HABER MERKEZİ (02.01.2017)- Son 10 yıldır Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümet, ülkeyi hızla dinci karakterde bir faşizme doğru ilerletiyor. Bunun altyapılarından biri geniş kitleler içinde muhafazakâr-dini söylem ile hegemonya oluşturma ve bunun karşılığında ise sürekli bir düşman yaratma çabasıdır. Kitlelerin bir kısmını diğerlerine karşı düşmanlaştırma ve kışkırtma üzerine oluşturulan bu politika, “düşman” olarak ötekileştirilen ve her türlü baskının hedefi yapılanlar üzerinde her tür uygulamanın mubah olduğu psikolojisine dayanmaktadır. Destekçisi durumuna getirilenleler “ülkenin, devletin sahibi”, diğerleri ise “vatan haini” ve “din düşmanı” olarak telaki ediliyor. Yıllardır yayılmacı yeni Osmanlı politikalar ile komşu ülkelerin iç işlerinde söz sahibi olmak isteyen, kendisini onların “halifesi” olarak da gören; bunu gerçekleştirmek için bölgeyi vahşi bir savaş alanına çevirenlerle suç ortaklığı yapanlar, düşman olarak kabul ettiği kesimleri IŞİD türü terör çetelerinin hedefi haline getirmiştir. Ülkeyi IŞİD’in lojistik destek ve merkezi üssü haline getiren bu iktidardır. Kitlelerde cihatçılığı teşvik eden yine bunlardır.
İçerdeki muhalefetin sesi, bu terör çeteleri vasıtasıyla bastırılmıştır. Hükmettiği devletin elinin kısa ya da bağlı olduğu yer ve zamanlarda bu terör örgütleri konuşturulmuştur.
Bu terör örgütleri neden hep Erdoğan’ın muhalif kesimlerini hedefler? Neden radyo, televizyon ve gazetelerden çıkan nefret söylemleri ve verilen dini fetvalardan sonra saldırılar bu paralelde gerçekleşir? IŞİD vb. terör örgütleri bu hükümetin ortağı mı, paraleli midir?
Bu hükümetin önderliğindeki devlet kandan beslenmektedir. Kitlelerin saldırı ve patlamalarla katledilmediği birkaç ay hükümet ve Erdoğan’ın puanlarının düşmesine neden olmaktadır. “Başkanlık başkanlık” diye katliamlar üzerinden beslenmektedir. Faşizmin tüm yalan ve hilelerine rağmen kamuoyunun büyük bir kesimi, bu saldırıların hükümetin politikalarından kaynaklandığını bilmektedir.
Bırakın ifade ve örgütlenme özgürlüğünü, toplumda bireylerin ve belli toplumsal gurupların yaşam güvencesi bırakılmamıştır. Ve bu korkuyu bilinçli olarak egemen kılmak istemektedirler.
Reina saldırısı bunun bir parçasıdır. Şimdiye kadar hedef haline getirilen Aleviler, Kürtler, devrimci, muhalif kesimler dışındakilere de verilen mesaj şudur: “Biat edeceksiniz, bizim gibi yaşayacaksınız”. Bir zamanlar Esat Bozkurt’un “Türkiye’de Türk olmayanların köle olma” hakkı, şimdi “biat etmeyen bizim gibi yaşamayanların ölüm hakkı var”a dönüşmüştür. Reina katliamı, seküler ve yaşam tarzı olarak muhafazakâr-dinci bir eksene oturmayanları da sindirmeye yöneliktir.
Faşizm döktüğü bu kanda er veya geç boğulacaktır. Ne olursa olsun, radikal dinci kesimleri palazlandıran, yolunu açan, savaş cephelerine süren bu hükümettir. Bu sorumluluğu başkalarının sırtına atarak kimse kendini aklayamaz. İstedikleri yerlere kuş yaklaştırmayanlar, saldırıların hedefi durumundaki muhtemel yerlerin hiçbirini korumamakta, tersine saldırı için ortam hazırlamaktadır.