Birleşik Mücadele Pratiği Üzerine…

Devrim mücadelesinde oluşan ortaklıklar veya birlikler stratejik bağlamda devrimci nitelik zemininde devrim hedefine bağlı gelişirken, taktik anlamda politik olarak devrimci olan veya devrimci rol oynayan demokratik, ilerici vb. güçlerle de ortak hareket ve birlikler biçiminde gelişmelerle gündeme gelir. Politik bakımdan devrimci olan ya da devrimci rol oynayan demokratik güçlerle ortaklıklar, ittifak ve birlikler tamamen devrimin ve devrimci sınıfların çıkarlarına uygun olarak ele alındığından, bunların belli stratejik nüans ve kaygılarla reddedilmesi düşünülemez. Devrim, lehine olan her dinamiği, her gücü ve her hareketi kapsayarak ilerler veya bünyesine alarak gelişir. Şayet devrimci hedef ve çıkarlarda bir ortaklık söz konusu ise, devrim bu ortaklıklar oranında mümkün olan birlikte hareketi ötelemeden sahiplenir. Her devrim kaygısı, istisnasız olarak devrim ve halkın çıkarına olan her gelişmeyi ve her dinamiği destekleyerek birleşmeyi benimser

 HABER MERKEZİ (21.03.2016)- Gazetemizin 118. Sayısında yayınlanan ‘’ Birleşik mücadele pratiği üzerine’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

 Sınıflar mücadelesi ekseninde gelişen her devrim süreci değişik ideolojik-siyasi-örgütsel formata sahip parti ve örgütlerin varlığı zemininde parçalı mücadelelere tanık olur. Devrimci sınıf ve halk kitlelerini farklı ideolojik-siyasi kategorilerde temsil eden bu parti ve örgütler temsil ettikleri sınıf ve sınıf katmanlarının çıkarlarına uygun olarak siyasi iktidarı hedef alan devrim mücadelesi yürütürler. Bu devrim mücadelesi birçok devrimci kuvvetin bağımsız mücadelesine tanık olurken, bu mücadelenin ortak ana hedefi siyasi iktidarın devrimci yoldan ele geçirilmesinde kesişir ve bu temelinde genel bir anlam kazanır. Mücadelenin başlarında dağınık olan devrimci hareket yelpazesi mücadelenin gelişip ilerlemesiyle nispeten merkezileşme eğilimi göstererek belli başlı yapılarda odaklanır. Ancak bu gelişme aşamasında hala devrimci güç ya da mücadele öznelerinin dağınık mücadele realitesi ortadan kalkmaz. Hatta devrim ve sonrasına kadar da bu parçalı siyasi temsil durumu devam eder. Bu tamamen nesnel bir durumdur, nesnel durumun yansımasıdır. Dolayısıyla reddedilemez bir gerçekliktir. Ne var ki, devrimci hareket ve dolayısıyla devrimci mücadeledeki bu parçalı durum, mücadelenin belli aşamalarından itibaren mücadelenin öne sürdüğü ihtiyaçlar temelinde devrimde samimi ve bilimsel zeminde hareket eden güçlerin çeşitli biçimlerde olması kaydıyla ortak hareket ve birliklerine sahne olur. Bu da başka bir nesnellik ve zorunluluktur.

 Söz konusu ortak hareket ve birlikler devrimin mantığına uygun olmakla birlikte, devrimin ihtiyaçlarından doğan kaçınılmaz gelişmelerdir. Nitekim her şey belli ihtiyaçlara dayanır veya bu ihtiyaçların ürünü olarak yaşam bulur. Devrimde üst düzeyde temsil edilen ortak sınıf çıkarları ise, bu gelişme veya ortaklık ve birliklerin maddi zeminini oluşturur. Ortak çıkarlara sahip olan sınıf ve sınıf kesimlerine ait güçler bu ortak zemin temelinde devrimci mücadele ve siyasi iktidar hedefinde doğru orantılı olarak bir araya gelir ve ortak mücadele zemininde buluşurlar. Ortak hareket zemini en genel manada devrimci mücadeledeki ortak paydalar temelinde açığa çıkar. Farklı ideolojik-siyasi ve örgütsel ilkelere, farklı siyasi çizgi, strateji ve taktik politikalara sahip olan tek tek her devrimci hareket, ortak düşman ve devrimin örtüşen görevleri zemininde demokratik normlar etrafında bir araya gelerek ortak mücadelelerde bulunurlar. Bu son derece olağan ve hatta zorunlu bir durumdur.

 Devrim mücadelesinde oluşan ortaklıklar veya birlikler stratejik bağlamda devrimci nitelik zemininde devrim hedefine bağlı gelişirken, taktik anlamda politik olarak devrimci olan veya devrimci rol oynayan demokratik, ilerici vb. güçlerle de ortak hareket ve birlikler biçiminde gelişmeler gündeme gelir. Politik bakımdan devrimci olan ya da devrimci rol oynayan demokratik güçlerle ortaklıklar, ittifak ve birlikler tamamen devrimin ve devrimci sınıfların çıkarlarına uygun olarak ele alındığından, bunların belli stratejik nüans ve kaygılarla reddedilmesi düşünülemez. Devrim, lehine olan her dinamiği, her gücü ve her hareketi kapsayarak ilerler veya bünyesine alarak gelişir. Şayet devrimci hedef ve çıkarlarda bir ortaklık söz konusu ise, devrim bu ortaklıklar oranında mümkün olan birlikte hareketi ötelemeden sahiplenir. Her devrim kaygısı, istisnasız olarak devrim ve halkın çıkarına olan her gelişmeyi ve her dinamiği destekleyerek birleşmeyi benimser.

Stratejik kaygı devrim hedefi olmalıdır

Eğer devrim bu zeminde hareket etmez ise, devrimci güçlerin birleşerek devrime yürümesi tasavvur edilemez. Halkların birleşik devrimci hareketi bu zeminde gelişerek inşa olur ve olunabilir. Proleter devrimcilerin asgari kaygısı esas olarak devrimin gerçekleştirilmesi hedefiyle sınırlı olmalıdır. Basit hesap veya grupsal kaygılar devrim kaygısının önüne geçemez, geçirilemez. Bu bağlamda proleter devrimcilerin halkların birleşik mücadelesini örüp geliştirmede kesin rol oynayarak tayin edici bir göreve sahip oldukları unutulmamak durumundadır. Devrim ve halkın çıkarları söz konusu olduğunda proleter devrimcilerin birleşik mücadele hattının örülmesinde atmakta sakınacakları bir adım yoktur, olamaz da. Bireysel mücadele ile örgütlü mücadele arasındaki temel fark birebir olmasa da, esas itibarıyla devrimci güçlerin parçalı duruş ve mücadelesi ile ortak hareket ve mücadeleleri için de geçerlidir. Nasıl ki, bireysel mücadele zayıf ve başarısız kalmakla malul ise, bunun benzeri olarak parçalı ve dağınık mücadele de zayıf ve başarısız kalmakla yüz yüzedir. O halde proleter devrimci hareketin devrimci güçler şahsında devrimci halkların birleşik mücadelesini hayata geçirmede rol oynaması ertelenemez önemde bir görevdir. Birleşik mücadelelerin geliştirilmesinde belli çekince ve kaygıları öne çıkararak dağınık ve parçalı mücadele seyrini devam ettirmek siyaseten hata olmakla birlikte, tarihsel ve siyasi sorumlulukların da kötüye kullanılması demektir. Hedef veya yakın amaç devrim ise, demokratik şartlar hükmünde gerçekleştirilen birleşik mücadele hattı uğruna taktik politikada esneklik ve ortak zeminde buluşma zorunludur.

 Birleşik mücadele hattının geliştirilmesi tabi olarak değişik ideolojik-politik-örgütsel formatlara sahip devrimci sınıf güçlerini ihtiva eder. Bu anlamda farklılıklar kaçınılmaz olarak vardır, olacaktır. Ne ki, farklılıklara paralel olarak ortaklıklar da vardır. İşte birleşik mücadele hattı bu ortaklıklar temelinde gelişen, gelişmesi gerekendir. Bunun aksine mutlak uyum veya belli bir hareketin hâkimiyeti esasına dayalı bir birleşik mücadele realitesi gerçek dışı olmakla birlikte, bir hayaldir de. Tüm farklılıklara rağmen ortaklıkların mevcut olduğu zemin esas alınarak belirli ilkeler ekseninde ve demokratik şartlara dayalı bir birleşik mücadelenin örülmesi mümkündür, ihtiyaçtır da. Birleşik mücadele zemini, ortaklaşan irade ve bağımsız siyasi irade ikilisinin uyumlu yürütülmesiyle olanaklı ve anlamlıdır. Siyasi iradenin bağımsızlığı ipotek edilemeyeceği gibi, ortak iradenin hiçleştirilmesi veya anlamsızlaştırılması da benimsenemez. Bu ikisi de birleşik mücadele realitesine aykırıdır.

 Birleşik mücadele zemini, her konu ve ilkede mutlak uyum ve birlik değil, ortak düşmana karşı mücadele ve devrim müşterekinde ortaklaşan görev ve mücadele paydalarındaki güç ve eylem birliği uyumudur. Bu anlamda birleşik mücadele zemininde birden fazla yapının bulunma gerçeği açıkken, bu yapıların herhangi birinin birleşik mücadele zeminine damgasını vurması düşünülemez. Bilakis hepsinin demokratik şartlarda ortaklaşan iradesi egemendir bu zemin ya da birlikte. Ve bu egemen olan, devrimin görevleri ve halkın çıkarları ekseninde vücut bulandır. Birleşik mücadele zemini bu şartlarda örüldükten sonra belli esneklikler ve hatta tavizler her bileşen açısından kaçınılmazdır. Ortaklaşmış irade dışında hiçbir dayatma ve imtiyaz kabul edilemez.

 Ancak, imtiyaz ve ayrıcalık meselesi keyfiyetle değil, bilinçli anlayış temelinde doğru kavranmak durumundadır. Demokratik şartlarda yürütülen tartışmalardan sonra varılan kararlar her bileşeni tam olarak ifade etmeyebilir. İrade tarafından çoğunluk esasına göre alınan kararlar bileşenin hepsi için esasta geçerli ve bağlayıcıdır. Her bileşenin karara şerh düşme hakkı bakidir. Mesele temel ilkeler düzeyinde bir soruna denk ise, bu tartışma farklı mecrada çözülebilir ki, temel ilkelerde sorun gören bileşen üyenin birlik zemininden kopma hakkı mevcut olup kopma gündeme gelebilir. Lakin bu hakkın hoyratça kullanılması, olur olmaz her ayrılığın temel ilke sorunu olarak addedilmesi, keyfi tutumlarla kopuş yolunun benimsenmesi de kolaycılık olarak kabul edilemez, tercih de edilemez.

 Özet olarak;

Tek adam diktatörlüğü olan Erdoğan/AKP sultası şahsında faşist hâkim sınıflar başta Kürt ulusu olmak üzere tüm ülke halklarına karşı amansız bir baskı, katliam ve kıyım saldırganlığı uygulamaktadır. Bir süreden beridir Erdoğan/AKP güruhunca topyekûn savaş ilanıyla tırmandırılan ırkçı-faşist saldırganlık, Kuzey Kürdistan’da Kürt ulusuna dönük en vahşi boyutlara varan soykırım saldırısı biçiminde sürdürülürken, Türkiye-Kuzey Kürdistan bütününde de emekçi halk kitleleri ağır bir baskı ve sömürü cenderesinden geçirilmekte, başta devrimci hareket olmak üzere her türden demokratik mücadele ve muhalefet yargısız infazlardan en ağır saldırılara kadar koyu bir faşizme maruz kalmaktadır. Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasının Erdoğan/AKP güruhunun uyguladığı tekçi ırkçı-faşist terör maharetiyle kelimenin tam manasında bir kan gölüne çevrildiği ve adeta bir halklar hapishanesi haline getirildiği tarihsel bir kesitten geçilmektedir. Tek adam diktası altında muazzam bir baskı, ağır bir sömürü, büyük bir vahşet, canavarca katliamlar, amansız bir milli baskı ve soykırım uygulanmaktadır. Faşizm hiçbir sınır tanımadan en ağır kıyımlar gerçekleştirmekte, büyük acılara yol açıp korku salarak çeşitli millet ve milliyetlerden yoksul halklarımızı sindirerek teslim almayı hedeflemektedir. Elbette Kürt ulusunun teslim alınması ve bu uğurda Kürt Ulusal Hareketi’nin ezilerek dize getirilmesi hedefi en vahşi saldırganlıkla sürdürülmektedir.

Sürecin bir yüzü faşizm ve gericilik iken, diğer yüzü devrim ve sosyalizm mücadelesidir

Toplumsal hayatın üstüne bir karabasan gibi çöken bu katliamcı ırkçı-faşist saldırganlık, gerçekleştirdiği vahşi katliamlar üzerinden yarattığı korku atmosferiyle geniş toplumsal muhalefeti esasta sindirip suskunluğa hapsetme hedefini büyük oranda başarırken, Kürt ulusunun özyönetim ilan ettiği alanlarda kahramanca sergilediği direniş karşısında adeta bir bozgun yaşadı. 7 Haziran Genel Seçimleri bozgunundan sonra bu muazzam direnişle bir kez daha sultanlık ya da başkanlık sistemine geçme rüyaları esasta kâbusa dönüştü… Saldırganlığın en korkunç boyutlarda tırmandırılması, canavarca katliamların gerçekleştirilmesi, “Açılım-Çözüm” safsatasından sonra Kürt ulusuna soykırım mezaliminin reva görülmesi, tırmandırılan haksız gerici savaş ve faşist saldırganlığın bir nedeni de Erdoğan ve çetesinin bu emellerinin boşa çıkarılmış olmasıdır. Kuşkusuz ki, geniş toplumsal muhalefetin öngörülen gelişmesinin bastırılarak ezilmesi faşist saldırganlığın tırmandırılmasının sebebidir. Özcesi, faşist katliam ve kıyıma karşı, kahramanca yükselen bir direniş ve giderek büyüyen bir mücadelenin varlığı da söz konusudur. Yani baskı katliamlar düzeyinde en ağır derecede seyretse de baskıya karşı direniş de en onurlu ve kahramanca simasıyla büyük bir umudu temsil etmektedir. Daha da önemlisi bu direniş ve mücadele kararlılığı gibi yaygınlaşarak gelişme özelliği taşımaktadır. Madalyonun bir yüzü faşizm iken, diğer yüzü demokrasi, devrim ve sosyalizmdir! Bir tarafta gerici koşullar diğer tarafta devrimci şartlar mevcuttur. Bu şartları devrimci yönde ileri taşımak devrimci hareketin ve esasta da proleter devrimcilerin görevidir…

 Dahası, Ortadoğu eksenli gelişen emperyalist dalaş ve çatışmanın yol açtığı ağır sonuçların halkları büyük bir acıyla felaketlere sürüklediği, daha büyük felaketlerin kapısını çaldığı dünya şartlarında devrimci sınıf mücadeleleri ve devrimlerinin geliştirilmesi tarihsel önemde bir görev durumundadır. Süreç emperyalist haydutların inisiyatifine terk edilemeyecek kadar ağır ve hayati önemdedir. Devrimci güçlerin bu tarih sayfasında sahneye daha kuvvetli çıkması elzemdir. Emekçi halklar ve ezilen mazlum ulusların tek umudu devrimci mücadele ve sınıf devrimleridir. Somut enternasyonalist görev her parçadaki proleter devrimcilerin kendi parça devrimlerini geliştirmesinde ifade bulurken, bu devrimlerin geliştirilmesini emretmektedir…

 Emperyalist dünya gericiliği dünya halkları ve ezilen mazlum uluslara gerici paylaşım savaşları dayatıp yaşatırken, bu gerici savaşlarda milyonlarca insan katledilmekte, yaşamları dinamitlenerek büyük acılara boğulmaktadır. Kimi ateşli silahlarla katledilirken, siviller ve özellikle de çocuk ve kadınlar denizlere gömülerek, organ ve insan ticaretine sunularak büyük bir kıyımdan geçirilmektedir. Dünya gericiliğinin bir parçası olan Türk hâkim sınıfları gericiliği de Kürt ulusu başta olmak üzere tüm ülke halklarına gerici savaşı dayatarak, ırkçı-faşist baskılar eşliğinde büyük katliamlar ve hatta soykırımlar gerçekleştirmektedir.

 Tüm bu şartlarda faşist hâkim sınıf iktidarlarına ve tırmanan faşizme karşı ezilen ulus ve emekçi halklarımız cephesinden devrimci mücadelenin daha güçlü dirençlere ulaştırılması, daha geniş, daha yaygın ve daha büyük ölçeklere taşınması ertelenemez bir görev ve ihtiyaçtır. Dolayısıyla faşist hâkim sınıflara karşı devrimci mücadelenin geliştirilip kazanımlara ulaştırılarak başarıya taşınması yaşamsal bir görev olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu görevin daha etkili olarak yerine getirilmesi ikinci bir görevi önümüze koyar ki, bu görev devrimci güçlerin birleşik mücadele zemininde ortak eylemde buluşturulmasını şart koşmaktadır. Dağınık ve parçalı olan devrimci dinamik ve mücadelelerin ortak paydalarda birleştirilmesi devrimci mücadele adına önemli bir gelişme ve ilerlemeyi ifade eder. Bu gelişme Türkiye-Kuzey Kürdistan demokratik ve devrimci hareketi açısından son derece sevindirici ve olumlu bir adımı ifade etmektedir. Bu ilerleme devrimin ve halkın yararınadır. Esas olan bu kültürün yaşamsallaştırılması, dar yaklaşım ve kaygıların kırılarak ileri düzeyin yakalanmış olmasıdır. Bu uğurda basit hesapların güdülmesi, isimden diğer ayrıntılara kadar işin esasını oluşturmayan detayların sorun haline getirilmesinden mutlak biçimde sakınılmalıdır. İşin özüyle ilgilenmek, meselenin esasına bakmak asıl olandır…

 Gerici savaşta ısrar ederek barbarlıkta sınır tanımayan faşist Erdoğan/AKP güruhuna karşı devrimci halkların ve mazlum ulusların cephesinden savaşın yükseltilmesi devrimci bir ihtiyaçtır. İşte, HBDH bu ihtiyacın bir aracı ve bu ihtiyaç temelinde kaçınılmaz olan devrimci savaşın bir parçası, bir kurumudur. Bir savaş ve mücadele aracı olarak teşekkül olan hareket veya kurumun çekincelerle karşılanması anlaşılır olamaz.

 Devrim mücadelesinde ileri bir adım; HBDH

Ülke devrimci hareketi birleşik mücadele zemininde attığı bu adım şahsında önemli bir aşama kaydetmiş, önemli bir eşiğin önüne gelmiştir. Bundan sonraki görev yakalanmış olan bu halkanın geliştirilip ileri taşınması olmalıdır. Devrimci mücadele adına ileri adım olan bu durumun öyle ya da böyle kösteklenmesine dönük her yaklaşım geri olarak nitelenmeyi hak eder. Eleştiri adına ileri atılan adımların baltalanması benimsenmemeli, benimsenemez. Görev kaydedilen bu gelişmeyi daha da ilerletmektir. İsterse bir dizi sorun ve sorunlu yan olsun bu adımda, tün bu sorunlara karşın özünde devrimci olan bu adımın desteklenerek geliştirilmesi esastır. Çünkü bu adım veya bu gelişme halkın ve devrimin çıkarınadır. Dolayısıyla devrimcilerin ve her samimi devrimci yapının çıkarınadır. Devrimin gelişmesinden ziyade yapısının gelişmesini esas alan yaklaşım ya da anlayış sığ olduğu kadar dar grupçu geri yaklaşımdır. Birden fazla devrimci ve politik olarak devrimci durumda olan yapı, faşizme, faşist hâkim sınıf iktidarına ve her türden gericiliğe karşı birleşik mücadele zemininde bir araya gelmiş demokrasi, özgürlük ve sosyalizm perspektifini sahiplenmektedir. Bunda kötü değil, iyi şey vardır.

 Her şeyden önemlisi bu gelişme proleter devrimcilerin politikasına uygundur ve politikasının hayat hakkı bulması demektir. Zira proleter devrimciler sıklıkla bu ortak mücadele zeminine dikkat çekerek birleşik mücadele, cephe, eylem birliği ve birlik çağrıları yapmaktadır. Bugün yaşanan gelişme tam da bu politikalarımıza denk düşmektedir. Elbette içerik ve ayrıntısı da önemlidir. Ancak öncelikle böylesi bir adımın atılmış olması başlı başına bir olumluluktur. Ayrıntı ve içerikle ilgilenmek elbette gereklidir. Ancak tüm yapılar demokratik tartışma zemininde ve demokratik kültüre uygun olarak bağımsız iradeleri ve görüşleri temelinde bu adımın altına imza atmış, ortak karara varmış durumdadır. Dolayısıyla bu adım iradesiyle katılmış olan yapılar açısından esasta sorun teşkil etmez. Bu sonuca varmak mümkün. Önemlidir ki, her yapı bağımsız iradesiyle bu harekete katılmış, bu hareketin oluşumunda bulunmuş ve kararlaşma aşamasında hürce oy kullanmıştır. Kimse baskıyla bu harekete dâhil edilmiş değildir. Dolayısıyla demokratik bir süreç ve oluşum söz konusudur. Demokratik bir hareket veya oluşumda kaygılanacak esas bir sorun yoktur. Çünkü demokratik bir hareket/oluşum ayrılma hakkını da bileşen üyelerin bağımsız iradesine bırakır. Elbette ayrılma hakkı ancak ve ancak temel ilkelerdeki uyumsuzluk ve sorunlarda tercih edilebilir. Aksi durumda ciddiyetten söz edilemeyeceği gibi, bu olumlu adımların kötü tecrübe örneğine dönüştürülmesine hizmet edilmiş olur. Dahası devrimci kaygı ve sorumluluğa uygun davranılmamış olunur…

 Oluşum veya birleşik mücadelenin tarif edilen hedef ve beyan edilen görevlerinde esasta sorun olmayıp devrimci görev ve mücadeleye uygun olduğu, oluşum bileşenlerinin birleşik mücadele çerçevesi dışında herhangi bir gücü veya gerici nitelikte bir yapıyı kapsamadığı, oluşumda demokrasinin egemen olduğu ve kararların demokratik normlara uygun alındığı ortadayken oluşum hakkında esasa dair kaygılar taşımanın yersiz olduğu açıktır.

 Söz konusu oluşumun geleceğine dair kaygılar belli boyutlarıyla anlaşılırken, bu kaygıların erken olduğu kadar mevcut durumdaki doğru adımın gereksiz ya da yanlış olduğunu kanıtlamaz. Somut hiçbir gelişme ya da adım sonsuz bir miat olarak tasavvur edilemez. Her şey ihtiyaç olduğu zaman diliminde varlığını sürdürebilir. İhtiyaç olmaktan çıktıktan sonra ise bahis konusu şeyin varlığına son verilmesi tabii olandır. Dahası sürdürülmesinin şartları ortadan kalktığında geliştirilen mevcut hareketin dağılması da normaldir. Ne var ki, mevcut durumda şartlar ve ihtiyaçlar hareketi olanaklı kılmaktadır ve gelecekte yaşanacak sorunlar vb. gerekçesiyle bugünün doğru adımı reddedilemez.

Devrimci bir gelişme olan birleşik mücadele hareketi, proletarya ve emekçi halklarımızın kurtuluş mücadelesi ile ezilen ulus ve azınlıkların demokratik mücadelesine hizmet eden, ezilenler cephesinden ezen sınıflara karşı yükselen bir mücadele kararlılığının ifadesidir. Devrimci halklarımıza umut, gerici sınıflara bir korku vesilesidir. Devrimcilerin görevi bu mücadele hareketini destekleyerek büyütmek, birleşerek ilerletmektir. Sessiz kitlelerin gücünü açığa çıkarıp devrimci kazanımlar sağlayarak faşist sınıf iktidarlarını geriletmek ve giderek yenilgiye uğratmak birleşik mücadelenin teoriden çıkarılıp pratikleştirilmesiyle mümkün olacaktır. Bu görev tüm devrimcilerindir. Halklarımızın yaşadığı acılara duyarlı her arayış ve mücadele tavrı, birleşik mücadele hareketini destekleyerek bu devrimci süreci birlikte göğüslemekle yükümlüdür.

  

Önceki İçerikGelecek Gericiliğe Emanet, Proleter Devrimcilere Men Edilmiş Değildir!
Sonraki İçerikBirlik-ler meselesine proleter bakış