Karşı-Devrimci Saldırı Süreci Devrimci Savaşla Yanıtlanmak Durumundadır

Ekonomi politik, felsefe ve bilimsel sosyalizm teorisi bağlamında sınıflar mücadelesinin kaderini belirleyen proletarya partisinin yetkin devrimci doğrultusu hatalı yaklaşımlarla zaafa uğratıldığı gibi, MLM’nin bilinçli çarpıtıcılarının başında gelen revizyonist-reformist ideolojik akımlar sınıflar mücadelesi yada devrimci kalkışmanın yükseldiği koşullarda burjuvazinin yardımına koşarak devrimci gelişmeyi baltalamaktan geri durmazlar. Çünkü onlar, devrimci gelişmenin burjuva düzen içi kulvarlarda seyreden özlemlerini bozmasından rahatsız olurlar. Sağ tasfiyeci sınıf işbirlikçisi çizgileri onları devrimin karşısına ideolojik sahada bir düşman olarak dikilmesine götürür. Kuşkusuz ki, MLM savunusu bunlara karşı keskin bir ideolojik-teorik mücadele görevi üstlenmek, durumundadır. Öyle ki bu ideolojik düşman durumundaki akımların kitleler içindeki etkisi kırılmadan devrimi gerçekleştirmek genellikle mümkün olmaz. Dolayısıyla emekçi halk kitleleri bileşenleriyle proleter devrimci sınıflar salt gerici dünya ve yerli egemen sınıflarla mücadele yürütmekle karşı karşıya değil, aynı zamanda ideolojik-teorik cephede MLM’ ye düşman akımlara karşı da mücadele etmek durumundadırlar. Bu mücadele günümüz koşullarında veya içinden geçilen süreçte de belirgin bir anlam taşımaktadır. Sürecin bir ihtiyacının bu olduğu aşikârdır.

HABER MERKEZİ (22.08.2015)-Gazetemizin 105.Sayısında yayınlanan ‘’Karşı devrimci saldırı süreci devrimci savaşla yanıtlanmak durumundadır.’’ Başlıklı perspektif makalesini okurlarımızla paylaşıyoruz.

İçinden geçilen süreç sınıf mücadelesi ya da devrimci hareket için önemli avantajlar barındırırken, aynı sürecin bağrında belli dezavantajların olduğunu tespit etmek de nesnel gerçeğin objektif ifadesi olur. Bu tespitlerde bulunmak süreç karşısında doğru konumlanıp gerçeğe en yakın pozisyon alma bakımından ihtiyaçtır. Sürecin doğru okunması, doğru politika ve taktiklerin geliştirilerek durumun devrim doğrultusunda yönetilmesi iradesi ve pratiğiyle doğrudan alakalıdır. Avantajların maddi yaptırım gücüne dönüştürülmesi, dezavantajların ise doğru yaklaşımlarla nötrleştirilip devrimci açıdan göğüslenmesi bakımından sürecin objektif okunması gerekli olup önem taşır.

Objektif yaklaşım adına dikkat çekilmesi gereken bir husus da, mevcut sürecin nesnel olarak devrimci gelişmelere uygun şartlara sahip olmasına karşın, örgütlü devrimci hareketin nesnel şartları devrimci çıkış temelinde yeterince değerlendirme düzeyinde bir örgütsel güce sahip olamama tezatlığının hüküm sürmesidir. Söz konusu nesnel şartları veya süreci kazanımlar zemininde değerlendirme avantajına sahip olan hareket hiç kuşkusuz ki, yeterli askeri-örgütsel güce sahip olan ulusal harekettir. Sosyalist ve devrimci örgütlü hareket ise, ulusal hareketle aynı avantajlara sahip olmasa da, doğru devrimci çizgi ve somut siyasetler bağlamında göstereceği yetenekle kuşkusuz ki kazanımlar sağlama şansına tamamen sahiptir.

Dezavantajlar bağlamında dikkate değer bir konu da, kuvvetli sınıf çelişkileri zeminine rağmen egemen atmosfer basıncında sınıf mücadelesinin argüman olarak neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir talihsizlikle karşı karşıya oluşudur. Burada rol oynayan etmenin, yasalcılığın nüfuzu altında gelişen tasfiyeci reformist akım olduğunu belirlemek yerinde olacaktır. Bu tasfiyeci kuşatma ve sirayet elbette Komünist ve devrimci hareket yelpazesi üzerinde birebir nüfuz kurmuş değildir. Devrimci duruş ve çizgi temelinde reformist tasfiyeciliğe karşı direnç gösteren hareketlerin olduğu inkâr edilemez. Hatta belli yapıların bu süreçte reformist eğilimden uzaklaşarak devrimcileşme rotasına girdiği de söylenebilir. Ne ki, bu durum iki taraflıdır. Tasfiyeciliğe karşı devrimci öze yaklaşma nispeten zayıf bir olguyken, yasalcı tasfiyeciliğe kayış esas eğilimdir. Tehlikedir.

Çelişkilerin keskinleşmesi veya keskin çelişki ve çatışma koşulları genel kural olarak safları nitelikli hale getirerek netleştirir ve karşıt olan güçleri geliştirir. Bu gelişim realitesi esasta ileriyi temsil eden devrimci sınıf ve güçleri şahsında belirginleşirken, köhnemiş gerici sınıflarda bu cereyan, gelişmekten ziyade gerici şiddet sarmalına girerek daha fazla teşhir-tecrit olma biçiminde seyreder. Gerici sınıflardaki gelişme niteliği gerici zor ve şiddete dayalı baskıcı diktatörlük yanlarının daha fazla öne çıkması olarak biçimlenir. Dolayısıyla buradaki gelişme doğru orantılı bir gelişme değil, yönetsel sertleşme veya faşizm uygulamasının derinleşmesi olarak ifade edilebilir. Buna karşın faşist baskı ve terör altında kıskaca alınan devrimci halk kitleleri ve örgütlü devrimci hareket daha fazla örgütlenme ve mücadele eğilimi gösterir. Demokrasi ve özgürlüklerin kısıtlanarak yok edilmesi, azgın sömürü ve zulmün uygulanması tabii olarak karşıt refleksi besleyerek büyütür. Baskıya karşı başkaldırı tavrı yoksul dünyanın nesnel, içsel ve geleneksel kültürü olarak çelişki yasası diyalektiğinin tezahürüdür.

Ne var ki, devrimci gelişme ve sınıf mücadelesi bu etki-tepki refleksine mahkûm bırakılacak bir mesele değildir. Tam da burada insanın bilinçli dinamik rolü veya devrimci müdahalenin zorunluluğu açığa çıkarak tayin edici rol olarak belirir. İşte sınıf mücadelesinin nesnel çelişkiler zemininde gelişerek bir devrime uzanmasının anahtarı bu roldür. Bu müdahale olmaksızın kendiliğinden hiçbir uygun koşul devrime çıkmaz. Proletarya partisi bu müdahale ve rolün stratejik önemdeki icracısı olarak olmazsa olmaz değerdedir. Bugünkü niteliği Maoist olan Komünist Partilerin varlık gerekçesi tam da bu temele dayanır. Tüm devrimci süreç boyunca stratejik önemini koruyan Komünist Partiler sınıf çelişkileri ekseninde tüm toplumsal çelişmeleri konu edinerek geniş halk kitlelerini bu zeminde birleştirip siyasi iktidar doğrultusunda seferber etmenin öncü ve önder rolü olarak tarihsel bir misyon üstlenir, bu görevi devrimci halk kitleleriyle birlikte yerine getirirler. Hâkim sınıfların başını çektiği gerici düzen ile proletarya ve geniş emekçi halk kitleleri arasındaki çelişkileri devrimci dünya lehine çözüp Komünist toplum hedefine bağlı devrimci ve sosyalist iktidarlar perspektifini yaşamsallaştırmak için devrimci savaşı en üstün mücadele biçimi olarak kullanırlar. Devrimci savaşı sınıflar arası mücadelede ilkesel, stratejik bir metot olarak kullanan proletarya partisi, mücadelelerini sınırlayan yaklaşımdan uzak durarak ilke ve amaçlarına ters düşmeyen bütün mücadele araç ve yöntemlerini itinayla kullanır, somut çelişkiler üzerinden yükselmeyi benimserler. Ajitasyon propagandalarında gerici düzenin teşhirine önem verirken, devrimci çalışmalarını zenginleştiren bütün araç ve yöntemlerini sınıf mücadelesi ve her devrimin sorunu olan iktidarın devrimci zora dayalı ele geçirilmesi meselesine tabi olarak ele alırlar. Bu anlamda söylemeye gerek yok ki, sınıf mücadelesine hizmet eden hiçbir biçimi, hiçbir mücadeleyi ve hiçbir aracı ilke olarak reddetmezler. Bu doğru herkesçe kabul görmekte ama pratik tutumda belirleyici nitelikte olmasa da örgütlü ‘’tabanın’’ bir kesiminde içselleştirilmediği görülmektedir. Ancak bu sorunun artık aşılması gerekmektedir.

Ekonomi politik, felsefe ve bilimsel sosyalizm teorisi bağlamında sınıflar mücadelesinin kaderini belirleyen proletarya partisinin yetkin devrimci doğrultusu hatalı yaklaşımlarla zaafa uğratıldığı gibi, MLM’nin bilinçli çarpıtıcılarının başında gelen revizyonist-reformist ideolojik akımlar sınıflar mücadelesi ya da devrimci kalkışmanın yükseldiği koşullarda burjuvazinin yardımına koşarak devrimci gelişmeyi baltalamaktan geri durmazlar. Çünkü onlar, devrimci gelişmenin burjuva düzen içi kulvarlarda seyreden özlemlerini bozmasından rahatsız olurlar. Sağ tasfiyeci sınıf işbirlikçisi çizgileri onları devrimin karşısına ideolojik sahada bir düşman olarak dikilmesine götürür. Kuşkusuz ki, MLM savunusu bunlara karşı keskin bir ideolojik-teorik mücadele görevi üstlenmek, durumundadır. Öyle ki bu ideolojik düşman durumundaki akımların kitleler içindeki etkisi kırılmadan devrimi gerçekleştirmek genellikle mümkün olmaz. Dolayısıyla emekçi halk kitleleri bileşenleriyle proleter devrimci sınıflar salt gerici dünya ve yerli egemen sınıflarla mücadele yürütmekle karşı karşıya değil, aynı zamanda ideolojik-teorik cephede MLM’ ye düşman akımlara karşı da mücadele etmek durumundadırlar. Bu mücadele günümüz koşullarında veya içinden geçilen süreçte de belirgin bir anlam taşımaktadır. Sürecin bir ihtiyacının bu olduğu aşikârdır.

Kısacası ideolojik-teorik sahada verilen mücadele son derece önemli olup, açık siyasi sınıf düşmanlarıyla mücadeleden bağımsız görülemez. Ancak sınıf mücadelesinin bu cephede verdiği savaşım büyük bir ustalık ve yetenekle ele alınması gereken önemdedir. Bu mücadelede hedeflerin bilimsel ölçülerle saptanmaması, demokratik mücadele unsurlarının hatalı algıyla ele alınıp tasfiyecilik veya reformizm derekesine koyulması, açık alan mücadele ve olanaklarının düzen içi olarak ötelenmesi vb vs hatalar mücadelenin doğru ele alınmaması ve devrime hizmet eden olanakların heba edilmesi anlamına gelecektir. Sağ tasfiyecilik, yasalcılık ve reformizm ile mücadele kesinlikle bizleri sola itmemelidir. Sağ tasfiyeci tehlike ne kadar aktüelse, sağa tepkiyle sola savrulmak da bir o kadar tehlikedir. Süreç bu tehlikeyi de barındırmakta ve bu savrulmaya karşı uyanık olmayı da gerektirmektedir. Zira sağ sapmayla reformizm batağına saplanırken, sol sapmayla da sürecin demokratik dinamiklerini öteleyerek marjinalleşme potasına girmek olasıdır. Özcesi süreç, her dinamiğin beceriyle mücadeleye katılması ve dereciklerde akan suyun nehre taşınarak bütün katkıların toparlanmasını özellikle talep etmektedir. Ki bu ekseriyetle geçerli olan genel devrimci yaklaşımdır da.

Sürecin doğru okunmasının en stratejik halkası ise, devrimci savaşın yaşamsal bir ihtiyaç olup her bakımdan gerekli olduğunun görülüp bilince çıkarılmasıdır. Gerici hâkim sınıflar azgınca, acımasızca ve hatta amansız bir biçimde saldırıp ezilen ulus ve azınlıkları, çeşitli inanç kesimlerini ve nihayetinde en geniş tanımda halklarımızı kan ve acıya boğmakta, çocukları katletmeye kadar gayri ahlaki kirli bir saldırganlık uygulamaktadırlar. Barış çağrılarını faşizmin küstah tavrıyla yanıtlamakta, savaşta ısrar ederek imha politikası yürütmektedirler. Bu şartlarda devrimin silahlı savaşa başvurması tartışma götürmez bir haklılık ve meşruiyet zemini taşımaktadır. Bunda tereddüt edenler burjuvaziden medet bekleyen siyasi ahmaklar olabilirler. Ne ki, devrimci savaşın kaçınılmaz bir operasyon olması gerçeği, savaş dışındaki olanakların ve siyaset alanının kullanılmaması anlamına çıkmaz. Özellikle demokratik açık alan siyasetinde bu alanın kendisine has politika ve taktiklerinin geliştirilmesi-dillendirilmesi devrimci savaş dışı tasfiyeci reformist eğilimler olarak değerlendirilmemelidirler. Ancak ana yönelim kuşkusuz ki, içerikte olduğu gibi biçimde de silahlı mücadele ve örgütlenme ekseninde olmak durumundadır. Bu olmaksızın devrimci manada gerçek bir ilerleme sağlanamaz, burjuvazi stratejik olarak geriletilip yenilemez. Gerici savaş ve saldırganlık ancak devrimci savaşla alt edilebilir. Geniş siyaset alanı ve konuları ancak devrimci savaş siyaseti ve pratiğini destekleyen, katkı sunan, hizmet eden unsurlar olarak rol oynayabilirler. Tayin edici olan doğrudan silahlı savaşın kendisidir.

Sınıf mücadelesi iki ayak üzerinden ilerler

Unutulmamalı ki, sınıf mücadelesi kesinlikle iki ayak üzerinden ilerler. Biri nesnel gerçeklik iken, diğeri nesnel zeminle örtüşen sübjektif etmen kapsamındaki bilinçli iradi müdahaledir.

Birincisi; insan iradesinden bağımsız olarak ama sınıf çelişkileri ekseninde toplumsal yaşamda kendiliğinden var olan durum esasında tanıtlanırken, ikincisi; bu nesnel durumla uyum içinde olmak kaydıyla, tamamen insanın iradi olarak ortaya koyduğu ideolojik-politik ve pratik çizgi temelinde gerçekleştirilen müdahaledir. Bu müdahale parti, ordu ve cephe gibi devrimdeki stratejik değişmezler üzerinden inşa edilmekle birlikte, mutlak biçimde geniş halk kitlelerini seferber etmeye ve kucaklamaya dayanmak durumundadır. Bu müdahalede geniş halk kitleleriyle gerici düzen-hâkim sınıflar arasındaki çelişkilerin somutta aldığı biçimler üzerinden geliştirilmesi ihmal edilemez bir basamaktır. Yine bu müdahalede stratejik yönelimler esas alınarak, güncel siyaset dili, taktiği ve reel politiğinde amaç ve stratejiyi gölgeleyen ya da salt günü kotarmaya dönük hatalı eğilimlere itibar edilmemesi elzemdir.

Sürecin bağrında taşıdığı avantajlar burjuva klikler arasındaki çelişkilerin keskinleşmesi, hükümet oluşturamamanın da sonucu yaşanan siyasi krizleri ve başlattıkları faşist saldırganlığın geniş halk kitlelerinde ciddi hoşnutsuzluklara yol açarak arayış ve tepkilere yol açması, dolayısıyla bütün bunların sonucu olarak devrimci şartların gelişmesi ve gerici düzen ile geniş halk yığınları arasındaki çelişkilerin keskinleşerek devrimci alternatif ve seçeneğin nesnel zeminini hazırlaması olarak ifade edilebilir. Bu durumda ihtiyaç olan şey örgütlü devrimci hareketin halk kitlelerine güven veren pratiklere girmesi, yani devrimci ittifak ve birliklerin geliştirilmesi ve silahlı eylem çizgisinin isabetli olarak kullanılmasıyla kitlelerin alternatifsiz olmadığının pratikte gösterilmesi gerekmektedir. Sürecin öne çıkardığı ihtiyaçlardan biri de hiç kuşkusuz ki budur.    

 

Önceki İçerikİşaretlenen Kapılar Alevi Katliamlarının Habercisidir!
Sonraki İçerikEmperyalist Saldırganlık ve Gerici Savaşların Vahşi Yüzü Çocukların Gülen Yüzünde Resmolur!