HABER MERKEZİ (31.08.2014)- Son süreçlerde önce ABD emperyalizminin Almanya başbakanı Merkel başta olmak üzere dünyadaki bir çok ülkenin devlet yöneticileri ve kurumların dinlenildiği tartışmalarıyla başlayan ve Alman yetkililerin eleştiri ve karşı atakları ile süren tartışmalar bu günlerde Alman emperyalizmin Türk devleti yetkililerini dinlediği yönlü beyanlarıyla birlikte yeniden alevlenmiştir.
Öncelikle belirtmek isteriz ki neredesin yüz yılı geçen süre boyunca bugünlere kadar hala devam eden bir olgu olarak gerek her bir ülkenin kendi içerisinde gerekse de uluslararası düzlemde ülkelerin karşılıklı dinlemeleri olmuş ve olmaktadır. Dolayısıyla kamuoyuna yansıyan dinlemelere hiç de şaşırmamak gerekmektedir.
Türkiye’ nin dinlenildiğine yönelik önce Almanya’ nın çeşitli basınında haberler servis edilmiştir. Alman Der spiegel dergisi, Die Welt, Deutsche Welle vb yayın organlarında Alman emperyalizmin Türkiye’ yi 2009’dan beri dinlediğine dair bilgileri ve Alman hükümeti çevrelerinin bunu resmen onayladığını servis etmiştir. Bunun üzerine Alman devlet yetkilileri, parlamentosu ve farklı partilere mensup milletvekilleri arasında çeşitli tartışmalar yürütümüştür. Aynı şekilde ABD’ nin Almanya’ yı dinlediğini açığa çıkması karşısında Merkel’ in ‘’dostlar arası dinleme olmaz’’ tepkisine karşın bizzat Alman’yanın Türkiye’ yi dinlemesine yönelik ‘’Türkiye dot mu yoksa partner mi?’’ sorunsalıyla tartışmaların farklı bir boyut kazandığını gelişmeler göstermektedir. Burada da bilinmeli ki gerçekten teknik üstünlük noktasında hangi güçler daha etkili ve daha fazla olanaklara sahip ise diğerlerini dinleyerek daha avantajlı hale gelmek istedikleri durumu ortaya çıkmaktadır. Ve yine çok kutuplu uluslararası emperyalist bloklar ve sermaye çevrelerinin dünya genelinde derinleşme ve merkezileşmesine uygun olarak daha fazla etkili ve güçlü hale gelmek için bilim, teknik ve iletişimde de buna göre her şeyi ama herşeyi kontrol ve denetim altında tutmak yada yönlendirmek için çeşitli manipülasyonlara yönelik araçlar ve argümanlar geliştirdiklerini görebilmeliyiz. Hatırlanırsa soğuk savaş yıllarında ABD emperyalizmi ile Rus sosyal emperyalizmi arasında teknik ve iletişim üstünlüğüne yönelik savaşında oldukça önemli bir alan olarak kullanıldığını görebiliriz. Emperyalistler bilim, teknoloji, iletişim vb alanlarda da şimdi çok daha büyük avantajlara ve olanaklara sahiptir ve bu durumlarını rakip emperyalist devletlere karşı da kullanmaktadırlar. Yoksa bunun başkaca bir izahı söz konusu olamaz.
Ayrıca gerek uluslararası komünist ve devrimci hareket gerekse de Türkiye- Kuzey Kürdistan devrimci ve komünist hareketine yönelik karşı- devrimci güçlerin ellerindeki teknik araçlar üzerinden takip, dinleme, kontrol vb yollarla tasfiye politikaları yürüttüğü aşikardır. Bunu bizzat karşı- devrimci güçlerin kendi beyanlarında da görmek mümkündür. Ve hatta bazı dönemlerde yaptıkları açıklamalar ile radikal devrimci ve komünist güçlerin yada onlara yakın örgütlenme ve çevrelerin dinlenildiği beyanlarıyla da bilinmektedir. Bu durum ayrı bir noktayı ve değerlendirmeyi teşkil ettiği için bukadarla yetinerek asıl konumuza dönüyoruz.
Uluslararası emperyalist devletler, derinleşen ve merkezileşen emperyalist sermayelerine uygun olarak bizzat kendi özel mülkiyet çıkarları ve güvenlikleri için hem kendi ülkelerinde hem de ulaşabildiği dünya genelinde dinlemeler yapmaktadırlar. Bu anlamda ABD emperyalizmin Almanya ve diğer ülkeleri dinlemesi, Alman emperyalizmin Türkiye ve diğer ülkeleri dinlemesi, Çin ve Rus emperyalistlerinin diğer ülkeleri dinlemesini de bu doğrultu da anlamak mümkündür. Ve hatta kendi yan yada yedek destek güçleri ve volan kayışları olarak kullandıkları Birleşmiş Milletler(BM) ve bağımlı ülkeleri de devreye sokarak yada onları da dinleyerek, denetime tutarak uluslararası düzlemde daha fazla etkili olmanın pratik politikaları içerisindedirler. Yoksa gerçekten genel olarak dinlemelere karşı oldukları ve toplumların, bireylerin, grupların, partilerin, devletlerin kendi doğrudan iradeleriyle düşünme, iletişim, örgütlenme, ajitasyon ve propaganda da serbestlik ve ifade özgürlükleri anlayışında oldukları için kesinlikle değildir. Emperyalist küresel hegemonya derinleşme ve merkezileşmesine uygun olarak tekelleşme trendinden başka bir yönelim değildir aslolan. Emperyalist küresel hegemonyanın insanı, doğayı ve yaşamı metalaştıran kapitalizmin her türlü manipülasyonu aynı zamanda rakip emperyalist sermaye çevreleri, devletler, hükümetler, partiler ve toplumlar için de geçerlidir. Bu temelde uluslararası emperyalist sermaye bir yandan kendi kendini daha fazla kontrol ve denetim altında tutarken diğer yandan dünya genelinde etkileyebildiği bütün güçleri de kontrol ve denetim mekanizması altında tutarak kendine soğurmanın teorik ve pratik politikaları içerisindedir. Bu anlamda Alman emperyalizminin Türk devleti, hükümeti ve artık hangi kurum ve bireylerini dinliyorsa bu çerçevede anlamak gerekmektedir.
Dinlemelerin diğer bir boyutu ise rakip bloklar, devletler ve güçler arasındaki siyasi arenada bizzat ellerinin daha fazla güçlenmesi için veri toplayarak anlamak, durumunu ve yönelimini- hareketini- değişimini ve gelişimini öğrenerek masada üstün duruma gelmektir yada avantajlı koşulların zeminini güçlendirerek kazanmaktır. Zira rakip güçlerin yada taşeron olarak kullanılacak devletler, hükümetler ve çevrelerin güçlü ve zayıf yanlarını, anlayış ve yönelimleri- eğilimlerini dinleme ve istihbarat toplayıp öğrenerek buna göre manevralar gerçekleştirmek ve üstünlük kurmak amaçlanmaktadır. Yoksa iş olsun torba dolsun anlayışıyla hiç kimse ve hiç bir güç diğerlerini dinlememekte ve durumlarını öğrenme anlayışı ve pratiği içerisine girmemektedir. Bu durumun son derece ekonomik, sınıfsal, politik, ideolojik, örgütsel ve askeri ayakları söz konusudur.
Buradan ABD emperyalizmin Merkel başta olmak üzere Alman yetkililerini dinlemesi karşısında Alman emperyalizmin John Kerry ve bir kısım ABD’ li yetkilileri dinlediği ve stratejik uşağı Türkiye’ yi dinlediğine yönelik kamuoyuna servis edilmesi durumu da psikolojik savaş kapsamında yada algı yönetimleriyle manilpülasyonlar kapsamında bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Başını ABD emperyalizmin çektiği uslararası emperyalist bloğa bağımlı tekçi faşist Türk devleti hükümetinin dışişleri bakanı Davutoğlu’ nun ürkek çırpınışlarını da emperyalist güçlere karşı bağımlılık ilişkisinden bağımsız ele alamayız. Bu anlamda ‘’iddilara gerçekse bize en tutarlı izahat verilmeli, doğruysa maruz görülemez, sorun her iki ülkenin istihbarat teşkilatı yetkilileriyle görüşülüp halledilecek’’ vb şeklinde yumuşak beyanları da anlaşılmaltadır ki eşitsizlikler dünyasında efendi- uşak ilişkisi ve objektif gerçeklikler karşısında daha fazla yada daha radikal bir tutum içerisine girmesi de beklenmemelidir. Zira, Türk devletini elinde bulunduran stratejik efendileri başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist güçlerdir.
Türk egemen kliklerinin kendi içerisinde de dinleme ve istihbarat girişimlerini de bu yönde değerlendirmek gerekmektedir. Her şeyden önce bütün bu dinlemelerin bir uluslararası ayağı diğeri de Türkiye- Kuzey Kürdistan ve Ortadoğu ayakları vardır. Başını Erdoğan’ ın çektiği AKP hükümetinin MGK toplantılarında paralel yapı ile mücadele adı altında kamuoyuna servis edilen ve çeşitli operasyonların geliştirilmesindeki gerçeklikleirn uluslararası boyutunu da görmeliyiz. Aynı şekilde Gülen cemaatinin yad aona endeksli güçlerin AKP hükümeti ve bu kapsamdaki MİT müsteşarı, milletvekilleri ve çeşitli güçlerine yönelik dinleme ve girişimlerinin de uluslararası ayaklarından bağımsız ele alamayız. Yine hala devam eden devlet içerisindeki polis teşkilatı ve çeşitli kurumlara yönelik operasyon ve tasfiye politikalarının kesinlikle uluslararası arka planı söz konusudur. Bu da uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak hali hazırdaki Türk egemenleri arasındaki hakim sınıf klikleri içerisinde hangisini tercih ve onunla uyumlu stratejik uşaklık ilişkileri içerisinde olduğuyla açıklanabilir. Yoksa bizzat Erdoğan’ ın paralel yapıyla mücadelenin süreceğinin defalarca açıklaması, son MGK toplantısında buna dair alınan karar ve yönelimdeki ısrarı nasıl açıklanabilir. Evet ortada bir uşaklar tepişmesi söz konusudur ve stratejik efendilerinin çizdikleri çerçevede roller oynanmaktadır. Bütün olan biten budur ve bu kapışma ve çekişmeden bir ileri yön ve nitelik aramak saflık ve geri bir durumdur. Rüzgar, devletin yukarıdan aşağıya hemen bütün temel kurumlarında hükümet ve cumhurbaşkanlığı makamını da ele geçirme avantajlarını da kullanarak Erdoğan ve AKP hükümeti ve/veya iktidarından yana esmektedir. Pek tabi ki ülke içerisinde istihbarat ve dinleme olayı da devleti elinde bulunduran bu güçlerin denetiminde yürüyecektir. Tabi emperyalist efendilerinin çizdiği çerçeve bu şekilde devam ederse… Çünkü önümüzdeki süreçlerde Türk egemenleri içerisinde farklı klikleri daha fazla etkili kılmak isterse tabi ki durum farklı mecrada gelişme gösterecektir. Dolayısıyla hükümetinden muhalefetine Türk hakim sınıf klikleri ve güçleri arasındaki dinleme işleri de emperyalist efendilerince tayin edilmekte, gelişme trendi ve yönelimini belirlemektedir. Sömüren ve ezen sınıf ve kliklerin kendi aralarında kimin ne kadar, nasıl, ne şekilde, nereye kadar dinleneceği de efendilerince tayin edilmektedir. Bu kapsamda dinleyen dinleyene gırla gitmektedir.
Bütün bu gelişme ve yönelimlere karşı Maoist Komünistlerin asgari program olarak Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde gizli istihbarat teşkilat(lar)ı kesinlikle olmayacak ve bun(lar)a ihtiyaç duyulmayacaktır. Proletarya ve emekçiler iktidarına rağmen ayrı bir devlet rolü ya da versiyonu olmayacaktır.