Bakmaya “Tenezzül Etmediğimiz” Alanlara Cesaretle Dokunmanın Zamanıdır

Komünist çizgiyle yoğrulmuş entelektüel ve aydın bileşene sahip bir nitelikten yoksun olmak büyük özgürlükler dünyası hedefiyle bağdaşmaz, onu karşılamaz. İddiamız yoksa bu kötüdür ama iddiamıza uygun bir çaba, bir plan, bir hayal ve hatta hayal kurma cesaretimiz bile yoksa bu çok daha kötüdür. “İmkânsızı iste, gerçekçi ol!” işte perspektif budur. Kısacası, bilimsel tutuma ters olan ve tahlilci-analitik olmayan önyargılı yaklaşımdan kurtularak yeniliklere açık olmalı, bunların tartışılmasına direnç göstermemeliyiz. Elbette tavizsiz olacağımız noktaları unutmadan tartışmalara açık olmalıyız. Bu noktalar MLM teorinin temel ilkelerinden başkası değildir

HABER MERKEZİ(16.06.2018)-Devasa teknolojik gelişmelerin patlamalar gösterdiği, “teknolojik devrim” sözünün doğrulandığı bir süreci yaşıyoruz. Bu gelişim düzeyi çoktandır insan etkinliği, üretimi, meslekleri sahasında yeni alanlar açarak, insan yetenekleri ve gelişim düzeyinde sınırları zorlayan yeniliklere gebe olduğu söylenmektedir. Geliştirilen araçlar, robotlar, insan organlarının yapılması, yapay zekâ ve insanın tüm fonksiyonlarını yerine getiren muazzam makinelerin üretilmesi, uzaya yerleştirilen mekanizmalarla -uydular ve istasyonlarla- dünyanın her yerinin anında seyredilip görülmesi, yüz okuma tekniğiyle her insanı tanıma, istediği kişiye ulaşma ve daha bilgimize sunulmayan büyük buluş ve gelişmelerle insan ve toplumsal yaşamın mevcut olanın çok daha ilerisinde bir yere taşınacağı kaçınılmazdır. Yaşanan bu sürecin büyük değişimlere gebe olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Değişik katmanların, değişik ilgi odaklarının, değişik yönelimlerin, değişik ihtiyaçların, alan ve biçimlerin yakın geleceğe hükmedeceği tartışma götürmez bir eğilimdir.

Büyük değişime doğru ilerleyen bu gelişmelerin doğrudan sınıflar mücadelesini ve buradaki güç dengelerini-dengesizliklerini etkilediğini sosyal pratikte yaşayıp görmekteyiz. Söz konusu teknolojik gelişmelerin devrimci sınıf mücadelesini belli pratik sorunlarla yüz yüze getirdiğini tespit etmek özel bir becerinden çıkmış, somut gerçeğin dayattığı bir realite olarak önümüzde durmaktadır. En kaba örneklerle insansız araçlarla savaşın sürdürüldüğüne, takibin yürütülüp önemli bir kontrolün sağlandığına, gizlilik kavramını tartışmaya muhtaç hale getirerek ciddi oranda ortadan kaldırdığına, özel yaşam alanlarının sınırlarını ortadan kaldırdığına, kaba biçim ve yöntemlerle uğraşmanın yerine, çok daha basit, olanaklı ve üstün metotlarla gerek duyulan ihtiyaçların ya da çalışmaların yürütüldüğüne, yani bir istihbaratçının takip edeceği kişinin peşine düşmesi yerine, uzaydan aldığı sinyallerle kişinin nerede ne yaptığına, hangi anda nerede olduğuna, ne işlemler yaptığına kolayca vakıf olunmakta, arazinin derinliklerine asker gücü sokma yerine, geliştirilmiş araçlar ve teknolojiyle ihtiyaç duyulan işlerin yapıldığına dönüşen bir süreci yaşıyoruz.

Tarif etmeye çalıştığımız bu gelişim çizgisi, insandan bağımsız gelişen bir süreç olmadığına göre, insanın tayin edici, belirleyici rolünü yadsıyamayız. Sınıflardan bağımsız olmayan birey veya insan realitesi göz önüne alındığında, bütün bu ilerlemelere karşın, değişim ve gelişmelere karşın, sınıflar mücadelesinin insan arası çelişkide kadim yerini koruyacağı inkâr edilemez bir doğrudur. Dolayısıyla işaret ettiğimiz devasa gelişmeler bir “teknolojik devrim” süreci de olsa, büyük değişimlere gebe de olsa, sınıflar mücadelesi ortadan kalkmaz, bilakis yenilenerek yeni şartlarda ve emekçi sınıflar aleyhine daha ağır şartlarda yerini koruyarak, toplumların ilerleme diyalektiğinde tayin edici unsur olmaya devam edecektir. Lakin bu mücadelenin yeni biçimler alması, değişim ve yeniliklere paralel olarak değişik biçimlerle yenilenmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunu görmek ve buna uygun yönelimler geliştirmek şarttır.

Mevcut Durum ve Şartlara Uygun Görevler Yürüterek Hazırlıklar Yapmalıyız

Elbette dünya sistemi emperyalist gericiliğin elinde, tekelindedir. Sistem gibi, sistem altındaki gelişmelere ve teknolojiye aynı gericilik hükmetmekte, kontrol ederek gerici çıkarları temelinde kullanmaktadır. Bu şartlarda aynı teknolojik gelişme düzeyini yakalayarak onlara karşı teknolojik bir savaşım düzeyi yakalamamız olanaklı değildir. Ancak bu realite, teknolojik gelişmenin dışında kalmamız, kendimizi gelişme ve değişimlerden tecrit tutmamız, gelişmelere kayıtsız kalmamız anlamına gelmez, gelmemelidir de. Bütün bu gelişmelere rağmen hiçbir şey yokmuş, değişmiyormuş gibi davranamaz, kaderimizi bekleme teslimiyetçiliğine hapsedemez, en önemlisi de umutsuzluğa kapılarak kendimizi geliştirme, yeni biçimler için arayışlara girme ve çabalarımızı büyütmekten geri duramayız. Bunları, bilimsel zemine oturan münakaşalarla yürütüp geliştirme perspektifini ısrarla benimsemeliyiz. Daha somut olarak ve yapılabilecek mümkün çalışmalar temelinde, geniş halk kitlelerinin örgütlenmesine ağırlık vermeli, güçlü örgüt mekanizmalarını büyüterek toplumsal düzeyde örgütlü güç olma durumuna gelmeliyiz. Bunlarda yeni biçim ve yöntemleri, değişim ve yönelimleri dikkate alan bir perspektifle hareket etmeyi ihmal etmemeliyiz. En büyük kuvvetin son tahlilde kitleler olduğuna ve özellikle de örgütlü kitleler olduğuna tereddütsüz olarak inanmalıyız. Mevcut durum ve şartlara uygun somut görevler yürütmeli ama geleceğin gelişmelerine bakarak da ona uygun yönelim ve hazırlıklar içinde olmalıyız. Tamamen anlamsızlaşmasa da esasta önemini yitirerek zayıflayan bazı “eski” tarz, kalıp, kültür, biçim ve geleneksel değer yargılarını daha rasyonel olana uyarlamalı, yenilemeliyiz. Meselemiz sınıf mücadelesi ve proleter devrim olduğu için sorunu bu alanda ele almaktan uzaklaşamayız. Gelişmelerin pratik olarak dayattığı rasyonel olan yenilenme dediğimiz şey nedir? Kuşkusuz ki, bu soruya yanıt olarak çok köklü tartışmalar yürütülebilir. Fakat mücadele ve örgütlenme çalışmalarımız açısından önem kazanan daha dar bir tartışmayla yanıt vermek görece yeterlidir. Bu bağlamda nasıl ki Halk Savaşı, Köylü Gerilla Savaşı, Kurtarılmış Alanlar ve Kızıl Siyasi Üsler gibi argümanlarımızı yenileyip ve bazılarını terk ederek somut koşullara uygun ele alıp biçimlendirdiğimiz Sosyalist Halk Savaşı Stratejisi ve buna uygun örgütlenme pratiklerine gittiysek, bugün Stratejik Arazi-Alan, gizli çalışma prensipleri, örgütlenme modelleri, mücadele biçim ve araçları, devrimin silahlarından olan Halkın Birleşik Devrimci Cephesinin oluşması-oluşturulması şartları ve anlayışı, dost-ittifak güçlerle ilişkilenme-ortaklaşma anlayışında, savaşın örgütlenip geliştirilmesinin ele alınışında tartışmalar yürütüp daha ileri yaklaşımlar, araç ve biçimler ortaya koyma arayışını benimsemeliyiz.

Örneğin devrimcilik yapmakla üniversite okumayı karşı karşıya koyan ve sığ yaklaşımla üniversiteye gitmeyi-okumayı hor görerek, mücadele dışında tarif eden anlayışı terk etmeliyiz. Devrimciliği, devrimciliğin en ileri biçimi olan profesyonel devrimcilikle sınırlayıp dar kalıplara hapsetmemeliyiz. Sadece savaşan, illegal örgütlenen, gizli faaliyet yürüten iyi devrimcidir, açık faaliyet yürüten, başka pozisyonlarda devrimcilik yapan devrimci daha az devrimcidir şeklindeki hatalı bilinçten kurtulmalıyız. Parti üyeliği kriterlerini şartlara bağlı ele alışla sınırlayan anlayıştan çıkmalıyız. Burjuva aydını toptancı yaklaşımla dışlayan ve onun toplumdaki olumlu etkilerini reddeden tek yanlı öznelcilikle sınırlı bakış açısından kurtulmalıyız. İdeolojik mücadele ile siyasi mücadeleyi aynılaştıran ve iç ideolojik mücadeleyi esaslaştırarak sistemli kültüre dönüştüren, dolayısıyla da düşmana karşı mücadeleyi silikleştiren tutumu yıkıp atmalıyız. Devrimciliği sadece belli görev ve çalışmalar çerçevesiyle ele alıp bilimsel çalışmaları öteleyen anlayışı terk etmeli, mücadelenin her dinamiğini kullanma bilincine sahip olmalıyız. Burjuva da olsa toplumda karşılığı olan ve kitlelerle buluşmada tesirli olan akademik, bürokratik etiket ve sıfatların küçümsenip yadsınarak kullanılmasına ters orantılı reflekslerimizi terk etmeliyiz. Hata yapmış ve hatta örgüt disiplini açısından suç işlemiş bir devrimcinin devrimcilik yapmasına ipotek koyma hakkından vazgeçmeliyiz. Çok köklü, hayati düzeyde ve ilkesel değerde suç ve hataları ayrı tutmak kaydıyla, hata yaptı, kurala uymadı, disiplin suçu işledi şeklindeki gerekçesiyle bir yoldaşı dışlamaktan ve devrimcilik yapmak isteyen birini bu haktan men etme anlayışımızı düzeltmek durumundayız. Adalet anlayışımızı tartışmalara mahal vermeyecek düzeyde ikna edici açıklama ve kanıtlara dayalı, bilimsel bir zeminde ele alıp uygulamalı, mümkün olduğu ve şartlar elverdiği oranda ciddi cezaları en geniş bir onay ile gerçekleştirmeyi benimsemeliyiz. Hatalarımızı açığa çıkarma yönelimimizi, geçmişimizle yüzleşme tavrımızı ve yaptıklarımızın doğru mu, yanlış mı olduğuna bugünün bakış açısıyla yeniden bakma becerisini gösterebilmeliyiz. Hep doğru olduğumuz, en komünist ve devrimci olduğumuz gibi saplantılardan sıyrılmalı, bütün doğruların bizlerde toplandığı idealist görüşünü reddederek, dışımızdaki güçlerde de doğruların olduğunu kabul ederek bilmeli, buna göre hareket etmeliyiz. Kitlelerden öğrenme prensibi gibi, onların siyasi temsilcilerinden de öğrenmesini bilmeliyiz. Yoldaşlarımızla kavga ederek ideolojik mücadele edip gelişmeye hizmet ettiğimiz sanısından uzaklaşmalı, yoldaşlarımızla birleşme esasına bağlı olarak gelişmeye hizmet edeceğimizi kavramalıyız. Bir hata ve olumsuzluktan hareketle toptancı bir kötülemeye, damgalayıp dışlamaya gitmemeliyiz. Siyaset alanı ve yeteneğimizi daraltan statik anlayış ve salt stratejik bakış açısına angaje olmuş noksanlıkları aşmakta cüretkâr olmayı becermeliyiz.

Komünist çizgiyle yoğrulmuş entelektüel ve aydın bileşene sahip bir nitelikten yoksun olmak büyük özgürlükler dünyası hedefiyle bağdaşmaz

Yani kendi “mahallemizde muhtar” olmaya endeksli bakış açısından kurtularak dünyayı yönetmeye aday olma iddiasına uygun olan kurgulara, hayallere, heyecanlara fazlasıyla sahip olmalı, X sayılı komiteyle meşgul olmaktan öteye milyonların sorunlarıyla daha direkt ve daha çok alakalı olmayı tasavvur ederek omuzlamalı; tıpın, fiziğin, kimyanın, sosyolojinin, felsefenin, siyasetin, elektroniğin, bilişim teknolojisinin, uzay biliminin birikimlerini edinmeyi zorlayan perspektifle sınıflar mücadelesi, toplumsal ilerleme ve yeni dünya ütopyamızın gerçek dinamikleri olma hedefine önümüzü doğrultmalıyız. Uzanmaya cesaret etmediğimiz, bazen tenezzül etmeyen kabalıkla geçtiğimiz gerçeklere dokunmanın zamanı gelmiş geçmiştir bile. Bunu nasıl yapmalı, nereden başlamalıyız. Bahsini ettiğimiz bazı yargı ve kabukları kırarak başlayabiliriz. Dolayısıyla gençliğe özel bir yoğunlaşmayla eğilmeliyiz. Okulun belli çağından başlamak kaydıyla üniversitelere uzanan mecraya sağlam çiviler çakarak girmeliyiz. Bu eğitim alanlarında ciddi çalışmalarla aydın damarını var ederek geliştirmeliyiz. Akademisyenler, uzmanlar, bilim insanları yetiştirme perspektifiyle üniversite ve okulları ihmal etmemeliyiz. Sadece oralarda örgütleme yapmakla yetinmemeli, üniversite altı okullardan başlayarak yoldaşlarımızın okuyarak hedeflediğimiz aydın-bilim insanı potansiyeline ulaşma siyasetini uygulamalıyız. On öğrenciyi pratik çalışmalara boğma yerine, ileri hedef ve planlar doğrultusunda okumalarını sağlamalıyız. Böylece devrimci-komünist aydın, bilim insanı yaratmalıyız. On öğrencinin okumasıyla devrimci faaliyetler, pratik görev ve çalışmalar yerde kalmaz. Uzmanlaşma ve ihtisaslaşma siyasetine uygun olarak her alanda ve yeteneklere göre planlamayla kadrolaşmayı sağlamalıyız. Kadro yetiştirmeden devamlılığı sağlama ve sağlam temellerde var ederek sağlama durumunu sonsuza dek sürdüremeyiz. Uzun vadeli planlamalar ve perspektiflerle geleceği göğüsleyen bir parti örgütüne sahip olmanın yolu, kadro siyasetini yaşamsal bir ihtiyaç olarak görmekten, pratikleştirmekten geçer. Komünist çizgiyle yoğrulmuş entelektüel ve aydın bileşene sahip bir nitelikten yoksun olmak büyük özgürlükler dünyası hedefiyle bağdaşmaz, onu karşılamaz. İddiamız yoksa bu kötüdür ama iddiamıza uygun bir çaba, bir plan, bir hayal ve hatta hayal kurma cesaretimiz bile yoksa bu çok daha kötüdür. “İmkânsızı iste, gerçekçi ol!” işte perspektif budur.

Kısacası bilimsel tutuma ters olan ve tahlilci-analitik olmayan önyargılı yaklaşımdan kurtularak yeniliklere açık olmalı, bunların tartışılmasına direnç göstermemeliyiz. Elbette tavizsiz olacağımız noktaları unutmadan tartışmalara açık olmalıyız. Bu noktalar MLM teorinin temel ilkelerinden başkası değildir.

Emperyalist dünya gericiliği ve uzantılarına, bilumum gerici sınıf ve iktidarlarına karşı devrimci sınıf mücadelesi ve savaşında asla tereddüt taşımamalı, bunun sulandırılmasına izin vermemeliyiz. Devrim, sosyalist toplum ve komünizm yürüyüşümüzden emin olmalı, bunları gevşetecek sapmalara pirim vermemeli, sınıf mücadelesi temelinde devrimi gerçekleştirme perspektifinin bilimsel doğruluğundan kuşku duymamalı, devrimin zora dayalı gelişme ilkesinden şaşmamalıyız. Proletarya devleti-diktatörlüğü, özünde bugün yaptığımız biçimsel ifadelendirme olan proletarya ve emekçiler devleti hedefinden geriye düşmemeli, ilkesel sapmalara karşı uyanık olmalıyız. Sosyalizm koşullarında sınıflar mücadelesinin devam ettiği-edeceği gerçekliğini unutmadan, bu iktidar koşullarında bizzat orada da doğan yeni burjuvazinin geriye dönüş tehdidine karşı, sosyalist toplumun ilerletilerek komünist topluma doğru ilerleyişini sürdürmek için kültür devrimlerini mutlak bir şekilde ihtiyaç telakki etmeli, bunları gerçekleştirerek ilerlemeyi özümsemeliyiz. MLM’nin siyasi düşmanlarına olduğu kadar, ideolojik düşmanlarına karşı mücadeleyi ihmal etmemeli, devrimci rotadan sapmadan devrimi somut koşulları içinde kavrayarak geliştirme yeteneğini göstermeliyiz. Devrim günübirlik siyaset işi değildir. Onu ihmal etmeden, kısa-orta-uzun vadeli planlara sahip olmak, büyük hedef ve buna uygun planlara sahip olmak, uzun vadeli bir mücadelenin alt-yapısını döşemek, bu mücadeleyi sürdürecek dinamikleri tohum tohum ekerek büyütmek devrimin mantığına uygun olandır.

Devrim Bir Çatışmaya İndirgenecek Bir İş Değildir

Devrim bir çatışmayı kazanmaya indirgenecek bir iş değildir. Yengi ve yenilgiler silsilesiyle uzayan mücadele zincirinin birbirini besleyen azametli tarihsel yürüyüşün işi ve ürünüdür. Bir defalık kahramanlıkla taşınacak bir dava değildir devrimcilik; strateji, siyaset, taktik temsilde bütünleşerek teori-pratik birliğiyle icra edilecek ve her anı direniş kokan istikrarlı bir duruşun, bir çizginin sistematik davranışıdır. Fedakârlık ve bedeller üzerine kuruludur devrim ve devrimcilik. Dönemsel değil, sınıf çelişkileriyle süren her dönemin aktüel tavrı, ihtiyacı ve gereğidir devrim, devrimcilik. Her aşamasında geri ve gerici olan ne varsa onu değiştirmenin eylemidir devrimcilik. Geri olanı yapıcılıkla değiştirip ilerletmek, gerici olanı devrimci yoldan yıkarak yeniyi inşa etme tavrıdır devrimcilik. Devrimciliği ne pratikten ne de teoriden ne bilimden ne de duygudan ne siyasetten ne de ekonomiden ne felsefeden ne de ideolojiden ne kültür ne de edebiyattan ne sanattan ne de silahtan ne zordan ne de ikna gücünden ne özgürlükten ne de disiplinden ne yıkmaktan ne de yapmaktan ne değişim ve gelişmeden ne de somut durumdan ne tecrübeden ne de bilimsel sentezden kısacası yaşama dair hiçbir unsurdan yalıtamaz, muaf tutamayız. Proletarya ve halk kitlelerinden kopuk düşünemeyiz. Yılların tecrübesi üzerine oturan, devlet örgütüne sahip olan, bu örgütün bin bir avantaj ve olanağına sahip olan, kitlelerin yaşamını, kültürünü, düşüncesini belirleme gücüne sahip, en barbar şiddet ve katliamlara dayanarak tahakküm ve egemenliğini koruyarak sürdüren, bilim, teknoloji, üretim unsurlarını elinde tutup hegemonyası için kullanan, her türlü hile ve kuralsızlığı, demagoji ve manipülasyonu kullanarak nüfuzunu her alanda tahkim edip sürdüren gerici sınıfları ve “kağıttan kaplanları” sistemleriyle birlikte alaşağı edip kendi iktidar ve sistemimizi inşa etmek alelade çabayla gerçekleştirilecek bir eylem, kolayca başarılabilecek bir süreç değildir. Bu iddiamıza uygun olarak donanmak, en azından bu perspektife sahip bir yönelimle hareket etmek şarttır. Bu donanımı basitten karmaşığa, küçükten büyüğe doğru bugünden kazanma hedefiyle hareket etmek tamamen mümkün ve doğrudur.

Devrimcilik acabalarla döşenmiş ikircik ve tereddütle yürütülemez, devrim iddiası kararsızlıkla sürdürülemez. Net ve kararlı olmak, açık kafaya sahip olmak, bilerek ve inanarak çalışmak, yorulmak bilmeyen heyecan dolu coşkuyla sıkı çalışmak elzemdir devrimci için. Ruhsuz, cesaretsiz, tembel, üşengeç, plansız, disiplinsiz, kendiliğindenci, bilinçsiz-bilgisiz, yakınmacı olmak, iş yapmamanın teorisini yapıp lafazanlıkla yetinmek, kibir ve kendini beğenmişlik, bencillik ve tüccar kurnazlığı, hava atıp elitist görünmeye tenezzül etmek, lüks yaşam ve imtiyazı benimsemek temelden terstir devrimciye. Yaptığı işi abartmak, yoldaşlarını zayıflatmak, grupçu-adamcı olmak, yoldaşlar arası çelişkilere oynayıp sorun yaratmak, sorunları çözme yerine onları büyütmek, buradan bencil menfaat gütmek, dedikodu yapmak, teşhir ve deşifrasyon yapmak, birleştirme yerine bölmek, dürüst olmamak yalan ve hileye başvurmak, disiplinsiz davranmayı alışkanlık edinmek ve bunda ısrar etmek, hatalarından ders almamak ve eleştiriye-ikna eğitim ve değişip dönüşmeye açık olmamak, yoldaşlarına-devrimcilere karşı intikamcı olup öç almayı benimsemek, yoldaşlarını küçük düşürmeye ve burunlarını sürtmeye çalışmak, yoldaşlarını ve halkı sevmemek kabul edilemezdir; ilgili fiillerde suçtur devrimci için.

Yukarıda bahsetmeye çalıştığımız devasa gelişmelerin düzeyi ve bunların insanlık toplumunu getirdiği aşamalar, insan tercihi ve yönelimlerine yansımaları, açılan bu teknolojik pencerenin dayattığı yenilik ve değişimler tarihsel gerçekler olarak karşımızdayken, bizlerin bütün bunları dikkate almayan, bilakis son derece kıymetli ve anlamlı olan kendi yoldaşlarımızın zaafı, eksiği ve hatasıyla kavga etmekle meşgul olan dar ufuklara hapsolmuş halimiz, en kolay olan görev ve sorumluluklarımızda bile becerisiz ve lakayt olmamız, en önemlisi de kendimize ait olan olumlu gelişmeleri kendi ellerimizle yıkmaya varan sığ anlayış ve “düşmanlık” izah edilemez bir çarpıklıktır. Özcesi düşman iktidarını yıkmak esas ve önceliklidir. Bu yıkıldıktan sonra kendi iktidarımızla mücadeleye başlamak daha makuldür, eğer onu da bir an önce yıkacaksak. En azından bu öncelikte doğru davranmak becerilmelidir.

Halkın Günlüğü Dergisi Sayı 15

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerik“Nereden Gelindiği Bilinmezse Nereye Gidildiği de bilinmez!
Sonraki İçerikSMF: “Egemenler kaybedecek! Halklarımız Kazanacaktır!”