Tarihsel Miras Kaypakkaya Sempozyumu Dersim’de tamamlandı

Dersim’de Tarihsel Miras Kaypakkaya Sempozyumu’nun ikincisi İstanbul’dan sonra Dersim’de gerçekleştirildi. İki oturum şeklinde düzenlenen sempozyuma Kazım Cihan, Sibel Özbudun, Temel Demirer, Muzaffer Oruçoğlu, Erdal Ataş, Hüseyin Şimşek ve Nuray İmir konuşmacı olarak katıldı

DERSİM (29.05.2016)- Gazetemizin Mayıs ayı devrim ve komünizm şehitlerini anma etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirdiği Tarihsel Miras Kaypakkaya Sempozyumu’nun ikincisi bugün saat 11:00’de Dersim Belediye Konferans Salonu’nda başladı. İkinci oturum ise 14.00’te başlarken, ikinci oturumun moderatörlüğünü üstelenen Mahir Gürz bu oturumu esasen Tahir Demirataş’ın yönetmesi gerektiğini ancak kendisinin üç DHF’li yoldaşıyla birlikte yakın zamanda bir komplo sonucunda tutsak edildiği için sempozyuma katılamadığını ve kendisinin bu görevi üstelendiğini kaydetti.

Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu  ve Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel gibi isimlerin de katıldığı sempozyum saygı duruşunun ardından gazetemiz adına geçekleştirilen açılış konuşmasıyla başladı. Mayıs ayı şehitlerine ve Kaypakkaya’nın Türkiye /Kuzey Kürdistan sınıf mücadelesindeki önemine değinilen konuşmanın ardından birinci oturum Hayati Güngören moderatörlüğünde, Sibel Özbudun, Halkı Günlüğü Gazetesi temsilcisi Hüseyin Şimşek ve Halkın Günlüğü yazarı Kazım Cihan’ın katılımıyla başladı. 

Birinci Oturum: Tarihsel Bakış ve Kaypakkaya

Birinci oturumda ilk sözü Halkın Günlüğü Gazetesi Temsilcisi Hüseyin Şimşek aldı. Şimşek konuşmasında şunları ifade etti: “Kaypakkaya, devrimci hareketin yetersizliğini ve açmazlarını aşarak, 70’lerde komünist bir senteze varır. Yönetimi, diyalektiği devrimcidir. İbrahim tahlilcidir. Rehber edindiği MLM’i tekrarlamaz, onu hayata uygulayarak, somut şartların tahlilinde kullanır. Dolayısıyla Kürt ulusal sorunu ve Kemalizm konusunda eleştiride bulunarak, o döneme kadar kimsenin söylemediği şeyler söyler. Bugün bu düşünceler genel kabul görür bir aşamaya gelmiştir. Ama Kaypakkaya bundan ibaret değildir. Kaypakkaya’nın düşünceleri bir bütüne tekabül eder. Komünist bir partinin temel program ve sorunlarına tekabül eden içeriktedir. Kaypakkaya’nın düşünceleri dinamiktir, statik değil. Gelişen hareketin devrimci ruhuna hitap eder. Yarı sömürge, yarı feodal ülke koşullarını belirlerken, hiçbir zaman bunu donuk bir teoriye çevrilmesine müsaade etmez. Gelecek olası gelişmeleri belirtir.”

Özbudun: İbrahim’in gölgesi burada dolaşıyor

Şimşek’ten sonra konuşan araştırmacı yazar Doç. Dr. Sibel Özbudun ise Dersim köylerinde dolaşırken yaşadığı bir anısına değinerek konuşmasına başladı. Özbudun bir köylüyle konuşurken onun Kaypakkaya’nın adını anarken elini öpüp yüreğine götürdüğünü belirterek “Dersim’de hala Kaypakkaya’nın gölgesi dolaşıyor.” dedi. İbrahim’in siyasi hayatı boyunca beş yıl boyunca Türkiye devrimci hareketinin bütün devrimci dinamiklerine katıldığını kaydetti (TİP, öğrenci hareketi, köylü hareketi, işçi sınıfı hareketi vb.). Kaypakkaya’nın yalnızca bir pratisyen değil aynı zamanda kuramı bilen ve kuramı ampirik çalışmalarla kuran biri olduğunu belirten Özbudun Kürecik Bölge Raporu’nun ampirik bir sınıfsal çalışma olduğunu vurguladı. Özbudun, Kaypakkaya’nın Kemalizm’den kopuşundan Türk egemen burjuvazisinin Ermeni sermayesine el koymasına değindiğini ve ilk defa Kürtlerin ayrı bir devlet kurma hakkından bahsetmesinin önemine vurgu yaptı. Ülkemizde Kemalizmden kopuşun ilk adının Kaypakkaya olduğunu kaydeden Özbudun, daha önce Türkiye devrimci hareketi içerisinde Kemalizmden bir kopuş olmadığını ifade ederek örneğin Deniz Gezmiş’in ancak idam edilmeden önce söylediği son sözlerle Kemalist paradigmadan koptuğunu ve bununsa 12 Mart zindanlarında mümkün olabildiğini kaydetti. Kaypakkaya’nın “Kendi kaderini tayin hakkı uluslarındır”, yani Kürt halkının değil Kürt ulusunun bir devlet kurma hakkı vardır fikrini savunduğunu belirten Özbudun Kaypakkya’nın ulusal baskının herşeyden önce ulusal pazarı denetiminde tutmak için yapılan bir baskı olduğunu tespitinin hala geçerliliğini koruduğunu vurguladı. “Kaypakkaya için UKKTH’ni savunmak ilkesel bir tutumdur ve kararı Kürt ulusuna aittir” diyen Özbudun son olarak son zamanlarda Marksist ustaları okunmak yerine Radikal Demokrasi savunucularının okunmasını eleştirerek konuşmasını sonlandırdı.

Cihan: “Türk egemenlerinin tekçi stratejisi askeri olarak geçici olarak başarılı sağlasa da barikatlarda ve hendeklerde boğmuştur”

Yurtdışında bulunduğu için Skype yoluyla sempozyuma bağlanarak konuşan Halkın Günlüğü yazarı Kazım Cihan konuşmasına Dersim halkını selamlayarak başladı. Cihan, İbrahim Kaypakkaya’nn Tükiye /Kuzey Kürdistan devrim tarihinde yeni nitel bir aşamayı ve bir devrimi ifade ettiğini vurguladı. TKP’nin dönemin uluslararası konjonktürünün tezahürü olarak Kemalizm’i ilerici olarak gördüğünü ve ondan kopamadığını kaydetti. SSCB önderliğindeki uluslararası komünist hareketin hatalarına değinen Cihan örneğin Talatçıların ve ittihatçılar SSCB’nin gerçekleştirdiği Doğu Kongresine delege olarak katılmasından,  Komintern’in Kürt katliamlarını  ‘barbar insanların terbiye edilmesi’ olarak görerek objektif olarak desteklenmesine kadar birçok konuda İkinci Enternasyonale eleştirilerde bulundu. Yine Dersim katliamının da bu anlayışla Kemalizm’in buraya ilericiliği götürmesi olarak değerlendirilerek desteklendiğini belirtti. Cihan TKP ve aynı anlayışı sürdüren kesimlerin Komintern’in etkisiyle Kemalizmin önderliği altındaki ‘Milli kurtuluş hareketini’ tamamlama ve yozlaşmış cumhuriyeti yenilenmek gibi görevleri önüne koyduğunu belirtti.

 İkinci Enternasyonal’in genel olarak yüksek üretici güçler teorisinden ve Avrupa merkezci bir bakıştan beslendiğini vurgulayan Cihan, nasıl ki Birinci Enternasyonalde Slavlar ‘tarihsiz bir halk’ olarak değerlendirildi (Çarlık’la ilişkilerinde dolayı), Kürtler de İkinci Enternasyonal’in gözünde iptidai bir ulus olarak görüldü dedi. Marks’ın Hindistan örneği baz alınarak Türklerin işgal ettikleri Kürdistan’a medeniyeti ve daha ileri bir üretim ilişkisini götürdüğü iddia edildiğini belirten Cihan,  İkinci Enternasyonal’in ezilen ulusları aşağılayarak onların sosyalizmle ilişkileri olamayacağı görüşüne sahip olduğunu kaydetti.

Günümüzde Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı yaşandığını söyleyen Cihan, Kürtlerin bölgede önemli bir demokratik dinamik oluşturduklarını vurguladı. Büyük Ortadoğu Projesi’nin çöktüğünü ancak farklı bir şekilde yeniden üretilmek istendiğini belirten Cihan. emperyalist yeniden yapılandırma devredeyken Rojava Devrimi bugün çok önemli bir noktada durmaktadır. ‘Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi çizgi sorunlarına rağmen çok önemli bir mevzidir ve önemli demokratik bir muhteva taşımaktadır’ diyen Cihan, HBDH’nin çalışma ve birlik ilkelerine değindi. Komünistlerin HBDH‘ne bu birlik emperyalist hegemonyaya, burjuva sınıf tahakkümüne, şovenizme, cinsiyet eşitsizliğine karşı çıktığı için katıldığını belirten Cihan burada kararların mutabakatla alındığını, çoğunluk kararı alınırken bile buna katılmayanların fikirlerin özgürce kendisini ifade etmesi hakkı tanındığı için katıldığını söyledi. Cihan Türk egemenlik sistemi içerisinde Kürdistan’ın ve ezilen sınıfların özgürleşmeyeceğini savunarak komünistlerin Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi’ne karşı önderlik çizgilerine rağmen bugüne kadar tavrının belli olduğunu söyledi. Özyönetimleri demokratik bir talep olarak görülerek desteklenmesi gerektiğini belirten Cihan “Zaten biz de yerel, yerinde, doğrudan kitlelerin dahil olduğu bir tür yönetimi savunuyoruz” dedi.

Bugün değişen koşullarda İbrahim’i değişen koşulların seviyesine çıkarmak gerektiğini vurgulayan Cihan, “Kavramlar ve teori tarihseldir, hiçbir teori kutsanamaz ve din haline getirilemez” dedi. “Türk egemenlerinin teklik stratejisi askeri olarak geçici olarak başarılı olsa da barikatlarda ve hendeklerde boğmuştur” diyen Cihan “Nasıl ki  Dersim’de katlettikleri için başarılı olamadılar bugün de bu böyle olacaktır” açıklamasında bulundu.

“Türkiye’nin özgürlüğü Kürdistan’ın özgürlüğünden geçer” vurgusunda bulunan Cihan, bugün tıpkı İbrahim’in Kürdistan’ın kurulması durumundaki tavır ne olmalı düşüncesine denk düşen bir dönemden geçildiğini belirterek Kuzey Kürdistan’da ayları bulan özerklik direnişlerine vurgu yaptı. Cihan konuşmasını “Yaşasın Kaypakkaya’nın kızıl güzergahı” sözleriyle bitirdi.

Sempozyumun birinci bölümü soru cevap bölümüyle bitirildi.

2. Oturum: “Kaypakkaya Aynasında Güncel Siyaset” 

İkinci oturumda ilk sözü alan araştırmacı yazar Temel Demirer konuşmasına Ökkeş Karaoğlu, Murat Kur ve Evrim Konak’ı anarak başladı. Demirer, Kaypakkaya’yı tanımlayan en iyi cümlenin “Proletaryanın ideolojisini benimseyen halkın kurtuluşu için dövüşen bir devrimcidir” cümlesi olduğunu kaydetti. Demirer, İbrahim’in insani özelliklerinin muhteşem olduğunu ancak onun bir aziz olmadığını, aksine bir komünist olduğunu ve herşeyden önce bir program olarak kavranması gerektiğini vurguladı. Kaypakkaya’yı devrimci bir praksis olarak kabul etmek gerekliliğine vurgu yapan Demirer, “Kaypakkaya’nın en önemli özelliği hakikati söyleme cesaretini göstermesidir” dedi. Demirer Kaypakkaya’nın Avrupa sosyalizminin reddi olduğunu vurguladı.

“Bu düzen aslında çökmüş durumdadır”

Demirer’in ardından HDP İstanbul Milletvekili Erdal Ataş söz aldı. Ataş, devrimci önderlerin ideolojik farklıklara rağmen eylem birliği ve siper yoldaşlığının gerekliliğini her zaman ifade ettiklerini ve ortaklıklar üzerinden karşılıklı sahiplenme ve dayanışma pratikleri sergilediklerini belirtti. Ataş, İbrahim’den bugüne gelinen aşamada dünyanın koşullarının değişmediğini, iki sınıf arasındaki mücadelenin keskin bir şekilde devam ettiğini kaydetti. Emperyalizmin hakimiyetinin ve azınlık bir kesimin dünyanın bütün zenginliklerini elinde bulundururken geri kalan çoğunluğunsa yoksulluk ve sömürüyle karşı karşıya olduğu gerçeğinin devam ettiğini vurguladı. Ataş, İbrahimlerin devamcıları olarak kendi direnişlerimizi örgütlememiz ve mücadelemizi sürdürmeye devam etmemiz gerektiğini belirtti. Ataş, emperyalistlerin ve egemenlerin her alanda kendi çıkarları paralelinde siyasetler, katliamlar ve savaşlar sürdürdüklerini, dünyanın değişik yerlerinde yürütülen bütün saldırılara karşı bir mücadele geliştirmenin zorunluluğuna değindi. Emperyalizminin giderek daha vahşi hale geldiği savının doğru olmadığını söyleyen Ataş, emperyalizmin her zaman aynı saldırganlıkta olduğunu, bugün de aynı şekilde devam ettiğini belirtti. Ataş, “Bu düzen aslında çökmüş durumdadır. Küçük bir azınlık tarafından düzenin sürdürülmesi artık kabul görmüyor. Bizim ülkemizde de bu böyledir. Herkes ekolojiye, inancına, diline vb yönelik siyasetlerde belirleyici olmak istiyor” dedi.

“Bu gidişat bizim 70’li yıllarda göremediğimiz bir düzeye, Birleşik Demokratik bir Kürdistan’a doğru gidiyor”

HDP İstanbul milletvekili Ataş’ın ardından, Avustralya’da yaşayan Kaypakkaya’nın yoldaşı yazar&ressam  Muzaffer Oruçoğlu Sempozyuma Skype yoluyla bağlandı. Güncel siyasal gelişmelere dair analizlerde bulunan Oruçoğlu, devletin içerisinde AKP önderliğindeki İslamcı kesimle geleneksel Kemalist çizgiyi savunan ordu arasında bir hegemonya mücadelesi yaşandığını kaydetti. İslamcı kesimlerin ordunun tasfiyesi noktasında paylaşım savaşı vermelerinin bu tasfiyeyi geciktirdiğini, nihayetinde İslamcı güçler arasında AKP ve Fettullahçılar olarak ortaya çıkan çatışmanın AKP tarafından orduyla uzlaşmaya gidilerek çözülmeye çalışıldığını belirten Oruçoğlu, AKP’nin Fettulahçı kanadı ordunun desteğiyle elimine ettiğini kaydetti. Bunun sonucu olarak orduyla anlaşan AKP’nin Kürt direniş hareketine yönelik topyekün bir saldırı başlattığını ifade eden Oruçoğlu, Kürtlerinse şehir savunmasıyla şehirlerinin yıkılması pahasına çok ciddi bir savunma savaşı verdiklerini ve geri çekildiklerini belirterek Kürdistan’daki direnişin çok büyük bir kazanım olduğunu kaydetti. “Kürtler hendekleri, barikatları kurmaya, her evi bir kale haline getirmeye mecbur kaldılar” diyen Oruçoğlu günümüzde Kürdistan’daki katliamlara karşı aydınların, HDP’nin, akademisyenlerin olmasının da önemli bir kazanım olduğunu kaydetti. Bugün Kürdistan’ın üç parçasında önemli bir toparlanma olduğunu, Rojava’da devletleşme yoluna gidildiğini, kuzeyde de kitle desteğini alan önemli bir mücadele olduğunu söyledi belirten Oruçoğlu, “Bu gidişat bizim 70’li yıllarda göremediğimiz bir düzeye Birleşik Demokratik bir Kürdistan’a doğru gidiyor” dedi. Oruçoğlu Kürdistan’ın tüm parçalarında, Türkiyeli ve Kürdistanlı komünistlerin mücadelesiyle, Kürdistan gerçekliğini kavramış bir komünist partisine ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Devrimin üç hedefi vardır: Sistem, devlet ve halk”

Oruçoğlu konuşmasının devamındaysa gerçek bir devrimin üç temel hedefi olduğunu, birincisinin sınıflı sistem, ikincisinin sistemin bekçisi olan devlet, üçüncününse halk olduğunu söyledi. Sistem yıkılsa dahi halkın geleneklerinde, yaşam tarzında, her şeyinde yaşamaya devam edecektir, “Sistem ve devlet, sen onu yıktığın anda halk yeniden kurar. Bu halkın ruhundadır iktidar.” dedi. Dünyanın hiçbir yerinde halkın tümünün katıldığı bir devrim olmadığını, en büyük katılım gerçekleştiği Çin’de bile bu oranın 10%’da kaldığını ifade etti. Oruçoğlu konuşmasının sonunda DHF’nin Dersim’deki iki belediyesinin olumlu çalışmalarına değinerek, “Bildiğim kadarıyla sizin delileriniz çoktur. Delisinin heykelini kuran ilk şehirsiniz. Umarım delileriniz çoğalır, yıkımınız artar” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Oruçoğlu devamında bir soru üzerine İbrahim’in  Ermeni Soykırımı’na yönelik bakış açısına dair aktarımlarda bulundu. İbrahim’in o dönem kısıtlı imkanlara rağmen Ermeni Soykırımı’na dair çeşitli makalelerle vb. okumalar yaptığını, hatta faşist ve milliyetçi kesimlerin Ermenilere dair ortaya koyduğu belgeleri dahi incelediğini kaydeden Oruçoğlu, İbrahim’in Ermenilere yönelik soykırımı dillendirdiğini ancak Ermenilere dair daha derinlikli okumalar yapamadığını kaydetti. Ancak sonrasında çok fazla Ermeni komünistin Kaypakkaya siyaseti içerisinde onun doğru çizgisinden dolayı yer aldığını ve çok ağır bedeller ödediklerini vurguladı. İbrahim’in daha çok Alevi katliamları ve tarihi üzerine araştırmalar yaptığın belirten Oruçoğlu, İbrahim’in kendisine Dersim’de 70 bin kişinin öldürüldüğünü söylediğini ancak kendisinin bu rakamı gerçekçi bulmadığını söylemesi üzerine İbrahim’in bu katliamın faşist diktatörlüğün en şiddetli döneminde gerçekleştiğini ve mümkün olduğunu belirttiğini aktardı.

“Karşımızda topyekûn bir konsept var. Ama hiçbir zaman bu kadar net, kesin ve örgütlü değildik”

Oruçoğlu’nun ardından HDP PM üyesi Nuray İmir konuştu. “İbrahim’i anlamak bugünü doğru temelde yaşamaktır” diyen İmir, “Yaşadığımız topraklarda özgür bir şekilde yaşamak istiyoruz bunu boğmak isteyen bir rejim var” dedi. Bugün iki türlü ideoloji olduğunu; birinini soykırımcı saldırgan AKP ideolojisi, diğerinin de bunun karşısında yer alan bir arada, demokratik bir şekilde yaşamayı arzulayanların ideolojisi olduğunu belirtti.

Kürtlerin kendilerini var etmenin bedelini ağır ödediğini kaydeden İmir, Kürtlerin kendileri dışındaki demokratik güçleri de bir araya getirmenin onurunu ve mutluluğunu yaşadığını ifade etti.  “Evet, karşımızda topyekûn bir konsept var. Ama hiçbir zaman bu kadar net, kesin ve örgütlü değildik. En avantajlı ve örgütlü olduğumuz duruma gelmiş durumdayız” şeklinde konuşan İmir, İbrahim’i, Dörtleri ve onların devamcıları olan Seveleri ve Mehmet Tunçları anlamanın, yaşamanın ve yaşatmanın yegâne yolunun fikri ve zikri birleştirmek olduğunu kaydetti.

“Bizim bu parçalı duruşumuzun vahşet bodrumlarında insanların göz göre göre katledilmesinde payı vardır” diyen İmir, “Bedeli ne olursa olsun kazanmış olduğumuz bu mevzileri savunmak boynumuzun borcudur” dedi. “Ne olursa olsun yetmezliklerimizi söyleyeceğiz ama ortaklaşacağız.” diyen İmir devrimci demokratik kurumların parçalı duruşunu eleştirdi. İmir, 18 Mayıs’la ilgili yıllar önce yazdığı Kürtçe şiiri kitleyle paylaşarak konuşmasını sonlandırdı.

Sempozyumun ikinci oturumu soru cevap bölümüyle tamamlandı.

Önceki İçerikDKH ‘Zorunlu göç’ paneli düzenledi
Sonraki İçerikHBDH’den Gezi çağrısı: Direnişe, başkaldırıya, özgürleşmeye!