‘Kil ocağı istemiyoruz’

Gazetemizin 96. Sayısında yayınlanan “Kil ocağı istemiyoruz!” başlığını taşıyan röportajı okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (04.02.2015)-Neo-liberal kapitalist sistemin giderek genişleyen küresel ağzı yerel sistemlerin kan damarlarına dek ulaşmaya başladı. Öyle ki; üç-beş ağaç, birkaç çiçek, böcek, ot ve su birikintisine, hayat bulup yeşertmeye çalıştığımız minimum alanlara nüfuz etmeye başladı.Uluslararası boyutlarda üretim yapan fabrikaların hammadde ihtiyacını yerel sistemin üzerine yüklemek! Örneğin, dünyayı bir inci üzerine oturtun. İnci tanesinin tahammül edeceği muazzam basıncı bir kez düşünün.  Posası çıkar, değil mi?

Neo-liberal azman çevremizdeki inci tanelerine saldırmaya başlamıştır. Soma-Yırca Köyü’nün posasını bir gecede çıkardılar. Orman Kanunları terk-i diyar ediyor, kanunsuzluk çığ gibi. Köylerin başına yağmur niyetine taş ocakları ve kil ocakları yağıyor!

İzmir Batı Beton Şirketi’nin devasa ihtiyacına karşılık inci taneleri, küresel sıklet altında kaderine terk edildi.İnci tanelerimizin ikisi son günlerde çok sessiz!İzmir ili Buca ilçesine bağlı Gökdere Köyü ile Kaynaklar Köyü’nden bahsediyoruz. Çevremizde mantar gibi açılan taş ve kil ocakları ormanları sahipsiz bulup tepesine yerleşmiş. Çevre felaketi değil, felç edilen mikro ölçekli çevremiz söz konusu. İnci tanesi üzerine inen dünya bize misal!

Büyükşehir Yasası marifetiyle bir gecede mahalle kuruluverdi. Gökdere Mahallesi, Bornova, Kaynaklar’ın Merkez Mahallesi ve Cumhuriyet Mahallesi de Buca manzumesine üç inci tanesi oluverdi.

Mahalleye dönüştürülen Gökdere ve Kaynaklar Köyü’nü DHF ve Halkın Günlüğü Gazetesi olarak ziyaret ettik. Önce Gökdere Köyü’ne uğrayıp muhtar ve köylüleri dinledik.

Köyünüzde kil ocağı kurulmak isteniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Gökdere Muhtarı Atanan Budak: “Derdimiz çok büyük. İzmir Batı Beton Şirketi, kil ocağı açmak için, ÇED raporu dahi olmadan kapalı kapılar ardında Orman Bakanlığı’na başvurmuş. 350 000 metrekare alanı bakanlıktan kiralamış. Köyümüze 300 metre mesafede. Bakın! İşte şurası. Burnumuzun dibinde kil çıkaracaklar. Bu güzelim ata-dede yadigârı köyde artık yaşanır mı? Maden arama ruhsatlarını bize ibraz edeceklermiş. ÇED raporu alınamazmış. Bize geldiler tabi. Toplantı yapalım diye ricacı olunca kendi felaketimize dair bilgi sahibi olduk. Köylü kabul etmedi. Direndik. Toplantılara kimseyi katmadık. Bize ‘Bölgeyi rafa kaldırdık’ dediler. Sevindik ama sevincimiz bir hafta sürdü. Bir hafta sonra özel harita şirketine ihale etmişler işi. Ellerinde ölçüm aletleriyle geldiler. Sağı solu ölçüyorlar. Köylü durumu anladı, haritacıları derhal kovdu. Geldikleri gibi gittiler. Biz kil ocağı istemiyoruz! Asla yaptırmayız, direneceğiz. Kilin tozu dumanı altında ne börtü böcek, ne de insan yaşar. Asla kil ocağı kurdurtmayacağız.

İlgili kurum ve örgütlerden; belediye, baro ve TMMOB’dan destek aldınız mı?

-Biz Bornova’ya bağlıyız. Bornova Belediyesi bizimle hiç ilgilenmedi. Ancak komşu köyümüz Kaynaklar’ın çabalarıyla Buca Belediyesi’nin Kent Konseyi kısmen ilgilendi. Broşürlerimizi filan basıyorlar. Sadece bu. Bizleri arayan soran yok. Sahipsiz kaldık. Ama yaşamak için direneceğiz. Ayrıca kil ocağı açmayı düşündükleri yer tarihi sit alanıdır. Eski Yunandan kalma yerleşim yeri orası. Tarih bizim zenginliğimiz, kat be kat haklıyız.

Bergama’daki Zeus Sunağının akıbetini hatırlayalım. Osmanlıdan aldıkları taş ocağı ruhsatına dayanarak at ve eşeklerle tarihi eserleri sahile dek taşımışlar. Gemilere yükleyip Berlin kentine götürdükleri sunağın tıpa tıp benzerini kurmuşlardı. Taş fiyatlarına gitti muhteşem Zeus Tapınağı! Yoksa bu adamların sit alanı içindeki kil ocağını açma ısrarları tarihi eser kaçakçılığına kılıf olmasın! Tarihi tekerrür ettirmek niyetinde olanların Osmanlıcılığı böyle olmalı. Aman dikkatli olalım. Kil taşıyan kamyonların içinde heykellerin nicesi gömülebilir. Bir düşünün diye sorduğumuzda köylülerden gelen yanıt şöyle oldu:

-Çok doğru. Sit alanı ve kil ocağı… Tarih bizim zenginliğimizdir. Asla vermeyeceğiz. Desteğinizi bekliyoruz.

Kendilerinden izin isteyip komşu köy, Kaynaklar Köyü’ne giderek Kaynaklar- Çevreyi ve Doğayı Koruma Derneği (ÇEVDER)’nin binası önünde dernek üyesi Eyüp Mardin’le görüştük.

Eyüp Mardin: ÇED raporları dahi olmadan kapalı kapılar ardında, işletme ruhsatı alanlar ÇED raporu alabilmek için köylüyü bilgilendirmek zorunda oldukları için köye geldi.  Bizimle toplantı yapmak istediklerini söyleyince onları tersleyip kovduk. Bizden öyle tepki gördüler ki analarından emdikleri süt boğazlarından geldi o gün! Turistik yerlerimiz çok. Çevremiz düğün salonları, çay bahçeleriyle doludur. Palmiye düğün salonuna gelen bir grup; ‘Burada parti yapıp eğleneceğiz’ diyerek para ödeyip salonu tutmuşlar. İçimizden üç-beş kişiyi götürüp orada güya bildirim yaparak görüntülerini de çekip akıllarınca ÇED raporu alacaklar. Palmiye Düğün Salonu önünde barikat kurduk. Kimseye geçit vermedik. Daha sonra Masal Cafe’yi ve Buca’daki Altıneller Düğün Salonu’nu denediler. Bizimle iletişime geçmelerine asla izin vermedik. Şu sıra biraz duruldu. “Vazgeçtik” diyorlar ama sil baştan tekrar başlayacaklar. ÇED raporu için mecburlar. ‘Köpek bok yemekten vazgeçmez’ der büyüklerimiz. Tekrar gelecekler. Çimento için kil malzemesi lazım. Onlar da mecbur, biz de mecburuz. Burası yaşam alanımız. Burada tarım yapıyoruz. Çevremiz turistik bölge. Altındağ Semti’nde halk çamaşır asıyor. Rüzgâr varsa topluyor. Toplamayanın çamaşırı beton tutuyor, bilir misiniz? Kil tozları tarım alanlarımızı verimsizleştirecek. Meyvelerimiz, sebze, bağ, bahçe ve zeytinlerimiz ne hale gelir? Halka faydası yok, zararı var ama yatırımcısına büyük kar kazandırıyor. Gökdere Köyü’yle biz (Kaynaklar Köyü) örgütleniyoruz. Kil ocaklarının yapılmaması için elimizden ne gelirse yapacağız. 

Kaynaklar Köyü ÇEVDER’in Başkanı Arif Şen: 350 000 metrekarelik alanda kil arama ruhsatı almışlar. ÇED raporu almak için ‘bilgilendirme’ ihtiyaçlarının önünde azimle direndik. Başaramayınca geri adım atarak ‘caydık’ dediler. Basına ‘tamam, kil ocağı açmıyoruz’ açıklamasını yaptılar. Buca Kaymakamlığı bize ‘kil ocağından vazgeçildi’ dedi. Onlara; ‘halk duyarlı, yaptırmayız’, dedim. Ancak; su uyur sermaye uyumaz, derler. Fırsat kolluyorlar. Uyanık olmak lazım! Ayrıca Buca Eski Belediye Başkanı Ercan Tatı zamanında (2010 yılı) EKS Madencilik Buca Limitet Şirketi’ne taş ocağı ruhsatı verilmiş. Bir de İzmir Büyükşehir Belediyesi Katı Atık Bertaraf Tesisi kurulması için aynı yer seçilmiş. Buralar tarihi ve doğal sit alanıdır. Tahtalı Barajı içme suyunun su havzası bizim ormanlık alanımızdadır. 2010 yılında Buca Belediyesi’nin verdiği taş ocağı ruhsatına ve katı atık bertaraf tesislerine karşı amansız mücadele vermiştik. Sonunda geri adım attırdık. Hukuki karar mahkemeden ‘Doğal karakteri korunacak, yapılamaz’ şeklinde çıktı. Yargıtay’a temyiz kararı için başvurdular ama gayretleri tutmadı. Yargıtay, kararı bozmadı ve kazandık. Bizim adımız Kaynaklar. Kaynağımız çok ya! El Hariri adlı Lübnanlıya doğal kaynak suyumuzu satmak istediler. Karşımıza yine Ercan Tatı çıktı. Başımıza bela oldu. Suyumuzu şişeleyip satacaklar. Eylemler yaptık ve izin vermedik. Kaynaklara saldırıyorlar! Kaynağın özünde gözleri var, bize sormadan satıyor, pazarlıyorlar. Oysa öz bizim. Ben burada doğdum.  Nüfusumdaki hane numaram 1’dir. Dedem, dedemin dedesi… Buralıydı. Bu çınarların olduğu yerde su pınarları vardı. Yazın karpuzu suya koyardık. Çaat! Eder çatlardı karpuz. Öyle soğuk… O zaman köyde çeşme yoktu. Buradan kovalarla, testilerle evlerimize su taşırdık. Babam 1976’da Kaynaklar Köyü’nün muhtarıydı. Gürlek Mevkii’ndeki 4,5 km mesafedeki yerden; şu dağları aşa, aşa imece usulüyle köyümüze su getirdik. Devlet sadece boru verdi. Daha sonra da suyumuzu Lübnanlıya satmaya kalktılar. Bu suyu Lübnanlıya satarsak dedelerimize ihanet olmaz mı? Ayrıca “Kil Ocaklarına Hayır” adlı dergi çıkarma aşamasındayız.

DHF ve Halkın Günlüğü Gazetesi olarak kil ocağına karşı mücadele eden köylülere, kendi sorunlarına sahiplenenin kendi iradeleri olması gerektiğini önemle belirterek her türlü desteğe hazır olduğumuzu ve yanlarında olacağımızı belirterek yanlarından ayrıldık.

 

Önceki İçerikUkrayna’da güncel gelişmeler istikrarsızlığın kaynakları ve çözüm!
Sonraki İçerikDHF 6 Şubat’ta Çağlayan Adliyesi’ne çağırıyor