Yeni YÖK Yasa Tasarısı neyi içeriyor?

Gazetemizin 85. Sayısında yayınladığımız Yeni YÖK Yasa Tasarısı’nın analizinin yapıldığı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (04.07.2014)- 2012 yılında yoğun olarak tartışmaya açılan ve üniversitelerin yeniden yapılandırılması adı altında kamuoyuna sunulan Yeni Yükseköğretim Yasa Tasarısı yeniden gündeme geldi. Kamuoyuna sunulduğu dönemde üniversite öğrencilerinin yoğun tepkisi ve Gezi Ayaklanması’nın bir getirisi olan üniversitelerde yükselen akademik ve demokratik mücadelenin sonucu itibarıyla, taslağın kısmi yetersizlikleri ileri sürülerek uzun bir süre rafa kaldırılmıştı.

Yeniden gündeme getirilen Yeni YÖK Yasa Taslağı, hakim sınıfların temsilcisi AKP’nin gerici çıkarları doğrultusunda özellikle vurgulanan 2023 vizyonuyla yeniden şekilleniyor. 12 Eylül askeri faşist cuntasının şekillendirdiği yükseköğretim yasasıyla ortaya çıkan ve o günden bugüne siyasi iktidarın üniversitelerdeki sopası işlevi gören YÖK, bu tasarıyla daha geniş yetkilere kavuşuyor. YÖK içerisinde kadrolaşmasını tamamlayan AKP iktidarının, gerici çıkarlarını birer birer hayata geçirdiğinin bir kanıtı da yeni yasa tasarısıdır.

Yeni tasarı sermaye ve şirketler için bilimi şart koşuyor

12 Eylül askeri cuntasının şekillendirdiği mevcut yükseköğretim yasasının ülkemizin ve dünyanın gelişen koşullarına uymadığını söyleyen TYÖK( Türkiye Yükseköğretim Kurulu)  başkanı Gökhan Çetinsaya, bir yasanın tasarlanıp uygulanacağını ve bu yasanın aynı zamanda anayasada bazı değişikliklerle mümkün olacağını açıkladı. Bilimsel bir eğitim ve özerk üniversiteler cilasıyla ilan edilen Yeni YÖK Yasa Tasarısı, gerici eğitim sistemini daha da geriye götürmeyi ve üniversiteleri sermayeye ve patronlara peşkeş çekmeyi hedefliyor. Neo-liberal politikaların bir sonucu olarak üniversiteleri piyasanın ihtiyaçlarının karşılanacağı alanlara dönüştüren hakim sınıflar, ülkemizdeki üniversiteleri Bologna süreci olarak bilinen eğitimin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi anlamına gelen sürece hızla yedekledi. 2011’den beri üzerinde yoğun olarak çalışıldığı söylenen yeni yasa taslağı, bu amaçlar doğrultusunda üniversitelerin yeniden yapılandırılması adı altında hazırlandı. Taslak beş temel ilke üzerinden şekillendi: “Çeşitlilik, kurumsal özerklik ve hesap verilebilirlik, performans değerlendirilmesi ve rekabet, mali esneklik ve çok kaynaklı gelir yapısı, kalite güvencesi.” Bu beş temel ilke üzerinden hazırlanan Yeni YÖK Yasa Tasarısı, esas olarak daha fazla kar ilkesiyle hareket edileceğini gösterdi. Yeni taslakla birlikte üniversitelere yönelik kamu desteği giderek daha fazla kısıtlanmakta ve mali esneklik ilkesiyle birlikte özel finansmanın ağırlığı arttırılmaktadır. Bunların sonucunda bilimsel çalışmalar ve faaliyetlerde özgürlükler sermaye lehine sınırlanmaktadır. Yeni tasarı halk için bilimi değil, sermaye ve şirketler için bilimi şart koşmaktadır.

Tasarıyla halk gençliğinin eğitim hakkı gasp edilecek

Aynı zamanda mali esneklik ve çok kaynaklı gelir yapısı ilkesiyle birlikte üniversitelerin bütçesinin oluşturulmasında öğrenci katkı payları yeniden gündeme getirilmektedir. Üniversite harçlarının kaldırıldığı riyakarlığı yeni tasarıyla bir kez daha ortaya çıktı. Bu ilkeyle yoksul halk gençliğinin eğitim hakkı gasp edilerek üniversitelerin özelleştirilmesinin önünün açılacağı öngörülmektedir.

Yeni yasa tasarısına göre daha önce kaldırılan üniversiteden atılma uygulaması tekrar gündeme getiriliyor. Taslakta yer alan 27. Maddeye göre her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın; öğrenim süresi 2 yıl olan ön lisans programlarının 4 yılda, öğrenim süresi 4 yıl olan lisans programlarının 7 yılda, öğrenim süresi 5 yıl olan lisans programlarının 8 yılda, öğrenim süresi 6 yıl olan lisans programlarının 9 yılda bitirilmesi gerekiyor. Bu süreler içerisinde diploma alamayan öğrenciler okuldan atılacak. Yasa tasarısıyla hazırlık bölümlerine de sınırlama getirilmektedir. Hazırlık okuyanlar, en fazla 2 yıl öğrenim görebilecek. 2 yıl içerisinde hazırlığı geçemeyen öğrencilerin üniversiteyle ilişiği kesilecek.

AKP iktidarının ‘parasız üniversiteler’ söylemi çöktü

Üniversiteden öğrenim süresi içerisinde mezun olamayan öğrencilere de ek olarak ceza sistemi getiriliyor. Buna göre 2,4,5 ve 6 yıllık lisans programından bu süreler içerisinde mezun olamayan öğrenciler, ilgili dönem için öngörülen katkı payı ya da öğrenim ücretinin yanı sıra, hesaplanan kredi başına ödenecek katkı payı ve öğrenim ücreti; dersin alınacağı dönem için belirlenen kredi başına katkı payı ve öğrenim ücretinin yüzde 50 fazlasıyla hesaplanarak alınacak. Bu uygulamayla birlikte AKP iktidarının “parasız üniversiteler” propagandasının yalandan ibaret olduğu açığa çıkmaktadır.

AKP iktidarı ve Cemaat arasındaki krizin ve dalaşın bir ürünü olarak vakıf üniversitelerinde mütevelli heyetlerinin oluşturulması da YÖK’e tabi kılındı. Bu doğrultuda vakıf üniversitelerinin eğitime devam edip etmeyeceği de YÖK’ün kararıyla belirlenecek.

Tıp Fakültelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması, öğretim üyelerinin atanmasından üniversite konseylerinin oluşturulmasına, unvan yetkisinin YÖK’e devredilmesinden tutalım da özel üniversitelerin yasallaşması ve yaygınlaşmasına kadar bir dizi “reform ve yeniliğin” gündeme geldiği Yeni YÖK Yasa Tasarısı’nın halk gençliğine tek getirisi “geleceksizleştirilme”dir.

Gerici iktidar üniversitelerin piyasaya endeksli yeniden dizaynıyla birlikte, rekabete dayalı bir eğitim sistemi oluşturulmasını ve bu sistemin yetiştireceği rekabetçi- bencil bireylerin yetiştirilmesini hedeflemektedir. Emperyalizmin çıkarları doğrultusunda ilerleyen AKP iktidarı, yeni yasa tasarısıyla birlikte ulusal ve uluslararası konjöktüre bağlı olarak üniversiteleri baştan aşağı yapılandırmaktadır. Üniversiteler eğitim kurumları olmaktan çıkarılıp birer şirkete dönüştürülmek istenmektedir.

Hakim sınıflar her alanda halkın demokratik haklarına saldırırken, halk üzerindeki baskılarını da günden güne arttırmaktadır. Öğrencilerin geleceksizleştirilmesi de bu durumdan bağımsız değildir. Bundan kaynaklı üniversitelerde yürütülecek akademik- demokratik hak mücadelesi, ülkemizdeki demokratik haklar mücadelesinden ayrı ele alınamaz. “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim” taleplerimiz etrafında “ Halk için eğitim” , “Halk için üniversite” şiarlarımızı daha da yükselterek demokratik halk üniversiteleri mücadelesini büyütmeliyiz. Üniversiteler gerici iktidarın eliyle değil, üniversite öğrencilerinin mücadelesiyle ilerleyecek ve özgürleşecektir.

Önceki İçerikÇok kutuplu emperyalist blokların Ortadoğu’daki savaş halleri!
Sonraki İçerikGezi şehitlerinin aileleri Roboskili aileleri ziyaret etti