Burjuvazinin İkiyüzlü “İnsani” Politikaları

Dünyayı yıkıma sürükleyen emperyalist-kapitalist sistem ve bu sistemin uzantılarının doğaya ve insanlığa sunacakları pozitif herhangi bir katkı yoktur. Doğa ve insanlık lehine atılacak en önemli adım bu gerici-sömürü sistemini bütün dayanaklarıyla beraber ortadan kaldırıp, özgür bir dünya yaratmakla mümkün olabilir ancak

HABER MERKEZİ (06.06.2016)-Gazetemizin 123.Sayısında yayınlanan ‘’Burjuvazinin ikiyüzlü ‘’İnsani’’ politikaları’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Emperyalist bir kuruluş olan Birleşmiş Milletler(BM) tarafından düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi(DİZ), 23-24 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul’da toplandı. Tarihte ilk defa organize edilen zirveye faşist “TC”yi temsilen R.T. Erdoğan, 60’a yakın devlet ve hükümet başkanı ve birçok sivil toplum kuruluşu temsilcisi katılım gösterdi. Zirveye davet edilen Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü ise çeşitli eleştiriler sunarak katılmadı. Lüks salonlarda, sıkı güvenlik önlemleri altında, şatafatlı sahnelerde, bütün katılımcılar bol kahkahalı pozlar vererek, dünya genelinde yaşanan “insani krize” çözüm bulacakları vaadinde bulundular. Zirvede, 7 yuvarlak masa toplantısı, 15 özel oturum ve 120 yan etkinlik düzenlendi.

23-24 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen Zirve’nin kendisine dair bir tartışma yürütmeden önce kısaca Zirve’nin amaçları ve hazırlık döneminden bahsedelim. DİZ için kurulan internet sitesinde hazırlık sürecine ve amaca dair şu vurgular yapılmaktadır: “Genel Sekreter Ban Ki-Moon, ülkemizin bu yöndeki önerisi çerçevesinde 26 Eylül 2013 tarihinde Zirve’ye İstanbul’un evsahipliği yapacağını açıklamıştır. BM tarafınca sürdürülen DİZ’in hazırlık süreci 19-20 Haziran 2014 tarihlerinde Fildişi Sahili’nde yapılan ilk bölgesel istişare toplantısıyla başlamıştır. Bu toplantıyı Japonya, Güney Afrika, Macaristan, Ürdün, Guatemala, Yeni Zelanda ve Tacikistan’da gerçekleştirilen diğer bölgesel istişare toplantıları takip etmiştir. Bölgesel toplantılarda ele alınan konular ışığında hazırlanan taslak Sentez Raporu 9-11 Eylül 2015 tarihlerinde Berlin’de Tematik İstişare Toplantısında ele alınarak nihai hale getirilmiştir. Hazırlık döneminde son olarak 14-16 Ekim 2015 tarihlerinde Cenevre’de Küresel İstişareler gerçekleştirilmiştir. Türkiye söz konusu hazırlık süreci sırasında, katkılarını içeren Ulusal Tutum Belgesini BM tarafına iletmiştir. BM Genel Sekreteri, bu hazırlık sürecinin ışığında 9 Şubat 2016 tarihinde yayınladığı “Tek İnsanlık: Paylaşılan Sorumluluklar” başlıklı raporuyla Zirve’ye ilişkin vizyonunu beş temel sorumluluk alanı altında kamuoyuna açıklamıştır. Raporun ekinde yer alan İnsanlık Gündemi (Agenda for Humanity) belgesinde ise faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği çeşitli alanlar sıralanmakta ve böylelikle dünya liderlerinin somut taahhütlerde bulunabilecekleri bir çerçeve sunulmaktadır.

Zirvenin Katılımcıları:

Zirve, BM üyesi ülkelerden resmi heyetlerin yanı sıra uluslararası ve bölgesel örgüt yetkilileri, parlamenterler, sivil toplum mensupları, akademisyenler, medya mensupları, özel sektör, gençlik ve krizden etkilenen kesimleri de kapsayan çok paydaşlı bir nitelik taşımaktadır. Zirve’ye katılım BM’nin davetiyle gerçekleşebilmekte, katılım için bireysel başvuru imkânı bulunmamaktadır.

Zirvenin Amacı:

Zirve, ister doğal afet kaynaklı, ister silahlı çatışmaların sonucu olsun, insan acılarının İkinci Dünya Savaşından bu yana en yüksek düzeye ulaştığı bir dönemde düzenlenmektedir. 60 milyon insan çatışmalar ve şiddet nedeniyle yerlerinden edilirken, her yıl 218 milyon insan doğal afetlerden dolayı mağdur olmakta ve bu afetlerin dünya ekonomisine maliyeti 300 milyar Doları aşmaktadır. Günümüzde insani yardıma muhtaç insanların sayısı hızla artarken, insani yardım sistemi de daha etkin müdahale yöntemleri geliştirme ve mevcut kaynakları en verimli şekilde kullanma mecburiyetiyle karşı karşıya bulunmaktadır.

Zirve, bu şartlar çerçevesinde, ilgili tüm paydaşların katkılarıyla mevcut küresel insani sistemin karşılaştığı sınamalara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesini, ayrıca insani yardım çabalarının geleceğine ilişkin bir gündem oluşturulmasını amaçlamaktadır.”

Kuşkusuz yukarıdaki satırlarda itiraz edilecek herhangi yön bulunmamaktadır. Dünyayı yönetme durumunda olan güçlerin, dünyada yaşanan sorunlara dair bir araya gelip tartışmaları, çözüm projeleri oluşturmaları, bu tür toplantı organize etmeleri gayet doğal. Hele ki BM ve bu kurumun Genel Sekreteri Ban-Ki Moon söz konusu olunca akıllara hemen insan ve insani yardım konuları geliyor. Fotoğrafın bu tarafı gayet umut vaat ediyor. Hele ki “TC” Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın Zirve öncesi ve esnasında yaptığı açıklamalar, öne sürdüğü talepler bütün insanlığın gönlünü fethedecek bir dozda. Lakin bizlere gösterilmeye çalışılan bu pembe tablonun arkasında saklı olan acı gerçek ise başka dünyaya işaret ediyor.

Kapitalizm Öldürür

Kapitalist sistemin doğa ve insana verdiği zararın boyutu, yüzyılları bulan bir süreçten daha büyük bir tahribata yol açmıştır. Kapitalist sömürü sistemi sadece insan üzerinde değil doğa üzerinde de büyük bir hasar yaratmıştır. Gezegenimiz bugün geri dönüşü olmayan bir sürece girmiş durumda. Emperyalist-kapitalist sistemin yarattığı haksız savaşlar, işgal, zulüm ve katliamlar, hayata geçirilen sömürü politikalarından dolayı bugün milyonlarca insan açlık ve sefalet içerisinde yaşamakta, milyonlarcası çeşitli hastalıklardan, haksız savaş ve işgallerden dolayı ölmekte, milyonlarcası işgal, savaş, açlık ve yoksulluk dolayısıyla yerlerini yurtlarını terk edip mülteci konumunda yaşamlarını devam ettirmenin çabasındadırlar. Bugün dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan herhangi bir sorun yoktur ki bu gerici-sömürücü sistemden muaf olsun. Tüm bu realiteyi daha iyi anlatmak, anlayabilmek için Türkiye-Kuzey Kürdistan’da sadece AKP döneminde insan ve doğa üzerinde yaratılan zarara kısaca göz atalım.

Faşist “TC”nin 90 yıllık tarihinin aynı zamanda bir katliamlar tarihi olduğunu ifade etmeye gerek dahi yok. Emperyalist güçlerin projesi olarak iş başına getirilen AKP’nin 14 yıllık iktidarı döneminde ülkemizde yarattığı tahribatın boyutu ölçülemeyecek derecededir. Ülkemizin birçok doğal güzelliği HES, RES, baraj, maden arama vb. saldırılarla büyük oranda tahrip edilmiştir. İnşaatlaşmanın geldiği boyut, yaşam alanlarının adım adım yok edilmesi, doğa düşmanı politikalar büyük bir yıkımı da beraberinde getirmiştir. Aynı şekilde “Özgürlük, demokrasi, insan hakları” argümanlarını kendi gerici siyasetlerine payanda yapan AKP’nin son 14 yılda katlettiği insan sayısı binleri geçmiş durumda. Sadece son bir yıl içerisinde Kuzey Kürdistan kentlerine dönük gerçekleştirilen saldırılarda yüzlerce insan katledilmiş, binlercesi evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Tank, top, savaş uçaklarıyla bombalanan yerleşim birimleri harabeye çevrilip, yerle bir edilmiştir. Bütün dünyanın gözü önünde yaşanan bu vahşet bütün sıcaklığıyla devam ederken, Faşist R.T. Erdoğan’ın kameralar karşısına geçip, insani yardım çalışmalarını anlatması, bu çalışmalara ev sahipliği yapması sözün bittiği yerdir aynı zamanda. Benzer durum Zirve’ye katılan hemen herkes için geçerlidir. Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve daha onlarca yerde gerici savaşlara, işgallere, milyonlarca insanın ölümüne yol açan emperyalist güçlerin bir araya gelip kendilerinden kaynaklı bu sorunları çözeceklerini ifade etmeleri komediden başka bir anlam ifade etmiyor. Dünyayı yıkıma sürükleyen emperyalist-kapitalist sistem ve bu sistemin uzantılarının doğaya ve insanlığa sunacakları pozitif herhangi bir katkı yoktur. Doğa ve insanlık lehine atılacak en önemli adım, bu gerici-sömürü sistemi bütün dayanaklarıyla beraber ortadan kaldırıp, özgür bir dünya yaratmakla mümkün olabilir ancak. “Ya Barbarlık Ya Sosyalizm” bugün bütün çıplaklığıyla kendisini hissettirmektedir. Doğa ve insanlığın sosyalizmden başka bir kurtuluş yolu yoktur. Bugün yeryüzünde yaşanan bütün sorunların yegâne sorumlusu olan emperyalist-kapitalist sisteme karşı devrimci bir karşı koyuş ve bu sistemi kökten tıkmayı hedeflemeyen hiçbir çabanın uzun erimli bir karşılığı yoktur. Çözüm dünya halklarının kendi sorunları etrafında bir araya gelip, devrimci bir mücadele yürüterek dünyayı temellerinden sarsacak bir kavgaya girişmeleridir.

Makalemizi İngiltere’de yayınlanan Independent gazetesi yazarlarından Ian Birrell’in İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya İnsani Zirvesi(DİZ)’ne dair kaleme aldığı bir yazıdan bir bölümü aktararak sonlandıralım; 

Dört yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-moon, insani krizlerin çözümünde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini görüşmek üzere dev bir zirve düzenleneceğini söylemişti. O günden bugüne kadar 153 ülkeden 23 binin üzerinde kişiye danışıldığı belirtiliyor. Şimdiyse kokteyl kanepeleri hazırlandı, en nadide şaraplar seçildi ve podyumlar kuruldu. 6 binin üzerinde siyasi, yarım kuruluşu yöneticisi ve iş adamı Türkiye’de düzenlenen dev toplantıya katılıyor. Sırtlar sıvazlanacak. Bugün İstanbul’da başlayacak olan Birinci Dünya İnsani Zirvesi’nden somut sonuç bekleyenlerin sayısı az. Sonuçta sayısız konferanslar düzenleyen bir sektörden bahsediyoruz. Cesur konuşmalar yapılacak, sırtlar sıvazlanacak ve artık bir klasik haline gelen daha fazla mali kaynak sözleri verilecek. Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü zirveden çekildiğini açıkladı ve bu zirvenin dünyanın en savunmasız insanlarının korunması için hiçbir işe yaramayacağını düşündüklerini söylediler.

 Katılanların da beklentileri düşük. ‘BM hâlâ özür bile dilemedi’.

Bir de zirveyi düzenleyen BM’nin ikiyüzlülüğünü düşünün. Hâlâ daha 2010’daki Haiti depremi için yapılan yardımların yolsuzluğa kurban gitmesi nedeniyle bir özür bile dilemediler. Afrika’daysa BM barış gücü askerleri tecavüz ve çocuk istismarı olaylarına karıştı. Ama bugün konuşacak olan Ban Ki-moon tutkulu bir biçimde daha iyi bir dünya çağrıları yapacak. BM Genel Sekreteri’ne Yemen’i bombalayan Suudilere silah satan ABD ve İngiltere’nin üst düzey siyasileri eşlik edecek. Avrupalılarsa bir yandan lideri soykırımla suçlanan Sudan gibi ülkelerle gizli anlaşmalar yaparken, zirvede mültecilere yardımdan bahsedecek. Öte yandan AB’nin Türkiye’yle yaptığı göç anlaşması hâlâ birçok grup tarafından insan hakları ihlâli olarak görülüyor.

 ‘Altı haneli maaşlar’

Aldatmaca sarmalı büyüdükçe, mültecilerin acıları da artıyor. Ama öte yandan da insani yardım sektörü hızla büyümeye devam ediyor.

İnsani yardım ekonomisine her yıl 155 milyar dolar pmpalanıyor. Bu paranın büyük kısmınıysa sektörün büyük oyuncuları kapıyor. Dünya Gıda Programı 14 bin kişiyi istihdam ederken, Oxfam dünya genelinde 10 bin kişiyi çalıştırıyor. İhaleleri alan özel firmalar da sektörden faydalanırken, karlar artıyor altı haneli maaşlar banka hesaplarına yatıyor.

‘Kendi kendisine hizmet eden sektör’

İngiltere tarafından finanse edilen Norveç Mülteci Konseyi adlı bir örgütün gelirleri sadece son dört yılda ikiye katlanmış durumda. Save the Children (Çocukları Koruyun) vakfının yeni başkanının yıllık maaşı 341 bin dolar. Geçen yıl mültecilere yardım kuruluşlarının faaliyetleri sorulduğunda alınan cevaplar ise içler acısıydı. Karmaşadan, saygısızlıktan ve en savunmasız olan grupların bir türlü korunamamasından bahsediyorlardı. İstanbul’da konuşulması gereken konu tam da bu: İnsani yardım sektörü kendi kendisine hizmet eden bir yapıya bürünmüş vaziyette ve koruduklarını iddia ettikleri insanlara zarar verir hale gelmiş durumdalar. İnsani yardım alanında faaliyet gösterenler aşırı kibirli, kimseye hesap vermeyen, kendi kendisini yücelten bir ruh hali içerisinde. O yüzden bugün biraz daha tepeden bakan yalanlara hazırlıklı olun.”

 

 

Önceki İçerikFaşist egemen sistemin “yeni” bir saldırısı olarak “dokunulmazlıklar”!
Sonraki İçerikGüncel gelişmeler ve birleşik mücadele