Tarihin ‘’Cilvesi’’ ve ‘’Rüzgâr Eken Fırtına Biçer’ ’Gerçeğine Maruzdur Bu İktidar!

‘’Her türden milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık’’ diyerek halkın gözlerinin içine bakarak yalan söyleyen Erdoğan’ın, bugün Türk milliyetçiliğinin en bağnaz, en ırkçı, en şoven, en barbar ve faşist niteliğini uygulaması onun da sınıfsal karakterinin de en barak biçimde dışa vurumudur. Türk milliyetçiliği elbette ki karşısında Kürt milliyetçiliğini besler. Milli baskı, zulüm ve soykırım elbette karşıtını büyütür. Saldırganlık karşı mücadeleyi koşullar. Savaş karşıtını geliştirerek büyütür. Ben savaş açayım, katledeyim, kıyım uygulayayım, baskı kurup zulüm edeyim ama karşımdakiler uysal kurbanlıklar olarak boyun eğsin, tiranlığıma biat etsin şeklindeki beklenti ve sızlanma ahmakçadır. Kürtler kendilerine uygulanan zulmün öfkesiyle doludur. Kürtler maruz kaldıkları kıyımın acılarıyla yüklüdür. Kürtler yok edilen kentleri, insanları, aydınları ve çocuklarının acılarıyla doludur. Kürtler ulusal iradelerinin ayaklar altına alınıp çiğnenmesine, iradelerinin hiçe sayılmasına öfkelidirler. Kürtler yok edilmelerinden, katledilip en ağır hakaretlere maruz kalmalarından dolayı isyankârdırlar. Kürtler köleliği daha fazla kabul etmemekte, her halükarda kendilerine dayatılan ölüme karşı canını bomba yapmaktan sakınmamaktadır. Kürtlere bundan gayri yol bırakılmamış, başka bir şans bırakılmamıştır

HABER MERKEZİ (21.12.2016)-Yaşamın ‘’cilvesine’’ bakın ki, dünün yargılayanları bugünün yargılananları durumuna düştüler. Dün ‘’teröristlerle’’ mücadelenin en azılı, en kirli, en kanlı ve en kafatasçı güruhları bugün en büyük teröristleri olarak yargılanmaktadırlar. Dünün en büyük vatanseverleri, milliyetçileri bugünün en büyük hainleri, vatan düşmanlarıdır. FETÖ’cüler bunun tipik örneğidir.  Yine,  esasta FETÖ’cü ya da eski ‘’Paralel İktidar ortağının’’ baş aktör olarak rol alıp bizzat yönettiği ‘’Ergenekon’’, ‘’Balyoz’’, ‘’Casusluk’’ gibi burjuva iç hesaplaşma ve tasfiye operasyonlarında tutuklanıp yargılanan ve hapsedilen Kemalist-ulusalcı damardan omuzu yıldızlı zatların vatana ihanetle vb. yargılananların şimdi ‘’kumpas’’ mağdurları olarak aklanıp has iktidar yandaşları oluvermeleri ve yargılayanların ise vatan hainliği ve vatana ihanetten yargılanmaları ve suçlanmaları, birer ‘’tarihin cilvesi’’ örneğidir. Polis müdürü Hanefi Avcı işkencecisinin, işkence yaptığı devrimcilerin örgütünden yargılanması da aynı ‘’kaderdir.’’ Kayıp ve infaz mangalarında yer alan polis Ayhan Çarkın’ın HDP’yi destekliyorum diyerek Newroz kutlamalarına katılması ve kanlı geçmişinden pişmanlık duyduğunu beyan etmesi öğretici tarihsel bir tecrübedir. Tabi bütün bunlar öğrenmesini bilene… Bütün bunlar yaşam kaygısına kapılıp da mutlak güç olmakla bu kâbusu atlatmaya çalışanlara değil, çalışmayanlara… Bütün bunlardan öğrenmesi gerekenler esasta esaret boyunduruğu altındaki mazlum ve masumlar değil, özellikle zalim ve zulümkarlardır…

Esat iktidarıyla hiçbir sorun yokken emperyalizmin maşası olarak Suriye’nin iç işlerine burnunu sokup Esat Suriye’si düşman ilan edildi ve Esat karşıtı muhaliflerin her türden sorumluluğu sırtlanarak oranın muhalif mücadelesinin açık öznesi olundu. Bu batakta IŞİD ve benzeri çetelerin desteklenmesinden geri durulmadı. Ki kandaşlıkları bu desteklemeyi gerektiriyordu… Hatta aynı batakta Rusya’nın uçağını düşürmekten bile sakınmadı Erdoğan-AKP iktidarı… Şimdi büyük bir açmaz olarak karşılarına çıkan mevcut duruma neden düşüldü; emperyalizme maşa olmanın yükümlülüğü ile birlikte bölgede Kürtlerin elde ettiği-edeceği statüyü engellemek ve böylece içerdeki Kürt ulusal hareketinde karşılık bulacak gelişmeleri emperyalist efendilerine de yaslanarak bertaraf edip tekçi paradigmaya dayalı tahakküm ve sınırlarını garantiye almak uğruna vb… Bölgede emperyalist dengelerden yararlanarak ve emperyalistlerin iştahından kaçınamayacak kadar iyi bir pazar olmasının da verdiği avantajlarla Suriye, Irak, Kürdistan topraklarına işgalci güç olarak girme serüveni de esasta savaş batağına saplanmaktan başka bir şey ifade etmemektedir. Peki, bu politika ve saldırganlıkların getirisi ne oldu Erdoğan-AKP iktidarına ya da ‘’TC’’ devletine? Uluslararası alanda esasta tecrit ve teşhir olmasına, bölgede etkisizleşmenin ötesinde şamar oğlanına dönmesine… Rusya’nın ‘’kazan kazan’’ zemininde sürdürdüğü ilişkiler dışında hiçbir itibarı olmayan ve varlığı hiçbir anlam ifade etmeyen bir ‘’TC’’ gerçeğine oturması gibi bir ‘’getiriden’’ başka bir şey yok ortada… Buradan da öğrenmedi Erdoğan-AKP iktidarı. Hatta eski ortağının darbeye girişmesinden de öğrenmedi bu iktidar…

Şimdi Kürt ulusuna benzersiz bir zulüm uygulanmakta, her türden baskı ve vahşet reva görülmektedir. Şimdi dediysek dünden hatta tarihten beridir yaptıklarını yok saymıyoruz. Tarihi bir kenara bırakırsak, özyönetim direniş alanlarında sergilenen direniş karşısında yaşadığı aczin kudurganlaştırdığı saldırganlıkla Kürt kentlerinin yerle bir edilip bebeklerin ve hatta anne karnında ceninlerin katledildiği, cesetlerin sokaklarda çürütülerek kokutulduğu, kadın direnişçilerin ölü bedenlerinin çırılçıplak teşhir edildiği, erkek cesetlerinin panzerlerin arkasına bağlanarak sürüklendiğini, çocuk cesetlerinin buzdolaplarında saklandığı, bodrumlarda yardım bekleyen yaralı sivil insanların imha edildiği soykırım saldırganlığını unutmadık. Belediyelere kayyum atanması ve seçilmiş olan belediye başkanları ile milletvekillerin tutuklanmasına varan tutuklama ve baskılar unutulmadığı gibi, bugün yenileriyle genişletilip tutuklanan milletvekilleri, belediye başkanları ve siyasetçilerle uygulanabilir baskı ve zulmün en ilerisine varılmış durumdadır. Kürtlerin barış taleplerine topyekun savaş saldırganlığı ve teslimiyet dayatmalarıyla yanıt verilmiştir. Yaşanan meşru direniş ve mücadeleler soykırımcı katliamların sergilenmesine gerekçe gösterilerek bu soykırım saldırganlığı pervasızca yürütülmüştür. Dahası bu saldırganlık ırkçı-faşist bir dalga olmanın ötesinde sistemli bir Kürt kıyımına, Kürdün yok edilmesi yönelimine, kesintisiz katliam ve baskı sürecine dönüşmüştür. Kürt ulusunun iradesine darbenin yapıldığı gerçek ama eksik bir tespittir. Zira Kürtlere sistemli bir katliam ve kıyım politikası uygulanmakta yani gerçek manada bir soykırım uygulanmaktadır. Kuşkusuz ki, faşizm tüm ülke halklarına uygulanmakta, faşist baskılar burjuva aydın ve gazetelere kadar uzanmakta, faşist sivil darbe koşullarında açık faşizm olarak hüküm sürmektedir.

‘’Her türden milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık’’ diyerek halkın gözlerinin içine bakarak yalan söyleyen Erdoğan’ın, bugün Türk milliyetçiliğinin en bağnaz, en ırkçı, en şoven, en barbar ve faşist niteliğini uygulaması onun da sınıfsal karakterinin de en barak biçimde dışa vurumudur. Türk milliyetçiliği elbette ki karşısında Kürt milliyetçiliğini besler. Milli baskı, zulüm ve soykırım elbette karşıtını büyütür. Saldırganlık karşı mücadeleyi koşullar. Savaş karşıtını geliştirerek büyütür. Ben savaş açayım, katledeyim, kıyım uygulayayım, baskı kurup zulüm edeyim ama karşımdakiler uysal kurbanlıklar olarak boyun eğsin, tiranlığıma biat etsin şeklindeki beklenti ve sızlanma ahmakçadır. Kürtler kendilerine uygulanan zulmün öfkesiyle doludur. Kürtler maruz kaldıkları kıyımın acılarıyla yüklüdür. Kürtler yok edilen kentleri, insanları, aydınları ve çocuklarının acılarıyla doludur. Kürtler ulusal iradelerinin ayaklar altına alınıp çiğnenmesine, iradelerinin hiçe sayılmasına öfkelidirler. Kürtler yok edilmelerinden, katledilip en ağır hakaretlere maruz kalmalarından dolayı isyankârdırlar. Kürtler köleliği daha fazla kabul etmemekte, her halükarda kendilerine dayatılan ölüme karşı canını bomba yapmaktan sakınmamaktadır. Kürtlere bundan gayri yol bırakılmamış, başka bir şans bırakılmamıştır…

Şimdi yaşam hakkı tanımayan saldırganlıkla yok ediyor, demokratik kurum ve parti binalarını yakarak ulusal linçten geçiriyorsunuz Kürtleri. Asker cenazelerini sömürerek iktidarınıza payanda ediyor, salladığınız bayraklarla Türk milliyetçiliğini körükleyerek toplumu zehirliyorsunuz. Ölen askerlerin ölümünden bizzat sizler sorumlusunuz. Çünkü savaşı ve ölümü dayatan sizlerden başkası değildir. Toplumsal çatışmaları derinleştirip büyük yaralar açmaya çabalıyorsunuz. Bunun sizlere, iktidarınıza döneceğini bilmelisiniz. ‘’Rüzgâr ekenler fırtına biçecektir’’ elbette. Zulmünüzle övünüp Türk milliyetçiliğinizle gurur duyuyorsunuz. Sizler Türklüğünüzle ne kadar övünüyorsanız, Kürtler sizlerden on kat daha fazla Kürtlükleriyle övünme hakkına sahiptir. Kürtler mazlum, Türk milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapan siz komprador tekelci burjuva sınıflar katliamcı ve zalimsiniz.

Kıyımdan geçirdiğiniz Kürt ulusunun kendisini savunması ve kendisine uygulanan katliamların hesabını sorması kadar doğal bir davranış olamaz. Savaş isteyenler ve savaşı dayatanlar onun sonuçlarından yakınma hakkına sahip değildir.

Kürt ulusuna sistemli olarak uygulanan milli baskı ve yok etme saldırganlığı karşısında tavır alıp Kürt ulusunun yanında yer almak insani vasıftır. Eylemlerde istenmeyen ve eleştiri konusu olacak bazı sonuçlardan dolayı kınamaktan geri durmayanların, Türk hakim sınıflarının katliamları karşısında da kınamada bulunmamaları aymazlık değilse, düşündürücüdür. Somut örnekte eleştiride bulunmak ve istenmeyen sonuçlardan üzüntü duymak doğruyken, kınamak burjuvazinin ekmeğine yağ sürmek değilse, en hafifiyle aşırılıktır.

Önceki İçerikTAK, Kayseri ve Beşiktaş eylemlerine dair açıklama yaptı!
Sonraki İçerikSınıf Teorisi 22. Sayısı çıktı!