AKP’nin erken seçim şantajı ve derin stratejisi

İktidar hırsıyla her türlü pervasızlığa baş vurması tamamen mümkün olan Erdoğan ve avenesi akla yatkın olan her şeye rağmen kaos ve savaştan beslenmeyi tercih edebilir. Bu iktidar uğruna erken seçim seçeneğini aktüelleştirmek için akıl dışı pravokasyonlara, katliam ve toplumsal infiallere yol açacak faşist sınıfsal tutum sergileyebilir. Bu mümkündür. Ama istemler farklı, nesnel gerçek ile objektif dünya gerçeği daha farklıdır. İstemlere ve hırslara rağmen toplumsal dinamikler, toplumsal eğilim ve parçası olunan gerici dünya şartları Erdoğan’ın istemlerini yıkıp geçebilir. 7 Haziran bunun bir göstergesidir

HABER MERKEZİ(11.08.2015)-Gelinen aşamada koalisyonun kurulmasına ilişkin beklentiler yitip giderken, görünürde erken seçim ya da azınlık hükümeti gibi olasılıklar giderek ağırlık kazanıyor. Ki ta başından itibaren koalisyonun kurulmayacağını, yapılan görüşmelerin bir oyundan ibaret olduğunu söyleyenler bir hayli fazlaydı. Ama böyle düşünenler de bir koalisyonun kurulabileceği ihtimalini tamamen yok saymıyor ve kurulmasını da istiyorlardı. Ne var ki, Erdoğan’ın açıklamaları ile AKP’li birçok yöneticinin koalisyon karşıtı ve erken seçim sinyali veren açıklamaları koalisyon beklentilerini silip erken seçim olasılığını güçlendirdi.  Bu anlamda bir kırılma yaşandığı söylenebilir. Yaşanan saldırganlık ve siyasi istikrarsızlıktan rahatsız olanların umutları yerini savaş hali olarak devam eden sürecin ortaya koyduğu tablo itibarıyla karamsarlığa bıraktı.

Görünürde veya Erdoğan/AKP cephesinin açıklamalarına bakıldığında koalisyonun kurulamayacağı fikri temelsiz olmadığı gibi, haksız da sayılmaz. Ve belki de koalisyon kurulamayacaktır da. Fakat salt görünene bakarak tespitte bulunmanın hata payı büyüktür. Görünenin dışında daha derine bakmak, görünenin stratejik, taktik arka planına bakmak daha sağlıklı sonuçlara varmamızı sağlayabilir.

Erdoğan’ın erken seçim istediği, Davutoğlu’nun ise koalisyon istediği genel kanı olarak en sık dillendirilen bir görüştür. CHP de bizzat bunu propaganda etmektedir. Oysa bu görüş ve açıklamalar objektif olarak bir manüpülasyon işlevi görmektedir ya da manüpülasyon işlevi görebilir. Çünkü bu açıklamalar gerçeği yansıtan değil, belli siyasetlerin ürünü olarak yapılan ama karşıtının muhtemel stratejisine hizmet eden açıklamalardır. Eğer AKP bu görüntüyü vererek müstakbel koalisyon partnerinin illada koalisyon isteme noktasına iterek belli şartlar dayatıp iyice geri adım atmasını hedefliyorsa, bu durumda Davutoğlu Erdoğan arasındaki söz konusu çelişkinin gerçekmiş gibi dillendirilmesi fiilen AKP strateji ve taktiğine hizmet ederek doğrudan AKP’ye hizmet eden bir manüpülasyon görevi görür. Erdoğan ile Davutoğlu arasında belli farklılıkların olması genel olarak mümkün olabilir. Fakat kanaatimizi hâsıl eden Erdoğan/Davutoğlu arasında cereyan eden bütün süreç bu ikili arasında temel farklılığın-çelişkinin olmayacağını, olsa bile bu çelişkinin en kısa zamanda ve en etkin biçimde Erdoğan lehine çözülüp karara bağlanacağını söylemektedir. Erdoğan başbakanlığı verirken boş yere vermediği düşünüldüğünde, Davutoğlu başbakanlığı aldığında yaptığı açıklamalarda bütünüyle Erdoğan’ın istem ve hedeflerini gerçekleştirme iradesi gösterip bir kukla olduğunu gösterdiği ve ‘’dava arkadaşlığının’’ hukuku olarak paylaşılan temel ve bura üzerinde seyreden bütün süreç göz önüne getirildiğinde Davutoğlu’nun Erdoğan ile temel bir çelişme içinde olmayacağını, olsa bile dava liderlerinin talimatının mutlak geçerli olacağı doğrusu bu ikili arasında koalisyon konusunda bir çelişkinin olamayacağını gösterir. Dolayısıyla çelişki varmış görüntüsü vermenin Erdoğan/Davutoğlu stratejisi olduğu, dolayısıyla bu çelişki varmış gibi bir propaganda yapmanın bu ikilinin stratejisine yağ sürmek anlamına geleceği ve gerçekte bir manipülasyon olduğu söylenebilir.

Erdoğan ile AKP koalisyonda istediklerini koalisyon ortağına (somutta muhatabı CHP’ye) kabul ettirip en avantajlı ve inisiyatifli olduğu bir pozisyon elde etmek için erken seçim istemini yansıtan bir strateji, bir taktik izleyebilir. Erken seçim veya azınlık hükümeti bir şantaj ve baskı unsuru olarak kullanılıyor. Bu bir varsayımdır ama burjuva siyaset ve AKP’nin mevcut sınıf gerçekliğinde ya da planlarında bu varsayım gerçeğe yakın bir varsayımdır. Ki, CHP koalisyon-hükümet olmak için son derece hevesli olduğunu yansıtırken, bunu ülkenin geleceği, menfaati için yaptığını da ekleyerek esasta ödünler vererek koalisyon kurma istem veya eğilimini ortaya koymuş durumdadır. Bu durumu gören Erdoğan/AKP, CHP’yi iyice geriletip tamamen kendi lehine ve kendisini sağlama alan bir koalisyon protokolü kabul ettirmek için erken seçim olasılığını gündemleştiren açıklamaları bir taktik olarak veya strateji olarak benimsiyor olabilir. Nitekim yaşanan gelişmeler ve tablo AKP’nin (varsa bu planı) bu stratejisinin etkili olup tuttuğunu göstermektedir. CHP koalisyonda istekli ve ısrarlı olduğu için koalisyonun kurulması ve bu anlamda erken seçim olasılığını boşa çıkarma adına ‘’ne olursa olsun koalisyon kuralım’’ noktasına düşebilir, düşmeye müsaittir. Aslında bütün partiler de erken seçimi esasta istememektedirler. Ancak Erdoğan gibi bazı uçukların ya da belli vekil bileşenin bencil çıkar eksenli erken seçim istemleri olabilir. Fakat bu partilerin merkezi istemlerini ifade etmez. Elbette AKP’de erken seçim de koalisyon kadar güçlü bir seçenek olarak benimsenmekte. Çünkü seçim sonuçlarından sonra en kötü duruma düşenin AKP/Erdoğan olduğu açıktır. Ancak istemlerini esasta karşılayan bir koalisyona hayır demeleri anlamsızdır. Daha da önemlisi mevcut siyasi gidişat son derece kontrolsüz, dağınık ve belirsizlikler taşıyan niteliktedir. Bu durumda söz konusu gidişatın toparlanması AKP ve sermayesi dâhil, bütün sermaye tarafından kesinlikle istenmektedir. Siyasi gidişatın bu durumundan rahatsız veya memnun olmayan emperyalist güçlerden yerli sermayeye kadar yerel ve uluslar arası tüm konjonktür koalisyonu ihtiyaç görmekte. AKP bütün bu gerçeğe gözlerini kaparsa, sonunu daha da yakınlaştıran bir siyasi hataya düşmüş olacaktır ki, bu kolayca göze alınabilecek bir tercih değildir.   

Erdoğan/AKP’nin CHP’yi baskı altına alarak koalisyonu kendisine en uygun şartlarda gerçekleştirmeyi planlayan bir strateji izlemesi mümkünken, genel olarak da bir koalisyonun kurulmasıyla elini çok daha rahatlatacağı ve önemli avantajlar elde edeceği açıktır. Hedeflediği koalisyon protokolünü CHP’ye kabul ettirdiğini düşündüğümüzde Erdoğan/AKP’nin koalisyondan kaçması kendi açısından akılsızca ve mantıksız olur. Bir erken seçimin hangi sonuçlar vereceği hem açıktır ve hem de AKP açısından daha ağır neticeler doğurması mümkündür. Oysa istediği koalisyon protokolüyle yapmak istediklerini esasta yapmış olacak, CHP’yi yaptıklarına vb ortak ederek önemli bir avantaj elde edecektir. Kısacası Erdoğan/AKP’nin çıkarları da mevcut şartlar altında böyle bir koalisyonun kurulmasından yanadır. Muhtemel gördüğümüz strateji-taktikle inisiyatifi ele geçirdiği bir koalisyon hükümeti hepten AKP’nin işine gelir. Özellikle bakanlıkların vb paylaşımında sorunlu olacak veya yükümlülükler getirecek mevkilerin CHP’ye verildiği düşünülürse, bu süreçten AKP’nin daha karlı çıkacağı açıktır. Ki, dediğimiz gibi iktidarsızlıktan bunamış olan CHP’nin ülkenin menfaatleri bahanesiyle koalisyon ortağı olarak hükümete gelmek için vermeyeceği ödün, çiğnemeyeceği sözü yoktur. ‘’Ülkenin çıkarları’’ için saraya da gider, yolsuzlukların üstünü de örter, AKP’nin yedek lastiği de olur…

AKP yürütmekle görevli olduğu emperyalist politika ve planları, başlattığı saldırganlığı ve bu çerçevedeki tüm politikalarını daha rahat (muhalefeti en cılız sınırlara çektiği şartlarda) hayata geçirmek için ana muhalefet durumunda olup AKP’den sonra en geniş tabana sahip olan CHP’yi yedeklemekten-koalisyon ortağı yapmaktan daha akıllıca bir iş yapamaz. Tek başına siyasi iktidar olamadığı açıktır ve bunun için bu koalisyonu tercih etmesi kendi siyaseti açısından en akıllıcadır. Böyle bir koalisyonun özellikle çözüm süreci bağlamında HDP’den de destek alacağı düşünüldüğünde, muhalefet için geriye sadece MHP kalmaktadır ki, MHP’nin muhalefeti mevcut koalisyon ve HDP desteği karşısında son derece etkisiz kalacaktır. İlgili koalisyonla toplumsal kitle tabanı esas olarak yedeklenmiş ve parlamento içi muhalefet birçok meselede adeta yok edilmiş olacaktır. AKP emperyalist planlarla birlikte, iddialı olarak bulunduğu vaat ve süreci yürütmek durumundadır. Bunun için de bu koalisyonu tercih etmesi daha yakın olasılıktır. Bu tercihin tek başına iktidar olamama durumunun bir sonucu olduğunu unutmamalı. Şayet tek başına iktidar olma olasılığını görse erken seçime gitmekte bir an bile tereddüt etmez elbette. Ne ki, tek başına iktidar olması yitirilmiş bir durumdur.

Özcesi, erken seçim ya da azınlık hükümeti olasılıkları elbette tamamen gündemden kalkmış değildir. Bilakis konuşularak görünürde ağırlık kazanan ihtimal budur. Ancak, bunun kadar koalisyon olasılığı da geçerliliğini korumaktadır. Mantığa uygun olarak varsaydığımız Erdoğan/AKP stratejisi ve buna dönük değerlendirmemiz objektif ise koalisyon olasılığı güçlüdür. Her iki olasılığın da gündemde olduğu fakat öngörülerimiz bağlamında koalisyonun esas ihtimal olduğu, özellikle de CHP’nin vereceğini düşündüğümüz tavizleri vermesi durumunda AKP’nin CHP ile koalisyonda mutabık olacağını söyleyebiliriz. Her şeyde olduğu gibi, mevcut burjuva siyasette de ak ya da kara keskinliğinde mutlak belirmeler doğru olmaz. Ama gelişme halkaları bir araya getirildiğinde ve burjuva sınıf mantalitesi ölçü alındığında belli sonuçlara varmak genellikle mümkündür. Gelişmelerin bilimsel sosyalizm teorisine uygun yorumlanması, objektif gerçeğin doğru okunması ve diyalektik metodun yaşanan gelişmelere doğru yöntemle uyarlanması yapılan tespit ve belirlemelerin esasta doğru olmasını mümkün kılar. Bilimde her zaman yanılgıya yer verilir. Özellikle kapı arkasında yapılan pazarlıklar, gizli anlaşma, hesap ve planların geçerli olduğu burjuva sınıf siyasetinin karmaşıklığı söz konusu olduğunda bu yanılgı payı daha büyüktür. Yani objektif gerçeğe rağmen burjuva kliklerin bütün mantıklı zemine rağmen son derece ters pratiklere girmesi tamamen mümkündür. Burjuva kliklerin bu davranışı tespitleri boşa çıkarabilir. Ama bundan dolayı bilimsel öngörülerden sakınmaz, değerlendirmelerde bulunmayı ihmal edemeyiz.

Davutoğlu ile Kılıçtaroğlu görüşmesi ipuçları vermekten öteye somut bir netice vermeyecektir. Siyasi sabotörler koalisyonun kurulmaması için elinden geleni yapıp bu görüşmenin negatif sonuçlanmasını hedeflemektedir. Fakat sorun bu kadar basit değildir. AKP yaşanan süreci daha fazla kaldıramaz. Ekonomideki kırılganlık siyasi belirsizliği daha fazla taşıyamaz. Emperyalist sermaye ve yerli büyük sermaye bu gidişatı daha fazla omuzlayamaz. Salt ırkçı milliyetçiliğin tatmini ve kafa tasçılığı adına savaş girdabına batıp gitmeyi Türk hâkim sınıfları ve hiçbir kliği gerici çıkarları nedeniyle benimseyemez…

İktidar hırsıyla her türlü pervasızlığa baş vurması tamamen mümkün olan Erdoğan ve avenesi akla yatkın olan her şeye rağmen kaos ve savaştan beslenmeyi tercih edebilir. Bu iktidar uğruna erken seçim seçeneğini aktüelleştirmek için akıl dışı provokasyonlara, katliam ve toplumsal infiallere yol açacak faşist sınıfsal tutum sergileyebilir. Bu mümkündür. Ama istemler farklı, nesnel gerçek ile objektif dünya gerçeği daha farklıdır. İstemlere ve hırslara rağmen toplumsal dinamikler, toplumsal eğilim ve parçası olunan gerici dünya şartları Erdoğan’ın istemlerini yıkıp geçebilir. 7 Haziran bunun bir göstergesidir.

Her şeye rağmen, koalisyon karşıtı tüm beyan ve işaretlere ve egemen görünen atmosfere karşın bir koalisyonun kurulacağını erken seçim olasılığına karşı esas ihtimal olarak gördüğümüzü söyleyebiliriz! Bu koalisyon, ilgili emperyalist gericilik ve yerli gerici hakim sınıfların somut siyasi şartlarda es geçemeyecekleri bir ihtiyaçlarıdır.

Proletarya ve devrimci halk kitlelerinin çıkarı gerici düzen ve sınıfların krizlerinden yanadır. Gerici sınıf ve kliklerinin hükümetleri devrimci sınıfların çıkarlarını temsil eden değildir, etmez. Bilakis tüm iktidarlarının yerle yeksan edilmesi proletarya ve devrimci halk kitlelerinin çıkarlarını ifade eden stratejik hedeftir. Ne ki, proletarya ve devrimci halk kitleleri örgütlenme bakımından bu aşamada olmayıp maalesef iktidarı ele alma durumunda değillerdir. Bu durumda benimsenmesi gereken doğru siyaset ve tutum, gerici sınıf ve iktidarlarının siyasi krizlerini derinleştiren eylemde ifade bulur. Somut olarak bu tutum ve siyaset, demokratik mücadele sahasında demokratik parti ve kuvvetlerin, özelde de HDP’nin desteklenerek geliştirilmesi biçiminde şekillenmek durumundadır. Doğrudan devrimci mücadele bağlamında ise, genelde silahlı devrimci savaş ve özelde de Sosyalist Halk Savaşının geliştirilmesi olarak biçimlenmek durumundadır. Esas görev kır-şehir eşgüdümlü silahlı mücadelenin Sosyalist Halk Savaşı özünde geliştirilmesidir.

Bakış Can

    

Önceki İçerikHalklar Erdoğan’a sormalıdır: iktidarın için değilse ne İçin savaş başlattın?
Sonraki İçerikİncirlik’ten Kalkan Uçaklar ve emperyalist strateji