HABER MERKEZİ (15.12.2016)-“TC” ve onun mevcut yönetiminin merkezileşmesi olan AKP-Erdoğan faşist diktatörlüğünün, bugün Kürt ulusu başta olmak üzere devrimci, sosyalist ve komünist güçlere karşı sürdürdüğü kirli savaş, tüm toplumsal dinamik güçleri ve onun tüm alanlardaki önderliklerini sindirme amaçlı sürdürülen bir savaştır. Uygulamaları ve vahşet düzeyi ile ‘’TC” nin bu topyekün savaş stratejisi, Ermeni soykırımından Dersim soykırımına, Kızıldere’den Vartinik mezrasına, 12 Mart’tan,12 Eylül AFC’sine,94 Düşük Yoğunluklu Savaş Stratejisinden, mevcut Topyekün Savaş Konseptine kadar süren süreçte, gerçekleştirdiği kitlesel kıyımlar, katlettiği devrimci ve komünist önderler, militanlar, savaşçılar nazarında merkezileştirdiği tüm tecrübelere dayalı geliştirdiği gerici bir savaş konsepti olarak, planlanıp yürütülmektedir. TC” ye hakim gerici kliklerde bir değişiklik olsa da faşist diktatörlük, kuruluşundan bu güne, diğer uluslara ve etnik gruplara, farklı inanç kesimlerine, ezilen ve sömürülen sınıflara, yoksul halk katmanlarına karşı gerçekleştirdiği tüm saldırılarının amacı ve hedefi aynı olmuştur. Tarih boyunca mazlum ulusları, azınlıkları, inanç gruplarını, ezilen halkları ve sömürülen toplumsal sınıf katmanlarını boyunduruk altına almak amacıyla sürdürdükleri ve geliştirdikleri tüm savaşların ortak amacı, barbar ve gerici iktidarlarını korumak olmuştur. Gelişen tarihsel özgün koşullara göre, dünün gerici taktikleri ve stratejilerinin, duruma uygun olarak “yenilenip”, üretilmesi ile örgütlenen her savaş konsepti, bu temel amacı yerine getirmenin barbar eylemi olarak sosyal yaşama geçmiş, toplumsal sosyal dinamiklerin üzerinde, ecdatlarının kılıcı olarak kullanılmıştır. Bu anlamıyla “TC” nin tarihi, şiddet ve katliamlarla beslenen gerici diktatörlüğünün tarihidir. Bu kanlı tarih, güncellenerek, bugün AKP-Erdoğan diktatörlüğünün elinde kirli bir silah olarak en barbar bir şekilde kullanılmaktadır.
Yakın tarih olarak, 7 Haziran, 1 Kasım ve 15 Temmuz askeri darbe girişimi süreçlerinde, döneme uygun siyasal argümanlarla biçimlendirilen ve gerici iktidarları için avantajlar yaratılarak açık faşizm koşullarına geçen Erdoğan-AKP diktatörlüğü, bugün açık faşizm koşullarıyla kapsamlı bir saldırıya geçmiş durumdadır. Açık faşizm koşulları ile, tüm toplumsal dinamiklere ve ulusal, devrimci komünist önderliklerine, kapsamlı askeri operasyonlar gerçekleştiren “TC”, sadece askeri olarak bir sonuç alma hevesinde değildir. Aynı zamanda ideolojik, siyasal olarak kendi bekası için planladığı sonucu yaratma hevesindedir. Bu anlamıyla gerçekleştirdiği her askeri operasyon, her tutuklama, her sokak kuşatması, bu politik hedefi merkez alarak planlanmaktadır.
Bugün açık faşizm koşullarıyla topyekün savaş konsepti olarak planlanan, ”Düşük Yoğunluklu Savaş ”ve ” Çöktürme planı olarak, potansiyel sosyal kitle tabanı ile birlikte imha etme” stratejisi, kent merkezlerinden, gerilla alanlarına kadar geniş yelpazede uygulanan stratejidir. OHAL koşulları ve KHK larla tüm muhalif devrimci-aydın toplumsal dinamikler üzerinde, devlet terörüne dönüştürülen uygulamalar, bu genel savaş stratejisi içinde bir yere oturmaktadır. Kuşkusuz bu stratejinin ana ayağı, gerilla alanlarına karşı geliştirilen, en kirli yöntemlerle uygulanan askeri operasyonlardır. Bu askeri operasyonlarda konuşlandırılan militarize güçler ve bu güçlerin kullandığı askeri tekniğin niteliği, başlı başına bir yazı konusudur. Âmâ şu kadarını ifade etmek dahi sürdürülen savaşın ve kullanılan militarize güçlerin niteliği konusuna açıklık getirmektedir. DAİŞ zihniyeti ve yöntemleri, özel yada “TC” ordusu patentli rütbelerle, Özel Hareket Timleri olarak bugün gerilla alanlarında konumlandırılmıştır. Hem konuşlandırılan askeri teknik ve askeri nitelik, hem de bu güçlerin kuralsız ve barbar hareketi, bir savaş stratejisinin bilinçli, planlı yönelimidir. Yakılıp yıkılan doğa, gerilla cenazelerine yapılan insanlık dışı uygulamalar, yerleşik halk üzerinde yaratılan kuşatma, bir askeri muharebenin sonucunda, güçlerin birbirine kustuğu bir öfkenin dışa vurumu değil, faşizmin bir savaş stratejisi olarak planladığı sistemli, planlı uygulamalardır.
Gerilla alanlarına yapılan kapsamlı saldırılar ve Dersim özgülünde gerçekleştirilen yoğun operasyonlar, ”TC” nin bu Stratejik yöneliminin bir sonucudur!
Kürt ulusal devrimci mücadelesi ve devrimci komünist hareketin tüm saldırılara karşın mevcut konumlanışı, AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülünde iktidarlarsan Türk gerici hakim sınıflarının, yeni sürece göre merkezileştirilmeye çalıştıkları saltanat hayallerine cepheden bir duruşu ifade etmektedir. Gerek açık alanlarda örgütlenen toplumsal muhalefet, potansiyel olarak hakim sınıfların sürecine muhalif olan toplumsal dinamikler ve gerekse de, stratejik olarak konumlanmış devrimci, komünist güçlerin mevzilenişi, hakim sınıfların saltanat hayallerini karartan temel toplumsal güçtür. Bu duruma ek olarak, Türk egemen güçleri arasında yaşanan derin klik dalaşları, bunun “TC” devlet egemenliğinde yarattığı siyasal istikrarsızlık, kurulan bunca gerici ittifaklara karşın, sistemin “tek ulus, tek millet, tek din, tek vatan” paradigmalı anlayışının çöküşünü ifade etmektedir. Bölgesel ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki gelişmeler, bu statükoyu ciddi bir biçimde sarsmaktadır. Açık faşizm koşulları, bu statükoyu korumanın hezayanlarıdır. Mevcut statükocu anlayışı ekseninde, hâkimiyetini korumak için, Kürt ulusu başta olmak üzere (mevcut durumda Kürt ulusu, ulusal bilinci ekseninde en ileri düzeyde konumlandığı için, okun sivri hedefindedir),devrimci ve komünistlerin önderliğindeki sosyal mücadeleyi ve tüm toplumsal muhalefeti ezmek, bu devrimci duruşla toplumsal muhalefetin iradesini kırmak ve ayağa doğruluşunun tüm toplumsal tabanını ezmek istemektedir.
Ezilen ve sömürülen halkımızın, mazlum Kürt ulusunun, ideolojik, siyasal, kültürel iradesini kırmanın en etkili yöntemi, kuşkusuz bu toplumsal güçlerin en ileri mevzileri olan devrimci ve komünist önderliklerinin iradesini kırmak ve etkisizleştirmektir. Özellikle devrimin stratejik mevzilerinde gedikler açmak, bu mevzilerde devrimci ve komünist hareketleri geriletmek, hakim sınıflar açısından sürdürülen savaşta, stratejik önemdedir. Topyekûn savaş stratejisinin, gerilla alanlarını hedef almasının nedeni de budur. Vietnam, Sri Lanka, Kamboçya deneyimlerini bu zeminde güncelleyen faşist AKP-Erdoğan diktatörlüğü, gerilla alanlarına karşı gerçekleştirdiği askeri operasyonlarda, savaşın aktif güçlerini imha etme anlayışından öte, toplumsal dinamiklerini dağıtmak ve katletmek üzerinden kirli savaşını icra etmektedir. Bu anlamıyla, toplumsal kitle tabanı ile gerilla alanları denkleminde, gerilla alanlarına saldırıları esas alan “TC”, gerilla alanları içinde de, birleşilen kitle tabanı, kitle tabanının niteliği (ulusal kimlik, inançsal kimlik ve sınıfsal konum) ve devrimci mücadele ile olan ilişki biçimi hesaba katılarak bir esaslık- talilik planı belirlemektedir. Bu saldırılarına zemin hazırlamak için gündeme getirdiği manipülasyonlar da bu savaş stratejisinin siyasal bir ayağıdır. Dün Özyönetim ilan eden yerleşim yerlerine, ”hendek, barikat” gerekçesi üzerinden vahşi katliamlar düzenleyen “TC”, Ulusal hareketin kitle tabanını baskı ve zorla, katliamlarla tasfiye etme amacına ulaşmak istemiştir. Kürdistan kentlerinde yaşanan son katliamlar, bu konuda en güncel hafızamızdır.
Aynı içerikte ve daha kapsamlı hesaplarla, Dersim coğrafyasında, gerilla alanlarına, doğayı tüm değerleriyle yakma ve yıkma pervasızlığı üzerine süren operasyonlar, faşist AKP-Erdoğan iktidarının, kendi hesaplarına göre en etkili sonuç alma çabalarıdır. Bir kaç nedenden dolayı Dersim coğrafyası ana hedef seçilmektedir. Öncelikle Dersim coğrafyası, faşist diktatörlüğe karşı tarihsel kinin en güçlü olduğu bir coğrafyadır. Ve bu tarihsel kin, sadece etnik, ulusal, inançsal kimlikle değil, özellikle Maoist hareketin yıllara yayılan mücadelesi sonucu, sınıfsal bilinçle birleşmiş, güçlü bir devrimci duruşa dönüşmüştür. Faşist hâkimiyet sisteminin, askeri operasyonlar ve katliamları, demografik oyunları ve bilinçli olarak geliştirilen yozlaştırma operasyonlarına karşın, Dersim halkı, devrimci duruşunu potansiyel olarak koruyabilmiştir. Bunda Maoist hareketin mücadelesinin belirleyici olduğunu net bir şekilde ifade etmek gerekir. Maoist Komünist hareketin, uzun yıllara yayılan mücadelesinin birinci derecede üs alanı olan Dersim, diğer devrimci hareketler ve Kürt Ulusal hareketinin de önemli mevzilerindendir. Sadece savaş gücünün konumlanması açısından değil, genel olarak toplum ve devrimci hareketler üzerinde yarattığı moral ve devrimci duruş değerleriyle önemli bir mevzidir. Coğrafik olarak gerilla hareketine uygun olması, meselenin teknik boyutudur. Dersim özgülünde esas halka, barındırdığı toplumsal devrimci dinamiktir. Ve bu toplumsal dinamik, faşist iktidarların bütün katliam ve yozlaştırma çabalarına karşın, Maoist hareket başta olmak üzere, devrimci ve Kürt ulusal hareketi ile en ileri düzeyde bütünleşmiş bir toplumsal dinamiktir. Tabiri caizse, Dersim coğrafyası, ”bizimkiler” ifadesiyle somuttanmış, gerilla ile özdeşleşmiş bir coğrafyadır.
AKP-Erdoğan diktatörlüğü,(faşist “TC” nin kuruluş felsefesindeki gibi) kendi egemenlik paradiğması açısından, öncelikle Dersim halkını, Ulusal kimliği, Alevi inancı ve devrimci-sosyalist bilincinden kaynaklı potansiyel tehlike olarak görmektedir. Dersim bu niteliğiyle her zaman, faşist iktidarın boy hedefi olmuştur, bugünde durum aynıdır. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, tüm toplumsal muhalefeti açık faşizm koşullarıyla sindirme seferlerine çıktığı bu tarihsel kesitte, Dersim halkı birinci hedeftir.
Kuşkusuz bu stratejik bir plan dâhilinde yapılmak istenmektedir. Maoist Komünist hareketin, devrimci güçlerin, Kürt Ulusal hareketinin savaş gücünü tasfiye etmek bu stratejinin ilk ayağıdır. Buradan elde edilecek bir sonuç, hem devrimci bir üssün tasfiye edilmesi anlamında, hem de toplumsal devrimci güçler üzerinde yaratılacak moral kırıcılığı anlamında, hakim sınıflar için önemlidir. Tüm terör odaklarını temizleyeceğiz, girilmez denilen tüm yerlere gireceğiz, yaz kış demeden operasyonlarda hız kesmeden devam edeceğiz” açıklamaları eşliğinde, Dersim’de gerilla alanlarına yapılan kapsamlı saldırılar, hakim sınıfların bu planlarının sonucudur. Operasyonlarda kullanılan askeri vahşet, burada elde etmek istedikleri sonucun önemini açıklayan kuduz çırpınışlardır. Yasak ilan edilen bölgelerin ardından, en ileri askeri teknikle, tüm alanların yakılarak bombalanması, şehit düşen gerillaların kimyasal silahlar dahil, yanıcı maddelerle tanınmaz şekilde yanması, ormanlar dahil doğal zenginlik kaynaklarının yakılıp yıkılması, ekolojik ve insan açısından bir soykırım seferleridir. Lakin soykırım, bir halkın yada bir etnik grubun tüm mensuplarının fizikken yok edilmesi ile sınırlandırılamaz. Bir toplumun sosyal bilincini cebir ve şiddetle yok etmeye çalışmak, toplumun sosyal bilincini, kendi iktidarı için, ifade etme ve hareket etme kabiliyetini kırmak, bu hedefleri için doğa dahil, tüm yaşam ögelerini katletmek, bir soykırım seferidir. Gerilla güçleri hedefli, Dersim’de gerçekleştirilen operasyonlar, bu mantıkla yürütülmektedir. Gerilla cenazelerinin günlerce teşhis edilememesi, bu vahşetin an kısa izahatıdır.
Gerilla alanlarında elde edilecek sonuca paralel olarak yönelinecek ikinci alan, Dersim’deki devrimci kitle tabanıdır. Hakkâri, Sur, Cizir, Nusaybin pratiklerinde olduğu gibi. Topyekûn savaş konseptinin,”çöktürme” planı bunu açıkça ifade etmektedir. ‘Ablukaya alınan yerleşkelerde, yaşamsal alanlar tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak, kitlesel imhalar, tutuklama ve boşaltmalarla yerleşkeler huzura kavuşturulacaktır. Sur, Cizir, Silopi vb. gibi Kürt kentlerinde bu farklı uygulandı, âmâ Dersim özgülünde farklı uygulanacaktır. Şehir merkezlerini dağıtmak için, manipülasyon aracı bulamayan AKP-Erdoğan diktatörlüğü, gerilla alanlarına karşı gerçekleştirdiği saldırılar eşliğinde, yerleşik halkın yaşamına yönelmenin sürecini örgütlemektedir. Bu müdahale, devrimci-sosyalist yerel yönetimlerin kuşatılması, devrimci potansiyelin dağıtılması, demografi ile oynanması biçiminde derinleştirilmek istenmektedir. Devlet eliyle dışardan bazı esnafların finans edilerek getirilip Dersim’e yerleştirilmesi, bürokrasi ve öğrenci potansiyeli üzerinden sosyal dinamiklere müdahale, Dersim’e özgü etnik-inançsal kimlik ve sınıfsal bilince müdahale etme çabasıdır.
Sınıf mücadelesi ve devrimci savaşın deneyimleri, mevcut stratejik konumlanmayla birleşerek, Maoist ve devrimci hareketin mevziisinde en güçlü silahtır. Faşist iktidarın tüm bu oyunları, bu kuşatma seferleri, Sosyalist Halk Savaşının stratejik perspektifinde sürdürülen savaşla aşılacak, Dersim semalarından ezilen halklara umut ve özgürlük tutkusu olmaya devam edecektir. Dersim gibi, her savaş mevziisi, bu rolü oynayacaktır. Her bölge ve alan kuşatmasına karşı, tüm devrimci alanların, stratejik savaş gerçekliğine göre konumlanması, hakim sınıfların tüm planlarını bozacaktır. Hakkâri’den Dersim hattına faşist gericiliğin her kuşatması, gerilla direnişleri ve saldırılarıyla cevap buldukça, faşizm sona, ezilen ve sömürülen halklar, mazlum uluslar özgürlüğe yakınlaşacaktır.