YAŞ Kararları egemenler arası çatışmanın yeni bir etabımı?

Olağanüstü bir gelişme ve uzlaşma olmadıkça, “eski devlet ile yeni devlet güçleri” arasında büyük kargaşalara, çekişmelere, çatışmalara doğru bir gidişat gözüküyor. Eski ile yeni devlet güçleri hem iç içe hem de karşıt cepheden mevzilenmiş durumdadırlar. Karşılıklı güç dengesine göre birbirlerine geçişler olmaktadır. İttihat-Terakki içinde yuvalanmış iki farklı kutbun çatışmaları ve uzlaşmaları ya da kanlı hesaplaşmaları hep süregeldi. Bu, bugün de devam ediyor. Görüntüdeki yumuşak tutum yanıltıcıdır. Kılıçlar, kınından çıkarılmış gibi

HABER MERKEZİ(07.09.2017)- Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 4.Sayısında yayınlanan ‘’ YAŞ kararları egemenler arası çatışmanın yeni bir etabımı’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

‘’Merkezileşmeye ve yetkileri tek elde toparlamaya doğru hızla yol alınmaktadır. Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarında yeni görevlendirmeler ya da görevden almalar veya yer değiştirmelerin tümü merkezileşmenin ve yetkilerin tek elde toplamanın göstergeleri ve gidişatıdır.

Bu gidişat ile 2019’da yürürlüğe girecek olan yeni anayasanın yetkilerini, bugünden fiilen kullanan sultan Tayyip, 2019’da başkan olabilmek için partisinin başında daha şimdiden işi sıkı tutmakta ve yetkileri son kertesine kadar ele almaktadır. Sultan Tayyip şu gerçeğin iyice farkındadır; AKP sadece ideolojik olarak değil, ahlaki bakımdan da çürümüş ve dökülmüş durumdadır. Yiyicilik, dolandırıcılık ve sahtekârlık bilinenin çok ötesindedir. Öyle ki, kendi yandaş yazarlarının bir bölümü bile bu gerçeği dile getirmekte ve acil çareler dilemektedir.  Tam da bu nedenle adını “metal yorgunluğu” olarak koyduğu bu gerçeği kendince düzeltmeye, tamir etmeye ve açığı kapatmaya çalışmaktadır. Ne var ki bu çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun aslında kendisinden geldiğini görmek istememektedir. Düzeltmek istediği yapıda yer alan kimilerini, bu nedenle aşağılara çekmekte, kimilerini ise üstlere atayarak işi kotarmaya yüklenmiş durumdadır. Üst görevlere atadıkları şahsiyetlerin aslında gerilere çektiklerinden farklı bir niteliği olmadığını da vurgulamak gerekir. Her bir kesim bir diğerinden beter, çıkar ve zenginleşme hırsıyla yanıp tutuşmaktadır. Bir diğer nokta ise, Sultan Tayyip 16 Nisan referandumunda önemli bir oy kaybı yaşadı. İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerde yaşandı bu oy kaybı. Dikkat edilirse “İstanbul’da tökezleyenler, Türkiye’de dökülür” gibi uyarılarda bulunması ciddi korku ve giderek bir paniğin dışa vurumu oluyor. Bu nedenle partisini ne yapıp edip 2019’a daha şimdiden hazırlamak istemektedir.

Diğer yanda sadece partisi ile değil, diğer kurumları da bu plan doğrultusunda dizayn etme girişimlerini asla gevşetmemektedir. Son yapılan Yüksek Askeri Şura’da önemli görev değişiklikleri yapıldı. Keza ordu içinde görevden almalar, yeni atamalar ya da yer değiştirmelerin tümü bu minval üzerinde yürütülmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, adı şıkça geçen ve çokça övdükleri Zekayi Aksakallı’nın Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan alınması ilgi çekicidir. Elbette Aksakallı sadece bir örnektir. Gerek üst kademelerde gerekse de alt kademelerde atamalar, yer değiştirmeler ve buna benzer gelişmeler oluyor. Bu durum pek sorun olmuyor gibi görünse de ordu içinde önemli rahatsızlıklara neden olduğunu söyleyebiliriz. Ordudaki rahatsızlıkları nereden anlayabiliriz? Başbakan Binali Yıldırım’ın bu aralar “Ergenekon-Balyoz davaları bir gerçekti” demesi ve bu sözleri YAŞ kararları sonrası birkaç kez dile getirmesinde anlamak mümkün. Daha düne kadar “FETÖ kahraman ordumuz mensuplarına kumpas kurdu” söylemini değiştirmesi tesadüfî bir söylem değildir. Yani, hükümet çevrelerin bu sözlerini, YAŞ atamaları sonrasında orduda, içerden kendisine karşı yükselen sessiz ancak ciddi rahatsızlıklara karşı bir gözdağı ve hatta bir tehdit olarak anlaşılabilir. Yakın zamana kadar, Tayyip-Ergenekon ittifakı olduğu, bilinen bir gerçektir. Perinçek’in Tayyip aşkını buradan nüksettiğini biliyoruz. Peki bu durumda Tayyip-Ergenekon ittifakı son mu buldu? Kürtler başta olmak üzere, komünistler, devrimciler ve ezilen halk kitlelerine karşı “kutsal” ittifak hala sürmekle beraber, bu durum bazen iki faşist gücün sert çatışmasını engellemeye yetmeyeceğini söylemek yanlış olmaz. Zira sultan Tayyip orduya asla güvenmiyor. Bu bakımdan orduyu zayıflatmaya, disiplinini adım adım gevşetmeye, saflarını bozmaya çabaladığını en iyi ordu komutanları farkındadır. Bunun böyle olduğunu SADAT denilen özel örgütlenmeden çıkarabiliriz. SADAT, bizzat sultan Tayyip’e bağlı bir güç olarak örgütlenen paralel ordu durumundadır ki ilerde asıl askeri güç olarak SADAT devreye sokulacağı beklenebilir. Böylesi bir gelişme ve yönelim doğal olarak öteden beri devletin önemli bir kurumu durumunda olan ordunun içinde büyük bir rahatsızlığa neden olmaktadır. Bunu eski ordu mensupların konuşmalarında, uyarılarında duyuyoruz. “Yeni bir devlet kuruyoruz” sözlerini edenler aslında öylesine konuşmadıkları aşikârdır. Eski veya yeni, bu devlet biçimlerinin, halk düşmanı, halkın arzularını ve haklı isteklerini bastırmanın araçları oldukları bilinmekle beraber, bizim burada anlatmak istediğimiz mevcut durumu ve gidişatı kavramak, doğru taktikler kurmak ve böylelikle geniş halk kitlelerini uyararak onları devrime kazandırmaktır. Bir diğer konu ise, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıktan tehdit edilmesidir. Yeni devletin kuruluşuna doğru dolu-dizgin yol almakta olan sultan Tayyip, HDP örneğinde olduğu gibi, 2019’da CHP’yi de kendisine engel gördüğü için onu da etkisiz ve kendisine boyun eğecek bir konuma getirmek istemektedir. Zincirin her bir halkası hem ayrı hem de birbirini tamamladığını görebiliriz. Dikkatli bakıldığında sultan Tayyip gayet planlı, programlı olarak hedeflediği güçleri bilinçlice tek tek yutmakta ya da etkisiz hale getirmektedir.

Eski olandan yeni bir devlete geçmek elbette kolay iş değil. Önemli mevziler kaybeden Kemalist klik gerek devlet yönetme kabiliyetleri bakımından gerekse mevcut devlet içinde hala var olan imkânları bakımından sultan Tayyip’in işini epeyi zorlamaktadırlar. Eski devlet güçleri ile yeni devlet güçleri arasında çatışma kızıştıkça beklenmeyen ilginç gelişmeler yaşanabilir. Mesela, sultan Tayyip eski iktidar ve kader ortağı durumundaki Fetullah Gülen güçlerinin en azından bazılarıyla el altında uzlaşabilir mi? Ya da sahte yeni bir çözüm süreci ileri sürebilir mi? Kürt Ulusal Hareketi bakımından bunun kabulü kolay olmayacağı açıktır. Ancak Gülen hareketi için bu hiç de olmayacak bir şey gibi düşünülemez.

‘’Eski devlet ile yeni devlet’’ arasında büyük kargaşalara gebe bir süreç yaşanmaktadır!

Olağanüstü bir gelişme ve uzlaşma olmadıkça, “eski devlet ile yeni devlet güçleri” arasında büyük kargaşalara, çekişmelere, çatışmalara doğru bir gidişat gözüküyor. Eski ile yeni devlet güçleri hem iç içe hem de karşıt cepheden mevzilenmiş durumdadırlar. Karşılıklı güç dengesine göre birbirlerine geçişler olmaktadır. İttihat-Terakki içinde yuvalanmış iki farklı kutbun çatışmaları ve uzlaşmaları ya da kanlı hesaplaşmaları hep süregeldi. Bu, bugün de devam ediyor. Görüntüdeki yumuşak tutum yanıltıcıdır. Kılıçlar, kınından çıkarılmış gibi. Ne var ki, iki kesimi korkutan reel gerçek, Ortadoğu’da sınırların bozulmuş olması ve her parçasında Kürtlerin kendi kaderlerini ellerine alacak olan başkaldırılarıdır. “Laik” ya da “muhafazakâr” Türk egemenlerini, kader ortaklığına iten ve yüreklerini hoplatan esas durum budur. Onları birbirlerine yaklaştıran, uzlaştıran şey, Kürtlerin ilhak ve işgale karşı kaydettikleri ilerlemelerdir. Kürdistan bunun için bombalanmaktadır. Dersim bunun için yakılmaktadır. Komünistlere, Kürt Ulusal Hareketine ve diğer devrimci kuvvetlere bunun için saldırmaktadırlar. Bu, işgalcilerin ortak yönelimleri ve ortak amaçlarıdır. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, bir devrim imkânına karşı akıl almaz saldırılar bu nedenle yapılmaktadır.

Görevlerimizin ne olduğu onların bu yönelimlerinden çıkarabiliriz. Aslında görev bellidir. Çokça yazıldı, söylendi. Mevcut devrimci, ilerici ittifaklar güçlendirilmelidir. Her sahada, düşmanla hesaplaşacak dayanışmalar yaratılmalıdır. Dahası, sallantılı güçlerin en azından tarafsızlaştırılması politikası izlenebilir. Sanılanın aksine Türk devleti büyük bir kargaşa yaşamaktadır. Hem kendi iç çelişki ve hesaplaşmaları bakımından hem de ilerici, devrimci başkaldırı karşısında oldukça zor dönemini yaşıyor. Parçası oldukları uluslararası kapitalist yönetimlerle çelişkileri ve hırlaşmaları işin başka bir yönüdür. Doğru bir siyaset, taktik, politika ve güçlerin doğru konumlandırılması ile önümüzdeki dönem milyonlarla buluşmak mümkündür. Büyük fırsatların ve tehlikelerin iç içe olduğu bir süreci göğüslemek gibi bir görevle karşı karşıyayız. Devrimi kazanmanın büyük çabası asla gevşetilmemelidir. Tayin edici asıl güç elbette kırlarda ve şehirlerde devrimin direnen silahlı güçleri olacaktır. Ve elbette her çalışma sahası tamamlayıcı olacaktır’’

Önceki İçerikKılıcın Hükmü Nereye Kadar? Kılıçdaroğlu Tutuklanır mı?
Sonraki İçerikÖzel Mülkiyet Öncesi Kadının Ezilmişliği Sorununun İlk Ortaya Çıkışı