HABER MERKEZİ (14.01.2017)- Türk hakim sınıflarının mevcut siyasal temsilcisi AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, Rusya’nın gölgesinde “yeni süreç” olarak işlettiği Ortadoğu merkezli dış politikasının bir ayağı olarak,”TC” nin “düşük profilli” lakaplı Başbakanı Binali Yıldırım ile, Irak Başbakanı Haydar El İbadi, Bağdat’ta bir araya geldi. Yeni” konseptin karşılıklı gerici çıkarları gereği, kısa bir zaman önce yaşanan karşılıklı gerginlikler ve düzeysiz üsluplar unutularak,”Türkiye ile Irak arasında hiç bir ciddi sorun yoktur” açıklaması,yaşanan gerici çatışmaları manipüle etmekten öte bir anlam içermediği açıktır. Rusya’nın bölge siyaseti ekseninde zorunlu olarak diyalog kapısı açan Türk ve Irak hakim sınıflarının,”aramızda hiç bir sorun yoktur” üzerine sürdürdükleri bu ilişkinin özü, emperyalist Rusya gericiliğinin, bölge siyaseti olarak biçimlenmektedir. Başika, Telafer, Musul vb. gibi bölgeler üzerinden karşılıklı gerilen ilişkilerin,”terörle mücadele konusunda ve ilişkilerin karşılıklı geliştirilmesi” ekseninde “uzlaştırılmasının” özü budur.
Emperyalist ve bölgesel gerici güçlerin, stratejik çıkar hesaplarının çatıştığı ana merkez olan Ortadoğu, stratejik ve konjektürel olarak,” ittifak” ve “çatışmalı” olan güçler konusunda sürekli değişimlere sahne olmaktadır. Kuşkusuz bu durum bu gerici güçlerin niyetleri ile açıklanacak bir durum değildir. Gerici bölgesel çıkarların, stratejik ve konjektürel olarak şekillenişi, emperyalist ve bölgesel gerici güçlerin, askeri-politik güç dengeleri, gerici çıkarların biçimlendirilmeye çalışıldığı sahadaki güçlerin konumlanışı ve ittifak-çatışma ayağı, bölgede gerici çıkarlarını konumlandırmaya çalışan emperyalist ve bölgesel güçleri, sürekli politika değiştirmeye zorlamaktadır. Bu anlamıyla, bir alanda “ittifak” halinde olan gerici güçler, bir başka alanda çatışan güçler olabilmektedir.Bütün bu karmaşıklık içinde,Rusya ve ABD-AB merkezli emperyalist güçler,bölge siyasetinin stratejik ayaklarını örmeye çalışmaktadırlar ve konjonktürel gelişmeleri, konjonktürel ittifak ve çatışmaları,stratejik hamlelerini güçlendiren bir zemine oturtmak istemektedirler. Rusya’nın, ”TC”, İran, Irak, Suriye üzerinden oluşturmaya çalıştığı politik hamle buradan okunmak durumundadır. AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülünde, Türk ve Irak hakim güçlerinin görüşme trafiği de, bu politik hamlenin bir ayağıdır.
“TC”-Rusya ilişkilerinin uçak krizi üzerinden gerilmesi sürecinde, gergin olan Suriye-“TC” ilişkileri düzeyinde bir gerginlik süreci olarak işleyen Irak-“TC” ilişkileri, Rusya-“TC” ilişkilerinin “normalleşmesi” süreciyle birlikte, Irak-“TC” ilişkileri de, Musul ve Başika üzerindeki gerginliğe rağmen, ”normalleşme” eğilimine girmişti. Ve gelinen “aramızda hiç bir ciddi sorun yoktur” noktası, Rusya’nın baskılanmasıyla yaratılan bu eğilimin sonucudur. Irak ile “TC” arasında hiç bir diplomatik ilişki olmadan, üstelik Başika ve Musul üzerindeki gerginlik güncelken, birden ilişkinin “normalleşmesi”,Rusya’nın açık rolünü ortaya koymaktadır. Türk hakim gericiliğinin, Rusya ve İran gericiliği ile yayımladığı Moskova deklarasyonu, Suriye’de “sürekli bir ateşkes” ve “Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyan siyasal bir çözüm” projesi, Astana’da Suriye “muhalefeti” ( bunu bölgedeki cihadist güçler olarak okumak gerekir) ile Esad rejiminin katılacağı toplantı planlaması, “TC”, Rusya, İran ve Esad rejimi ile sınırlı kalması, bu politik projeyi zaafa uğratacaktır. Bu anlamıyla Irak’ın dahil edilmesi güncel bir sorundur ve Rusya bunu sağlamak istemektedir. Yani bu güçler arasında yaşanan “normalleşme”,Rusya’nın stratejik politikası ekseninde yaşanan gelişmedir ve bölgede, emperyalist bloklar ve bölgesel gericilikler arasındaki sürecin hamleleridir. Kuşkusuz bu hamleler bölge halkları ve Kürt ulusu başta olmak üzere, mazlum uluslar ve azınlıklar için, daha kanlı bir sürecin yaşanması anlamı taşımaktadır.
Bu hamlelerle Rusya, stratejik konumunu güçlendirmek istemektedir!
Rusya önderliğindeki emperyalist ve bölgesel gerici güçlerden oluşan blok, bölgedeki stratejik planlarının sonuç alması için, ABD-AB emperyalist bloğunu, bölgedeki gerici ittifak güçleriyle birlikte geriletmeyi istemektedir. Bu yaklaşım her iki emperyalis blok içinde bir politikadır. Dün, ABD, ambargoyu kaldırarak ve Basra körfezi üzerinden gizli doğal gaz anlaşması yaparak İran’ı Rusya’dan koparmaya çalıştı, Rusya’da, ”TC” nin bazı bölge siyasetine taviz vererek,”TC” yi ABD-AB blokundan koparmaya çalışmaktadır. Gelinen aşamada, Rusya’nın bu politikasının, yaşanan gelişmelerle birlikte ciddi sonuçlar yarattığı ortadadır. Suriye, Irak ve Kürt sorunu başta olmak üzere,”TC” nin bazı Osmanlıcı hayallerine tebessüm eden Rusya, özellikle Suriye konusunda, ”TC” yi, ABD ve AB emperyalist bloğuyla sorunlu hale getirmiştir. Ve gidişat,en yalın anlamda,Suriye ve Irak konusunda,ABD-AB den kopup,Rusya kulvarında yer alma biçiminde işlemektedir.Aslında güncel olarak “TC”,bölge politikası konusunda Rusya kulvarına girmiştir.Ama özellikle ABD yeni Başkanı Trump özgülünde yaratılan bazı beklentiler,bu süreçte “TC” yi temkinli harekete zorlamaktadır.Olası gelişmelerde,Trump’un ABD si ile kurulabilecek “yeni” stratejik ilişkileri,geri dönülemez hale getirmemeye çalışan AKP-Erdoğan diktatörlüğü,pratik ayağın tersine,arka planda politikasını iki yönlü gelişmelere göre ayarlamaktadır.Meselenin arka planındaki bu gerici burjuva oyunları sürecin bir yanı olsa da,Rusya,”TC” yi mevcut bölge politikasında,önemli bir güç haline getirerek konumlandırmak istemektedir.Rusya-“TC” ilişkilerindeki tarihin en “parlak” dönemi,bu gerici çıkarlar ekseninde biçimlenmektedir. Erdoğan başta olmak üzere, faşist diktatörlügün yetkili tüm kadroları, ortaya koydukları tabloda, Rusya lideri Putin’i, Ortadoğu’daki bataklıktan ve ABD-AB emperyalistlerinin zulmünden “kurtuluşun” kutsal kıblesi olarak yad etseler de, gerçek, yaşanan karşılıklı kirli ilişkilerde böyle olmadığı aşikardır. Rusya’nında,”TC” nin de, Ortadoğu’nun siyasal haritasının yeniden çizilmesinde, düşündükleri sadece kendi gerici çıkarlarıdır. Rusya açtığı iki kanalla, bölgede önemli nüfüzü olan iki kesim başta olmak üzere, bölgesel çatışmaların önemli aktörlerini kendi siyasetinde merkezileştirmek istemektedir. Cihadist Sünni Arap liderliğine oynayan AKP-Erdoğan zihniyeti ile, Şiiliğin tartışmasız lideri olan bölge hakimiyet güçlerini yanına alarak.(İran ve yanına aldığı Irak ve Suriye gibi),bölgede kendi siyaseti için sorun teşkil eden güçlere karşı (DAİŞ bu operasyonların nedeni haline getirilecektir),karadan hareket edecek güç sorununu çözmeye çalışmaktadır. Bütün bu güç dengeleri ve olası gelişmeler dikkate alındığında, Rusya süreçten elde ettiği avantajlı konumla, Ortadoğu üzerine kurulacak kurtlar sofrasında, masanın başında oturmayı planlamaktadır.
Ortadoğu’yu kurtlar sofrasına dönüştüren her gerici ittifak gibi, bu “birlikte”, sorunludur, çatışmalıdır!
ABD-AB emperyalist güçlerinin, bölgede, tarihsel bir sürecin sonucu olarak tartışmasız var olan hegemonyasına, ağır darbeler vurarak, bölgenin yeniden paylaşılmasında, ana aktör olmaya çalışan Rusya, diplomatik ve askeri alanda yaptığı hamlelerle, önemli avantajlar sağlamış durumdadır. Rusya açısından sürecin bütün bu avantajlı yanına karşın, özellikle bölgenin yeni harita-kadastro iradesi olarak seçtiren “ittifak” bloğu, kendi içinde derin çelişkiler ve çatışmalı durumlar barındırmaktadır. Her şeyden önce, hem bölgesel kirli çıkarları açısından, hem de tarihsel hasımlık anlamında, ”TC” ve İran, oluşturulmaya çalışılan bu “birliğin” en yumuşak karnıdır. Bölgede, AB, ABD ve Rusya emperyalist güçleri başta olmak üzere, bölgesel gerici güçlerin çıkarları gereği hep kaşıdıkları, Sünni-Şii çatışması var oldukça, bu iki ülkenin, konjektürel bazı politikalar dışında, yan yana gelmeleri zordur. Bölgedeki konumlanışı ve yönetim tarzları itibarıyla, ”TC”, İran, Suriye, Irak, antidemokratik, faşist karakterleriyle, iç ve dış politikada, etnik, ulusal ve mezhepsel çatışmalar üzerinden hakimiyet kurmaktadırlar. Bu faşist nitelik, hem içte ve hem de bölgede, etnik ve mezhepsel çatışmaları derinleştiren bir rol oynayacaktır. Ve bu durum, bu ülkeler hakimiyet sisteminin bir yönetimi olduğu sürece, Sünni İslamcılığın bayrağını taşıyan “TC” ile Şiiliği esas alan bölge hakimiyet sistemleriyle, ittifak değil çatışmalar esas olacaktır.
Rusya merkezli bölge siyasetinde yan yana gelen bölge gerici hakimiyet güçlerinin yanında, Rusya’nın bu gerici güçlerinde “kırmızı çizgilerini”,en azından dönemsel olarak dikkate alarak belirlediği bölge siyaseti, bölgesel toplumsal dinamikler tarafından da kabul görmeyeceği için, sorunludur ve çatışma-kriz üretecektir. Bölgenin en dinamik gücü olan Kürtler, Rusya’nın oluşturduğu “birliğin” stratejik planlarında, statüsüz bırakılmak istenmektedir. Kürtler açısından, emperyalistlerin ve bölgesel gericiliklerin çizeceği statünün, emperyalist ve bölgesel gerici çıkarlara entegre edilmek olduğu açıktır. Bu anlamıyla emperyalistlerin statü dediği mesele, emperyalist çıkarların gerici sınırlarına hapsolmadır. Ama Rusya’nın, gerici bölgesel hakimiyet güçlerle oluşturduğu siyasal-askeri stratejide, Kürtleri tamamıyla statüsüz bırakması, en geri düzeydir ve Kürtler başta olmak üzere, bölgesel dinamiklerle derin çatışmaları mayalamaktadır. Bölgede Rusya’yı zorlayan, stratejik planlarını ciddi zaafa uğratan bu gerçeklikten kaynaklı, PYD ve PKK önderliği dışındaki güçlerle, Kürt sorununa bölgesel bir proje üretmek istemektedir.”TC” Başbakanı Yıldırım’ın Barzani ile görüşmesi, bu arayış ekseninde gündeme gelen bir görüşmedir. Rojava ve Kuzey Kürdistan Kürt Ulusal direnişini tasfiye etmeyi planlayan bu proje, Barzani teslimiyeti merkezli bir Kürt statüsünü, bölgede gerçekleştirmek istemektedir. Yıldırım-Barzani görüşmesinin akabinde, Goran hareketine çekilen operasyonlar, PKK ve PYD ye “terörist” nitelemesi akabinde yapılan gerici tehditler, Barzani’de merkezileştirilmeye çalışılan Kürt “statüsünün” siyasal-stratejik verileridir.
AKP-Erdoğan diktatörlüğünün çöken bölge siyasetinde, merkez aldığı tek “kırmızı çizgisi”, Kürtlerin inkar ve imhasıdır!
Aralık ayında Rusya ile Moskova deklarasyonunda, Esad rejimine karşı dünün tüm saldırgan siyasetinden vazgeçen, AKP-Erdoğan “hilafeti”, Esad rejimi ile “normalleşme” yönelimini, Irak ile birleştirmek için,yoğun bir diplomasi sürecine girmiştir.Karşılıklı kirli çıkarlar,Irak ile görüşmenin ana gündemi olmuştur. Başika, Erbil, Sincar, Şengal, Musul ve Fırat suyu kullanım durumu gibi, belli başlıklarla dokuz maddede ifade edilen görüşmenin sonuç açıklaması, bu gündemlerin ötesinde, bölge siyaseti konusunda çizilen yol haritasının tartışıldığı bir görüşme olmuştur. Oda bölgede “Terörle Mücadele Konsepti” olarak ifade edilen, stratejik plandır. Bu stratejik planın ana hedefi, PKK ve PYD önderliğindeki Kürt ulusudur. Düne kadar Başika’yı “milli onur” meselesi haline getiren, Misak-ı Milli sınırları safsatası ile Musul üzerinde işgalci iştah kabartan “TC” nin, bir çırpıda bundan vazgeçmesinin arka planında, bölgede devrimci ulusal dinamik olarak duran Kürt gerçekliğidir. Ve AKP-Erdoğan diktatörlüğü, çöken bölge siyasetini, gerici zihniyetine göre inkar ve imhaya dayalı Kürt sorunu ile kurtarmaya çalışmaktadır.
Bugün AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, Rojava, Güney ve Kuzey’de, bölge siyaseti özgülünde son “kırmızı çizgisi” Kürtler’in inkar ve imha politikası ekseninde statüsüz bırakılmasıdır. Bu konuda, Rusya, Esad rejimi, Irak ve İran gerici hakimiyet sistemine her türlü tavizi vermeye açıktır. Amaç, Rojava’da, PYD-YPG’yi kuşatmak, Güney’de, Kandil ve Şengal’den PKK’yi çıkartmak ve yeniden çizilen bölge haritasında, Kürtleri Barzani yönetimindeki kölelik zincirlerine hapsetmektir.
Bütün bu gelişmelerde, yukarda açıkladığımız çıkar hesapları içinde Rusya’nın ön açtığı tartışmasızdır. Rusya stratejik planları ekseninde, döneme göre bazı tavizlerle, ”TC” yi yanında tutmaktadır. Esad güçlerinin Halep’i almasında, bölgedeki cihadist güçlerin “abisi” rolündeki “TC” yi kullanması, cihadist güçlerin “ateşkese” ikna edilmesi ve bu güçlerin Halep’ten boşaltılıp, ÖSO’ya dahil edilmesi, El Bab operasyonunda bu güçlerin aktif hale getirilmesi,”TC” nin Kürt sorunu üzerine oynadığı kartlar üzerinden kopardığı tavizlerdir.
Kuşkusuz bu durum AKP-Erdoğan diktatörlüğü açısından yeni bir bataklığa saplanma sürecini ifade etmektedir. Gerici çıkarlarla şekillenen bölge siyasetleri, ”ittifak” olarak duran güçler dahil, tüm gerici güçler arasında daha derin bir çıkar çatışmasını mayalamaktadır. Rusya, ABD, AB emperyalist güçleri başta olmak üzere, tüm bölgesel gericiliklerin, ulusal, mezhepsel, etnik kimlikler üzerinden kaşıdıkları çelişkiler, gerici çıkarların karşı karşıya gelmesiyle daha büyük çatışmalara neden olacaktır. Rusya’nın işgalci güç olarak önünü açtığı “TC” nin, girdiği Ortadoğu batağı, hem emperyalist güçlerin çatışmaları bağlamında, hem de bölgedeki toplumsal dinamiklerin karşı duruşu bağlamında, ağır faturalar yaratacaktır. Ve tüm bu gerici-Osmanlıcı hayallere karşın, Kürdistan, tarihsel olarak dört parçada birleşme trendindedir. Emperyalist ve gerici bölgesel güçlerin çizmeye çalıştığı statülere karşın, bölgesel gelişmelerin dinamik rolü bu trendi güçlendirmektedir. ABD-AB merkezli emperyalist bloğun Kürt statüsü ile Rusya merkezli bloğun statüsü, aynı kulvardadır, Kürtler açısından kölelik zincirleridir. Emperyalist güçler arasındaki çatışmaları, ulusal bağımsızlık davasında devrimci tarzda kullanma dışında, dönemsel ya da uzun vadeli emperyalist projelere tabi olmak, Kürtler açısından doğan bu tarihsel fırsatları heba etmek olacaktır.
Tarihsel haksızlığa karşı güçlü bir başkaldırı ortaya koyan Kürt ulusu, içindeki ihanet ve teslimiyet çizgilerine karşın, inkar ve imhaya dayalı tüm gerici politikaları başarısız kılmaya muktedirdir. Dört parçadaki toplumsal devrimci dinamiklerle ortaya koyacağı devrimci çizgi, sadece Kürt sorununda değil, emperyalist ve bölgesel gerici güçlerin hegemonya amaçlarını da başarısız kılacaktır. Bu kuşatma içinde başka “çözüm” yok demek, bu hegemonyaya, yaratılan korku imparatorluklarına teslim olmak demektir. Devrimci, sosyalist güçlerle birleşerek, toplumsal dinamikleri mevzilendirmek, tüm korku imparatorluklarının gerici emellerini boşa çıkaracaktır. Emperyalistlerin bölgede yeniden çizmeye çalıştıkları paylaşım haritasının karşısında, Birleşik Sosyalist Kürdistan sloganı, tüm bölge halklarının kurtuluş perspektifiyle birleştiği oranda, Ortadoğu’da halkların özgür iradesine dayalı barış sağlanacaktır.