Çözüm(süzlük) Süreci

TC devleti tarafından tasfiye ve teslimiyet amaçlı başlatılıp sürdürülen ve yoğun bir saldırı süreciyle paralel işletilen ‘çözüm süreci’, Kürt ulusuna karşı yeni saldırıların manivelası olarak kullanılmaya devam ediliyor

HABER MERKEZİ (03.11.2014)- “Çözüm Süreci’’ olarak isimlendirilen tasfiyeci reformist süreç, Kürt ulusuna yönelik kapsamlı saldırı ve katliamlar eşliğinde AKP’nin can simidi olarak misyonunu devam ettiriyor. Daha önce çeşitli isimlendirmelerle gündemleştirilen ve son iki yıldır adına ‘çözüm süreci’ denen tasfiye süreci, Kürt Ulusal Hareketi’ni oyalama, güçsüzleştirme ve paralelinde yapılan saldırı ve katliamlarla geriletme misyonlarını oynamaya devam ediyor. AKP tarafından her seferinde önemli bir koz olarak kullanılan ve şimdiye değin içeriğine yönelik Kürt ulusal güçlerinin dahi haberdar olmadığını ifade ettikleri ne idüğü belirsiz bir süreç işletilmektedir. Öncesiyle beraber sadece ‘çözüm süreci’ denen dönem içerisinde TC devleti sinsi bir saldırı politikasıyla onlarca katliama imza atmaya devam ediyor. Kürt ulusuna yönelik yapılan her bir saldırı ve katliam ise başta Öcalan olmak üzere KCK, HDP gibi kurum ve bireyleri tarafından ‘çözüm süreci’ devam ediyor, zarar görmesin vs. söylemlerle sineye çekiliyor. Paris’te MİT tarafından organize edilen Sakine Cansızların katledilmesi, 34 yoksul Kürt köylüsünün Türk savaş uçaklarıyla hunharca öldürüldüğü Roboski Katliamı, çeşitli yer ve zamanlarda katledilen Kürt direnişçileri ve son olarak Kobane Serhildanı eylemlerinde öldürülen onlarca kişinin hesabının sorulması bir yana TC’yle sürdürülen ‘çözüm süreci’ için sineye çekilen katliamlar ve mevcut gelişmeler arşivlere bırakılmış durumdadır. AKP tarafından her dönem seçim hesapları için kullanılan ve halkı manipüle etmek amacıyla ustaca devreye konulan bu süreçle hedeflenenin PKK’yi teslim alıp tasfiye etmek olduğu her geçen gün ve yaşanan pratiklerde tekrar tekrar görülmektedir. Bu açık amaca karşın Kürt ulusal güçleri tarafından gerçekleştirilen her kalkışma devlet için tehlike arz ettiği anda, bizzat Abdullah Öcalan tarafından engellenip, sönümlendirilmektedir. Özellikle son Kobane Serhildanı, TC devletine büyük bir korku yaşatmış durumdadır. Türkiye- Kuzey Kürdistan geneline yayılan ve on binlerce kişinin katılım gösterdiği bu radikal sokak eylemleri büyük bir korkuya yol açmış ve faşist TC polisi ve faşist sivil güçler tarafından katliamla bastırılmaya çalışılmıştı. Yapılan bütün saldırılara karşın, büyüyerek devam eden Serhildan bizzat Öcalan tarafından gece yarısı HDP’ye ulaştırılan bir mesajla söndürülmeye çalışılmıştı. Fakat Kürt ulusal cephesinden yapılan bütün çağrılar, atılan bütün adımlara karşın TC faşizmi her fırsatta yeni saldırı ve katliamlara imza atıyor. Bu tasfiyeci saldırılarının bir parçası olarak da psikolojik savaş konseptine bağlı olarak özellikle tekçi faşist Erdoğan’ın ‘HDP ve PKK barış istemiyor ama İmralı istiyor’ beyanı iyice ayyuka çıkan niyetlerin dışa vurumu olarak kavranmalıdır. Zira Kürt Ulusal Hareketi içerisinde de parçalı bir durum yaratılarak tasfiye süreci derinleştirilmek istenmektedir. Nitekim bu devletin soğuk ve ciddi bir politikasıdır. Öyle değil mi ki emperyalist kapitalist dünyanın önemli stratejik uşağı ve bileşeni olarak tekçi faşist Türk devleti çıkarları için her yol mübahtır. Psikolojik savaş taktikleriyle algı yönetimleri üzerinden manipülasyonlar yaratılarak başta Kürt Ulusal Hareketi olmak üzere ilerici, devrimci ve komünist güçler tasfiye edilmek isteniyor.  

Kuzey Kürdistan’da çatışmalar

Kobane Serhildanı ve sonrasında TC tarafından yapılan katliamların üstü örtülmeye çalışılırken, Kars’ta üç HPG gerillası katledildi. HPG- BİM tarafından yapılan açıklamada 23 Ekim akşamı Kars’ın Kağızman ilçesinde bir araç içerisindeki HPG’lilere özel hareket polisleri tarafından pusu kurulup 3 gerillanın infaz edildiği ifade edildi. Söz konusu infaza yönelik HDP tarafından yapılan açıklamalara dair herhangi bir tepki göstermeyen AKP, Hakkari- Yüksekova’da 3 askerin öldürülmesi sonrası ise HDP’ye yönelik tam bir linç kampanyası başlattı. 25 Ekim tarihinde Yüksekova’da üç asker öldürülmüştü. AKP tarafından ‘çözüm süreci’ tehditleri eşliğinde peşi sıra gelen açıklamalar sonrası HPG bir açıklama yaparak eylemi kendilerinin gerçekleştirmediğini ifade etti. HPG tarafından yapılan açıklamada, Kağızman’da katledilen 3 gerilla için misilleme hakları olduğunu fakat Yükseova’daki olaya dair verilmiş herhangi bir talimatlarının olmadığı belirtildi. Aynı açıklamada Cudi’de bir kamyon içerisinde 8 çuval gübre kaçırıldığı iddiasıyla TSK tarafından kapsamlı bir operasyon başlatıldığını ve kamuoyunu yanıltan, yanlış ve abartılı bilgilere dayalı haberlerle operasyonel saldırılar için hazırlık yapıldığını ifade etti. Yüksekova’daki infazın etkileri sürerken bu kez de Amed merkeze bağlı Bağlar İlçesi’nde semt pazarında alışveriş yapan bir astsubay, maskeli iki kişi tarafından vuruldu. Yoğun bakıma kaldırılan astsubay Nejdet Aydoğdu hastanede hayatını kaybetti. Yüksekova olayında olduğu gibi astsubayın vurulmasını da şimdiye kadar üstlenen olmadı.

HDP’den hümanizm çağrıları

Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından Yüksekova ve Amed’de yaşanan olaylara dair bir açıklama yapıldı. Söz konusu açıklamalardan kaygı ve üzüntü duyduklarını belirten HDP, “Çünkü Türkiye ‘de yeniden çatışmaların yaşanacağı, canlarımızın yitirileceği, evlere ateşin düşeceği bir döneme doğru yaklaşıldığını hissediyoruz. Kaygılıyız çünkü bu gelişmelerin Ortadoğu’nun bugünkü durumunda Türkiye’yi son derece tehlikeli bir ortama doğru sürükleyeceğini biliyoruz. Bu toprakların en kadim meselelerinden birini çözmek için daha fazla beklenmemelidir. Kalıcı bir barış için herkesi çözüm sürecine katkı sunmaya ve sürecin gerekliliklerini hızla yerine getirerek sorunların çözümüne odaklanmaya, herkesi yeniden çatışma ortamına zemin sunan tutumlardan kaçınmaya davet ediyoruz. İnanıyoruz ki doğru ve gerekli adımlar atıldığında, kalıcı barışın sağlanması çok yakın bir gelecekte mümkün olabilir. Halkların Demokratik Partisi olarak yaşanan bu acıların tekrarlanmamasını temenni ediyor, yaşamını yitirenlere rahmet, ailelerine başsağlığı ve yakınlarına sabır diliyoruz…29 Ekim günü Diyarbakır’da bir astsubaya yönelik saldırıyı üzüntüyle öğrendik. Diyarbakır’daki saldırıyı kınıyoruz. Bu tür saldırıları asla kabullenmediğimizi ve kınadığımızı ifade ediyoruz. Ne yazık ki, son günlerdeki gelişmeler, kaygı duymakta haklı olduğumuzu gösteriyor. Türkiye hızla sonu belirsiz olan bir ortama sürüklenme tehlikesini yaşıyor. Gelişmelerin, toplumsal ve politik ortamı daha fazla zedelemeden ve istenmeyen sonuçlara sürüklemeden durdurulması için HDP olarak üstümüze düşeni yapma konusunda kararlıyız. Bir kez daha herkesi sağduyuya, çözüm ve barış sürecinin gereklerini yerine getirmeye, Türkiye’yi yeniden çatışmalı bir ortama sürükleyecek tutumlardan kesinlikle uzak durmaya çağırıyoruz’’ diyerek bir kez daha faşist Türk devletinin katil asker ve polislerinin vahşetine esasta sessiz kalma yeğleniyor. Kaba bir şiddet karşıtlığı üzerinden yaşananları açıklayan ve tavır takınan HDP, ezilen ulusun kendilerine yönelik gelişen katliam ve saldırılarına karşı sergilediği direniş ve isyanı manipüle edip sistem sınırlarında tutmaya çalışmaktadır. Önemle vurgulamak isteriz ki Kürt ulusuna karşı TC devleti tarafından geliştirilen her türlü saldırı ve katliama karşı verilen cevaplar meşrudur, sahiplenilmelidir. Söz konusu eylemlerin kimler tarafından hangi amaçla yapıldığı şu an itibarıyla belli değildir. Lakin HPG tarafından yapılan açıklamalarda misliyle haklarının olduğu ve merkezi bir karar ve talimatlarının bulunmadığı ifade edilmektedir. Kürt ulusuna karşı yoğunlaşan devlet terörüne karşı HPG ve diğer devrimci güçlerin gerçekleştirecekleri eylemler meşru ve haklıdır. HDP tarafından ele alınan kaba hümanizm tavrının savunulacak hiçbir yanı yoktur. Zorun faşist devlet gücü tarafından sürekli bir şekilde ezilen emekçi halk kitlelerine uygulandığı bir ortamda ezilenlerin karşı şiddete başvurmasını kınamak, karşısında tavır takınmak hangi devrimci demokratik anlayışla bağdaşmaktadır ve nasıl açıklanacaktır. Özellikle HDP içerisinde yer alan ve kendisine komünist- devrimci yakıştırmasını yapan güçlerin bu açıklamaların altına hangi mantıkla imza attıkları ayrıca izah edilmesi gereken önemli bir husustur. Bu yaklaşıma paralel olarak komünist- devrimci güçler tarafından yapılan her eylemi de provokasyon olarak damgalayıp, karşısında konum aldıkları ve bundan sonra da alacakları yönlü eğilim önemle üzerinde durulması gereken bir durumdur. Devrimci zor ve şiddete karşı özellikle HDP cephesinden işletilen düzeniçi- reformist süreç, kabulümüz değildir. Böylesi açıklamalarla, TC- AKP tarafından yapılan açıklamalar birbirlerini tamamlayan gerici açıklamalardır. Gezi’de, Kobane eylemlerinde, Kağızman’da, Bingöl’de katledilenlerin kanları hala faşist AKP güçlerinin ellerinde kirli politik amaçlar için kullanılırken, tüm bu katliamlara karşı isyan ve direniş çağrısı yapmamak, isyan edip direnenleri sükûnete davet etmek hangi devrimci ve insani tavırla bağdaşmaktadır?

 

Önceki İçerikDünya halkları Kobanê için alanlardaydı
Sonraki İçerikEmperyalistlerin Kobanê özgülünde PYD’ye yaklaşımı üzerine