Faşizme karşı mücadele ve handikaplar/Bakış Can

Karşı-devrimin zayıf halkalarını tespit edip buna uygun taktik siyasetlerin belirlenmesi elzemdir. Bu taktik siyasetler asla devrimci strateji ve siyasi iktidar perspektifinden bağımsız ele alınamazlar. Karşı-devrimci faşist iktidarlara karşı mücadelede gerici zora karşı devrimci zorun örgütlenerek pratikleştirilmesi ertelenemez temel bir yönelimdir. Bütün taktik politika, örgütlenme ve mücadele biçimleri bunun hizmetindedir. Temel yönelim bulandırılmadan somut duruma uygun taktik siyasetlerin benimsenmesi, örgütsel biçimlere başvurulması ve mücadele yöntemlerinin kullanılması reddedilemez.

HABER MERKEZİ(26.09.2017)-Faşist egemen sınıflar iktidarı altında yaşanan mevcut süreç, devrimciliği ve devrimci mücadeleyi her zamankinden daha çok dayatmakta, daha büyük ihtiyaç haline getirmektedir. Olağan durum veya mantığa göre, çıplak faşist karakterdeki bu süreç Komünist ve devrimcilerin çok daha etkinleşmesine tanıklık yapar, devrimci dinamizmi büyüterek ilerletir. Fakat maalesef durum böyle değildir. Mantıken veya teorik olarak doğru olan bu gelişmenin gerektiği gibi seyretmemesi faşist baskı ve saldırıların ağırlığıyla açıklanabilir. Fakat meseleye sadece bu açıdan bakmak tek yanlı bakıştır ve eksiktir. Eksik olan yan komünist ve devrimci hareketin yetenek gösterememesi, rolünü oynayamaması, kitlelere güven veren bir siyasi güç ve duruma sahip olmaması, en önemlisi de somut duruma uygun siyasetler geliştirerek kitlelerle birleşememesi gerçeğidir. Özcesi, baskılar ne kadar ağır ne kadar pervasız ve acımasız olursa olsun, bu şartlara rağmen komünist ve devrimci hareket mümkün olan birleşik mücadele pratiğini sergilediği, sürece uygun somut siyasetler, yetkin taktikler geliştirebildiği ve kitleleri somut siyasetler üzerinden harekete geçirerek birleştirme başarısı gösterebildiğinde siyasi sıçramalar yaratabilir, durumu tersyüz edebilir. Şüphesiz bu, komünist ve devrimci hareketin teorik çözümlemelerin ötesinde, örgütsel ve siyasi güç olmasıyla ilintilidir. Bu güç sağlanmadan ve bu güce uygun siyasi pratik ortaya koymadan karşı-devrimci saldırı sürecini tersyüz etmesi düşünülemez.

   Dahası, yaşanan süreç devrimciliği ve devrimi keskinleşmeye götürmesi gerekirken, bu keskinleşmenin yaşanmaması iyi mütalaa edilmesi gereken bir realitedir. Zira, bu sürece uygun olarak beklenen ya da olması gereken gelişme, devrimciliğin ve devrimci güçlerin daha da keskinleşmesi biçiminde olmasıyken, ne yazık ki önemli oranda ters orantılı gelişmelere tanık olmaktayız. Devrimci yapılar açısından belli bir olumluluğun izlendiği söylenebilir. Birçok devrimci yapı silahlı mücadele ve savaş konusunda değerli bir yönelime girmiş durumdadır. Aynı zeminde devrimci güçler arasında ortak hareket etme ve savaş-mücadele zemininde yakınlaşma temelinde olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Silahlı mücadele ve bu zemindeki güçler arasında yakınlaşma şeklindeki bu eğilim mutlak suretle desteklenip değerli görülmeli ve önemsenerek geliştirilmelidir. Ancak devrimci hareketteki bu genel olumlu ivme ne yazık ki tek tek devrimciler şahsında aynı yolda gelişmemektedir. Ya da ilgili yapılar kendi bileşenlerini aynı olumlu rotada ilerletme yeteneği gösterememektedirler. Adı geçen olumlu gelişmenin adeta örgütlerin merkezi kademeleriyle sınırlı kaldığı söylenebilir. Öyle ki, örgütlerin merkezi politika ve yaklaşımlarına rağmen, devrimciliği keskinleştirmesi gereken mevcut süreçte faaliyetlerden geri çekilme gibi eğilimler görülebilmektedir. Oysa, söz konusu süreç daha fazla devrimcileşmeyi, devrimcilerin daha sıkı ve kararlı davranarak devrimci mücadeleye sarılmalarını gerektirmektedir. Yaşanan faşist baskı ve saldırılara karşı devrimcilerin buna uygun pozisyon alarak ileri çıkması gerekirken küçük gerekçelerle faaliyetlerden geri durma, dinlenme eğilimi belirmektedir.   

   Geniş halk kitlelerinin vahşi sömürüden etkilenmesi ve bu etkilenmenin giderek ağırlaşması kitlelerin yaşamını zorlaştırarak adeta yaşanılamaz derecede dayanılmaz hale getirerek halk kitlelerini devrimcileştirmektedir. Aynı sürece paralel olarak işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ekonomik taleplerini karşılamayan-karşılayamayan iktidarlar halk kitleleri üzerinde azgın bir baskı kurarak sopaya-şiddete daha fazla başvurmaktadır. Bu durum işçi sınıfı ve emekçi kitlelerde devlete veya siyasi iktidara karşı tepki ve öfkelerini büyütmektedir. Bu tepki birikerek sosyal patlamalara ulaşmanın ya da devrimin potansiyelini geliştirerek dinamikleştirmenin yeterli sebebidir. Kendiliğinden kitle hareketleri tam da bu zeminde gündeme gelir, gelmiştir. Devrimin temeli bu zeminde sağlamlaşarak devrimin önder kuvvetine hazır zemin sunar. Kitlelerin objektif devrimciliği ve bunun tepkiye dönüşme hali, Komünist ya da devrimci örgüt ve önderlikle birleşme koşullarında büyük siyasi dalgalanma ve hatta devrimsel çalkantılara, bazen de devrimlere ulaşır.  Dolayısıyla devrimin gelişmesi, devrimci patlamaların yaşanması ve ileri mevzilerin kazanılarak karşı-devrimin geriletilmesi tamamen mümkündür. Bu gerçeği görmek devrime ve devrimci çalışmalara asılmak ile asılmamak arasındaki tavrı netleştirir.

   Karşı-devrimin zayıf halkalarını tespit edip buna uygun taktik siyasetlerin belirlenmesi elzemdir. Bu taktik siyasetler asla devrimci strateji ve siyasi iktidar perspektifinden bağımsız ele alınamazlar. Karşı-devrimci faşist iktidarlara karşı mücadelede gerici zora karşı devrimci zorun örgütlenerek pratikleştirilmesi ertelenemez temel bir yönelimdir. Bütün taktik politika, örgütlenme ve mücadele biçimleri bunun hizmetindedir. Temel yönelim bulandırılmadan somut duruma uygun taktik siyasetlerin benimsenmesi, örgütsel biçimlere başvurulması ve mücadele yöntemlerinin kullanılması reddedilemez.

Önceki İçerikİşkencehanelerde düşmanı yargılayan cüret: Hasan Hakkı Erdoğan
Sonraki İçerikKadınların kurtuluşu ve Ekim devrimi/Kazım Cihan