HABER MERKEZİ(01.07.2018)-24 Haziran seçim sonuçlarına ilişkin Sosyalist Meclisler Federasyonu(SMF) yazılı bir açıklama yaparak değerlendirmede bulundu. ‘’Egemenler kaybedecek! Halklarımız kazanacak’’ başlığı ile yapılan açıklama şu şekilde;
“24 Haziran seçimleri başkanlık sistemi tartışması dışında geçmiş burjuva seçimlerden farksız bir seçim olarak tarihte yerini almıştır. Bu ülke tarihinde neredeyse tüm burjuva seçimler, OHAL, sıkıyönetim, darbe, baraj, baskı, hile ve engellemelerle gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla devrimci ve demokratik güçler açısından bu seçimlerin OHAL koşullarında tüm belirtilen baskılarla geçmesi şaşırtıcı olmamıştır.
Her şeyden önce şunun altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Daha önce seçimlere ilişkin yaptığımız bütün analiz ve değerlendirmelerde vurguladığımız gibi burjuva seçimlerin hiçbir koşulda adil, demokratik ve eşit bir muhtevada olmadığını/olamayacağını ve bu gerçeklikten ötürü bizler açısından bir meşruluğunun olmadığının altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Ki mevcut durumda burjuva hukukun dahi ayaklar altına alındığı ve OHAL hukukunun hâkim kılındığı bir siyasal gerçeklikte burjuva seçimlerin adil, demokratik ve meşruluğundan bahsetmek eşyanın tabiatına ters bir durumdur.
Genel hatlarıyla Dünyada hâkim olan kapitalist-emperyalist sistem ve onun her bir coğrafyadaki iktidarları insanlığın ve doğanın hiçbir temel sorunlarını çözemediği gibi onları daha da derinleştirmiştir. Keza sorunların bizzat yaratıcısı olan burjuvaziden çözümler beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Ki nitelik olarak burjuvazinin böyle bir yeteneği de bulunmamaktadır.
Coğrafyamızda da emek sömürüsü başta olmak üzere ekoloji ve sosyal kimliklerdeki adaletsizlik ve eşitsizlik derinleşmiş, temel hak ve özgürlükler daha da kısıtlanmış ve bunun sebebi olan iktidarlar içerisinde oldukları siyasi ve ekonomik krizlerini aşamadığı için “başkanlık” vb. yönetimlerle sömürü ve zorbalık düzenlerinin ömrünü uzatma arayışlarına girmişlerdir. 24 Haziran seçimleri ve öncesinde gündeme gelen tek adam rejim tartışması özü itibari ile dünyadaki kapitalist sistemin yönetim krizinin bir yansıması olarak on yıllardır dünyada ve coğrafyamızda burjuva yönetim ve seçimlerinin ana konusu olmuş durumdadır.
Kamuoyuna anlatıldığının tersine tek adam rejimleri belli insanların kişisel hırsının sonucu değil tersine kapitalist sermaye iktidarlarının ekonomik ve siyasi olarak düzenini yönetemez hale gelmesinin bir yansımasıdır. Coğrafyamızdaki son seçimlere ABD-AB ve Rusya’nın tüm çelişkilere karşın destek vermesi sebepsiz değildir. Sınıflı toplumlarla birlikte sömürücü azınlık tarafından köleleştirilen işçi sınıfı ve ezilenler bu duruma itiraz etmiş ve sırasıyla köleliğin ve feodalitenin yıkılmasını sağlamıştır. Güncelde ise günümüzdeki eşitsizliklerin sebebi olan kapitalist düzene yapılan her bir itiraz mevcut düzenin her yanından patlak vermesine neden olmaktadır. Burjuvazi ise siyasi ve ekonomik olarak yönetemez hale gelen düzenine itiraz eden ezilen sınıf, ulus, cinsiyet, inanç ve haksızlığa uğrayan tüm dinamikleri durdurabilmek ve düzenlerinin ömrünü uzatmak için zorbalığa dayalı tek adam rejimlerini devreye sokmuştur. Tek adam rejimleri en iyi denge ve denetleme sistemi ile birlikte yasama, yürütme ve yargının birleştirilmesiyle ekonomi, siyaset ve temel hak ve özgürlükler üzerinde sermaye diktatörlüğünün tek elden merkezileştiği dikta modelidir.
Gerici ve faşist çizginin zemini daha da güçlenmiştir!
Coğrafyamızdaki gelişmelere kısa bir göz atıldığında “başkanlık” sisteminin gerçek anlamda bir sistem krizinin sonucunda ortaya çıktığı açıktır. Gezi, işçi ve emekçi örgütlenmelerinin grev ve itirazları, ezilen Kürt ve Alevilerin hak arayışları, kadın ve ekoloji direnişleri ve bunların toplamında cisimleşen kesintisiz devrim ve sosyalizm mücadelesi sömürü ve zorbalığa dayalı Erdoğan/AKP iktidarının kriz yaşayarak tıkanmasına neden olmuş, faşist 12 Eylül anayasasını rafa kaldırarak ve tüm faşist güçlerle ittifak kurarak OHAL ve KHK hukuku ile kendi burjuva yasalarını da çiğneyerek ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır.
Krizde olan her bir burjuva iktidar gibi AKP-MHP-BBP gerici faşist ittifakı da içerisine girdiği siyasal ve ekonomik krizin sonucunda açık faşizme başvurmuştur. Devrimci ve demokratik güçler bilmektedirler ki burjuvazinin açık faşizme başvurduğu her bir tarihsel süreç onun yönetemediği ve tıkandığı süreçler olmaktadır. Faşizm koşullarında her alanda yaratılan siyasal ve ekonomik krizin faturası halka çıkarılmış, geniş halk kitleleri kutuplaştırılmış ve yoksulluk daha da derinleştirilmiştir. Devrimci ve demokratik güçlere ve özelde de Kürt ulusuna yönelik saldırılar sistemli olarak arttırılmış, imha ve inkâr siyaseti daha da derinleştirilmiş, yaratılan siyasal ve ekonomik krizin sonuçlarını yaşayan halk kitlelerinin dikkatleri başka yerlere çekilmiştir. Kapitalist sömürü düzenine karşı çıkan, temel hak ve özgürlükler noktasında hak talep eden işçi ve emekçiler başta olmak üzere Kürtler ve diğer devrimci ve demokratik güçler tutuklama, KHK, Kayyum ve her türlü zorbalık ile susturulmaya çalışılmıştır. Derinleşen siyasal ve ekonomik krizini daha fazla gizleyemeyen Erdoğan/AKP’nin başını çektiği faşist ittifak kitle desteğini kaybetme korkusu ve artan hoşnutsuzluk nedeni ile OHAL koşullarında baskın seçim kararı almıştır.
Erdoğan/AKP’nin başını çektiği gerici faşist ittifak (Cumhur ittifakı) devletin bütün olanak ve kirli araçlarını devreye koyarak devrimci ve demokratik güçleri bastırmaya ve seçimler özgülünde de baraj altında bırakmak için tam bir seferberlik ilan etmiştir. 24 Haziran seçimlerinde iki gerici faşist bloktan biri olan Cumhur ittifakından önemli bir oy potansiyelinin diğer faşist blok olan Millet ittifakına kayacağı öngörüsü AKP nezdinde yaşanırken, MHP nezdinde yaşanmamış ve seçimlerde MHP’nin almış olduğu oy oranı yapılan öngörüleri boşa çıkarmıştır. Fakat bu durumun kendisi devrimci ve demokratik güçler açısından tali bir yanılgı durumudur, çünkü her halükârda kitlelerin esasının burjuva düzen partilerinin etkisinde oldukları yüzyıllık bir gerçekliktir. İnkâr ve imhaya dayalı sürdürülen ırkçı ve kutuplaştırıcı siyaset milliyetçilikten beslenen kitlelerin AKP ve CHP’den koparak esasta MHP ve İyi Parti de kümelenmesini sağlamıştır. Özellikle Kürt ulusal meselesi başta olmak üzere işçi ve emekçilere yönelik gerici ve faşist çizginin zemini daha da güçlenmiştir. Dünya ve Ortadoğu’daki gelişmeler bu sürecin nasıl şekilleneceğini belirleyen bir rol oynayacaktır.
Demokratik cephe barajı yıkarak güçlü bir siyasal irade ortaya koymuştur!
24 Haziran seçimlerinde; İki gerici bloğun temsil ettiği burjuva faşist cepheye karşı demokratik g0üçler ve sosyalistlerinde etkin bir şekilde içinde yer aldıkları HDP’nin başını çektiği demokratik cephe tüm saldırı ve engellemelere rağmen önemli siyasal irade ve sinerji ortaya çıkarmıştır. Erdoğan/AKP’nin başını çektiği faşist ittifakın HDP’yi baraj altında bırakma noktasında ortaya koydukları bütün saldırı, engelleme, katliam ve kirli politikalara rağmen HDP ve sosyalistlerin geniş bir demokratik birliktelik oluşturarak ve güçlü bir siyasal irade ortaya koyarak baraj engelini aşması önemli bir noktada durmaktadır. Özellikle sosyalistler ve demokratik dinamiklerle yapılan ittifakın başta İstanbul olmak üzere birçok alanda somut kazanım elde ettiği ve bunun oy artışında açık olarak görüldüğü önemli bir yerde durmaktadır. Bu olumlu siyaset her dinamik tarafından görülerek daha da güçlendirilmelidir.
24 Haziran seçimlerine katılma taktiği ve ittifak siyasetiyle giren Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ortak çalışmaların yanında kendi özgün siyasal çalışmasıyla da etkili bir şekilde yer almıştır. Çıkarmış olduğu seçim bildirgesi ile etkili bir siyasal kampanya yürüten Sosyalist Meclisler Federasyonu başta Dersim ve İstanbul olmak üzere örgütlü bulunduğu birçok alanda başarılı bir siyasal çalışma ortaya koymuştur.
Seçim sürecinin kaybedeni Erdoğan/AKP iktidarı, kazananı ise demokratik cephe olmuştur. Elde edilen kazanımları sadece milletvekili sayısı ya da barajı aşmak olarak görmek yanlıştır. Kısa bir zaman dilimini kapsasa da sürdürülen yoğun siyasal çalışma, kitlelerle kurulan bağlar, ittifak anlayışının güçlendirilmesi vb. her açıdan bakıldığında sürecin devrimci ve demokratik güçler açısından olumlu olduğu çıplak bir gerçektir.
Önümüzdeki süreçte de ekonomik ve siyasal kriz artarak devam edecektir. Bu krizin derinleştirilmesi bizlerin elindedir. Geçmiş ve bugünkü burjuva gerici iktidarların Kürt karşıtlığı başta olmak üzere inanç istismarı üzerinden sürdürdüğü kutuplaştırma siyaseti ile geniş kitleleri kendilerine yedekleme anlayışı ekonomik ve siyasal olarak gelinen aşamada sürdürülebilir bir politika değildir. Ekonomik krizin faturasının geniş kitlelere daha yoğun yansımasıyla birlikte yoksulluk ve zorbalığın yanında hoşnutsuzluk artacak ve doğallığında Erdoğan/AKP’nin başını çektiği gerici faşist cephe içerisinde çatlak ve parçalanmalar derinleşecektir. Burjuva gerici siyasal iktidar üstten uyguladığı faşizmin kitle temelini güçlendirmek istemektedir. Faşizmin geniş kitle temeliyle buluşması sürecin en büyük tehlikelerinden biridir. Bu bağlamda sürecin en önemli görevlerinden biri topyekûn tasfiye saldırısını boşa çıkarmak, mücadeleyi yükselterek ve geniş kitlelerle buluşarak faşizmi geriletmektir.
Var gücümüzle sınıf mücadelesine sarılalım!
Dünya’da ve Coğrafyamızda burjuvazinin tüm sömürü ve zorbalığına karşın süreç kısa, orta ve uzun vadede burjuva gericiliğin aleyhine, devrim ve sosyalizmin lehine gelişmektedir. Kapitalist sömürü ve zorbalık sistemi artık yürütülemez hale gelmiştir. Demokrasi, devrim ve sosyalizm anlayışı temelinde geniş kitlelerle buluşma zemini daha da güçlenmiştir. Burjuvazinin bu kadar saldırganlaşmasının esas sebebi budur. Geçmişten bugüne elde edilen her kazanım mücadeleyle elde edilmiştir. Tüm toplumsal ve siyasal kazanımlar parlamento ve seçimlerle değil meşruluğa ve haklılığa dayanan demokrasi, devrim ve sosyalizm mücadelesiyle kazanılmıştır.
Haziran seçimlerinin bizlere dayattığı tek gerçeklik, oluşturulan geniş demokratik cephe ve birlikteliğin daha da büyütülmesi ve toplumsal mücadelenin bütün alanlarında hayata geçirilerek ve sokak mücadelesinin merkeze koyulduğu bir toplumsal mücadele hattının yaratılmasıdır. Spartaküs’lerden Demirci Kawa’lara, Pir Sultan’lardan Börklüce Mustafa’lara ve oradan da Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Mazlum Doğan’lara ve komünist önder İbrahim Kaypakkaya’dan yüzlerce ve binlerce kutup yıldızına kadar sömürü ve zorbalık düzenine nasıl başkaldırdıysak onların mirasçıları olarak bugünde aynı cüretle ve kararlılıkla başkaldırmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz.”