HABER MERKEZİ (03.06.2014)- Gerek dünya gerekse de Türkiye- Kuzey Kürdistan özgülünde hizmet sektörü başta olmak üzere sanayi ve tarım sektörlerindeki uluslararası sermayenin bu derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak yıkım ve talan politikalarıyla, ezilen ve sömürülenlerin ekonomik ve sosyal yaşamları da iyileşmeye doğru değil, aksine bu doğrultuda daha fazla yoksulluk trendinin yükselmesine yol açmaktadır.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)’nin açıklamasına göre, yakın zamanda yaşamını yitiren ve madende çalışanların büyük çoğunluğu, tarımdaki çöküş nedeniyle madenlerde ucuz iş gücü olarak değerlendirilen çiftçi ailelerin mensuplarıdır. Bu gelişme ülke genelinde gittikçe azalan tarım nüfusunu da gösterirken, maden işçileri özgülünde işçi sınıfının da giderek daha fazla artış içerisinde olduğunu ve önümüzdeki süreçlerde bu yönelimin artacağını da doğrulayan kanıt niteliğindedir.
Tarım alanından ekonomik koşullar nedeniyle ayrılan emekçiler, mesleki eğitimleri olmadığı için kalifiye işçi olarak çalışamıyor
Küçük ve verimsiz işletmeler nedeniyle tarım alanında geçimini sağlayamayan emekçiler, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için maden ocaklarında, inşaatlarda vd alanlarda düz işçi olarak çalışmak zorunda kalmaktadır. Tarım alanından ekonomik koşullar nedeniyle ayrılan emekçiler, mesleki eğitimleri olamadığından dolayı kalifiye işçi olarak da çalışamamaktadır. Bu gelişme de özellikle şehirlerde ve büyük şehirlerde, büyük nüfus yoğunluklarının oluşmasına ve geniş işçi- işsiz emekçi kitlelerin günden güne artarak şehirlerdeki nüfusun uzun süredir öne geçtiğine de somut güncel durumu gösterir niteliktedir.
Ekonomideki bazı değişimleri ve durumlar bazı istatistiki verilerle ayrıntılandırmaya çalışalım.
2002 yılında tarım sektöründeki çalışan emekçilerin bankalara olan kredi borcu 4 milyar 97 milyon liradan, 2014’ ün Şubat ayı itibarıyla 36 milyar 401 milyon liraya yükselmiştir. Bu da gösteriyor ki tarım sektöründeki emekçilerin bankalara kredi borcu günden güne artarak 9 kata çıkmıştır. Emperyalist kapitalizmin yıkım politikaları sonucu maliyetlerdeki artış nedeniyle tarım alanındaki üreticiler üretimden geri çekilmiş ve doğal olarak da ekili tarım alanları günden güne azalmıştır. Tarım ürünlerinde fiyat- girdi dengesinin üretici aleyhine bozulması da, tarımsal faaliyetlerden uzaklaşıldığını gösteren önemli bir veridir. Ülke genelinde 2002-2013 dönemi arasında ekili tarım arazileri yüzde 10.4 azalmıştır. Örneğin 2002‘de 26.5 milyon hektar olan ekili tarım arazileri 2013 yılı itibarıyla 23.8 milyon hektara gerilemiştir. Örneğin Kars’da toprakların üçte biri, Hakkari’de ise yaklaşık yarısı ekilmemektedir. Bu durum, emperyalist küresel hegemonyanın tarım sektörü üzerinden, genel objektif koşullarını da gösterir niteliktedir.
Ülkedeki tarım sektörü 2013 itibarıyla 2 milyar dolarlık dış ticaret açığı vermiştir. Borca batarak ekim alanları azalan ve ithalatçı sektöre düşürülen tarımın yıllar itibarıyla, milli gelir içerisindeki payı da 2002’de yüzde 11.9 iken 2013‘de yüzde 8.9‘a düşerek gerilemiştir.
Tarım alanında yaşanan yukarıdaki gelişmelere paralel olarak hayvancılık ve diğer sektörlerde de aynı durumları görebiliriz.
Küçük ve orta ölçekli üreticiler günden güne azalmakta ya da iflas etmektedir
Diğer taraftan uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi doğrultusunda küçük ve orta ölçekli üreticiler de günden güne azalmakta ve esas da iflas ederek emperyalist kapitalizmin ekonomik politik yıkımına maruz kalmaktadır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)’nın İstihdam İzleme Bülteni’ndeki açıklamasına göre ülke genelinde 2012 Ekim’inden Ocak 2014’ e kadar esnaf sayısı 118 bin dolayında azalma göstermiştir. En büyük azalmanın ise sırasıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Bursa, Hatay, Kayseri, Aydın, Eskişehir, Antalya, Denizli, Adana, Kocaeli‘de olduğu görülmektedir. Esnaf sayısının son bir yılda ise 64 bin azalarak gerilediği belirlenmiştir.
Öte yandan Türkiye- Kuzey Kürdistan ekonomisi üzerinden değişim ve yönelimlere göre “yatırım yapılabilir-yapılamaz“ şeklinde not ve nota veren uluslararası emperyalist sermayenin iki kredi değerlendirme şirketinden biri olan Moody’s’in son açıklamasına göre, ülkedeki yüksek enflasyonun kredi notu açısından olumsuz olduğu belirtilmiştir. Hesaplanan hedeflerin üzerine çıkan enflasyon oranlarının özellikle kamu ve özel sektörün borçlanmalarını zorlaştıracağı uyarısında bulunulmuştur. Hatırlanacağı gibi Nisan 2014’de Moody’s, Türkiye- Kuzey Kürdistan kredi notu görünümünü durağandan negatife çevirmiş ve bunu da Türk devletinin dış finansman durumu üzerindeki artan baskı, yerli ve küresel yatırımcıların güvenini olumsuz etkilediği gerekçesiyle açıklamıştı. Bu durum da derinleşen ve merkezileşen uluslararası sermayenin, daha rahat bir akışkanlık içerisinde olmayı dayatması ve zorlaması olarak anlaşılmalıdır.