olduğu yerleşim alanlarına yerleştirilmelerine sadece Erdoğan/AKP iktidar güruhunun kirli politikaları teşhir edilerek buna karşı çıkılmalı ama Suriyeli savaş mağdurlarına karşı en küçük bir tepki gösterilmemelidir. Dahası tüm insani yardımlar ve misafirperverlik gösterilmelidir. Emperyalist savaş ve gerici iktidarların kendilerine reva gördüğü yaşamı ve tüm zulmü anlatarak onlar aydınlatılmalı, bu gericiliklerin aleti haline gelmemeleri sağlanmalıdır. Gerici savaş mağdurları ancak sevecenlikle karşılanmayı hak eden mağdur kitlelerdir. Bunlara değil düşmanlık, en küçük bir tepki bile büyük bir haksızlık olup yaşadıkları zulmü derinleştirmektir. Bu savaş mağduru Suriyelilerin daha iyi yerlere, daha sağlıklı ve daha uygun yerlere yerleştirilmeleri zemininde Erdoğan/AKP güruhunun politikalarına karşı çıkılıp teşhir edilmelidirler. Erdoğan güruhunun kirli politika ve hesaplarının sorumlusu Suriyeli savaş mağdurları değildir, öyle görülemezler ve öyle bir muamele görmemelidirler! Aksi halde yaşadıkları zulüm ve mağduriyeti derinleştirerek gerici pozisyona düşmüş oluruz. Onların her türlü sorun ve hakkını sahiplenmeli, en iyi koşullarda yaşamalarını sağlamak için mücadele etmeliyiz. Bizlerin karşı çıkması gereken zorunlu göç ve savaş mağdurları değil, gerici politika ve planlardır, emperyalist savaştır…
Bizlerin karşı çıkması gereken savaş mağdurları değil, gerici politika ve emperyalist savaşlardır
İki, aynı yaklaşım Suriyeli savaş mağdurlarına vatandaşlık hakkının verilmesinde de geçerlidir, olmalıdır. Erdoğan güruhunun kirli politika ve planları teşhir edilmeli, mücadele edilerek boşa çıkarılmalı ama Suriyeli zorunlu ”mültecilere” asla bir tepki gösterilmemelidir. Bu anlamda onlara vatandaşlık hakkı verilmesine karşı çıkılmamalı ama vatandaşlık hakkı verme adına bu hakkın IŞİD, El-Kaide gibi çetelere verilmesine karşı çıkılıp bu kirli politika teşhir edilmelidir. İnsanlar nerede yaşayıp emek veriyor ve üretip tüketiyorsa orası onların vatanıdır. IŞİD, El-Kaide, El-Nusra gibi çeteleri dışta tutarak, diğer savaş mağduru Suriyeliler için geçerli olan ve savunmamız gereken şudur: Suriye’de doğmaları onların başka yerlere yerleşip yaşayamayacakları anlamına gelmez. Hele bunlar acımasız kıyım ve kırımlardan geçirilmiş yoksul halk kitleleri ise her yerde yaşama hakkına sahiptirler, bu hak onlara verilmelidir, onlarındır da. Onlar tercih ve istekleriyle yaşadıkları yerleri, varlıklarını bırakıp gelmediler. Onların tüm yaşamı emperyalist gericilik ve onun uzantıları tarafından tarumar edildi, acılara, gözyaşına, kana bulandı. Yaşam denen bir şey bırakılmadı onlara. Onların tek derdi ve kaygısı yaşamlarını sürdürebilmektir. Bu onların sahip olduğu en masum haktır. Yaşadıklarından ve mevcut durumdan onlar sorumlu değildir, gericiler sorumlu tutulmalıdır.
Suriyelilere vatandaşlık verilmemelidir biçimindeki tavır-tutum açıkça milliyetçi gerici tavır olacaktır. Suriyeli olmaları birlikte yaşamanın önünde bir engel değildir. Etnisitelerine bakılarak vatandaşlık verilmesine karşı çıkma tavrı hatalıdır. Hangi millet ve milliyetten olursa olsun halklar birlikte yaşamalı, yaşayabilmelidir, yaşamalarında sorun yoktur. Bilakis halkların birlikte yaşaması son derece doğan ve olması gerekendir.
Suriyelilerin suç işledikleri, suç işlemeye yatkın oldukları, ”kötü” oldukları şeklindeki gerici, kara propagandalara değer verilmemelidir. Gerekli koşullar sağladığında onlar da herkes gibi yaşamaya devam edecektir. “Suç” işlemeleri onlara sunulan koşullara, maruz bırakıldıkları açlık ve sefalete, horlanmaya, itilip ötelenmeye, ezilip insan yerine koyulmamalarına bağlıdır. Bu durum karşısında onları yaptıkları suç değildir. Suç işleyen, onlara bu yaşamı dayatan ve gerekli yaşam koşullarını sağlamayanlardır.
Erdoğan/AKP güruhu milyonları bulan Suriyeli savaş mağdurlarına vatandaşlık hakkı vermeyi planlarken, bunu onları sevdiğinden, yaşadıkları haksızlık ve mağduriyetten üzüntü duymasından, hümanist olduğundan dolayı yapmamaktadır. İşin bir boyutu emperyalist güçlerle gerici çıkar ve paralar karşılığında yaptıkları pazarlıkları ifade etmektedir. Yapılan anlaşma ve pazarlıklar nedeniyle bu Suriyeli nüfusu ülkede tutmaktadır. Ki bunun karşılığını da almış, almaktadır. Diğer taraftan bu nüfusu sahtekârca minnettar kılıp kendisine bağlı hale getirmeyi planlamaktadır. Özellikle bu nüfusun kendisine sağlam bir oy deposu olacağını tasarlamaktadır. Dahası kendisine bağlayacağı bu nüfus üzerinden ülke içindeki muhalefet veya muhalif potansiyeli (özellikle Kürt ve Alevileri) parçalayıp zayıflatmayı veya bütünlüğünü parçalayıp sorunlu hale getirmeyi hedeflemektedir. Kürtler büyük bir direniş ve savaş potansiyeli durumundadır. Aleviler iktidarın baskı, katliam ve ayrımcı politikaları nedeniyle objektif olarak muhalif durumdadır. Bu kesimlerin etkisiz hale getirilmesi, parçalanıp zayıflatılmaları, sorunlara boğularak birbirine düşürülmeleri iktidarın planıdır. İlgili Suriyelilerden oy devşirmeye çalıştığı da ayrı gerçektir… Aynı biçimde uluslararası ilişkilerde iktidar büyük bir tecrit yaşamaktadır. Bu alan için de Suriyeliler gerekçesiyle çetelerin ülkeye yerleştirilerek bu çeteler üzerinden hem iç muhalefet ve mücadeleye karşı katliamcı çeteler kullanılmak istenmektedir ve hem de bu çeteler kullanılarak uluslararası ilişkilerde bir basınç oluşturmaya veya koz ele geçirilmeye çalışılmaktadır. Avrupa ülkeleriyle yapılan anlaşmalara karşın, Suriyeli savaş mağdurlarını siyasi emelleri uğruna şantaj unsuru olarak kullandığı Erdoğan’ın açıklamalarıyla da açıktır. Kısacası her bakımdan sıkışan Erdoğan ve iktidarı yürüttüğü saldırganlığı yeni kirli yöntemlerle derinleştirme ve sarsılan iktidarını koruma peşindedir. Vatandaşlık verme esprisinin altındaki derin gerçekler bunlardır. Hiç şüphesiz ki, bu politika ve hesaplar deşifre edilerek karşı mücadeleyle boşa çıkarılmalıdır. Ancak bundan sebeple “Suriyelilere vatandaşlık verilmesin” şeklinde gerici tutuma düşülmemeli, özellikle de Suriyeli savaş mağdurlarına karşı bir tepki ve hasmane tutuma girilmemelidir. Suriyeli mültecilerle dostluk ve dayanışma içinde olmalı, her türden yardımlar yapılmalı ama Erdoğan güruhunun kirli oyunları teşhir edilmelidir.