Ya ateş olunacak, ya bu yangının külü!

AKP iktidarı darbe girişimi bahane edilerek, tüm düzen partilerinin ortaklaşarak çıkardıkları dokunulmazlık yasasıyla, milyonların iradesini temsil eden HDP eşbaşkanları, vekilleri, belediye başkan ve eşbaşkanları, meclis üyeleri, parti başkan ve yöneticileri tutsak edildi. Onbinlerce devrimci-demokrat kamu çalışanı ya işten çıkarıldı, ya da hapishanelere dolduruldu. Gazeteler kapatıldı, gazeteciler uyduruk gerekçelerle hapishanelere tıkıldı. Muhalif bütün devrimci-demokrat dernekler kapatıldı…

HABER MERKEZİ (20-01-2017)- Bir yandan küresel ekonomik dengeler, diğer yandan bölgesel gelişmeler ve bu gelişmelerin ülkedeki yansımaları, Türk egemen burjuvazisini  dar alana sıkıştırmış ve buna bağlı olarak yönetememe krizi giderek derinleşme eğilimindeydi. İçte Gezi benzeri kalkışmalar ve bölgesel olarak da özellikle Rojava’daki Kürt oluşumunun yaratığı tehditler, içte ve dışta daha da saldırganlaşmasına neden olmaktaydı. Kurulduğu günden beridir iktidarın kadim ortağı Gülen’in 15 Temmuz darbe kalkışması, sıkışmışlığı aşmalarının fırsatına dönüştürüldü. Şöyle ki; o güne kadar uygulana gelen saldırı politikaları, kendi mevcut yasalarının da üstündeydi. Bu, iç toplumsal desteği eritiyorken, muhalefet güçleri cephesini de genişlemesine güçlü zemin yaratıyordu. Darbe girişimi, bütün bu riskleri kendi lehlerine çevirmeleri için gerekli olan gerekçeleri oluşturdu. Demogojiler ve bindirilmiş kıtalar eşliğinde zihinlerde yarattıkları manipülasyonlarla gerekli olan toplumsal desteklerini de artırdılar. Rejim, Özal ve Demirel’den bu yana arzulanan başkanlık sistemine dönüştürüldü. (Yapılan yeni Anayasayla da bu fiili başkanlık sistemini yasallaştırılmaya çalışılıyor). İlan edilen OHAL ve yayınlanan Kararnamelerle, parlamento peçesini de fırlatıp bir kenara atarak, pervasızlaşan ve giderek daha da pervasızlaşacak olan saldırının önünü açtılar. Şimdi her hangi bir kaygıya kapılmadan ortaya çıkacak olan en küçük bireysel itirazı bile boğmaya başladılar

Darbe girişimi bahane edilerek, tüm düzen partilerinin ortaklaşarak çıkardıkları dokunulmazlık yasasıyla, milyonların iradesini temsil eden HDP eşbaşkanları, vekilleri, belediye başkan ve eşbaşkanları, meclis üyeleri, parti başkan ve yöneticileri tutsak edildi. Onbinlerce devrimci-demokrat kamu çalışanı ya işten çıkarıldı, ya da hapishanelere dolduruldu. Gazeteler kapatıldı, gazeteciler uyduruk gerekçelerle hapishanelere tıkıldı. Muhalif bütün devrimci-demokrat dernekler kapatıldı…

Bütün bunlar, her yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) sonrası yaşadığımız, bilinen gerçekler. Kısacası bize ve tüm toplumsal kesimlere dayatılan; ya biat edeceksin, ya da sana reva görüleni kabulleneceksin. Başka yolun yok!..

Egemen Türk sermayesinin, Tayyip ve AKP eliyle bize dayattığı ve yayınlanacak olan yeni yeni kararnamelerle tüm ülkeyi baştanbaşa F Tipi hapishaneye çeviren bu dünden daha koyu karanlığa, yani gemi azıya alan faşist diktatörlüğe boyun mu eğeceğiz? Boyun eğmeyeceğimiz, tartışma götürmeyecek denli net. Bu netlik, hem kendi tarihimiz ve hem de Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketinin tarihiyle günceldir..

 Faşist diktatörlüğün borazanları, baharla birlikte kırdan kente her yeri kan gölüne çevireceklerini, hatta Kandil’i dümdüz edeceklerini bas bas bağırıyorlar. Yani önümüzdeki dönemde bütün mevzilerimize ne denli azgınca saldıracaklarını ve elimizden alacaklarını şimdiden ilan ediyorlar. Biz Maoist komünistler düşmanlarımızın hiçbir kavga davetini geri çevirmedik, faşist sultan nezdindeki bu davetlerini de elbette geri çevirmeyeceğiz. Ancak bu daveti kabul ederken, tarihsel tecrübelerimizden dersler çıkarmak ve bizi gerileten mevcut handikaplarımızdan kurtulmak zorundayız. Hazırlıksız ve kendi iç handikaplarından kurtulamamış hiçbir güç tutuştuğu kavgadan zaferle çıkamaz. İkincisi; her yeni süreç, kendine özgü taktikleri zorunlu kılar. ‘’Aynı yoldan gidildiğinde farklı bir yere varılmaz’’ esprisinden hareketle, kalıplaşmış geleneksel taktiklere sıkışıp kalmadan, toplumsal siyasal yaşamın ilişki ve olanaklarının, sınıf çelişkilerinin ortaya çıkardığı sayısız fırsatları kullanan taktikler geliştirerek bu süreç başarıyla taşınabilir ancak.

Faşist diktatörlük, bizi ve devrimci-demokrasi güçlerini bedeller ödeyerek kazanmış olduğumuz bütün mevzilerimizden söküp atmak istiyor. Hiçbir mevziimiz elbette ki, terkedilemez. Diktatörlük mevzilerimizi elimizden almak için saldırırken, biz mevzilerimizi genişletmek için mücadele edeceğiz. KHK’larla derneklerimiz kapatıldı. Bunu aşmanın farklı farklı yolları elbette vardır. Kendimizi aynı isim, aynı tarz mutlaklığına hapsedersek, bu farklı çözüm yollarına kendimizi kapatmış oluruz. ‘’Belirleyici olan özdür’’ formülüyle hareket edildiğinde ancak değişik alternatif çözümler üretilebilir. Bu konuda esnek olmak zorunluluğu, bizi her aracı kullanma olarak anlaşılmamalı. Kullanacağımız araçlar için ilkelerimizden vazgeçemeyiz. İlkemiz bellidir; hangi olanak ve avantajlar yaratırsa yaratsın, kirli hiçbir araca tenezzül etmeyiz ve kirli bir aracı kullanmayız. Şeyh Bedrettin’in dediği gibi; ‘’ulvi amaçlara, ulvi araçlarla ulaşılır.’’

Sadece bu keskin ve zorlu sürecin değil, sınıfsız ve sınırsız özgürlükler dünyasına giden yolda ve bugünün iktidar mücadelesinde, stratejik aracın sınıf partisi olduğu tartışma götürmez bir ilkedir. Bundan bir adım bile geri durmadan, bütün araçları ve olanakları buna tabii kılıp hizmetine sunarak bu yol yürünecektir.  Bu aracın aksayan ve eksik kalan yanlarının düzeltilip tamamlamanın ertelenemez bir görev olduğu, bir kez daha tarihsel gerçekliğiyle kendisini dayatmıştır. Bunun dışında, hiçbir araç ve olanağın iktidar mücadelesinde belirleyici her hangi bir hükmü olmaz. Yaşadık, gördük ve tekrar tekrar yaşayıp göreceğiz ki, bu temel araç dışındaki diğer araçlar ve olanakların bütün hükmü, KHK’lar kadardır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan emekçi halkları geleceği belirleyecek olan yeni bir tarihi süreçten geçmektedir. Bu tarihi süreç omuzlarımıza dünden daha ağır görevler yüklemektedir. Bu görevler, emekten ve demokrasiden yana bütün güçlerin olduğu gibi, esas olarak biz komünistlerin görevidir. İlkel dar grup çıkarları amaçlı düşünüş ve davranış tarzından kopuşumuz epeyce zaman oldu. Ancak dışımızdaki devrimci güçlerde hala bu ilkel düşünüş ve hareket tarzı hakimiyetini koruyor. Bu bir araya gelişleri ve birlikte hareket etmeyi sınırlayan hastalık, önümüzdeki süreçte de çokça mesai harcayacağımız alan olacaktır. Olmak zorundadır da. Çünkü bu tarihsel süreç, birlikleri, ortak hareket etmeyi daha fazlasıyla zorunluluk düzeyine çıkarmıştır. Bu anlamıyla mevcut Birleşik Devrim Hareketi kilit bir rol oynama göreviyle yüz yüzedir.

Konfüçyüs; ‘’karanlıktan korkmaktansa, bir mum yak’’ diyor. Tarihimiz boyunca hiçbir karanlıktan korkmadık, hep karanlıkları parçalayan dağlardaki yangınlar olduk. Karanlıktakilere umut olduk, rehber olduk. Bugün daha büyük yangınlar olma göreviyle yükümlüyüz. Ya bu karanlığı yırtan yangın olacağız, ya da bu yangından arta kalan kül.. Kül olmamak için görev başına!..

 

Önceki İçerik“Cumhurbaşkanlığı sistemi”, tek merkezde iradeleşen faşizmin “yeni” yüzüdür
Sonraki İçerikYükselen faşizme karşı birleşik direnişi büyütelim