HABER MERKEZİ (24-01-2017)- Gazetemizin köşe yazarı olan Aycan Solmaz’ın ‘yükselen faşizme karşı birleşik direnişi büyütelim’ başlıklı yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.
Faşist diktatörlük sultası, iktidar ve gerici işbirlikçileriyle yasama-yargı-yürütmeyi tek elde toplama çalışmalarının, fiiliyattan “yasal” hale getirilmeye çalışıldığı, meclisten genel oylamayla da geçirilerek yerini önümüzdeki aylarda gerçekleşecek olan referanduma bıraktığı süreçten geçiyoruz. Meydanlarda bu durumu “hamdolsun” edasıyla karşılayan zat, tez elden “halkı”nı gece gündüz demeden evet için çalışmaya çağırdı. Biraz öncesinde ise “karne heyecanı yaşayan minik öğrenci” spikerin büyüyünce ne olacaksın/neler yapacaksın sorusuna karşılık cumhurbaşkanı olup anayasayı değiştireceğim ve idamı getireceğim yanıtını verdi. Sosyolojik ve psikolojik açıklamalar bir yana, durumun vahameti bu sıradan(!) örnekle de anlaşılacağı üzere, toplumun en küçük fertlerinin “müfredatına” sızacak kadar işleyen-işletilen bir faşist kuşatmanın olduğu süreçten geçiyoruz.
Ezilen emekçi yığınları ve örgütlü mücadele yürüten devrimci demokrat ilerici kesimi genel saldırı açısından önümüzdeki günlerde daha nelerin beklemekte olduğunu en son haliyle OHAL ve KHK’lardan bu yana az çok tahmin etmekteyiz. Toplumsal dinamikleri son kertesine kadar saldırarak bastırmaya devam eden iktidar, bu yolda karşılaştığı basıncı da kendi hukuk ve yasalarını dahi tanımazlıktan gelerek kendi gerici çıkarları temelinde çözme yoluna gidiyor.
İşçi-emekçilerin yasaklanan grevleri, kapatılan mücadele mevzileri, tutuklanan on binlerce devrimci, demokrat, ilericiden eğitim ve basın emekçisi, milletvekili ve parti yöneticileri, hapishanelerde işkenceye uğrayan tutsaklar, işinden atılan emekçiler, kapatılan gazete, dergi ve kanallar, Kuzey Kürdistan’da adeta haritadan sildikleri, yakıp yıktıkları şehirlerden şimdi de zorla göç ettirilmeye çalışılan halk, iktidar döneminden ama en fazla da bu süreçten alınan yasal cüret ve güvencelerle otobüste tekmelenen kadın, sokak ortasında katledilen Werde, tecavüz edilen çocuk, geri salıverilen tecavüzcüler, Cizre’de panzer altındaki Hakan, gericiliğe karşı bildiri okuduğu için tutuklanan genç kadın ve hayalinden idamı geçirmek zorunda bırakılan “minik öğrenci”… şimdi her zamankinden daha çok mücadeleyi yükseltme gerekçemiz olarak karşımızda durmaktalar.
Saldırılar en geniş anlamda artsa da buna karşı gelişen araçlarla mücadele de artacaktır. İnsana-canlıya dair olan yaratıcı her ses dört duvar tanımadığı gibi yasak ve sınırlılık da tanımaz. Halkın haklı mücadelesi var oldukça kitleler kendi imkanlarını ve araçlarını yeniden-yeniden yaratmanın yollarını bulacaktır-bulmuştur da. En ufak hak talebinin dahi tahammülsüzlükle bastırılıp kitlelerin sindirilmeye çalışıldığı, toplumun en geniş kesimlerine yönelik her türden faşist saldırıların giderek arttığı böylesi bir süreçte mücadeleyi en geniş ileri örgütlü-örgütsüz kesimlerle buluşturup birleşik direnişin mevzilerini arttırmalı, ortaklaşmanın yollarını zorlamalıyız. Kullanabildiğimiz ve var olduğumuz bütün alanlarda mevcut gerici düzene karşı itirazlarımızı, reddettiklerimizi ve taleplerimizi en örgütlü birleşik gücümüzle, en geniş halk kitlelerine ulaşarak sesimizi çoğaltmamız gerekiyor.
Erkek egemen sistemin sınıfsal-cinsel-ulusal anlamda her türden ve her alanda yapılan saldırılarından fazlasıyla “nasibini” alan kadınlar buna karşılık mücadeledeki yerini de aktif şekilde kuşanmalıdır. Çünkü yaşamın içerisinde değişim-dönüşümde ısrar eden kadın, sınıf bilinçli duruşuyla mücadeleyi de aynı şekilde toplumsallaştıracaktır. Geri olana karşı ileri; karanlık olana karşı aydın; dogmatik olana karşı bilimsel; eski olana karşı yeni bir toplum-yeni bir insanı yaratma yolunda değişimi şimdiden başlatalım. Ödenen bedellerle elde edilmiş haklarımızın budanmasına elbette izin vermeyeceğimiz gibi, şimdiden mücadelesini yürüteceğimiz demokratik haklarımızı yarına da ertelemeden görevlerimize sahip çıkmalıyız. Ne ki bütün bu kazanımların hizmet edeceği uzun vadeli amacımız olan Marksist-Leninist-Maoist ideolojinin önderliğinde hayat bulacak o gelecek toplum projemizi, kadınların köklü kurtuluşunun ve gerçek özgürleşmesinin başlayacağı Sosyalist ve nihayetinde Komünist toplum projemizi mücadele içerisindeki kitlelere bugünden en yalın-en açık haliyle taşıma, anlatma görevimizi de bir kenara bırakmamalıyız. Alternatif dünya sistemini belki tüm detaylarıyla bugünden somutlayamayacağız fakat kitlelere de öyle tamamen soyutlamalarla da gitmeyeceğiz. Elle tutulur gözle görülür tarihi belgelere, gözlemlere dünya üzerinde yaşanmış sosyalizm deneyimlerine sahibiz. Tarihte devrim süreçlerini yaşamış olan toplumlardan,toplumsal pratikleri bizzat yaşamış olan kadınlardan somut örneklerle, kadına dair muazzam gelişmelerin yaşandığı, yaşamın içerisinde özne olduğu, haklarının bugünün toplumuyla kıyaslanamayacak düzeyde tanındığı, eşit görüldüğü, söz-yetki-karar mekanizmalarında varlık gösterdiği devrim süreçlerinden örneklerle-eksikliklerden de dersler çıkartarak- anlatabilmeliyiz. Neleri istemediğimizi, nelere itiraz ettiğimizi ve nelere karşı mücadele ettiğimizi söylerken aynı zamanda bu karşı koyuşlarımızı da devrimci mücadelemizin birer parçası haline getirmeliyiz. Ancak o zaman kazanımlarımız kalıcı bir çözüme hizmet eder ve özgün mücadelede özne olan kadınlar genel mücadelenin aktif birer parçası haline dönüşebilir. Ve yine ancak o zaman, bugünden direnen kadının rengini vereceği yeni bir dünya mümkün kılınabilir. Yazımızı bu iki mücadele kanalının kopmaz bağını ve bütünlüğünü en özlü şekilde şiarlaştıran Berna Yoldaşın sözleriyle noktalıyoruz: “Yaşasın kadınların kurtuluşu yaşasın insanlığın kurtuluşu o özgür Altınçağ mücadelesi”.
Aycan Solmaz