HABER MERKEZİ(07.09.2017)- Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 4.Sayısında yayınlanan ‘’Kılıcın Hükmü nereye kadar? Kılıçdaroğlu tutuklanır mı?’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.
‘’Enis Berberoğlu’na verilen ceza sonrasında her ne olduysa sultan Tayyip tutuklanma olasılığının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na uzanabileceğini söyleyerek yeni bir gündem yarattı. Tutuklanma olasılığının gündeme girmesiyle beraber bir Kemal Kılıçdaroğlu türküsü aldı başını gitti. Böyle bir gündemin oluşmasında elbette CHP’nin adalet yürüyüşünün içerde ve dışarda yarattığı etki ile doğrudan bir ilişkisi var. Bütün yetkileri elinde toplamak isteyen birinin kendisi aleyhine gündem yaratan bir eylemin doğrudan sorumlusu olan kişiye sessiz kalması beklenemezdi. Hele bu kişi sultan Tayyip ise. “İçerdeki zat ya beni kurtarın ya da gerçekleri konuşurum”, “bu iş Kılıçdaroğlu’na kadar uzanabilir” diyerek tutuklama arzusunu devreye soktu. İşin doğrusu bu tutuklama ön hazırlığı gayet ciddi ciddi yürütülürken, “bu iş bize pahalıya patlar” mealinde kulağına üfürülenlerden sonra geri adım attığı bir gerçektir.
Selefi “Sultan” Tayyip için zorda olsa, geri adım atmış da olsa, önümüzdeki dönemde nasıl bir tutum alacağını göreceğiz. Çokça yazıldı. Türkiye büyük bir hışımla yeni bir dönemi yaşamaktadır. Sürece önderlik edenler yetkiyi tek elden toplamak için devletin bütün kurumlarına ve devleti ayakta tutan bütün siyasi-ideolojik aygıtlarına müdahale etme ihtiyacı duymaktadırlar. Zira bu müdahale olmaksızın kendilerini bekleyen tehlikeyi bertaraf etmenin mümkün olmayacağını en iyi onlar bilmektedirler. Ortadoğu’da geleneksel sınırlar bozulmuş, bölge alt-üst olmuş durumdadır. Böyle olunca da dört ayrı şer odağı durumundaki ilhakçı-işgalci güçlerin demir pençeleri altındaki Kürdistan için hiç değilse ulusal manada bir kazanım elde etme imkânları belki de tarihinde hiç olmadığı kadar olumlu şartlar ortaya çıkmıştır. İşte Türk egemen sınıflarının yüreğini hoplatan esas durum budur. Ve ol sebeple yetkileri tek elden toplayarak süreci engelleme gayretleri önem kazanıyor. Ergenekon-Tayyip ittifakının dayandığı çelişkili temel dinamik budur.
Lakin bu öyle tek düze bir yol izleyerek gitmiyor. “Sultan” Tayyip, hedefine selametle varabilmek için birileri ile ittifak ederken birilerini karşısına almak durumunda kalıyor. Yakın tarihe bir bakıldığında bunun nasıl işlediği görülecektir. Şimdi en yakın müttefik güç Bahçeli ve Ergenekon’un ideolojik önderi Perinçek olduğu görülüyor. Halka karşı birleşmede hiçbir tereddüt duymayan bu şer-ittifak odaklarının kendi iç ilişkililerinde ise önemli çatışmalar yaşadıkları da ayrı bir gerçektir.
Merkezileşmek ve bekleyen büyük tehlikeleri bertaraf etmek ve bu amaçla yetkilerin tek elden toparlama girişimleri ve gidişatı kendi içlerinde büyük tartışmalara ve çatışmalara yol açmaktadır. Tek adam olma hırsı içinde olan sultan Tayyip, belli ki rahat değil. Devrimci-ilerici kuvvetleri balyoz vuruşlarla ve kanla bastırırken, devletin diğer ekiplerinin direnişini de kırmak arzusundadır. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tehdit edilmesi bu kapsam içinde düşünmek gerekir. Zira “adalet” yürüyüşü ve sonrasında yine adalet adı altında topladığı bir tür kurultay, Türk hakim sınıflarının Erdoğan iktidarı özgülünde, tek elde toplama yürüyüşünün önünü kesecek ciddi bir tehdit olarak algılandığı için, Kılıçdaroğlu hedefe alınmıştır. Bu makalemizde Adalet Kurultayı’nın niteliğini, amaçlarını, yapılmak istenileni ele almayacağız. Bu elbette ayrı bir değerlendirme konusu olacaktır. Bir yanında Hikmet Sami Türk gibi devrimci tutsakların katillerinin, diğer yanında ise Veli Saçılık gibi devrimcilerin davetli olduğu bir zavallı adalet girişiminden ne çıkacağını bilsek de, özel olarak ele alınmayı gerektiren bir konu diyerek geçelim.
Yabancısı olmadığımız, aylarca hatta yıllarca şu veya bu şekilde farklı boyutlarıyla tüm bu konular yazıldı-çizildi. Sultan Tayyip, eline geçirdiği en küçük fırsatı rakiplerine karşı kullanmaktadır. Ya da komplolar kurarak önünde engel gördüklerini kaldırmaya çabalamaktadır. 2019 seçimleri Erdoğan -AKP sultanlığı için hayati önemdedir. Ne var ki yalanlarına, mağduriyet palavralarına artık eskisi kadar geniş kitleleri inandıramamaktadır. Önderlik ettiği partinin kendisi de dahil, yukardan aşağıya çürüme içinde olması durumunu sadece dışardan insanlar değil, kendi yandaş yazarlarının bir bölümü tarafından dahi dile getirilmektedir. Son YAŞ kararlarında orduya müdahalesi, gericiliğin kalesi durumundaki Diyanet’e çeki düzen verilmesi ve benzeri girişimlerin tümü geleceğini bir biçimde garantiye alma gayretleridir. Rakiplerini etkisiz hale getirmedikçe geleceğinin olmayacağını iyi biliyor. Geçmişte devlet içinde esas kontrol sahibi bir öbeğin bir parçası olması bakımından CHP’nin kendi geleceği için nasıl bir tehlike arz ettiğinin farkındadır. Emekçiler, Aleviler, Kürtler, kadınlar ve LGBTİ’ler; yani öteden beri sistemin esas tehlike olarak gördüğü ve bazen kan ve soykırımlara tabi tuttuğu kesimler üzerinde esasta anlaşma içinde olan AKP-CHP ve yedeklerinin, kendi aralarında süren iktidar çatışmasında ise kılıçlarını çektikleri bir o kadar gerçektir. Durum öyle gösteriyor ki, önümüzdeki dönem klik çatışmalarının kanlı bir sürece dönüşme ihtimali küçümsenemez. Uluslararası planda parçası olduğu emperyalist güçlerle giriştiği sözlü çekişmelerin yanı sıra içerde rüşvet, yalan, talan, sahtekârlık, düzmece yargılamalar, hırsızlıklar, komplolar ve daha bir dizi kirli ilişkiler ortalığa saçılmış ki, kaybetmesi durumunda sultan paramparça edileceğini çok biliyor. O halde ne olursa olsun kazanmak ve mutlaka kazanmak ister. Kazanmak için ise her bir kuruma yeni bir şekil vermek, yanına çekmek, bazılarının işleyişini bozmak, bazılarını tehdit yoluyla sınırlamak ve gözdağı vererek korkutmak ve böylelikle bahçe dikenlerini azaltmak peşindedir. Bu durumda bilinen gerici yapısına, halka düşman politikalarına rağmen CHP sultan Tayyip için en tehlikeli güç ve rakip durumundadır. Dolayısıyla CHP’yi bir biçimde etkisiz hale getirmek için çabalarına devam edecektir. CHP’nin Çanakkale adalet kurultayı sırasında nasıl meydana geldiği ve kimler olduğu bile anlaşılmayan bir gurup genç insanın içki içmesinin dünyanın en büyük olayı gibi abartılarak servis edilmesine bile ihtiyaç duyacak kadar küçülebilmektedirler. Bu bir yanıyla korkularını da açığa çıkarmaktadır.
Zor durumda olan ‘’Sultan’’ Tayyip her fırsatı kullanmaktadır!
Besbelli ki “sultan” zor durumdadır ve kullanabileceği her fırsatı kullanmaktadır. Hızla en zirvelere doğru yol almayı becerebilen sultan Tayyip, son anda bir “kazaya” uğramak istememektedir. Şu ana kadar sayısını üç yüz bin seviyesine çıkardığı alternatif silahlı ordu oluşturması boşuna mı? Çünkü ilk koalisyon ortağı Fetullah’ın “ihanetine” uğradı. Şimdi Bahçeli-Perinçek ittifakı var ama hayli problemli. Özellikle şovenizmin kara zehri Perinçek şimdiye kadar kimleri satmadı ki? Şayet şu Kürt tehlikesi olmasaydı tarihi soykırım ve katliamlarla ünlü Ergenekon ya da özel harp dairesi denilen bu kanlı aparatın, sultanın başına bir Amerikan çuvalı geçirmesi işten bile değildir!
Görüşümüz odur ki, politik iktidar sahipleri için yüksek zirveler yine kendileri için en zayıf yerlerdir. Ağacın en yüksek tepesi dayanıklılık bakımından zayıf bir yerdir. Bu durumun farkında olan CHP, Tayyip sultana adalet gibi masum kavramları kullanarak yüklenmektedir. Oysaki CHP gerçek adalete en az AKP kadar uzak bir partidir!
Tam da bu noktada kimilerinin gerici-faşist sistem partilerine takılmış milyonları suçlaması boştur ve topu taca atmaktır. Eğer milyonlarca halk ilerici-devrimci olana değil de, sömürü sisteminin en değme partilerinin kuyruğuna takılabiliyorsa; adalet gibi en sıradan demokratik taleplerini burjuva demokrasisine bile çok uzak sistem partilerinde arıyorlarsa, komünist ve devrimci hareket ciddi olarak düşünmek durumundadır. Şartlar her bakımdan lehimize olgunlaşmaktadır. Suçlarını örtme işlevini yerine getiren parlamentonun bile değerinin kalmadığı açığa çıkmışken, akademisyenler, öğretmenler, kamu çalışanları vb. işlerinden edilmişken, laik yaşamdan yana milyonlarca insan gelecek kaygısı içinde iken, Aleviler mevcut düzenden önemli ölçüde umudunu yitirmişken, Kürtler mücadelenin bütün metotlarıyla sahada iken, komünistler–ilericiler ve ezilen tüm kesimler karşı alternatif oluşturmayı becerecek durumda değillerse elbette ortada ciddi bir sorun var demektir. O halde sorun açığa çıkarılarak aşılmalıdır. Stratejik hedef asla unutulmadan ezilen halk kitlelerinin yakın çıkarlarını ifade eden programların oluşturulması ve mücadele bayrağının yükseltilmesi, giderek düzen içinde olan ve adalet arayan sallantılı kesimlerin de hizaya gelmesine yol açacaktır. Sultan Tayyip ve ittifak güçlerinin birlikteliklerinin dağılmasının hızlandırılması böylelikle daha mümkün hale gelecektir.
Sonuç olarak, yumruğa yumruk siyasetinin devrede olduğu bir dünya gerçeğini göz ardı etmeden, yeni birliklerden kaçınmak, faşizme ve bir bütün olarak burjuva diktatörlüğünün işini kolaylaştırır’’