HABER MERKEZİ (04.06.2014)- Erdoğan’ın burjuva devlet ve yönetim geleneğinden devralarak ustalıkla sürdürdüğü faşist baskı ve şiddet eksenli devlet / iktidar terörü nasıl ki, “dikensiz gül bahçesinde“ sonsuz saltanat sürmesine yetmediyse, aynı gerici burjuva gelenekten devralarak kullandığı yalan, manipülasyon, entrika, komplo, demagoji ve provakasyon eksenli siyasette onu ve iktidarını çöküşten kurtarmaya yetmeyecektir.
Gelişen toplumsal muhalefet ve günbegün radikal mücadele zeminine oturarak devrimci doğrultusu gelişen devrimci sınıf mücadelesi bu çöküşün aleni işaretleridir. Toplumu yapay kutuplaştırmalar yaratma temelinde bölerek iktidarını sağlama almak isteyen Erdoğan, tüm çırpınışlarına karşın toplumsal dinamiklerin çığ gibi büyüyen devrimci gelişimi karşısında korku ve panik yaşamaktan kurtulamamaktadır. Daha fazla baskı ve faşit teröre başvurmayı çare sayan Erdoğan, baskıya karşı boyveren direnişi büyüterek sonunu hızlandırmaktadır.
Her gerici burjuva iktidar sahibi sınıf gibi Erdoğan’ın başını çektiği gerici faşist zümre de iktidar imtiyazlarıyla sürdürdüğü kanlı saltanatını elden bırakmak istememektedir. Tüm kozlarını sonuna kadar oynayarak gerici çıkar ve zulüm / sömürü iktidarını ayakta tutmaya çalışan Erdoğan ve şürekası, halk kitlelerine azgınca saldırmayı, katliamlar eşliğinde, komplo, demagoji ve entrikalarla kitleleri manipüle etmeyi her vesileyle denemekte, faşist yüzünü kapatmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken gerçek yüzünü saklama yerine daha fazla deşifre edip açığa çıkarmaktadır.
Soma kömür madenlerinde 301 işçinin katledilmesini kader-fıtrat adı altında olağanlaştırarak savunmaktan geri durmadığı gibi, Uğur Kurt’un katledilmesinde yaptığı açıklamalarla da, Gezi Ayaklanması‘nda katliam gerçekleştiren polislere “polisimiz destan yazdı“ açıklamasının bir başka türü olarak, kurşunlayarak katleden polisleri kasten “nasıl sabrediyorlar anlayamıyorum“ diyerek polislerin pervasızca katliamlar gerçekleştirmesine yön vermektedir. Açık talimatlarla faşist katliamları teşvik edip desteklediği gibi, katliam gerçekleştiren polisi, işçileri katleden maden işletmesini (ve dolayısıyla da kendisini) savunup suçsuz göstererek katliamlara zemin sunmaktadır.
Roboski Katliamı talimatıyla da mimli olan bu zat, Berkin Elvan ve diğer katliamların arkasındaki baş sorumlu olmasına karşın, utanmadan-sıkılmadan halkın yüzüne bakarak “Yeni Berkinler yaşanmasın“ diyebilecek kadar tescilli bir sahtekardır.
Kitleleri kutuplaştıran zihniyet ve çürümeye mahkum iktidar
Din kisvesi altında uyutarak arkasına aldığı belli kitleleri kandırıp sürüklediği gibi, yalan ve demagojilerle manipülasyon yaratıp devrimci kitleleri bölmeye ve tüm muhalif cepheyi zayıflatarak katliamlarına devam etmek istemektedir. Uğur Kurt’un katledilmesi vesilesiyle gelişen ve Alevi kitlelerini de kapsayan devasa protestolar karşısında, Alevi kitleleri bölüp yedeklemek ve özellikle de Alevi kesimden halk kitlelerini devrimci kitle mücadelesinden koparmak amacıyla, ‘‘Alisiz Aleviler‘‘ diye demagoji yapmaktan geri durmamaktadır. Böylece Alevileri bölüp devrimci dinamiklerden koparmayı ve yedeklemeyi hedeflemektedir. Sanki Uğur Kurt‘u onun idaresindeki iktidarın polisleri katletmemiş ve sanki polislere daha pervasız katliamlar yapmaları için güç-destek veren açıklamalar yapmamış gibi, köhnemiş burjuva paslı siyaset tarzıyla sorunu “Alisiz Aleviler“ tartışmasına çekiyor ve gündem değiştirerek hedeften kurtulmaya çalışıyor…
Erdoğan kanlı iktidarına karşı geniş yelpazede ortaya çıkarak gelişen ve günbegün radikal mücadele zeminine çekilerek gelişen devrimci mücadelenin yarattığı tehdidi gördüğü için, bu muhalefet ve devrimci mücadeleyi çarpıtarak hedef şaşırtmaya ve sorunu başka mecraya taşırken, iktidarını okların ucundan kurtarmaya çalışıyor. İşte Alevi Cemevi önünde Uğur Kurt’un alenen ve sebepsiz yere kurşunlanarak katledilmesi bu mizansenin bir parçası ve ürünüdür. Toplumu Alevi-Sünni eksenli çatışma zeminine çekerek iktidarını hedeften devre dışına bırakmakta ve dahası Sünni kesimi iktidarı etrafında toplayıp teşhir olarak çöküşe doğru giden alehindeki koşullarda, avantaj elde etmek istemektedir.
Tam da bu noktada, Okmeydanı’nda gerçekleştirdiği katliam ve sonrasında geliştirdiği faşist saldırıların nedenini Okmeydanı’nın Alevi kimliğinden dolayı hedef alındığını ileri süren yanılgılı görüşlere tanık olmaktayız. Bu yaklaşımın mezhepçi ufukları aşmayan dar ve sınıf bakış açısından yoksun sığ görüş olduğunu söylemek durumundayız.
Kuşkusuz ki, Aleviler AKP iktidarı tarafından büyük bir baskı ve zulme maruz kalmakta, katledilmektedir vb vs. Yani AKP iktidarının Alevilere dost olmayıp düşman olduğu, bu anlamda Alevilere dönük bilumum baskı ve katliamlar gerçekleştirdiği doğrudur. Fakat, mesele bu çerçeveden daha geniş muhtevaya sahiptir. AKP / Erdoğan iktidarının esasta korktuğu ve büyük tehdit gördüğü şey aslında militan çizgide gelişen devrimci mücadele çizgisidir. Okmeydanı‘nda bu nitelikteki devrimci mücadelenin nispeten etkili olduğunu ve Alevi kitleler de dahil, geniş bir devrimci kitle tabanının olduğunu görmek mümkündür. Dolayısıyla devrimci kitle tabanıyla desteklenmiş militan devrimci mücadele güçlerinin yoğunlaştığı, geliştiği bu merkezlerin hedef alınması, saldırılar gerçekleştirerek bu odakların zayıflatılması vb vs amaçlarıyla AKP iktidarının buraya yöneldiğini tespit etmek en doğrusudur. Ki, Okmeydanı gibi diğer bazı semtlerin de hedef haline getirildiği ve getirileceği bilinmek durumundadır. Yaşanan ‘operasyonlar‘ bu saldırı yöneliminin odaklanacağı yerleri açıkça göstermektedir.
Katliamları örtme ve provakasyonla beslenen faşizm
Özetle, önemsiz görülerek sarf edilen kavramlar veya yapılan değerlendirmeler niyetten bağımsız olarak hakim sınıfların, somutta ise AKP’nin değirmenine su taşıyabilir. Erdoğan’ın yaratmak istediği de gelişen devrimci dinamizmi görmezden gelerek yanılsamalar yaratıp sorunu Alevi-Sünni minderine çekerek gündemi-ekseni değiştirmektir. Dolayısıyla da üzerindeki basıncı hafifleterek yapay mecralara taşırıp nefes almaktır. Zira skandallar, katliamlar kesintisiz olarak gündeme geliyor ve iktidarın üzerinde ciddi bir baskı kuruyor. Ki, bu sıkışmanın sonucu yalana sarılıyor, gündemi manipüle ediyor, katliamları meşrulaştırıyor ve “şuursuzca“ katliam talimatları veriyor. Kısacası Erdoğan batışa doğru ilerlerken gidişini durdurmak için taktikler geliştiriyor. Ki bu taktiklerde belli düzeyde başarılı olduğu da bilinmektedir. İşte yeniden “Barış-Çözüm Süreci“ dillendirilip gündemleştirilmek istenmektedir. Ve muhtemelen yakın süreçte bu yönlü politika ve paketler devreye sokularak gündem saptırılmak istenecektir. Ama papaz her zaman pilav yemezmiş.