HABER MERKEZİ (20.06.2015)-“Tekçi faşist T.C.’nin çöken karşı-devrimci barajı, yeni barajları yıkmayı koşulluyor
Karşı-devrimci iktidarlar, iktidarlarını pekiştirmek için oldukça çeşitli, teorik pratik bin bir türlü politikalar gerçekleştirirler. Bizimki gibi emperyalizme bağımlı komprador tekelci burjuva diktatörlüğün faşist karakterli T.C. devlet gerçekliğinde bu durum daha kaba ve daha belirgin bir şekilde yapılmaktadır. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da ezilen ve sömürülen tüm kesimlerin kendi irade ve öz güçleriyle demokratik bir şekilde temsiliyeti yerine, bizzat devlet ve onun yasaları üzerinden önlerine çeşitli engeller yani barajlar örülerek örgütlenme hakları ve mücadelelerine karşı barikatlar kurarlar. Temsili parlamenter-bürokratik gerici burjuva devletin bir biçimi olarak bir yandan halkın doğrudan söz, yetki, karar, denetim vb. mekanizmaları bir kenara bırakılıp temsili-dolaylı parlamenter sistemde ısrar edilirken, diğer yandan buna dahi %10 seçim barajı şartı katılarak önemli barikatlar oluşturulmuştur. 12 Eylül askeri faşist darbesinden çok daha önceleri ve hatta T.C. tarihinin ilk süreçlerinden itibaren halk kitlelerinin dolaylı da olsa temsil hakkı sürekli engellerle örülmek suretiyle de tekçilik dayatılarak icra edilmiştir. Bu noktada özellikle Kürt Ulusal Hareketi, Alevi vd. inançlara mensup örgütlü kesimler, tekçi faşist yasa ve anayasalarla sürekli engellenmiştir. Bu temelde daha ziyade parçalı ve blok şeklinde örgütlü hareket edilmelerinin önüne de geçilmiştir. %10 seçim barajıyla şimdiye kadar esasta başarılı olduklarını görüyoruz. Her ne kadar Kürt Ulusal Hareketi’ne mensup temsilci ya da adaylar bu seçim barajına karşın, tekçi faşizmin her türlü baskı ve kuşatması, gözaltı ve tutuklamaları, tehdit ve şantajlarıyla gerçekleştirdiği karşı-devrimci tasfiye politikalarına rağmen, inadına militan bir direniş ve mücadeleyle sınırlı sayıda güçlerini meclise taşımayı başarsa da katı engeller ve tasfiye yönelimi hiç bitmemiştir. İşte son 7 Haziran Genel Seçimleri ile HDP özgülünde elde edilen başarı itibariyle, Türkiye-Kuzey Kürdistan ezilen ve sömürülenlerinin örgütlü güçlerine yönelik örgütsel tasfiyenin önemli bir parçası olan %10 seçim barajının da boşa çıkarıldığını görüyoruz. Aslında bu noktada çöken, sistemin bugüne kadar ki önemli bir karşı-devrimci politikası ve tekçi faşizm temelli uygulamasıdır. Karşı devrimden önemli bir parça koparıldığı söylenebilir. Bu zamana kadar ki anti-demokratik ve faşist politikalarla gasp edilerek zorla elde edilen irade temsiliyeti ve temsilcilerinin geri alınmasıdır. Bu durumu, sadece Erdoğan ve AKP hükümeti-iktidarının başarısızlığı olarak sınırlandırmak doğru olmasa gerek. Zira bizzat devletin bekası ya da tekçi faşizmdeki temel referansları olan tek millet, tek dil, tek bayrak, tek devlet, tek vatan, tek din, inanç, mezhepçilik temelinde %10 seçim barajıyla örülen temsili bürokratik parlamentosundaki uygulamanın çöküşüdür. Bu anlamda ortaya çıkan T.C. devlet mekanizmasının önemli bir engelinin boşa çıkarılması ve parçalanmış olması gerçekliğidir. Bu da sadece Erdoğan ve AKP ile sınırlı değil aynı zamanda CHP’sinden MHP’sine, BBP’sinden T.C. tarihi boyunca tüm düzen partilerinin ve ona yön veren devlet sisteminin bu halkada başarısız kılınması ve yenilgiye uğratılmasıdır. Bu anlamda geçmişten bugüne sadece parlamentoda değil, bizzat parlamento dışında toplum ve özellikle sokaklara örülen barajları yıkmak için ertelenemez görevler bizleri beklemektedir. Bu bilinçle, 7 Haziran Genel Seçimleri’nde içerisinden geçtiğimiz güncel somut siyasal gelişmeler ve izlediğimiz taktik politikaya ilişkin süreci doğru ve yeterince kavrayamayıp “parlamentarist, yasalcılığa saplanma, düzeniçileşme ve tasfiye” şeklinde okuyarak haksız eleştiri yürüten kesimlere aynı zamanda bir cevap olması açısından MKP önderlikli PHG güçlerinin tarihi eylemini de selamlamak yerinde olacaktır. Kızıldere’den Vartinik’e uzanan tarihin bu hükmü, bizlere ve her bir devrimci harekete yeterince öğretici dersler göstermektedir.
T.C. devlet gerçekliğinde tekçi faşizmin tüm barajlarına karşı yasal ya da illegal, demokratik ya da gizli tüm mücadele alanlarında devrimci savaşta yoğunlaşarak ilerleyişimizi ne kadar pratikleştirirsek, hatalı, yanlış anlayış ve kavrayışların üstesinden de o kadar gelinebileceği gerçekliği bilinmek ve kavranmak durumundadır. Bunun için somut ve objektif şartların oldukça uygun olduğunu vurgulamak isteriz. Bin bir türlü taktik politika ile stratejimize hizmet etmek durumundayız. Yoksa o taktiklerin stratejimizi yemesi işten bile değildir. Bu temelde sübjektif özne olarak devrimci ve komünist güçlerin görev ve sorumluluklarını devrimci hünerleriyle yerine getirerek sınıf mücadelesinde özlenen ve istenen seviyeyi yakalamanın hiç de soyut ve hayal şeyler olmadığını hep birlikte göreceğiz. Şimdi aslolan parlamenter mücadele ile asıl mücadele biçimi olan parlamento dışı mücadeleyi ustalıklı bir şekilde birleştirmektir. Ya da legal, yasal mücadele ile aslolan illegal mücadelenin devrimci komünist bilinçle birleştirilerek sosyalist halk savaşını geliştirmek güncel ve somut bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Maoist komünistler bunun için yeterli bilince de, inanca da, kudrete de sahiptirler. Radikal devrimci militan çizgi ve savaşta ısrar ederek ilerleyişimizi sürdürelim. “