Faşist T.C tüm kurumlarıyla evine gönderilmelidir!

Gazetemizin 84. Sayısında yayınladığımız ‘Faşist T.C tüm kurumlarıyla evine gönderilmelidir‘  başlığını taşıyan analiz yazımızı okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (20.06.2014)- Uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak yeniden dizayn projeleri her alanda sürmektedir. Emperyalizmin stratejik uşağı faşist Türk devleti ve şimdiki durumda onun yürütmesi AKP iktidarı önderliği ve inisiyatifindeki taşeron kukla ve araçlarının Türkiye- Kuzey kürdistan’daki bütün ezilen ve sömürülenlere yönelik politikaları bu eksende yürümektedir.

Epeydir emperyalist güdümlü tekçi faşist Sünni Türk İslam eksenli paradigmanın yeniden üretimi kapsamında ezilen ve sömürülenlere yönelik ekonomik politikalarına denk gelecek şekilde özde aynı ama biçimde farklılıklar arz eden pratik politikalar dün olduğu gibi bugün de yeni biçimler alarak sürmektedir. Bu durumun kendini var etmesi için son derece gerekli bir yönelimdir.

Faşist Türk devletinin AKP hükümeti ve iktidarı düzleminde  “demokratik açılım, Kürt açılımı, demokratikleşme, çözüm projesi, açılım, çözüm“ vb argümanlarla eşitsiz koşullar ve gerçeklikler içerisinde tekçiliğin ve ötekileştirmenin yeniden üretimi sürecinin ikame edilerek sürdürülmesi gerçekliği yeni biçimlerle devam etmektedir.

Radikal devrimci güç tasfiye edilerek düzen içine çekilmek istendi

Amed’ de, çocuklarının gönüllü olarak PKK’ye katılması nedeniyle ailelerinin masumane ve duygusal temelde çocuklarını geri istemeleri üzerinden Erdoğan önderliğinde, faşist devletin yeni tasfiye saldırıları pervasız bir şekilde sürgit devam etmektedir. Bu arada emperyalizmin stratejik ortağı değil tam aksine stratejik uşağı faşist Erdoğan’ın “çözüm sürecinin başından beri en büyük ve en önemli hedefi eve dönüş projesidir“ diyerek daha ilk süreçlerden itibaren Maoist Komünistler olarak ifade ettiğimiz uluslararası emperyalist güçler patentli faşist Türk devletinin inkar ve imha siyasetinin içerisinden geçtiğimiz süreçte “demokratik açılım, Kürt açılımı, çözüm“ vs aldatmacalarıyla tam da amaçlananın silahlı ve radikal devrimci gücün tasfiye edilerek düzen içi reformizm  kulvarına akıtmak olduğuydu. Kısa bir süre önce faşist Erdoğan’ın demokratik açılım projesinin en büyük hedefi olarak eve dönüş durumu olduğunu dillendirmesiyle aslında hiç de yabancısı olmadığımız ve baklanın bir kere daha açığa çıkarılmasından başka bir anlam ifade etmeyen bir durumun ortaya serilmesi olarak anlaşılmalıdır.

Diğer yandan Erdoğan HDP’ye de “Kendi çocuklarını Amerika’da okutuyorlar, gidip rahat  görüşüyorlar, kaçırılan çocukları da geri getirmelidirler yoksa öylesine rahat hareket edemeyecekler“ vb tarzı saldırıdan da vazgeçmemektedir.

Dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yurtsever, devrimci ve komünist hareket saflarında mücadele yürüten hemen tüm insanlar gönüllülük esasına dayanarak bir katılım göstermektedir. Doğal olarak “çocukların kaçırılması, kaçırıldı“ vb argümanlar külliyen yalan, tasfiye ve çözülme amaçlı bir girişimdir. Emperyalist dünya sistemi ve onun stratejik bir uşağı olarak faşist Türk devletinin de öyle çocukları, anaları, yaşlı genç vs tüm ezilen ve sömürülen, hayatları çeşitli biçimlerde karartılarak günü ve geleceği her geçen gün daha da çekilmez hale getirilen bütün halk kitlelerinin çıkarlarını düşünmediği için bütün yalan, demagoji, algı yönetimi ve manipülasyonlara başvurmaktadır. Tam aksine tamamen kendi özel mülkiyet çıkarlarını düşünerek gerici ve faşist zulüm ve sömürü düzen ve sistemlerini korumak amacı ve kaygısıyla tüm teorik ve pratik politikalarını sürdürmektedir. Yoksa yüz yılı geçen emperyalizme stratejik uşaklığı paralelinde ezilen ulus ve milliyetlere, çeşitli inanç gruplarına yönelik inkar ve imha, soykırım ve asimilasyon politikalarıyla kültürel olarak da dahil topyekün tasfiye amacıyla tekçi gerici faşist paradigmasında ısrar edemezdi. Ermeni Soykırımı ve Kürt Katliamları, Alevi Katliamları da dahil Anadolu ve Mezopotamya’dan Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki halk kitlelerinden kadın, genç, çocuk, yaşlı demeden süngülenen, kurşuna dizilen, tehcir ve sürgünlere uğratılan, işkencelere tabi tutulan, kimlikleri yasaklanan, düşüncelerinden ötürü hapislere tıkılan ve daha da katmerli baskı ve sömürü politikalarıyla tekçi faşist Türk devletinin çocukları ve anaları masumane bir şekilde düşündüğü asla söz konusu olamaz. Türk devleti tarafından katledilen, kaybedilen çocukları için Cumartesi Annelerine, bugüne kadar ne kadar zulüm yaşattığı gayet açık bir şekilde bilinmektedir. Pozantı Hapishanesi‘nde kendi gardiyanları tarafından çocuklara tecavüz eden ve tecavüzcülerini koruyan, Türkiye-Kuzey Kürdistan geneli ve Dersim özgülünde devletin sivil kontraları tarafından gerçekleştirilen baskı ve tecavüzler, devletin gerçekliği ve bizzat tekçi faşist devletin ta kendisidir. Baklava çaldıkları için yıllarca cezaya çarptırılan ancak kendi çocuklarını Amerika ve Avrupa metropollerinde okutan ve askere göndermemek için binbir hilelere başvurarak saltanatlarını sürmenin yollarını arayanlar yine tekçi faşis Sünni Tük devletinin ta kendisidir. Bizzat bu devletin en tepesindeki kodaman hakim sınıf ve klikleridir. Nitekim HDP- BDP’den Selahattin Demirtaş, “Erdoğan dövdüğü bakanlarla bizi karıştırmasın, çocuklarımızı ABD’de okuttuğumuzu söylüyor, kimin çocuğu, hangi siyasi liderin çocuğu ABD’de okumuşsa onursuzdur’’ diyerek cevap vermiştir. Devletin HDP-BDP’ ye yönelik tasfiye amaçlı daha fazla düzen içileşmeyi ya da reformize etmenin teorik pratik politkalarında daha da yoğunlaştığını görmekteyiz.        

‘Eve dönüş’le PKK’nin silahlı güçlerinin tasfiyesi hedeflenmektedir

Başta Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitleleri ve onun da içerisinde özel ve özgül bir yer tutan Kürt ulusu ve PKK’ li dostlarımız olmak üzere ilerici ve demokrat tüm kesimler bilmelidirler ki Osmanlıdan TC ve bugünlere kadar uzanan faşist devlet gerçekliği  “tek devlet- tek millet- tek vatan- tek bayrak- tek dil“ vs şeklinde sürgit devam eden tekçiliğin şimdiki objektif koşullarda da Türk İslam bayrağı altında yeniden üretimi süreciyle karşı karşıyayız. Bu bilinçle “eve dönüş, demokratikleşme, Kürt açılımı, barış, demokratik çözüm, demokratik açılım“ adları altında yürütülen tasfiye politikaları ham hayaldir ve kokmuş eti tuzlamaktan başka bir anlam ifade etmeyen bir gerçekliği barındırmaktadır. Bütün bu aldatmacalara karşı uyanık olunmalı ve tasfiye rüzgarına kapılınmamalıdır. Bilinmelidir ki ‘eve dönüşle‘ asıl amaçlanan PKK’nin silahlı güçlerinin tasfiyesidir, bir türlü düzen içileştirilemeyen radikal dinamizminin yok edilerek mecalsiz bırakılmasıdır. Uluslararası emperyalist stratejilerin faşist Türk devleti eliyle yürütülmesidir ve uzlaşmacı tasfiyeci reformizm balonlarına rüzgarların doldurulmasıdır. “Silahlı mücadelenin miadını doldurduğu“ şeklindeki algı yönetimleri üzerinden militan ve diri güçlerin tasfiyesidir. Son derece meşru ve demokratik Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkının elinden alınarak eşitsiz koşullar içerisinde faşist Sünni Türk İslam bayrağı altında tekçiliğe biat çağrısı ve yönelimidir. Kürt ulusunun ayrı bir devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere demokratik ve meşru kendi kaderini tayin hakkının ufak kırıntılarla ayaklar altına alınarak eşitsizlikler dünyası ve sistemlerine kanalize edilmesidir.

Beşir Atalay’ın açıklamaları PKK ile belli bir mesafe alındığını gösterdi

Diğer yandan son süreçteki gelişmeler ve bunun da içerisinde özel bir yer tutan Öcalan ile devletin, PKK  ve HDP’nin görüşmeleri üzerinden, karşılıklı irade savaşını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Özellikle tekçi ve tasfiyeci devletin AKP iktidarı öncülüğünde birkaç gün önce Amed’de yapılan Çözüm Süreci Çalıştayı‘nda konuşan Beşir Atalay, “Eğer yol haritası gerektiriyorsa yasal düzenlemeler de yapılacak, Meclise de gidilecek, çözüme mecburuz, hayata- eve- siyasete dönüşler, bütün hepsi değerlendiriliyor, Öcalan’ın İmralı‘ya giden HDP heyetiyle verdiği mesajları önemli ve olumlu buluyoruz bunlar bizim de düşüncelerimiz’’ diyerek belirli bir mesafeye ulaştıklarını ifade ettiğini görüyoruz. Bu yönelimin ardında HDP- BDP‘nin devre dışı bırakılarak devlet ile Öcalan üzerinden doğrudan PKK ile görüşülmesinin de güçlü olasılıklar arasında olduğunu belirtelim. Bir diğer olasılık ise HDP- BDP içerisindeki devlete karşı daha radikal ve devrimci dinamik taşıyan güçlerin devre dışı bırakılarak uzlaşmaya daha yatkın-meyilli kesimin öne çıkarılması veya aktif hale getirilmesinin de amaçlanarak harekete geçilmesidir. Nitekim bütün bunların da tabii ki devletin Öcalan’la görüşmeleri kapsamında ele alınarak gerçekleştirileceği güçlü bir olasılık olarak niteliğini korumaktadır. Bunun için devlet, HDP’nin örgütten daha örgütçü olduğunu ileri sürmekte, bunun için Öcalan‘ın HDP heyetiyle gönderdiği mesajların kendi görüşleriyle örtüştüğünü ifade etmektedir. Netice itibarıyla konu özgülündeki sürecin devlet ile Öcalan görüşmeleri esasta belirleyici olma niteliğini korumaktadır.

Ancak yaklaşık on yılı geçen süreç içerisinde şimdiye kadar 5-6 tane “Kürt açılımı, demokratik açılım, çözüm, barış süreci“ vb adlarıyla gerçekleştirilen konseptlerin istisnasız hepsi bizzat uluslararası emperyalist sermaye sistemlerinin güdümünde ve onun stratejik uşağı tekçi  faşist Türk devletinin tasfiye amaçlı projeleri olarak ortak bir özellik taşımakta ve amaçlamaktadır. Mevcut süreçteki devam eden adına “eve dönüş“ vs ne denirse densin, silahlı ve radikal güçlerin tasfiye edilerek Kürt Ulusal Hareketi‘nin belinin bükülmesi amaçlanmaktadır. Yüz yılların teorik ve pratik tecrübesiyle tarihsel, nesnel, temel, somut ve güncel sorunlar ve yaşananlara yönelik özel mülk sistemleri ve kurulu düzenleri gerçek anlamda çözümsüzlükler üretti. Zira tüm haksızlıkların, tekçiliğin, inkarın ve imhanın, tasfiye saldırılarının bizzat yaratıcısı emperyalizm ve onun stratejik uşağı Türk devletinin ta kendisidir. Dolayısıyla çözümsüzlüğün bizzat kaynağı ve üretenden “iyileşme, demokratikleşme, ilerleme, çözüm“ vb beklemek son derece önemli bir ideolojik politik kırılma, çizgi ve yönelim içerisinde olunduğunu göstermektedir. Her türlü manipülasyona karşı Türkiye- Kuzey Kürdistan halk kitleleri, daha fazla uyanık olmalı ve tasfiye politikalarına kanmamalıdır. Tasfiyenin tasfiye edilmesi için bütün algı yönetimlerine ve manipülasyonlara karşı tüm ilerici, yurtsever, devrimci ve komünist güçlerin merkezi birleşik irade ve eylem birliği temelinde örgütlenmesi, mücadele etmesi, köklü ve bütünlüklü politik iktidar mücadelede daha fazla yoğunlaşarak proletarya ve emekçilerin doğrudan iktidarının tesis edilmesine yönelik doğru temelde harekete geçilmesi gerekmektedir. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da emperyalizm, ona yarı-sömürge bağımlı nitelikteki komprador tekelci kapitalizmin faşizm ve her türlü gericiliğe karşı doğru ve bilimsel temelde somutlayıp güncelleştirip, Sosyalist Halk Savaşı stratejisi eksenli mücadele bayrağını yükseltelim.             

Eğer ortada evine dönmesi gereken birileri varsa küresel emperyalist hegemonyanın güdümünde tam da Kuzey Kürdistan’ı işgal ve ilhak ederek Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını zor ve şiddetle elinden alıp, son derece demokratik ve meşru iradesinin yok sayan faşist Türk devleti ve onun yukarıdan aşağıya faşist ordusu-polisi-valisi-kaymakamı-mahkemesi- vb vd temel kurum ve kuruluşlarıyla işgalci ve ilhakçı tüm güçleri ve kurumsal mekanizmalarıdır. Kürt ulusunun, demoktratik ve meşru kendi kaderini tayin etme hakkı temelinde faşist Türk devletinin tüm güçlerine karşı direnişi, mücadelesi ve savaşı son derece demokratik-meşru ve zorunlu bir hakkıdır. Kürt ulusunun faşist Türk devletine karşı isyan etmesi de son derece meşrudur ve yerindedir.               

Sömürü ve zulüm politikalarına karşı proletarya ve emekçilerin mücadelesini büyütelim

Emperyalistler ve Türk devleti de dahil stratejik uşakları tarafından tarihi haksızlığa uğratılarak dört parçaya bölünen Kürdistan’ın inkar, imha, sömürü ve zulüm politikalarının devam ettirilmesidir. Kendi özgür iradeleri temelinde bir  özgürleşme ve irade beyanına karşı biat temelinde faşist Türk devletinin Kürt‘ü olunması yönelimidir. Asla unutulmamalıdır ki uluslararası sermaye hiçbir sınır tanımadan, fütursuzca sürekli yayılma eğilimi taşımaktadır ve bu kapsamda dini imanı da sermayenin ihtiyaçları temelinde kullanmaktadır ve yaşamı, dini,  vs her şeyi metalaştırarak kapitalist manipülasyonlara tabi tutmaktadır. Bu çerçevede ılımlı Türk İslam bayrağı altında özgür ve eşit vatandaşlar aldatmacalarına kanmamalı, bu halka üzerinden amaçlanan sömürü ve zulüm politikalarına karşı proletarya ve emekçilerin doğrudan söz, yetki ve karar sahibi olacağı bütün ulus ve milliyetler için tam hak eşitliği, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, bütün uluslar ve milliyetlerden halkların özgür ve eşit temelde bir arada yaşayacağı geniş bölgesel özerklik ve son derece yaygın kendi kendini yönetim sistemlerini  içeren Sosyalist Cumhuriyetler Birliği için Sosyalist Halk Savaşı‘nı, emperyalizme ve ona yarı-sömürge temelinde bağımlı faşist Türk devletine karşı politik iktidar mücadelesi perspektifiyle yürütelim.

Önceki İçerikGezi’nin birinci yılı ve düşündürdükleri…
Sonraki İçerikMuhalefetin köşk patinajları