HABER MERKEZİ (11.08.2016) – Gazetemizin 127’nci sayısında yer alan “15 Temmuz darbe girişimi ve AKP-Erdoğan diktatörlüğünün karşı darbesi!” başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.
Faşist Türk egemen güçleri arasındaki gerici klik dalaşının bir sonucu olarak gerçekleşen 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi, AKP-Erdoğan hakim kliğinin, süreçteki avantajlı konumunu iyi kullanması sonucu başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ve 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün tahkimi, aksayan yanlarının dizaynı için yeni bir darbenin önünü açmıştır. Askeri darbe engellendi adı altında düzenlenen “demokrasi şenlikleri”, AKP-Erdoğan özgülünde hakim olan gerici faşist klik, OHAL ilanıyla Türkiye-Kuzey Kürdistan’da darbe girişimi sürecinde, toplumsal linç kültürüyle sergilenen düşman hukuk AKP-Erdoğan’a muhalif olan tüm kesimleri hedef alacak şekilde uygulanmıştır. “Gülen Cemaati-Darbe-PDY” karşıtı ya da tarafı ikilemi üzerinden yaratılan toplumsal kamplaşma, gerici iktidarın topyekûn kuşatması haline dönüştürülmüştür. “Darbe engellendi ama risk geçmiş değil” siyaseti üzerinden olağanüstü uygulamalarla faşist iktidar kendi sürecini örgütlemekte, yaratılan kaos ortamı, OHAL uygulamasıyla, AKP-Erdoğan iktidarının kendisini “yeniden üretmesinin” aracı haline getirilmektedir.
Medya organlarında bilinçli olarak servis edilen görüntülerle, “darbe karşıtlığı meşruluğu” zemini üzerinden “güç” haline getirilen, linç, şiddet, gözaltı, baskı uygulamaları, burjuva demokrasisi anlamında dahi kapatılan tüm “demokratik” kanallar, AKP-Erdoğan iktidarı eliyle hayata geçirilen karşı darbenin uygulamalarıdır. Klikler arası iktidar dalaşında, baskın gelen klik, darbe koşullarının uygulamalarıyla karşı kliği ezerken, bunu iktidarını sağlamlaştırmanın aracı haline getirmektedir. Bunun anlamı açıktır. İktidar eliyle süren baskı ve şiddeti, sömürülen halkların, işçilerin, emekçilerin, mazlum ulusların, ezilen inanç guruplarının topyekun sindirilmesi, sosyal ve ulusal devrimci önderlikleriyle ezilmesini hedeflemektedir. Resmi askeri ve paramiliter güçler, “darbe karşıtlığı” manipülasyonu ile sokaklara çıkarılan geri-yandaş kitleler, milliyetçilik, bayrak, ezan, din, vatan kavramları üzerinden motive edilerek yaratılan toplumsal kamplaşmada baskın hale getirilen gerici refleks, iktidarın tüm faşist uygulamalarına alan yaratmaktadır.
AKP-Erdoğan kliği, darbe girişimi üzerine gerçekleştirdiği karşı “sivil” darbe ile doğan kaotik ortamı lehine kullanmak istediğinden, bu kaosu OHAL’in zemini haline getirmiştir. Sürecin daha da derinleşeceği ve sertleşeceği bugün, devlet içindeki iktidar dalaşında yakın risk olarak görülen, Gülen cemaati ve etrafında duran kesimleri tasfiye operasyonlarının tüm sınıfsal, ulusal, inançsal muhalif kesimleri kapsayacağı açıktır. Yasaklanan işçi direnişleri, baskı altına alınan Kürt ve Alevi yerleşim alanları, kapatılan veya kapatılması için veriler toplanan sendikalar, devrimci basın yayın organları, tüm toplumsal muhalefeti hedef alan OHAL kapsamıdır.
Gerici egemen güçlerin iktidar çatışmasının faturası, her zaman ezilen halklara kesilmiştir!
“Tek millet, tek dil, tek din, tek vatan” gibi tekçi tekerlemeyi, ezilen halklara ve mazlum uluslara rağmen iktidar anlayışının temeli haline getiren faşist “TC”, kuruluşundan bu yana, kendi içindeki iktidar kavgalarında, Osmanlı’dan miras aldığı, kirli iktidar oyunlarını kullana gelmiştir. Faşizmi maskeleyen parlamenter yöntem dahil, askeri ve sivil tekçi karanlık zihniyet, “TC”’nin makus tarihini belirleyen ana öğe olmuştur. Tarihsel gerici birikimin bir sonucu olan yapısal sorunlarını çözemeyen faşist rejim, çözülmeyle ve çökmeyle yüz yüzedir. 15 Temmuz Darbe Girişimi ve karşısında geliştirilen AKP-Erdoğan darbesi, her yönlü siyasal, ekonomik, hukuksal, kurumsal çöküntüsünü belgelemiştir. Çöken bu devlet mekanizmaları içinde normal burjuva hukukla süreci aşamadığı için bu çözümsüzlüğünü OHAL ile aşmaya çalışmaktadır. Yani tarihsel sürecin kısa bir özeti olarak kuruluşundan itibaren, tek parti (CHP) tarafından yönetilen T.C, II. Emperyalist paylaşım savaşı sonrası, emperyalist bağımlılık ilişkisinin çıkarlarına uymayan ve iç muhalefetin baskılanması altında kalan nedenlerle, çok partili hayata geçiş yaptı. Ancak egemen güçlerin iktidar konumunda kilit rol oynayan ve her gerici kliğin içinde alan tuttuğu ve somut olarak iktidar konumu rolünde olan TSK, iç ve dış “güvenlik” nedeniyle yasaları belirlemiş, hükümetleri düşürmüş, muhtıralar vermiş ve AFC darbeleri gerçekleştirmiştir. Bu darbe ve muhtıralar, 12 Eylül AFC’si gibi; TSK’nın emir komuta zinciri içinde gerçekleştiği gibi, 27 Mayıs 1960 darbesi gibi; TSK’nın emir komuta zinciri dışında da gerçekleşmiştir. 12 Mart 1971, 28 Şubat 1997 tarihli müdahalelerde, hükümetleri düşürme metotlu “demokrasiye balans ayarlarıdır”. Siyasal ve ekonomik gücü, AKP-Erdoğan diktatörlüğü döneminde, eskisi kadar olmasa da, TSK içindeki egemen kliğin bir kesimi, 15 Temmuz’da bu gerici rolü oynamak istemiştir. Ve “TC”’nin tarihindeki yarım yüzyıllık darbeler tarihinin gerçeği, sonuçları babında tekerrür etti. Egemen sınıflar arasındaki gerici klik dalaşı ve iktidar olma savaşının, silahlara dökülmüş biçimlerinden olan darbelerin faturası yine ezilen halklara çıkarılmaktadır-çıkarılacaktır.
PDY yapılanmasının tasfiyesi adı altında, devlet topyekun savaş konseptine göre dizayn ediliyor
Hemen darbe girişiminin ardından, “Paralel Devlet Yapılanmasının” tasfiyesi adı altında, TSK, HYSK, kamu çalışanları, eğitim birimleri, sendikalar, basın yayın alanı başta olmak üzere, devletin tüm kurumları ve sivil kurumlarda kapsamlı bir tasfiye hareketi başlamıştır. Darbe soruşturulması yapılmadan hemen darbe girişiminin yaşandığı sıcak saatlerde, tasfiyelerin isim isim, kurum kurum, nokta “tespitlerle” yapılması, bu tasfiye sürecinin, devletin AKP-Erdoğan diktatörlüğüne göre dizayn edilmesi için önceden planlandığını ortaya koymaktadır. Darbe girişimi bu konuda Erdoğan-AKP diktatörlüğünün eline önemli fırsat vermiştir. Kuşkusuz Erdoğan-AKP diktatörlüğünün darbe tertiplemesi üzerinden yaratılan bir fırsat değildir bu. Böyle bir yorum, her gelişmeyi yönlendirecek bir güce sahip olma babında AKP-Erdoğan diktatörlüğünü ikonlaştıracaktır ki, gelişmelerinde gösterdiği gibi TSK dahil, özel hareket, SAT, her renkten bereli komandolar vb. askeri ve bürokrat güçten oluşan gerici devlet aygıtı güçlü değildir. Ve burjuva-feodal gerici iktidarlar, en bağnaz yöntemleri kullansalar da, tüm toplumsal ve iç çatışmalara hakim değillerdir. Bu gerçeklikle beraber darbe girişimcilerinin, darbe gününden önce deşifre olduğuna ve buna karşı tedbirlerin alındığına, her şeyin değilse de genel durumun Erdoğan –AKP diktatörlüğü ve ekibinin kontrolünde gerçekleştiğine dair yığınlarca veri bulunmaktadır. Hazırlıklar kısmi olarak yapıldıktan sonra da darbecilerin provoke edilerek “erken doğuma” zorlandığı izlenimlerinin yanı sıra Gülen grubunun bu darbeyi tek başına örgütlemediğinin de ciddi emareleri var. Ama pratik hamlede, darbeci gruplar arasında bir tarafın geri çekilip Gülen grubunu açığa düşürerek onların tasfiyesinden çıkar sağlaması, yaşanan tasfiyeler ve yerine atananlar ele alındığında, güçlü bir ihtimal olarak ortaya çıkmaktadır.
Yani, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, uzun süreçli planlamaları konusunda, darbe girişimi önemli bir fırsat olmuştur. Devlet bürokrasisi, militarize kurumları ve kamu alanlarında, yüz binlere varan sayılarla ifade edilen bir tasfiye planlanıyor. Gerici burjuva hak ve hukukunu ayaklar altına alarak OHAL/cunta yönetimiyle bunun yapılması, yaşanan ve yaşanacak vahşeti belgelemektedir. Jandarma, polis, iç “güvenlik”, kamu “güvenliği” gibi temel unsurların, Erdoğan-AKP diktatörlüğünün kurmayları özgülünde, faşist gerici hakim kliğin elinde merkezileşmesinin ilanı olan OHAL uygulamalarıyla AFC koşullarının daha da derinleştirilmiş halidir. 81 ilde OHAL uygulaması, Kanun Hükmü Kararnamelerle, bir maske olarak dahi parlamentonun kullanılmaya ihtiyaç duyulmaması, gerici darbe girişimi karşısındaki AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, karşı darbesinin açık faşist uygulamalarıdır.
AKP-Erdoğan diktatörlüğü, bu olağanüstü süreçle, darbe girişimini, iki yönlü bir arıtma aygıtı olarak kullanmaktadır. Öncelikle, ”PDY-FETÖ” terör örgütü üyesi ve somut suç “darbeci” suçlaması üzerinden kapsamlı olarak, devletin egemenlik kurumları ve “sivil” ayaklarındaki tüm muhalefeti temizlemek, ikinci yönde, iç ve dış politikada yaşadığı ve yarattığı tüm sorunları, katliamları, ”darbeciler” olarak yargıladığı kesimin üzerine yıkarak AKP-Erdoğan diktatörlüğü sürecini “aklamak”. Örneğin, Roboski, Reyhanlı, Amed, Sur, Cizir vb. gibi Kuzey Kürdistan-Türkiye coğrafyasında yapılan birçok katliam, ”Darbecilerin” dosyalarına girecektir. Yine dış politikada çamura batan “Neo-Osmanlıcı” çizginin yarattığı tüm enkaz, Rus savaş uçağının düşürülmesi olayları gibi tasfiye edilen bu güçlere fatura edilerek hem AKP-Erdoğan diktatörlüğünün sırtında ciddi bir yük olarak duran bu gibi kamburlardan kurtulmak isteyecektir, hem de özellikle dış politikada Rusya, İsrail, Suriye nazarında yaşadığı “U” dönüşüne mazeret oluşturacaktır. OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle süreci örgütlemek, tüm bu projelerinin, yasal dayanağı olmaktadır.
7 Haziran seçimleri sonrası devrimci – demokrasi güçlerinin eşit olmayan koşullarda, faşist iktidarın her türlü hilesine karşın O’nun minderinde elde ettiği başarıyı, ”sivil” darbe ile kurgulayıp, 1 Kasım’la lehine çeviren AKP-Erdoğan diktatörlüğü, bugünde başarısız bir askeri darbenin, kendi gerici iktidarlarına getirisini ziyadesiyle kullanacaktı, nitekim kullanmaktadır da. Burjuva gerici demokrasisinin, “eşitlik, adalet, özgürlük, laiklik” gibi temel ilkeleriyle dahi alakadar görünmeyen, (ki burjuvazinin bu ilkeleri, son tahlilde burjuvazinin barbarlığını inşa etmiştir) kalabalıkları, ”demokrasi nöbetçileri” olarak nitelemek ve buradan bir şölen çıkarmak, AKP-Erdoğan iktidarının, kendi faşist uygulamaları için “demokrasi aşkı” kılıfı yaratmaktan öte anlam ifade etmemektedir. Sokaklarda, paramiliter, militarize ve cihatçı güçlerle yönlendirilen ve geri kitleler üzerinden “güce” dönüştürülen ortamda, devlet AKP-Erdoğan diktatörlüğünün temsili olan gerici burjuva kliğe göre dizayn ediliyor.
Tasfiye kapsamlı ele alınıyor. Hedef, devletin tüm kurumlarında Gülen gurubunu tamamıyla tasfiye etmek, siyasal, ekonomik, askeri ve kültürel tüm olanak ve kurumlarını kapatmaktır. Ve bu baskılanma altında tüm burjuva siyasal rakipler hizaya getirilmekte, pasifize edilmekte, OHAL ve KHK’lara bağlanmaktadır. MHP ve CHP özgülünde bunu net görmekteyiz. Ordu, yargı, yasama, yürütme alanları, basın-yayın, kamu alanı, sendikal örgütlenmeler, işyerleri, vakıflar, eğitim alanları vb. tüm sosyal-siyasal birimler, topyekun tasfiye planına tabi tutulmuştur. Tutuklanan, görevden uzaklaştırılan, kamu hakkından ömür boyu men edilen, sermayesine el konulan tüm kurum ve kişiler, AKP-Erdoğan karşı darbesinin güncel sonuçlarıdır.
Gerici sınıfların, darbeci yöntemlerle iktidar hesaplaşmasında, devletin yıkılan kurumları, AKP-Erdoğan diktatörlüğüne göre yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Dün Gülen’le kutsal ittifak içinde tasfiye etmek istediği gerici, klasik-ulusalcı Kemalistler, bugün Gülen tasfiyesinde, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün müttefik güçleridir. Devlet kurumlarında boşalan yerlere, ”Balyozcu-Ergenekoncu” kadroların atanması, bu güçlerin tahliyesi ile başlayan ittifak sürecinin somut karşılığıdır. Bu güçler ekonomik ve siyasal olarak da palazlanacaktır. Bu gerici ve kirli ittifakın, ileride nasıl bir çatışmaya dönüşeceği meselesi, tabi ki bir değerlendirme konusudur. Konumuzun dağılmaması için burada değinmeyeceğiz ama bu kirli ittifakın, gerici iktidar dalaşında, ilerleyen zaman diliminde bir çatışmaya dönüşeceği muhakkaktır.
Tasfiye süreci, OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetilerek, burjuva muhalif zemindeki itirazlar bile olanaksız kılınarak, süreç en hızlı şekilde tamamlanmak istenmektedir. Ki kişileri tasfiye etmek sadece idari bir tedbir olduğundan, devletin gerici kurumları arasındaki ilişki, hukuksal konum değiştirilerek AKP-Erdoğan diktatörlüğünün darbesi kurumsallaştırılmaktadır. Askeri okulların kapatılması, kuvvet komutanlıklarının, tersanelerin Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, Milli Savunma Üniversiteleri’nin kurulması, askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na, jandarmanın İç İşleri’ne bağlanması, valilerin ve polisin sınırsız yetkilerle donatılması bir anayasa değişikliğiyle, MİT ve Genelkurmay’ın “Cumhur” başkanına bağlanması, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün ordu, yargı, devlet bürokrasisi içindeki iskeletinin inşasıdır. İnşa kurumsallaşma eksenlidir. Milli savunma üniversitelerden, kendine yakın öğrencilerin alınıp, kendi gençlik örgütlerinden harp okullarına geçiş sağlanacaktır. Yani Gülen gericiliğinin “altın çocukları”, AKP-Erdoğan gericiliğinin “dindar nesilleriyle” yer değiştirecektir.
AKP-Erdoğan iktidarının, güncel olarak hedefi, darbe girişimi üzerine devlet içindeki gerici hasım klikler olsa da esas ezmek istediği devrimci-sosyalist ve Kürt devrimci muhalefetidir. Devlet egemenliği içindeki bu gerici iktidar dalaşı, birbirine karşı en barbar ve kirli yöntemlerle sürerken, her hakim olan gerici klik, faşist devlet egemenliğini, esasta sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesini bastırma eksenli tesis edecektir. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün devlet içinde hasım gerici kliği tasfiye süreci, esasta sömürülen işçi sınıfına, ezilen inanç guruplarına, mazlum uluslara yönelen topyekun savaş konseptiyle bütünleştirilecektir. Gerici kliklerin tepişmesinde kamu ve devlet kurumlarında, sendikalarda, kooperatiflerde, basın yayın alanında, çalışan yığınlarca emekçiye yönelmesi hak arama eylemlerini, örgütlenme, kendini ifade etme, demokratik kurumlara üye olma haklarının engellenmeye çalışılması, bu yönlü planlanan büyük saldırı projesinin sadece ilk verileridir. Bu anlamıyla OHAL ve KHK yönetmenlikleri, esasta ezilen ve sömürülen halklara saldırı olarak şekillenecektir. Devlet içindeki gerici güç didişmesinde, birinin “yenilgisi” ile “şov” yapan AKP-Erdoğan diktatörlüğünün hem siyasal iktidarını hem de an itibarıyla, meydanlarda-sokaklarda kurduğu “hakimiyeti” magazin dünyasının gerici iktidar karşısında şarlatanlaşmış kişilik(siz)leriyle (Acun, Arda, Hadise,vb.) “zafer” nidaları söyletmesi, nihai bir sonuç değildir. “TC”’nin tarihi, gerici egemenlerin kalıcı olmayan bu “zafer” sarhoşluğuyla doludur. Bugün kent meydanlarına, cihadist-bağnaz sedaların önderliğinde, geri kitlelere okutulan selalar (ki AKP tüm tabanını dahi bu alanlara çekememiştir. Ama devrimci muhalefet başta olmak üzere, muhalif güçler bu süreçte oynaması gereken rolü oynayamadığı için sokaklara bayrak, millet, demokrasi aşkı diye çığırtkanlık yapan gericilik “hakim” olmuştur), daha 28 Şubat’ta, ”Cumhuriyete ve laikliğe sahip çıkıyoruz” gerici çığırtkanlığıyla, bugünün hakim gerici kliğini boğazlıyordu. Yani “cumhuriyet ve laiklik için” ordular ileri komutuyla, “Başkomutanın ikinci emrine kadar meydanlardayız” komutu, aynı gerici damardan beslenmektedir. Sömürülen halklar, mazlum uluslar ve ezilen inanç gurupları açısından burada bir tercih söz konusu değildir. Apoletli ya da apoletsiz, gerici taht savaşının çıktığı yer faşizmdir. Sosyal ve ulusal devrimci kurtuluş savaşlarının zaferi dışındaki bir ışık, bu karanlığa direnemez, bu karanlığı alt edemez.