HABER MERKEZİ (22.01.2016) – Bütün bu karmaşık süreç içerisinde, Güney Kürdistan’da bağımsızlık tartışmalarının yeniden ve daha yüksek perdeden gündemleştirilmesi önemli bir sürecin başlangıcı olarak okunabilir
Kürt ulusal sorunu sadece Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın değil, bir bütün olarak Ortadoğu coğrafyasının en önemli gündem başlıklarından birini oluşturmaya devam ediyor. Özellikle Suriye’de yaşanan gelişmeler ve Rojava süreci, IŞİD çetelerine karşı Kobanê merkezli sergilenen muazzam direniş ve kazanımlar, dünya halkları nezdinde Kürt ulusal sorununun daha görünür bir hal almasına ve doğallığında emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri ile bölgede varlık gösteren birçok aktörün bu meseleye dair çeşitli yaklaşımlar sergilemelerine vesile olmuştur. Dört parçalı ve statüsüz bir Kürdistan gerçekliği adım adım çeşitli nitelik ve çaplarda yeni bir aşamaya evirilmektedir. Bilindiği gibi dört parçada federasyon şeklinde 2003 yılından bu yana varlığını devam ettiren Güney Kürdistan’da bağımsızlık tartışmaları ve girişimleri öne çıkan olgudur. Aynı şekilde statü meselesinde en geri pozisyonda olan Batı Kürdistan(Rojava), Suriye’de başlayan iç savaş sonrası geliştirilen politikalar neticesinde fiili olarak özerk bir statüye kavuşmuş durumdadır. Rojava’nın geleceği, nasıl bir sürece evirileceği kuşkusuz önemli bir tartışma konusudur. Güney ve Batı Kürdistan, statü noktasında birçok yetersizlikle beraber dört parçadaki en avantajlı yerlerdir. Bu avantaj durumunu ifade ederken ulusal statü ve ulusun kendi kaderini tayin hakkı bağlamında ele almaktayız. Var olan yönetimlerin niteliği ayrı bir tartışma konusudur. Dört parçada sürekliliği sağlanmış, en yoğun çelişki ve çatışmaların yaşandığı ve gerek coğrafya gerek nüfus itibariyle en büyük parçayı oluşturan Kuzey Kürdistan ise bilindiği gibi yoğun bir çatışma ve kuşatma altındadır. Kuzey Kürdistan’da Kürt ulusu artık statü tartışmasını canlı bir şekilde yürütmektedir. Ki Güney ve Batı Kürdistan’da yakalanan seviyenin altında bir politik hedef, Kürt ulusu içerisinde de kabul görmeyecektir. Doğu Kürdistan ise dört parçadaki en zor alanı teşkil etmektedir. Kürtlerin hakları noktasında, son dönemlerde bazı iyileştirmeler yapılsa da en problemli bölgedir. Elbette bir parçada yaşanan gelişme diğer parçaları da direkt olarak etkilemektedir. Bu etkilenme sadece ulusal manada siyasal bir etkileşim değildir. Coğrafi olarak dört parçanın yan yana olması, PKK’nin Kuzey dışında diğer bölgelerde artan siyasal etkinliği ve şekillenen yeni dengeler içerisinde Kürtlerin, bölgede politika yürüten bütün aktörler için önemli bir güç haline gelmesi önemli etkenlerdendir. Bütün bu karmaşık süreç içerisinde, Güney Kürdistan’da bağımsızlık tartışmalarının yeniden ve daha yüksek perdeden gündemleştirilmesi önemli bir sürecin başlangıcı olarak okunabilir.
Bağımsız Kürdistan hayal midir?
1990’lı yıllarla beraber fiili bir Güney Kürdistan gerçekliği söz konusuyken, ABD emperyalizminin Irak işgali sonrası gelişen dengeler içerisinde, Güney Kürdistan federasyon şeklinde yoluna devam etmeye başladı. Bilindiği gibi ABD işgali sonrası Irak üç ana kampa bölünmüş durumda ve kâğıt üzerinde aksi iddia edilse de üç ayrı devlet gerçekliği söz konusudur. Güney Kürdistan’da zaman zaman dillendirilen referandum tartışmaları, bir kez daha gündemdeki yerini almış durumda. Elbette bağımsızlık tartışmalarını irdelerken, özellikle son bir yıldır Güney Kürdistan’da yoğunlaşan siyasi ve ekonomik kriz durumunu da incelemek lazım. Kısaca var olan bu duruma dair bazı şeyleri ifade ettikten sonra bağımsızlık tartışmalarına yeniden dönelim.
Federatif bir yapıya sahip olan Güney Kürdistan esas olarak iki parti tarafından yönetilmektedir. Bu partiler KDP ve YNK’dır. Son yıllarda bu iki partiye YNK’den ayrılan Goran Hareketi de dâhil olmuştur. Mevcut durumda Güney Kürdistan’da bu üç parti siyasal yaşamı belirlemektedir. Suriye’de yaşanan gelişmeler, Rojava ve Şengal gerçekliği sonrası PKK ile KDP arasında önemli çelişkiler açığa çıkmış ve PKK Güney Kürdistan siyasetinde de önemli aktörlerden biri haline gelmiştir. Güney Kürdistan’da uzun yıllardır KDP ve YNK arasında bir denge süreci yaşanmaktadır. Bu iki parti ve sonradan kurulan Goran Hareketi, bölgede bir güç paylaşımına gitmiş durumdalar. Buna göre bölge başkanlığı KDP’de, dönüşümlü olarak bölge başbakanlığı KDP ve YNK’de, parlamento başkanlığı ise Goran Hareketi’ndedir. Bu güç paylaşımı ve denge durumunu bozan en önemli etkenlerden birisi; 20 Ağustos 2015 tarihinde görev süresi biten Mesut Barzani’nin görevini bırakmayıp, fiili olarak devam etmesi ve diğer partilerin bu durumdan duydukları rahatsızlıktır. 20 Ağustos’ta görev süresi dolan Mesut Barzani’nin görevini bırakmaması ve yeni başkanlık seçimlerinin gerçekleştirilememesi hala devam eden oldukça önemli bir siyasi krize yol açtı. Güney Kürdistan’da hükümeti oluşturan diğer dört parti(YNK, Goran Hareketi, Yekgırtu İslam ve Komala İslam) yaşanan bu fiili duruma tepki gösterip Mesut Barzani’nin bir an önce görevi bırakması ve yeni seçimlerin yapılmasını istemektedirler. KDP ise Barzani’nin görev süresinin iki yıl daha uzatılıp genel seçimlerle beraber başkanlık seçiminin gerçekleştirilmesini istiyor. 2016 yılına siyasi ve ekonomik krizle giren Güney Kürdistan’da böylesine bir sürecin yaşanacağı ise sır değildi. Barzani’nin görev süresinin dolmasına aylar kala parlamentodaki beş parti tarafından çeşitli toplantılar düzenlenmiş ama herhangi bir uzlaşma sağlanamamıştı. Mesut Barzani 20 Ağustos’tan bu yana Güney Kürdistan anayasasına aykırı bir şekilde başkanlık koltuğunda oturmakta, başkan sıfatıyla her türlü çalışmayı organize etmektedir. Bu fiili durum yaşanan siyasi krizi içerisinden çıkılması güç bir hale sokmuştur.
Böylesi ağır siyasi krizin yaşandığı bir dönemde Güney Kürdistan’da bir de ekonomik kriz baş gösterdi. Tamamen dışa bağımlı ve petrol-doğalgaz üzerine kurulu olan Güney Kürdistan ekonomik sistemi, Bağdat yönetimi ile Hewler yönetimi arasında yaşanan sorunlar neticesinde iyice derinleşmiş bir kriz yaşamaktadır. Irak merkezi hükümeti ile Güney Kürdistan yönetimi arasında yapılan anlaşmalara göre bölgede petrol satışının Bağdat üzerinden gerçekleştirilmesi gerekirken, Barzani yönetimi fiili olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan üzerinden satış yapmaktadır. Bu fiili durum sonrası, Bağdat yönetimi merkezi bütçeden bölgeye ayrılan %17’lik ödeme payını kesmiş durumda. Ekonomik olarak zorlu bir süreçten geçen Güney Kürdistan’da yaşanan ödenti kesintisi, yönetim içerisinde iyice ayyuka çıkan yolsuzluklar, IŞİD saldırılarına karşı yapılan askeri harcamalarla beraber memur maaşlarının ödenemediği bir duruma evirildi. Üretime dayalı bir ekonomik sistemin bulunmadığı Güney Kürdistan’da tek geçim kaynakları devlet maaşı olan memur ve Peşmergelerin maaşlarının ödenmemesi, halkın alım gücünün her geçen gün düşmesi, yaşanan siyasi krizle beraber halkı isyan etme noktasına getirmiştir.
Yaz aylarında yoğunlaşan siyasi ve ekonomik kriz sonrası okulların açılmasıyla beraber öncülüğünü öğretmenlerin yaptığı ve geniş bir kitlenin destek verdiği protesto gösterileri düzenlendi. Gerçekleştirilen gösterilere polisin saldırması neticesinde 5 kişi yaşamını yitirirken, yüzlerce kişi gözaltına alınıp tutuklandı, yüzlercesi ise yaralandı. Kısa sürede bastırılan protesto gösterileri önümüzdeki dönemde Güney Kürdistan’da önemli politik gelişmelerin yaşanacağına işaret ediyor. Yaşanan bu kriz durumunun ise mevcut partiler tarafından çözülebileceğine dair herhangi bir işaret yok. Halkın taleplerinden öte parti çıkarları etrafında yaşanan siyasi kamplaşma derinleşerek devam edecek gibi duruyor.
Mevcut durumda hükümeti oluşturan YNK, Goran Hareketi, Yekgırtu İslam ve Komala İslam bölge başkanının parlamento içinden ve yetkilerinin sınırlandırılarak seçilmesini talep ederken, KDP ise mevcut durumun devam ettirilerek bölge başkanının halk tarafından seçilmesini istemektedir. KDP’ye yönelik gerçekleştirilen protesto gösterilerinden Goran Hareketi’ni sorumlu tutan KDP ise bu partiyi hükümet dışında bırakarak siyasi krize yeni bir halka eklemiş oldu.
Güçler dengesi süreci geriletiyor
Güney Kürdistan’da yaşanan siyasi ve ekonomik kriz, KDP’nin emperyalist güçler ve “TC” faşizmiyle sergilediği işbirlikçi tutum, referandum ve bağımsızlık tartışmalarının oldukça zorlu bir şekilde ilerleyeceğini gösteriyor. Güney Kürdistan’da hem tartışmalı bölgelerin durumu ve hem de bağımsızlık durumu için Irak Anayasası’nın 140. Maddesi gereğince referandumların yapılması zorunlu. Mevcut durumda Merkezi Irak hükümeti ile Güney Kürdistan arasındaki ipler kopmuş durumda. Kerkük’te devam eden fiili durum ve Güney Kürdistan’ın bağımsız bir devlet şeklinde ilan edilmesi tartışmaları gündemin baş sırasında yer alıyor. Barzani başkanlığındaki yönetimin kendi gücüne güvenmek yerine, süreci, sırtını emperyalist efendiler ve gerici bölge devletlerine yaslayarak ilerletmeye çalışması, kurulacak olan olası bağımsız Kürt devletinin niteliğini de işaret ediyor. 2016 yılıyla beraber Barzani yoğun bir diplomasi trafiğine başlayarak gerçekleştirilmesi planlanan referandum için destek aramakta. Daha öncede çeşitli vesilelerle dile getirilen referandum yapılacağı fikri, yeterli destek bulmadığı, mevcut dengelerin uygun olmadığı gerekçeleriyle ertelenmişti. Ocak ayı başında yaptığı açıklamaya Barzani, kesinlikle bir referandumun yapılması ve Kürdistan’ın statüsünün Kürt halkı tarafından belirlenmesi gerektiğini ifade etti. Emperyalist güçlerin bölge politikaları ekseninde bağımsız bir Kürt devletinin uzak bir ihtimal olmadığını ifade etmek gerekir.
Maoist Komünistlerin sürece yaklaşımı
Kürt ulusal sorunu dört parçada en önemli tartışma konularından birisidir. Maoist komünistler olarak Kürt ulusal sorununa yaklaşımımızı sadece Türkiye-Kuzey Kürdistan ile sınırlı tutamayız. Kürdistan coğrafyasındaki sınırlar ve parçalı durum Kürt ulusu nezdinde parçalanmış durumdadır. Bizlerin ulusal sorun konusundaki yaklaşımı, MLM ilkeleri etrafında şekillenen ve coğrafyamızda komünist önder İbrahim Kaypakkaya tarafından bayraklaştırılan komünist fikirlerin güne uygun savunulup, uygulanmasıdır. Ulusal sorunda en önemli ayrım çizgisi UKKTH(Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı)’nın kayıtsız şartsız savunulmasıdır. Güney Kürdistan’daki meseleye yaklaşımımızı belirleyen kriter de budur. Yapılacak olan referandum ile Kürt ulusunun alacağı karar ne ise Maoist komünistler olarak bu hakkı tanımak durumundayız. Kurulacak devletin niteliği ayrı bir tartışma konusudur. Ki Güney Kürdistan yönetiminin işbirlikçi-gerici bir niteliğine sahip olduğu aleni bir gerçekliktir. Güney Kürdistan’da şimdi ve kurulacak olası Kürt devleti içerisinde bura komünist-devrimcilerinin örgütlenip, devrimci bir mücadele yürütmesi ve sosyalist bir Kürdistan kurmaları temel görevdir. Maoist komünistlerin Kürdistan sorununda savundukları ve bayraklaştırdıkları şiar ise Bağımsız, Birleşik, Sosyalist Kürdistan şiarıdır. Bu şiarı pratikleştirmek için dört parçadaki Maoist komünistlerin örgütlenmesi ve her bir parçada devrimci mücadeleyi yükseltmesi elzem görevdir.