HABER MERKEZİ (06.04.2014)- Gazetemiz 80. Sayısında yayınladığımız ‘Yerel seçimlerde küçük yerlerden açılan büyük ufuklar” başlıklı yerel seçimler analizini öneminden dolayı okurlarımızla paylaşıyoruz.
“Düzen partileri tarafından genel seçim havasına sokulan ve adeta genel seçim işlevi yürüten yerel seçimler sonuçlandı. Her seçim gibi bu seçimlerin de kazananı ve kaybedeni oldu. Olağan koşullarda seçimi bir yarış olarak tanımlamak mümkündür. Fakat seçimler yarışı olağan bir yarıştan öteye, siyasi iktidar imtiyazı ve pastasının paylaşılması olarak biçimlenir ki, burada yarıştan çok tam anlamıyla ilkesiz bir mücadele ve kirli dalaş hüküm sürer. Sömürüden, talandan ve iktidar olanaklarından daha fazla nemalanma hakkı için her türlü kirlilik ve çirkefe başvurulur. Hırsızlık (oy hırsızlığı), komplo ve hile gibi burjuva etiğe uygun tüm yollar kullanılarak rakipler geride bırakılmaya çalışılır. Kısacası gerici burjuva partilerinin arasındaki seçim yarışlarında ahlak, onur ve ilkeden eser yoktur. Bu yarış doğrudan maddi kazanım ve iktidar konulu olduğu için diğer yarışlara benzemez, burjuva partiler sınıf karakterleri gereği, birbirlerini her hileyle benzetirler. Sonuçlanan bu yerel seçimler de burjuva gerici çıkarlar uğruna her türlü yöntemin mubah görülerek kullanıldığının tipik örneğini verirken, burjuva partilerin keskin ve kirli dalaşına da tanık oldu.
Burjuva klikler arasındaki çıkar dalaşı
Bu seçimlerdeki dalaşın çok skandallı, çok kasetli, çok yolsuzlukçu, çok hileli ve keskin geçmesinin sebebi, seçimlere genel seçim rolünün atfedilmesine bağlı olarak iktidar dalaşının burjuva klik ve güçler arasında keskin biçimlerde sürüyor olmasıydı. Yerel seçimlerden önce başlayan ve yerel seçimler atmosferinde daha da yoğunlaşan iktidar dalaşı bu seçimlere damga vuran özelliklerdendi.
Seçim süreci ve sonuçlarını iki cepheden değerlendirmek doğru olandır. Birinci cephe burjuva düzen partileri arasında iken, ikincisi de burjuva düzen partileri ile devrimci demokratik güçler arasında yaşanandır.
Faşist düzen partilerinin her türlü kirlilik ve çirkefe başvurarak yürüttüğü seçim süreci, sonuçları itibarı ile esasta AKP’nin lehine, CHP ve diğer düzen partilerinin aleyhine noktalandı. AKP son genel seçimlerdeki oy oranına göre 2 milyon civarında bir oy kaybı yaşayarak bu anlamdaki dalaşta darbelenmiş olsa da, seçimin birincisi olmayı başarmıştır. Kaldı ki, tüm hırsızlıkları, yolsuzlukları, komploculuğu ve etrikacılığı vb vs deşifre edilmesine karşın bunca oyu alması alenen ve onun adına bir başarıdır. Başka ülkelerde hükümetlerin bir an bile duramayacağı gelişmelere (hırsızlık-yolsuzluk, komplo vb.) karşın, AKP iktidarı büyük bir oy desteği alarak yerini ve pozisyonunu sağlamlaştırdı. Ki faşist AKP iktidarı baskı politikaları ve saldırgan uygulamalarını, seçmenden aldığı referansla daha da pervasızlaştırmaya girişecektir.
Burjuva güruh cephesinde seçim hilelerinin kullanıldığı açıktır. Zira burjuva ahlak gerici menfaatlere bağlı olarak biçimlenir, oradan beslenir. Dolayısıyla dürüst ve ahlaklı bir mücadele veya yarış yürütmeleri beklenemez. Burjuva sınıf karakterinden dürüstlük beklenemeyeceğine göre oy satın almaktan, oy çalıp sonuçları değiştirmeye yönelik her türlü gayri ahlaki yollara başvurmaları da kaçınılmazdır. Yapılan seçim hileleri yeniden sayımlarla değişikliğe uğrayan kimi sonuçlarda da somutlaştığı gibi, burjuva seçimlerin kendisinin hile olduğu da doğrudur. Bu bağlamda burjuva seçimlerin hiçbir zaman halk kitlelerin gerçek tercih ve iradesini yansıtmadığını söylemek gerekir. Ayrıca burjuva sınıf partileri arasındaki seçim hileleri bizlerin sorunu değildir.
Faşist düzen partilerinden kimin iktidara yerleşip hükümet edeceği proletarya ve geniş halk kitlelerinin yazgısı açısından hiçbir değere sahip değildir. Bu bakımdan düzen partilerinden kimin kazanıp kimin kaybettiği devrimci sınıf siyaseti açısından esasta bir önem taşımaz. Proleter devrimci siyaset seçimlerde kimin kazanıp kimin kaybettiği sorununu, burjuva düzen partileri ile sosyalist ve demokratik güçler arasında mütalaa eder.
Esas olarak faşist düzen partileri arasındaki kazanma / kaybetme sorunu halk kitlelerinin sorunu değildir. Yani AKP’nin mi, yoksa CHP ve MHP’nin mi kazandığı halk kitleleri açısından bir önem taşımaz-taşımamaktadır. Fakat halk kitlelerinin büyük oranda gerici düzen partilerinin peşine takılmış olması ve dolayısıyla düzen partilerinden kimin kazanıp kimin kaybettiği, halk kitlelerinin gündemini meşgul ettiği için belli bir önem taşır. AKP iktidar eden klik olarak somut olarak halk kitlelerinin baş düşmanı pozisyonundadır. Sömürü, zulüm ve faşist baskı unsurlarının kumandası AKP iktidarının elindedir. Dolayısıyla halka uygulanan baskının, sömürünün, zulmün ve her türden gerici faşist baskının somutta birinci dereceden sorumlusu ve bu çarkın temsil ifadesi, mevcut olarak iktidar olan AKP’dir. Halk kitlelerinin baş düşmanı da bu iktidardır. Bu bağlamda AKP iktidarının okların ucuna oturtulması hem siyasal gelişmeler ve hem de siyasi pozisyonu gereği doğru olanıdır. Ancak bu, asla diğer düzen partilerine ehven bakmayı vb vs gerektirmez. Öte taraftan, ne sebeple ve hangi hesaplarla olursa olsun, CHP veya Kemalist kliğin her türden hırpalanıp tasfiye olması halk kitlelerinin çıkarlarına uygundur. Seçimlerde kaybetmesi de aynı zeminde değerlendirilmesi gereken bir konudur. Hatta sahtekarca kullandığı aktörler ve iki yüzlü argümanlardan dolayı halk kitlelerinin yanılsamalara düşmesine vesile olan pozisyonu itibarıyla başarı kazanmaması özellikle olumludur. CHP’nin kazanmamasını olumlarken, AKP’nin kazanmasını olumlamış olmayız, olmuyoruz. Zira gerici burjuva partiler arasında bir tercih yapma tavrımız yoktur, olamaz da. Spekülasyona yer yok ki, mevcut durumda AKP iktidarının baş düşman olduğunu tespit etmekteyiz.
BDP’nin seçimlerdeki başarısı dikkat çekti
Seçimlerin burjuva bir hile olmasına karşın, kitlelerin düzen partileri ekseninde tercihler yapmaya mecbur kalması, devrimci demokratik güçlerin siyasi-örgütsel güç olarak alternatifsiz olmalarından ileri gelmektedir. Ki, gerici hakim sınıflar uzun süreden beridir yapay kutuplaşmalar yaratarak kitleleri burjuva sınıf partileri çevresinde toplanmaya itmiştir. Kitleler devrimci alternatifi yeterli bir güç olarak göremediğinden kerhen de olsa düzen partilerini desteklemeyi benimsemiştir. Devrimci demokratik veya sosyalist alternatifin çok sınırlı da olsa güç olduğu yerlerde halk kitleleri ezici bir çoğunlukla bu alternatifi desteklemiştir. BDP ve HDP’nin aldığı oy ve belediyelerle, DHF’nin desteklediği adaylar vasıtasıyla kazandığı belediyeler bunun kanıtıdır.
Faşist düzen partileri oy çoğunluğuna karşın, yurtsever, demokratik ve sosyalist devrimci güçler karşısında başarı sağlayamamıştır. Seçimlere katılan tüm demokratik devrimci güçler olanaksızlık ve sınırlılıklar içinde seçime katılırken, bu güçlerin düzen partileriyle yürüttüğü yarış eşit şartlar ve adil zeminde olmamıştır, olamaz da. Eşitsiz şartlarda seçim yarışında bulunan demokratik devrimci güçler tüm dezavantajlarına karşın belli başarılar elde etmiştir. Para ve eşya dağıtımlarıyla oy toplayan, her türlü hileye başvuran, medya-basın, devlet imkanları gibi her türlü olanağa sahip olan ve her yolu mubah görerek kullanan burjuva faşist düzen partilerine karşın, demokratik devrimci güçler ilkeli dürüst ve olanaksızlıklar içinde seçim yarışına girmektedirler. Tabiatıyla son derece ağır olan bu şartlar altında elde edilen başarılar da sınırlı olacaktır. Özcesi, bu realitede yarışa giren demokratik ve devrimci güçler bütünlüklü şartlar açısından bakıldığında başarılı görülebilir. Buna karşın önemli başarısızlıklarından da söz etmek mümkündür.
BDP’nin önemli başarılar göstermekle birlikte, Kürt illerinde (Urfa gibi…) AKP’ye belediyeler kaptırmış olması onun adına başarısızlık sayılabilir. Ancak bir önceki belediye sayısını arttırması açıkça başarıdır. BDP’nin özel olarak Dersim’de başarısından söz etmek yerinde olur. Her ne kadar Güç Birliği Platformu olarak seçimlere girilse de tayin edici olan ve damgasını vuran BDP’dir, dolayısıyla başarı da BDP’nindir esasta. Güç Birliği Platformu BDP’nin bir platformu olarak işlev görmüştür. HDP’nin esasta başarısız kaldığını da söylemek gerekir. HDP de esasta Güç Birliği Platformu’nun daha ileri bir biçimi olup ulusal hareketin belirlediği platform durumundadır. BDP’nin aldığı belediyeler veya oy oranında elde ettiği başarı oranı, Ulusal Hareket’in özerklik ilan etme gibi siyasi yönelimlerinde elini daha da güçlendirmiştir.
DHF’nin iki belediyeyi alması başarıdır
DHF bir taraftan başarı çizgisi yakalarken, diğer taraftan başarısız bir pozisyon sergiledi. Ovacık’ın kazanılması önemli bir başarıydı. Ama Dersim merkezde yenilgiye uğramasından da öteye aldığı oy oranıyla başarısız kaldığı söylenebilir. DHF’nin seçimlere hazırlık konusunda bir dizi eksikliğine ve ittifak gerçekleştirme konusunda yürüttüğü sürecin kendi çalışmalarını en azından zaman bakımından zayıflatması gibi dezavantajlarına karşın, iki belediyeyi kazanması görece bir başarı sayılabilir. Daha önce elinde olan Hozat Belediyesi’ni kaybetmesi başarısızlığı olarak kabul edilmelidir.
Bütün bunlardan öteye DHF açısından bakıldığında, esas başarı veya başarısızlık sorunu kazandığı belediye sayısıyla değil, yürüttüğü çalışmalar veya kitlelere dönük yürüttüğü ajitasyon-propagandayla ölçülmelidir. Zira DHF’nin anlayışı belediye kazanmaktan ziyade sosyalist yönetim anlayışı ve devrimci fikirlerin kitlelere ulaştırılmasında anlam kazanır. Siyasi propagandasının ne kadar yapıldığı, kitlelere ne kadar gidildiği, kitlelerle ne kadar ilişkilenip örgütlendiği DHF’nin seçim sürecindeki başarısının gerçek ölçütü ve anlamıdır. Kısacası DHF’nin mütevazi bir başarısından söz etmek mümkündür. Faşist düzenin DHF’nin aktivist ve faaliyetçilerini yaygın biçimde tutuklayıp hapsetmesine ve içinde yaşadığı sorunlarla yaşadığı örgütsel sorunlarının belli zayıflamalar yaratmasına karşın, iki belediyeyi alması başarı olarak görülmelidir. Dahası DHF’nin seçimlere girdiği toplam belediye sayısı dört ilçe, bir ildir. Bunlardan iki ilçeyi kazanmış, diğerlerini kaybetmiştir. Evet DHF iki küçük belediye-iki ilçe belediyesi kazanmıştır. Bu küçük yerlerde ve küçük kazanımlarıyla-başarılarıyla büyük ufuklara yelken açmıştır. Türkiye-Kuzey Kürdistan genel açısından bakıldığında devrimci sosyalist adayların kazandığı belediyenin DHF’nin kazandığı belediyeler olarak düşündüğümüzde DHF’nin mütevazi başarısından söz etmek abartı olmaz!
AKP ve Sünni İslam
Seçim sonuçlarından bir kaç sonuç çıkarılabilir. Birincisi, dinin bir afyon olduğu çok açık biçimde ispatlanmıştır. AKP iktidarının yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, talan ve hırsızlık başta olmak üzere, komplocu, entrikacı ve savaş kışkırtıcısı saldırgan niteliği skandalları patlak verip deşifre olmasına karşın, AKP büyük bir oy desteği alarak seçimlerde birinci parti olmayı başarmıştır. Bu anlaşılmaz durumun arka planında AKP tabanının AKP ile Sünni İslam dinciliğinde ideolojik olarak birleşmesinden veya AKP’nin bu geniş kesimleri suni İslam dinciliği üzerinden etkileyerek kendisine bağlamasından ileri gelmektedir. Evet din bir afyondur; aksi halde AKP’nin bunca kirliliğine, çirkefine, uyguladığı baskı ve yasaklara, faşist niteliğine karşın bu kitleler AKP’ye oy vermezlerdi-vermemeleri gerekirdi. Şayet veriyorsa, daha da önemsediği ve birlik kurduğu bir temel vardır ki, bu temel dinden başka bir şey değildir.
Çıkarılması gereken ikinci sonuç; halk kitlelerine daha fazla ve sistemli olarak gidip gerekli aydınlanma ve bilinçlenmeyi sağlama ihtiyacıdır. Devrimci alternatifin kitlelerle buluşması için çok daha fazla çalışmanın gerekliliği bir kez daha açığa çıkmıştır. Düzen sınırları içinde kalarak düzen partileriyle yarış yürütmenin gerçek çözüm olmadığı, sosyalist mücadelenin devrimci zeminde geliştirilerek kitleleri kucaklamasının ihtiyacı mevcut seçim süreci ve sonuçlarıyla açıkça görülmüştür. Kuşkusuz ki düzenin siyasi teşhiri ertelenemez önemdedir. Ancak düzen içi mücadele ve yarışlarla yetinmenin boş bir hülya olduğu açıktır. Demokratik mücadele olanakları sonuna kadar kullanılmakla birlikte, yüzümüzü devrimci mücadele perspektifiyle kitleleri sarmalayan ideolojik-siyasi güç olma esasına dönmemizin lüzumu çıplak biçimde ortadadır.
Elbette düzen sınırları içinde demokratik mücadele olanaklarının siyasi iktidar perspektifine bağlı ve ona hizmet eden yaklaşımla kullanılması reddedilemez. Adil ve demokratik şartlarda bir yarış ve mücadele almasa da kitlelerin iradesini açığa çıkarmak ve yarı-özerk pozisyonda diyebileceğimiz belediyelerde halkçı, demokratik, sosyalist yönetim anlayışına uygun adımlar geliştirmek mümkündür. Özellikle Dersim’in bazı ilçelerinde kazanılan belediyeler buna örnektir. ‘’Söz-yetki-karar halka’’ şiarını kılavuz edinen Mazgirt ve Ovacık Belediyeleri bu zeminde atılan adımlar ve elde edilen kazanımlardır.
Seçimlerde özetle ortaya çıkan bir başka sonuç ise, devrimci alternatifin ne kadar zayıf ve güçsüz olduğudur. DHF bugün desteklediği iki belediye kazanmıştır, yarın daha fazlasını kazanacaktır! Kazanması için yeterince zemin var, kazanmaması için sebep yoktur! Kuşku duyulmamalıdır ki, gelecek seçimlerde sosyalist anlayışla yönetilen daha fazla halkçı belediyeye yürünecektir!