“Teslimiyet ihanete direniş zafere götürür”

Faşizm cephesi misyonuna uygun bir şekilde hareket ediyor. Ayakta kalması ve kendi gerici iktidarını sürdürebilmesi için başka çaresi de yok. Fakat faşist diktatörlük karşısında konumlanan, devrimci mücadele içerisinde yer alan direniş cephesi olarak isimlendirebileceğimiz güçler açısından durumun hiç de istenilen seviyede olmadığını açıkça ifade etmek lazım. Tarihe geçecek boyutta katliamların yaşandığı ülkemizde gerek komünist-devrimci güçlerin gerekse genel sol cephenin gösterdiği karşı koyuş ve direnç oldukça yetersiz durumda. Bazı dar sınırları aşamayan eylemliliklerle örülmeye çalışılan direniş cephesi birçok sorunu bağrında taşıyor. HBDH hamlesinin bu sürece nispi de olsa dur deme potansiyeli taşımasına rağmen, mevcut atıl durum ve çalışma-örgütlenme tarzı değiştirilmediği müddetçe var olan gerçekliğin aşılma ihtimali de zayıf gözüküyor

HABER MERKEZİ (23.04.2016) – Gazetemizin 120’nci sayısında yer alan “Teslimiyet ihanete direniş zafere götürür” başlıklı yazıyı öneminden dolayı bir kez de internet sitemizden okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Faşist “TC”nin Türkiye-Kuzey Kürdistan halkına dönük 90 yılı aşan soykırım, katliam, baskı ve sömürü düzeni, gelinen aşamada yeni boyut kazanmıştır. AKP iktidarıyla beraber, bin bir hile ve entrika eşliğinde, sistemin bütün olanaklarının sınırsızca kullanıldığı, “demokrasi, özgürlük, insan hakları” sözlerinin havada uçuşup, her türlü baskı ve zulmün hayata geçirildiği açık faşist bir diktatörlükle karşı karşıyayız. AKP eliyle gerici-faşist politikalarını hayata geçiren “TC”, özellikle son bir yıldır mazlum Kürt halkına karşı topyekûn imha hareketine girişmiş durumda. Çözüm-barış süreci adı altında analar ağlamasın türlü manipülatif sözlerle kendi gerici iktidarını sağlama alma çıkarıyla hareket eden AKP’nin istediği yönde bir gidişin olmadığını gördükten sonra hayata geçirmeye başladığı imha konsepti, Kuzey Kürdistan kentlerinin yakılıp, yıkılması aşamasına varmıştır. Faşist “TC”nin katliamcı saldırılarına karşı Kürt halkının Öz Savunma ve Öz Yönetim anlayışları çerçevesinde başlattıkları direniş, her gün yeni bir cephe üzerinden sürdürülüyor. On binlerce asker ve polis eşliğinde, en ağır silahların kullanıldığı, büyük yerleşim alanlarının tank ve toplarla yerle bir edildiği, kundaktaki bebekten yaşlı insanlarımıza kadar yüzlerce insanın vahşice katledildiği bir soykırım uygulamasına karşın, geliştirilen direniş karşısında çaresiz kalan faşist “TC”, birer hizmet eri gibi hareket enden basın-yayın-medya organları aracılığıyla büyük bir manipülasyon yaratmaya çalışıyor. Aylarca süren büyük direniş karşısında çaresiz kalan “TC” Cizîr ve Sûr gibi on binlerce insanın yaşadığı yerleşim birimlerini tümden yakıp, yıkmış durumda. Şimdi de Acele Kamulaştırma adı altında, insansızlaştırılan bu bölgelerin TOKİ aracılığıyla kodamanlara peşkeş çekip, istedikleri tarzda bir süreç inşa etmek istiyorlar. Burjuva medyada hemen her gün onlarca direnişçinin öldürüldüğü haberlerine, asker-polis ölümlerinin gizlenmesine rağmen gerçek rakamları ve yaşanan vahşeti saklamakta her geçen gün daha zorlanıyorlar. Gerilla güçlerinin hareketsiz kaldığı kış aylarında bütün gücüyle Kuzey Kürdistan’daki direniş bölgelerine karşı saldırıya geçen “TC”nin işi, bahar aylarının gelmesiyle beraber iyice zora girmiş durumda. Cizîr ve Sûr’u tümden insansızlaştırıp, yakıp-yıkarak çözüm ürettiğini sanan “TC” şimdi de Nisêbîn’de büyük bir saldırı furyası başlatmış durumda. YPS /YPS-Jin (YekîneyênParastina Sîvîl-Sivil Savunma Birlikleri) üyelerinin etkili eylemleri ve güçlü savunmaları karşısında çaresiz kalan JÖH-PÖH(Jandarma ve Polis Özel Hareket) güçleri çareyi tank ve top atışlarıyla toplu imhada aramaktadır. Cizîr’de Vahşet Bodrumu olarak isimlendirilen ve yüzlerce insanın diri diri yakılıp yok edildiği katliama benzer saldırılar bütün güncelliğiyle devam ediyor. Şimdi de Nisêbîn kuşatma altında. Kentte asker-polis güçleri bütün yetkiyi almış durumda. Kendi elemanlarına güvenmiyor olacaklar ki vali ve kaymaklık gibi en üst devlet kurumları dâhil tümden işlevsizleştirilerek bütün yönetim asker-polise devredilmiş durumda. Günlerdir bütün gücüyle, binlerce asker-polisi, en ağır silahları ve hava saldırılarına rağmen Nisêbîn’e giremeyen devlet güçleri büyük kayıplar vermeye başladı. Bütün gizleme çabalarına rağmen şimdiye değin üst kademe kadrolarının da içinde olduğu yüzlerce JÖH-PÖH elemanı öldürülmüş durumda. YPS tarafından yapılan bir açıklamada Nisêbîn’de “TC”güçlerinin komuta kademesinin büyük oranda imha edildiği belirtildi. Bölgede yaşanan savaşın boyutlanarak bütün ülkeye yayılacağı ise kesin. TAK tarafından İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirilen feda eylemleri, gerilla güçlerinin Kuzey Kürdistan genelinde bahar aylarıyla beraber adım adım sürece müdahil olup, karakollara dönük gerçekleştirdikleri askeri eylemler önümüzdeki günlerde faşist “TC”yi daha yoğun, kapsamlı bir savaşın beklediğine işaret ediyor. İç ve dış politikada batağa sağlanan AKP-Erdoğan iktidarının, saltanatlarını sürdürmek için hep saldırı mantığı üzerine kurdukları sistemleri çatırdamaya başlamış durumda. Emperyalist merkezlerle yaşanan çelişkilere rağmen uluslararası sermayenin AKP’yi gözden çıkardığı ya da düşüreceği yönlü safsataları bir kenara bırakıp, AKP’nin sonunun ancak ve ancak Türkiye-Kuzey Kürdistan halkının direnişi ile geleceğini bir kez belirtelim. Bugün Kuzey Kürdistan’ın birkaç yerleşim alanında yaşamsallaştırılmaya çalışılan ve aylardır her türlü baskı ve katliama rağmen bitirilemeyen direniş çizgisinin ülke geneline yayılarak birleşik-devrimci bir harekete evrilmesi ve bir halk hareketi yaratma durumu hâkim sınıfların esas korkusu durumundadır. Türkiye-Kuzey Kürdistanlı devrimci örgütler ile PKK tarafından kurulan Halkların Birleşik Devrim Hareketi(HBDH)’ne dönük burjuva-gerici medyanın yoğun saldırılarının sebebi de budur. Cizîr’de Sûr’da yaşanan destansı direnişin İstanbul’a, İzmir’e, Adana’ya yayılmasını engelleme çabalarına rağmen, özellikle komünist-devrimci güçlerin şimdiye değin esasta atıl kalan durumlarını aşarak sürecin birer özneleri haline gelmeleri riskine karşı, faşist “TC” her türlü düzenleme ve hazırlık ile böylesi bir gelişmenin önünü şimdiden almaya çalışmaktadır. HDP vekilleri üzerinden sopa olarak gösterilen dokunulmazlık kozu, Kuzey Kürdistan’da seçilen yüzlerce Kürt siyasetçinin tutuklanarak hapishanelere konulması, yüzlerce insanın huhnarca katledilmesi, yerleşim alanlarının yakılıp-yok edilmesi, İstanbul’un, Ankara’nın emekçi semtlerine dönük yoğunlaşan saldırılar… Bütün gelişmeler AKP-Erdoğan iktidarının ayakta kalabilmek adına yoğun bir faşist hegemonya ile kontrolü sağlama çabalarının son çırpınışlarıdır. Göçmen meselesi başta olmak üzere çeşitli meseleler üzerinden emperyalist güçlerle uyum içerisinde hareket eden AKP’nin, içerde gelişecek devrimci karşı koyuşa dönük topyekûn imha konseptiyle hareket ettiği-edeceği kesin.

Direniş Cephesinin Bazı Sorunları

Karşı devrim cephesinde özlerine uygun bir sürecin işletildiğini yukarıda kısaca belirtmeye çalıştık. Ki yukarıda ifade ettiklerimizin yaşanan süreci anlatmaya yetmeyeceğini de biliyoruz. Yaşanan katliam ve vahşet karşısında bazen kelimelerin dahi yetersiz kaldığına tanık oluyoruz. Lakin Osmanlı’dan devralınan gerici miras üzerine kurulu faşist “TC”nin 90 yılı aşan tarihinde bugüne benzer onlarca katliama tanık olduk, oluyoruz. Ermeni Soykırımı, Koçgiri, Zilan, Amed, Dersim katliamları, Kızıldere, Vartinik, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, Gezi… Ulucanlar, 19-22 Aralık, Mercanlar, Paris, Roboski… ve şimdi de Cizîr, Sûr, Silopiya, Nisêbîn. Bu soykırım, katliam geleneğine halkımız oldukça aşina. Bu gerçekliği ne kadar anlatsak, yazıp çizsek de az kalır. Faşizm cephesi misyonuna uygun bir şekilde hareket ediyor. Ayakta kalması ve kendi gerici iktidarını sürdürebilmesi için başka çaresi de yok. Fakat faşist diktatörlük karşısında konumlanan, devrimci mücadele içerisinde yer alan direniş cephesi olarak isimlendirebileceğimiz güçler açısından durumun hiç de istenilen seviyede olmadığını açıkça ifade etmek lazım. Tarihe geçecek boyutta katliamların yaşandığı ülkemizde gerek komünist-devrimci güçlerin gerekse genel sol cephenin gösterdiği karşı koyuş ve direnç oldukça yetersiz durumda. Bazı dar sınırları aşamayan eylemliliklerle örülmeye çalışılan direniş cephesi birçok sorunu bağrında taşıyor. HBDH hamlesinin bu sürece nispi de olsa dur deme potansiyeli taşımasına rağmen, mevcut atıl durum ve çalışma-örgütlenme tarzı değiştirilmediği müddetçe var olan gerçekliğin aşılma ihtimali de zayıf gözüküyor. AKP-Erdoğan iktidarının bütün pisliklerinin birer birer ayyuka çıktığı, hırsızlık, katliam, tecavüz üçlüsüyle isimlendirebileceğimiz çürümüş bir devlet gerçekliğine rağmen, geniş emekçi halk kitlelerinin örgütlü bir şekilde devrimci mücadeleye kanalize edilemiyor olması önemle üzerinde durulması gereken bir realitedir. Bir yıla yakındır süren faşist kuşatma ve katliam karşısında gerekli bir karşı koyuşu örgütleyemedik, örgütleyemiyoruz. Faşizmin böylesine pervasızca saldırılarını sürdürebilmesinin en önemli sebeplerinden birisi kuşkusuz bu realitedir. Başta Maoist güçler olmak bütün devrimci güçler acil olarak silkelenip, doğru-devrimci bir pozisyon alarak sürece müdahil olmalıdırlar. HBDH ile atılan adımın bütün mücadele alanlarında birleşik-devrimci bir halk hareketine evriltilmesi en önemli görevlerimizden birisidir.

Direniş cephesinde yer alan sorunlardan ve süreci esasta belirleyen etkenlerden bir diğeri ise Kürt Ulusal Hareketi(PKK)’nin durumudur. PKK’nin de bugün yaşanan sürece dair özeleştirel bir tavır takınması gerekiyor. Sürecin bugüne gelmesinde geçilen aşamalar ve tüm bu süreçte PKK’nin yaşamsallaştırdığı politikalar muhasebe edilmek durumundadır. Özellikle AKP-Erdoğan iktidarının bugünkü konumuna gelmesinde bizzat Abdullah Öcalan tarafından ifade edilen gerçeklikler orta yerde durmaktadır. Keza yıllardır barış söylemi adı altında hayata geçirilen politikalar, AKP ile girilen çözüm arayışları ve dönem dönem hem AKP hem de faşist “TC”gerçekliğine dair yaklaşımlarda sergilenen yanlış yaklaşımlar her seferinde daha fazla ölüm, zulüm ve katliam olarak dönmüştür Kürt ulusuna. Bugün Öz Yönetim ilanlarına karşın Kürt ulusunun gösterdiği tavırsızlık sorgulanması gereken bir durumdur. Şimdiye değin ölümü hiçe sayarak nice isyan ve direnişe imza atan mazlum Kürt halkının, barış-çözüm söylemleriyle yıllardır umutlandırılan, sonra yeniden daha kapsamlı bir savaş sürecine evrilen paradokstan dolayı gelinen aşamada önemli bir umutsuzluk ve güvensizlik içerisinde olduğunu ifade etmek lazım. Amed’in Sûr ilçesinde aylarca süren faşist işgal ve katliam gerçekliğine rağmen, kentin geri kalan önemli bir kısmında günlük yaşamın normal seyrinde devam etmesi, geçmişte sıkça örneklerine rastladığımız serhildanların yaşam bulmaması büyük birer soru işareti olarak karşımızda durmaktadır. Kuşkusuz PKK’nin 40 yılı bulan savaş tecrübesi ve sürece dair kapsamlı bir planı mevcuttur. Ki sürecin genel hatlarıyla bir plan program dâhilinde ele alınıp ilerletildiğini düşünmek isteriz, fakat süreci bütünlüklü analiz ettiğimiz vakit, düşmanın saldırı, direniş cephesinin ise savunma pozisyonunda olduğunu ifade etmeliyiz. Bahar aylarıyla beraber gerilla gücünün sürece müdahalesi bütün dengeleri değiştirecek ve PKK’nin elini önemli oranda güçlendirecektir. Fakat dostlarımızın hala her fırsatta barış çağrıları yapması, ABD emperyalizminin barış elçisi olarak masalara davet edilmesi, Gül-Arınç gibi faşist kadroların örgütleyeceği bir sürece destek olunacağı vb. söylem ve yaklaşımların hepsi halkanın zayıf zincirleri olarak hafızalarda yer ediniyor. Kuşkusuz gün bolca laf etmenin değil bir fiil direniş içerisinde yer alarak faşizme karşı devrimci mücadeleyi örgütlemenin günüdür. Lakin yaşanan yoğun pratik süreç içerisinde doğru-devrimci politikaların yol göstericiliğinden sapmamak, bu perspektifle hem sürecin birer öznesi olarak yer almak ve hem de dostlarımıza eleştiri ve önerilerimizi sunmak devrimci görevlerimiz arasındadır.

Eylül karanlığında Newroz’un isyan ruhunu kuşanarak bedenini direniş topuna dönüştüren Mazlum Doğan’ın sözleriyle makalemizi sonlandıralım: “Teslimiyet İhanete Direniş Zafere Götürür”

Önceki İçerik‘Vahşet bodrumu’nu tanığı anlattı
Sonraki İçerikSait Çetinoğlu: Sivas 1915, Sürgün-Direniş-Soykırım-Gasp-Talan: Ermeni Soykırımı’nda Sivas Vilayeti Örneği