Faşist egemen sistemin “yeni” bir saldırısı olarak “dokunulmazlıklar”!

 Komünistler, devrimciler, Kürt ulusunun direngen güçleri, hayatın ve mücadelenin hiçbir alanında, gerici burjuva barbarlığın faşist saldırıları ve kuşatmalarına karşı bulundukları mevzileri terketmeyeceklerdir. Stratejik mevzilerden, taktiksel mevzilere kadar, dişe diş, kana kan bu mevzilerde konumlanmak, haklı, meşru ve demokratik taleplerin arkasında durmak, tarihsel ve güncel görevdir. Faşist baskılar karşısında, kendi rızamızla terkedeceğimiz hiçbir mevzimiz yoktur. Her türlü bedeli göze alarak, bulunduğumuz tüm alanları, öldürenin öldürdüğüne pişman olduğu alanlara çevirmek, derinleşen devrimle karşı devrimin çatışmasının doğal gereğidir. Bu anlamıyla parlementodaki dokunulmazlık zırhı, o alandaki meşru ve demokratik mücadelemizin kaderini belirleyecek bir zırh değildir. Devrimcilerin ve yurtseverlerin, haklı davaları uğruna bedel ödeme bilinci, dokunulmazlık zırhıyla garanti altına alınmış bir bilincin ürünü değildir. Meclis çatısından, geniş toplumsal alanlara kadar, meşru direnme hakkı, her türlü faşist uygulamayı, toplumsal dinamikler nazarında hükümsüz kılacaktır

 HABER MERKEZİ (06.06.2016)-Gazetemizin 123.Sayısında yayınlanan ‘’ Faşist egemen sistemin ‘’yeni’’bir saldırı olarak ‘’dokunulmazlıklar’’

 Ezilen halklar ve mazlum ulusların boğazlanması, katledilmesi seferberliğinde, egemen güçler ve onun siyasal gerici temsilcilerinin nasıl birleştiklerine dair somut bir pratiktir. Özü HDP Milletvekillerinin tasfiyesi ve Meclis’in egemen güçlerin “yeni” sürecine göre dizayn operasyonu olan milletvekilleri dokunulmazlıklarının kaldırılması meselesinde AKP, MHP ve oylamanın geçmesini sağlayacak kadar CHP‘nin onayı, gerici burjuva kliklerin ezilen halklara karşı nasıl birleştiklerine dair yeni bir veri olmuştur

 Türk hâkim sınıfları egemenlik sistemi, faşist uygulamalarının temsili olan burjuva yasalar nazarında Cumhurbaşkanı, fiili olarak “partili Cumhurbaşkanı” ya da “Başkan “ olarak rol oynayan diktatör Erdoğan’ın talimatı ile hızlı bir sürecin ardından Meclis Genel Kurulu‘na getirilen milletvekilleri dokunulmazlıklarına ilişkin anayasa değişikliği onaylandı. Referanduma gerek kalmadan, dokunulmazlıklara ilişkin anayasa değişikliği önerisi, 376 oyla Meclis’ten geçti. Meclis’in partilere göre dağılımı değerlendirildiğinde, ulaşılan bu sayıda CHP‘nin de oyları vardır. Sürece muhalif olduğunu söyleyen CHP’nin bu desteği, basit bir iki yüzlülük meselesi değildir tabiki. Ezilen halklar ve mazlum ulusların boğazlanması, katledilmesi seferberliğinde, egemen güçler ve onun siyasal gerici temsilcilerinin nasıl birleştiklerine dair somut bir pratiktir. Özü HDP Milletvekillerinin tasfiyesi ve Meclis’in egemen güçlerin “yeni” sürecine göre dizayn operasyonu olan milletvekilleri dokunulmazlıklarının kaldırılması meselesinde AKP, MHP ve oylamanın geçmesini sağlayacak kadar CHP‘nin onayı, gerici burjuva kliklerin ezilen halklara karşı nasıl birleştiklerine dair yeni bir veri olmuştur.

Mazlum uluslar (Kürt ulusu başta olmak üzere diğer azınlıklar), sömürülen sınıflar ve ezilen halklara karşı geliştirilen fiili katliamlar konusunda geçmişi karanlık uygulamalarla dolu olan Türk egemenler sistemi, gerici burjuva zemininde, demokratik argüman ve taleplerle siyasal mücadelesini sürdüren ve halkın oylarıyla vekil olan ilerici, demokrat insanlara tahamül edememiş ve işlenecek siyasal cinayetlerin startını bu karar vermiştir. Genel milletvekilleri dokunulmazlıkları ve her partiden milletvekillerinin fezlekesi olduğu üzerinden sorun manüpile edilse de, bu siyasal saldırının tek hedefi HDP çatısında Meclis’e giren, ilerici, demokrat Kürt miletvekilleridir. Ve gerici barbar faşist Türk hâkim sınıfları egemenlik sisteminin, devlet kurumları AKP, MHP gibi gerici siyasal temsillerine çektikleri dizan operasyonunun bir ayağı da Meclis’e çekilmektedir. Temel sorun Kürtler başta olmak üzere, ilerici, ezilen ve sömürülen toplumsal sınıf ve tabakaların temsili olarak bir biçimiyle parlementoda yer alan kesimleri tasfiyeye dayanan bu planın ana hedefi, darbeci zihniyetle şekillendirilen bu sürece, tüm toplumsal kesimleri tabi kılmaktır. Özellikle 7 Haziran ile 1 Kasım Genel Seçimleri sürecinde, gerici Türk hâkim sınıfları egemenlik sisteminin mevcut temsili Erdoğan-AKP gerici diktatörlüğünün faşist kuşatması ve antidemokratik dayatmalarına karşın, büyük bir mücadele vererek ilerici halkların oyları ile Meclis’e gelen Milletvekillerinin, burjuvazinin ahırı parlementoda bulunan burjuva gerici partilerin “yukardan” gelen talimatlara uyarak darbe ile siyasal iradelerinin teslim alınmaya çalışılması, faşist egemenlik sisteminin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Darbelenen ve Meclis’teki siyasal temsili elinden alınan Kürt ulusudur, ilerici, aydın toplumsal dinamiklerdir. Dokunulmazlıkların bu merkezli kaldırıldığı tartışmasızdır.

 Dokunulmazlıkların kaldırılmasında asıl hedef toplumsal mucadele dinamikleridir!

 Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin onaylanması, Türkiye-Kuzey Kürdistanda, faşist egemenlik tarafından “yeniden” şekillendirilmeye çalışılan siyasal sürecin bir sonucudur. Hedefin direk HDP Milletvekillerinin olması buna yeterince açıklık getiriyor. Ve şekillendirilmeye çalışılan siyasal süreç, sadece burjuva parlemento ile sınırlı değil, tüm toplumu içine alan bir genişlikte ele alınıyor. Onun için AKP-Erdoğan sultanlığı üzerinden faşist egemenlerin geliştirdiği bu hamle, görünürün ötesinde bir sınırı kapsamaktadır.

Her şeyden önce Kürt ulusunun haklı ve meşru mücadelesini, Kuzey Kürdistan başta olmak üzere, meşru hakkını ifade ettiği her alanda ezmek, bu sürecin önemli ayaklarından birini oluşturmaktadır. Kuzey Kürdistan’dan Rojava’ya kadar Kürt ulusunun faşist egemenlik tarafından askeri, diplomatik ve iktisadi çerçevede şekillendirilen saldırının hedefi haline getirilmesi, açık kitlesel katliamlarla bastırılması seferleri, burjuva zeminde demokratik haklarını savunan meşru hareketleri ezme ve sindirme seferleriyle birleştirilerek, topyekûn bir kıyım seferleri başlatılmıştır. Kürt, Kürt olduğunu söylediği her yerde bastırılmalıdır, katledilmelidir, sindirilmelidir. Hedef silahlı, silahsız, devlet sınırları içinde, devlet sınırları dışında tüm Kürt direniş ve muhalefet örgütlenmelerini dağıtmaktır. Aylarca Kuzey Kürdistan kentlerinde kontra-askeri güçleriyle Kürt gençlerinin direnişi karşısında yaşadıkları başarısızlık ve acizet ortadadır. Bunu Meclis’teki Milletvekilleri üzerinden bir güç gösterisine dönüştürmesi ve ezme hareketini kendi minderinde gerçekleştirmesi, politikasına taktiksel de olsa bir nefes aldırma gayretidir. Bununla birlikte HDP’nin Kürt ulusunun meşru talepleri dışında Türkiye-Kuzey Kürdistan işçi ve emekçilerine, ileri aydın ve yurtseverlere, ötekileştirilen inanç gruplarına verdiği mesaj ve seçim sürecinde yarattığı örgütlenme, ‘Bunlar Türkiye partisi değil, PKK-Kandil’in emirerleridir’ manüpilasyonuyla boşa çıkarılmak istenmektedir.

Yani sorun sadece Kürt Ulusal Hareketi’ni boğmakla sınırlı değil, aynı zamanda gerek HDP çatısında devrimci dinamiğini ifade eden toplumsal özneleri ve gerekse de sosyalist, devrimci örgütlenmelerde dinamiğini ifade eden toplumsal-sosyal özneleri tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. En ufak demokratik-ekonomik hak arama eylemini şiddetle bastırmak bunun açık örneğidir. 4 aydır maaşlarını alamadıkları için maden ocağında açlık grevi yapan işçilere gösterilen tahamülsüzlük ve yaratılan faşist kuşatma bunun açık örneğidir. Aydınlara, akademisyenlere, gazetecilere, çevrecilere, işçilere, kadınlara, köylülelere, ögrencilere, en basit demokratik, akademik, ekonomik hak arama eylemlerinde kullanılan polis-asker şiddeti ve yapılan tutuklamalar, artık coğrayamızda rutin uygulamalar olmuş durumdadır. İşte tüm bu toplumsal ilerici muhalefetin sesi, her alanda susturulmak isteniyor. Burjuva gerici erklerdeki tekleşme ve faşist nitelikteki merkezileşme, kendi dışındaki tüm toplumsal sosyal dinamikleri, cebir ve şiddetle zapturapt altına almak istiyor.

Tüm bunları, Erdoğan-AKP faşist diktatörlüğüyle teslim alınmış, sürece göre dizayn edilmiş, adeta bir adliye memurlarına dönüştürülmüş “yasama” organı üzerinden yapmak, en ufak bir itirazda dokunulmazlıkları Demokles’in kılıcı gibi kullanmak, egemen gerici güçlerin siyasal sürecini icra etmelerinde avantaj yaratmaktadır.

Meclis ve gerici burjuva partilerde siyasal alanın dizaynı, HDP’yi tasfiye üzerinde şekillenirken, MHP‘nin de yargıya kadar uzanan Kongre süreci, CHP’de içten içe yaşanan huzursuzluk ve nihayetinde AKP’de Davutoğlu’na yapılanlar bu siyasal dizaynın uygun zeminlerdeki ayaklarıdır. Özellikle savaş politikası üzerinden gerici-sistemin faşist kuşatmasının esiri olmuş kitleler üzerinde hegomonyasını arttıran ve böylelikle MHP‘yi kendisine tabi hale getiren Erdoğan/AKP faşist diktatörlüğü, MHP içinde başlayan gerici didişme ve dalaşa dahil olmuş, devletin bazı kurumlarının inisiyatifini kullanarak MHP’de yaşanan süreci kendi siyasal sürecine entegre etmiştir. Burdan elde ettiği sonuca göre, MHP sadece Meclis’in “faşist muhalefeti” olmakla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda Kürt ulusu ve ezilen halklara karşı geliştirilen savaş konseptinin direk yaratıcısı ve destekleyicisi olacaktır. Ergenekon-MHP-AKP-Saray ve CHP kirli koalisyonu bu konsept üzerinden şekillenmektedir. Bu konseptin kendi içinde “muhalefetsiz” ve çatışmasız olduğunu söylemek eşyanın doğasına aykırıdır. Özellikle hükümetler ve iktidar dalaşında, temsil ettikleri gerici burjuva kliklerin çıkarlarını savunma açısından, bu konsept derin çatışmalar içermektedir. Burjuva gerici partilerin, gerici hâkim egemenliğin politik-iktisadi sürecine “muhalefet” ve “destek”leri bu çıkarlara göre biçimlenmektedir. MHP’nin açık faşist çığırtkanlıkla, CHP’nin bazı meselelerde öne çıkardığı muhalefetinin gölgesinde bu savaş politikalarını desteklemesi niteliksel bir fark değildir. CHP’nin taban dinamiği ve temsil ettiği kliğin iktidar dalaşı üzerine şekillenen muhalefeti, burjuva iktidar dalaşı sınırlarını aşmamakta, Kürt ulusu ve ezilen sömürülen halkların boğazlanmasında ortaklaşmaktadır.

 Gerici sınıf çıkarları ve CHP Erdoğan/AKP ortaklığı

 CHP merkezinin egemen güçlerin aynı savaş politikalarında ortak hareket ettiği tartışmasızdır. Erdoğan/AKP faşist iktidarının son dokunulmazlık örneğinde olduğu gibi, yer yer döve döve, yer yer yumuşak uslupla ikna ederek hizaya getirmesi hem CHP’nin egemen güçlerin savaş politikalarına entegre olması açısından, hem de CHP’nin temsil ettiği gerici burjuva kliğin çıkarlarını temsil etmesi açısından izlediği siyasetin ürünüdür. CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ve merkezi organ temsilcilerinin “Korkmuyoruz” , “Başkanlık sistemi bu ülkede kan dökülmeden gelmez” çıkışı ve tavrının toplumsal karşılığı boştur. Çünkü mesele kendi cesaretleriyle ilgili bir mesele değil, verdikleri kararın hangi sınıfın çıkarlarını temsil ettiği meselesidir. Kuşkusuz “Başkanlık” , “Partili Cumhurbaşkanlığı” ve Anayasa değişiklikleri, CHP ve temsil ettiği burjuva kliğin siyasal, iktisadi ve hukuksal alanını daraltmaktadır. Bu alan daralmasını yaşamamak için, Başkanlık sistemi konusunda CHP elindeki tüm kozları kullanacaktır. Ama CHP’nin tabanındaki, ulusalcı, Kemalist ve orta burjuvazinin önderlik ettiği bir kitle hareketi olasılığı dışında, “kan ve can” pahasına, CHP’nin merkezinden cepheden kitle hareketleri tarzında bir toplumsal muhalefetin örgütlenmesi olasılığı yoktur. Bu tamamıyla CHP merkezi ve başkanının balon tehditidir. Burjuva iktidar erklerinde kendilerine bir yer açmak dışında hedefleri olmayan, muhalefetini gerici iktidardan alacağı payla sınırlı tutan CHP kliği, süreç itibarıyla temsil ettiği gerici burjuva kliklerin çıkarlarını temsil etme konusunda da dirayetsizdir, basiretsizdir. Bırakalım kendi gerici sınıf çıkarları ekseninde bir toplumsal muhalefeti örgütlemeyi, gelişen toplumsal muhalefeti iktidarın “terör” manüpilasyonu ile bastırmasına ortak olmakta, keza Kürt ulusunun haklı mücadelesinin bastırılması konusunda, daha uç gerici bağnazlığı savunmaktadır.

Bütün bu gerçekliğe karşın, bazı liberal, Kemalist solcuların, CHP‘den sürece ilişkin daha ileri beklentiler yaratması, bir yanılsamadan öte ezilen halkların devrimci mücadelesine ihanettir. CHP merkezi tabanındaki bu dinamiği tutmak için bazen keskin “muhalif” söylemlere başvursa da, bu onun sınıf karakteriyle uyum içinde olan bir siyaset değildir. Kuzey Kürdistan’da “taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmama” faşist-ırkçı anlayışa göre sürdürülen katliamlara tavır alma yerine, sorunu “çözüm” süreci adı altındaki tasfiye politikası döneminde “Kürt Ulusal Hareketi”nin güçlenmesine bağlanması ve buradan AKP‘nin eleştirilmesi, “terörle mücadele” adı altında bu katliamlara açık destek verilmesi, CHP’nin faşist niteliğidir. Bu faşist nitelik ezilen halkların umudu değil, düşmanıdır, katilidir. Tarih bu konu da güçlü bir tecrübedir.

Özü HDP’li Milletvekillerinin Meclis dışına itilip zındanlara tıkılması olan dokunulmazlık, anayasa değişikliğinde de bu faşist özle tekerrür etmiştir. CHP‘nin içindeki “fire” oylar, “kısmi destek” gibi nitelemeler iki yüzlülüktür. “Seçim beyannemesinde dokunulmazlıkları kaldırma sözü vermişiz”, “Aksi oy kullanırsak HDP özgülünde teröre destek veren konuma düşeceğiz” yönlü savunmalar riyakârlıktır. Belirlenen plan ve verilen rol dışında CHP’de irade dışı bir tavır yoktur. Anayasa değişikliği için gerekli olan oy oranı başından belirlenmiş ve bunun adı “kısmi destek” olarak formüle edilmiştir. Birçok meselede, diktatör Erdoğan’ın, “Ordamısınız? Burdamısınız?” tarzında racon kesen baskılanmalarına karşı diz çökülmüş, Kürt ulusal sorunu ve toplumun sosyal sorunları konusunda da gerici sınıf tavrına göre siyaset belirlemiştir. Bu “Yeni” Türkiye adı altında, koridorları faşizmin harcıyla bina edilen sürecin “yeni” “uyumudur”. Yürütülen savaş bu “uyumun” temelidir. Dokunulmazlıklar konusunda varılan mutabakat ve çıkarılan sonuç, bu “uyumlu” sürecin ilk meyvesidir. Kendi içindeki iktidar dalaşları, kirli pazarlıklar, kirli ekonomik çıkarlar dışında, Kürt ulusu ve ezilen sömürülen halklar özgülünde bu “uyum”, en barbar, en vahşi savaşı örgütleyecektir. Lakin “yeni” bir sistem ve buna tekabul eden “yeni” bir siyasal alan dizayn ediliyor. Egemen güçler içi aktörler arasında sürece bir biçim veriliyor. Bütün kavga ve kirli dalaşları, Kürtlere, sömürülen sınıflara, ezilen inanç gruplarına karşı geliştirilecek savaş konseptinde bitiyor.

 Topyekûn faşist kuşatmaya karşı topyekün direniş

 Faşist egemenlik, dindarı, ülkücüsü, ulusalcısı, klasik Kemalisti ile birlikte Kürt ulusunun ve tüm toplumsal devrimci güçlerin mücadelesine karşı son “dokunulmazlık” meselesiyle birlikte birleştiğini bir kere daha deklare etmiştir. Toplumun sınıf mücadeleleri açısından, ezen ve ezilenler açısından iki parça olduğu ve her parçanın kendi sınıf çıkarlarına göre hareket ettiğine dair açık bir fotoğraftır bu.

Dayatılan, tarihten beslenen ve güncel olarak kendisini örgütleyen faşizmdir. Tekleşme olarak merkezileşse de, bu uygulama alanına ilişkin biçimdir, kurumsallaştırılan faşizmdir. Türkiye-Kuzey Kürdistan, Sunni İslam-ırkçı Türk zihniyetinindir. Bu gerçeği kabul etmeyenlerin sonu, imhadır, sürgündür, katliamdır, zındandır. Hangi temsiliyetle, hangi yasal “zırhla”, hangi kurumsal güçle durursan dur, anlayış olarak neyi savunduğun, nerde durduğun önemlidir. Belirlenen kalıpların dışındaysan, “çağdaş” Ebussuud efendilerin fetvasıyla katlin vaciptir. Bu bir katliamlar sürecidir. Ve bugün Meclis’te siyasi katliamla boyut almıştır.

Korkulan ve tasfiye edilmek istenen, geniş yığınları bir araya getirme dinamiği gösteren devrimci muhalefettir. Tarih boyunca devrimciler ve komünistler bundan dolayı hedef olmuştur. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla sindirilmeye çalışılan budur. Ama bu durum egemen güçler için tehlike arz eden devrimci muhalefet ve mevzilerin gelişmesini engellemeyecektir. 1994 yılında olduğu gibi, Meclis’te iradesi faşist baskılarla tasfiye edilen ve zındana tıkılan Kürt ulusu, ulusal ve demokratik haklarının ancak ki devrimci zor araçlarıyla elde edebileceği konusunda kitlesel bir bilinç sıçraması yaşayacaktır. Özellikle “çözüm” süreciyle birlikte farklı beklentilerle bu yönlü devrimci bilinci kırılan kitleler, devrimci silahlı zorun vazgeçilmezliği konusunda, daha somut bir bilgi kaynağına sahip olacaklardır. Egemen sınıfların bu zorbalığı, ezilen halklar ve mazlum uluslar özgülünde bu stratejik mevzilerin güçlenmesine olanak sağlamaktadır. Aynı durum sosyal kurtuluş mücadelesi veren devrimci ve komünist mevziler için de geçerlidir. Taktiksel bir zemin olan burjuva parlementodaki bu gerici zemin, stratejik devrimci silahların gelişip, geniş kitleler tarafından meşru olarak sahiplenmesinin aracı olacaktır.

“Başkan”, ”Partili Cumhurbaşkanı” ve hatta yeni bir genel seçim önümüzdeki dönemin muhtemel siyasal gelişmeleri olacaktır. 65. Kabine’nin ana görevi bu eksende belirlenmiştir. Bu süreç faşist barbarlığın kuralsız uygulamarıyla pratikleştirilecektir.1930 Hitler Almanyasının hayalleri peşinde koşanların, topluma reva gördükleri; iradede merkezileşmiş, toplumsal gerçeklik özgülünde yaygınlaşmış faşizmdir. Öncelikle buna karşı barikat olmak, devrimci kitle muhalefetini buna göre örgütlemek, sürecin ana yönelimidir.  Olası bir genel seçimde izlenecek taktiksel politika, gelişmeler ekseninde ele alınabilinecek bir gündemdir. Mevcut gelişmeler, olası bir genel seçimde “boykot tavrını” güncellemektedir. Devrimci güçlerin birliktelik zeminin koruma ekseninde ele alınacak bu tartışmanın dışında, faşist diktatörlügün merkezileşmesi olan “Başkanlık” ve “ Partili Cumhurbaşkanlığı” yönelimine karşı, toplumsal dinamiklerin mevzilerini devrimci bir güç olarak örgütlemek, faşizmin sürecini darbeleyecek tek dinamiktir. Devrimciler ve komünistler, daha geniş toplumsal dinamikleri harekete geçirme konusunda, daha avantajlı durumdadırlar. Çünkü hâkim sınıfların ekonomik-siyasal yönelimleri, daha geniş toplumsal kesimlerde derin bir itiraz yaratmaktadır. Bu itirazı devrimci mevzilerde örgütlemek, devrimci ve komünistlerin omuzlarındadır.

Tam da bu kesitte, komünistler, devrimciler, Kürt ulusunun direngen güçleri, hayatın ve mücadelenin hiçbir alanında, gerici burjuva barbarlığın faşist saldırıları ve kuşatmalarına karşı bulundukları mevzileri terketmeyeceklerdir. Stratejik mevzilerden, taktiksel mevzilere kadar, dişe diş, kana kan bu mevzilerde konumlanmak, haklı, meşru ve demokratik taleplerin arkasında durmak, tarihsel ve güncel görevdir. Faşist baskılar karşısında, kendi rızamızla terkedeceğimiz hiçbir mevzimiz yoktur. Her türlü bedeli göze alarak, bulunduğumuz tüm alanları, öldürenin öldürdüğüne pişman olduğu alanlara çevirmek, derinleşen devrimle karşı devrimin çatışmasının doğal gereğidir. Bu anlamıyla parlementodaki dokunulmazlık zırhı, o alandaki meşru ve demokratik mücadelemizin kaderini belirleyecek bir zırh değildir. Devrimcilerin ve yurtseverlerin, haklı davaları uğruna bedel ödeme bilinci, dokunulmazlık zırhıyla garanti altına alınmış bir bilincin ürünü değildir. Meclis çatısından, geniş toplumsal alanlara kadar, meşru direnme hakkı, her türlü faşist uygulamayı, toplumsal dinamikler nazarında hükümsüz kılacaktır.

 

Önceki İçerikBiat kültürüyle kurulan 65. Kabine yeni bir savaş hükümetidir
Sonraki İçerikBurjuvazinin İkiyüzlü “İnsani” Politikaları